(Eylül 2008’de verilmiş kapsamlı bir konferansın TKİP’nin güncel durumuna ilişkin özel bölümüdür...)
Sol hareket üzerine yaptığım değerlendirmeler üzerinden partimizin bakışına, tuttuğu yola, bu doğrultuda yapmaya çalıştıklarına da girmiş oldum bir bakıma. Sonuçta sol hareketin eleştirisini olanaklı kılan bakışaçısı, partinin kendi bakışı, yönelimi, tercihleri ve öncelikleri konusunda da bir fikir verebilmektedir.
Partimiz hakkında öncelikle şunu söyleyeyim. Biz sorunlarımızı ve önceliklerimizi biliyoruz, güç ve enerjimizi de buna teksif ediyoruz. Şu an bizim için öncelikli ve tayin edici olan devrimci örgüt sorunudur; bu kapsamda, illegal örgütsel temelimizi, militan kadrosal yapımızı ve profesyonel örgütsel altyapımızı sağlamlaştırmak sorunudur. Bunlar aynı zamanda II. Kongre’nin de partinin önüne koyduğu önceliklerdir.
İllegal temellere dayalı örgütsel yapımızı güçlendirmek, pekiştirmek, toplam politik çalışmamızın birleştirici ve sürükleyici ekseni haline getirmek, bugün bizim için en öncelikli sorun. Dikkatimizi ve enerjimizi buna teksif etmiş bulunuyoruz. Bunu bir öncelik, öncelikli bir yoğunlaşma alanı olarak kavramak gerekir yalnızca. Bu bizim genel politik çalışmamızı herhangi bir biçimde zayıflatan bir yoğunlaşma değil. Tam tersine, bu alandaki başarı daha başarılı bir politik çalışmanın da güvencesidir.
Partimizin programı açıktır. Bakışı, çizgisi, stratejisi, yönelimleri bellidir. Geçmişin deneyimlerinden gerekli dersleri çıkarmış, o dersleri öğretici sonuçlar olarak kendi yöneliminin bir parçası haline getirmiş bir partidir TKİP. Sol hareketi değerlendirirken sık sık bir irade kırılmasından sözettim. İrade kırılmasını ideolojik ve moral kırılma olarak tanımlıyorum herşeyden önce. Bu açıdan TKİP son derece sağlam bir konumdadır. Pratik durum daha somut bir konudur. İdeolojik tutarlılığınız sürdüğü sürece ve devrimci iradenizi koruduğunuz müddetçe, pratikteki sorunları çözme yeteneğini de er ya da geç gösterirsiniz.
Bolşevizm deneyimi bunun tam da böyle olduğunu bize özellikle göstermektedir. 1905 devriminin arifesindeki Bolşevizm tablosunu ortaya koyan tarihçiler, somut durumun Lenin’in teorik planda ortaya koyduğu çok şeyden belirgin bir biçimde uzak olduğuna dikkat çekerler. Tony Cliff’in Lenin’in biyografisini ele alan eserindeki gözlemleri bu açıdan özellikle dikkate değerdir. Fakat Lenin’in sağlam önderliği altında ideolojik ve ilkesel doğrultusunda büyük bir kararlılık ve tutarlılık gösteren Bolşevik partisinin bu sorunları zaman içinde aştığını, ve tam da Lenin’in baştan ilkesel çerçevesini çizdiği bir örgütsel yapıya oturduğunu biliyoruz. Önemli olan ideolojik tutarlılık ile devrimci iradeyi koruyabilmektir, öteki tüm sorunlar zamanla çözülebilecektir bu durumda. Bolşevizmin zengin deneyiminin bize çarpıcı bir biçimde gösterdiği de bir kez daha budur. Bu doğrultu, tutarlılık ve irade yitirilmediği içindir ki, bolşevizm tam da tarihçilerce çizilen o perişan tablodan yalnızca 9-10 ay sonra Moskova’da silahlı işçi ayaklanmasını yönetebilecek bir yetenek, bunun gerektirdiği bir önderlik ve örgütsel düzey ortaya koyabilmiştir.
TKİP 20 yıllık bir siyasal birikime dayanıyor ve 10 yıllık bir partidir. Peki neyi ifade ediyor, ne başarmıştır? Burada üzerinde öncelikle durduğum, öncelikli saydığım sorun üzerinden buna vereceğim en yanıt şudur: Geleneksel küçük-burjuva akımların ideolojik ve moral bir çözülme içinde tasfiye oldukları, ihtilalci örgütsel zemini yitirdikleri bir dönemde TKİP aynı alanda sağlam durmayı başarmıştır ve halen bu duruşunu pekiştirme yoğun gayreti içindedir. Devrimci ideolojik tutarlılığını devrimci sınıf yönelimi ile birleştirmiştir ve ihtilalci örgütsel zeminin korunmasında özel bir ısrar göstermiştir. Bir siyasal gericilik ve liberal tasfiyecilik döneminde bunu başarmak az iş değildir ve TKİP halen bunu başarabilen tek devrimci örgüttür bugünün Türkiye’sinde.
Sorunun özü bu olsa da, benim için yine de önemli olan bu değil. Bu partinin bir bakışı, bir yönelimi ve bir iradesi var, bunda kararlı ve ısrarlı. Ben bunu belirtmeyi daha önemli görüyorum. İnsanlar daha tanımlı pratik başarılar görmek istiyorlar. Bense kısa vadede bu türden pratik kazanımları kendi içinde çok anlamlı bulmuyorum. İdeolojik bakışı olan, tutarlı ve net bir kimliği olan, ihtilalci örgütü olan bir parti bunları ancak devrimci bir sınıf çalışması ekseninde ete-kemiğe büründürülebilir, siyasal mücadelede iddialı bir konumu ancak bu sayede elde edilebilir. Öteki herşey kendi içinde ve kısa vadeli olarak yalnızca görüntüdür, yanıltıcıdır, aldatıcıdır ve dolayısıyla geçicidir. Revizyonizmin babası Bernstein’ın “hareket herşeydir, nihai hedef hiçbir şey” reformisti-pragmatist formülasyonunu hatırlayınız. Gündelik olarak bir takım güçlerle bir yerlere koşturursunuz, her yerde varmış, bir şeyler yapıyormuş gibi görünürsünüz, ama gerçekte sonuç hiçbir şeydir. Çünkü stratejik doğrultunuz yoktur, kavranacak halkadan kavramamışsınız, oturulması gereken eksene oturmayı önemsememişsinizdir. “Nerede hareket orada bereket” anlayışıyla dolanıp duruyorsunuzdur. Devrimci açıdan bununla varılabilecek hiçbir yer, elle tutulur hiçbir sonuç yoktur.
10. yılını kutlamaya hazırlanan partimiz hakkında özellikle vurgulayabileceğim en temel, en özlü nokta bu. Biz sınıf çalışması eksenine oturan, güçlerini sınıf çalışması içinden, sınıf hareketi toprağından devşirmeye çalışan, devrimci proleter kimliğini bu çalışma içinde geliştirmeye çalışan, kadrosunu buradan devşirmeye ya da mevcut kadrolarını bu çalışma içinde dönüştürmeye bakan, giderek bunda belli başarılar da sağlayan, artık işçi üyeleri ve aday üyeleri olan bir partiyiz. Bu bir mesafe. Stratejik mesafe bu tür başarılar üzerinden alınır. Demek ki maya yavaş yavaş tutuyor, gelecek ideolojik bakışın ve stratejik doğrultunun gerektirdiği temelde güvence altına alınıyor.
TKİP bugünün Türkiye’sinde sistemli bir sınıf çalışmasına yönelen tek harekettir. Bu rastlantı da değildir. Öncelikle bu tümüyle bir ideolojik bakış sorunudur ve işin bu yanı gereğince biliniyor. Fakat buradaki üstünlük bundan da öteyedir. Sistemli bir sınıf çalışması herşeyden önce büyük bir sabır ve soluk gerektirir. Yıllarca çalışacaksınız ve buna rağmen belki de bunun elle tutulur somut bir maddi karşılığı olmayacak. Buna rağmen de çalışma iradesi göstereceksiniz. Bu, küçük-burjuva soluksuzluğunun gösterebileceği bir sabır ve soluk değil. Bazıları şahsında dikkate değer gözlemlerimiz var. Şu veya bu işçi havzasına bazen heyecanlı bir “çıkış” yapıyorlar ve yalnızca bir kaç ay dayanabiliyorlar. Ardından kısa dönemlere endeksli beklentileri boşa çıkınca aynı hızla bölgeyi terkediyorlar. Bu küçük-burjuva soluksuzluğunun tipik bir yansıması oluyor. Soluk, doğru çizgide ısrar anlamına gelir aslında. Stratejik hedefini, önceliklerini, tercihlerini gözetmek anlamına gelir. Halihazırda bizim en önemli üstünlüğümüz bu.
Elbette işimiz kolay değil. Ciddi bir biçimde zorlanıyoruz. Bizzat yaşayarak devrimci bir örgütü büyütmenin ne kadar zor olduğunu görüyoruz. Bu noktada yaşanan ve kaçınılmaz bir biçimde bizim saflarımızı da bir biçimde kendini gösteren zayıflamanın bilincindeyiz. Eskiden biz bir kadroyu legal alanda illegal alana kaydırmayı biraz geciktirdiğimizde, o kadro bunu soruna dönüştürüp kendisine karşı bir güvensizlik sayabiliyordu. Kaydırılmasındaki gecikmeye tepki gösteriyor, bir an önce geçmekte ısrar ediyordu. Şimdi, hazırlan yoldaş, başka bir alana gideceksin dediğimiz zaman, belli belirsiz huzursuz olabilen insanlarla karşılaşabiliyoruz, seyrek de olsa bunu kaçışa çevirebilenlere bile rastlayabiliyoruz. Bunlar bizde bile olabiliyor. Biz ki moral gücü her zaman sağlam tutan bir partiyiz. Biz ki bu açıdan iyimserliğini, çizgisine ve örgütüne güvenini koruyan bir partiyiz. Ama biz bile bu türden örnekleri yaşayarak görüyoruz. Buradan gelen zorluğun ne demek olduğunu biliyoruz. Ama biz bu zorlukların üzerine gitme ve yenme başarısını gösteriyoruz, belirgin farkımız burada. Biz ipin ucunu bırakmıyoruz. İpin ucunu tutanlar, bu konuda irade ve kararlılıklarını korudukları sürece, yeni kadrolar çıkarmak ve bu süreci ilerletebilmek imkanı da bulabiliyorlar.
Dikkat ediniz, hep örgüt sorunundan konuşuyorum. Çünkü çok hassas bir sorun ve bugünün Türkiye’sinde devrimci açıdan en önemli sorun. Bugünün Türkiye’sinde devrimci geleneğin sürdürülüp sürdürülemeyeceği, sıkı sıkıya devrimci örgütsel temelin sürdürülüp sürdürülemeyeceğine bağlanmış durumda. Devrimci örgüt tasfiyeciliği karşısında kararlı, tutarlı ve etkili bir duruş bu açıdan çok çok önemli. Devrimci kimlik bakımından belirleyici bile denebilir buna.
Örneğin 20 yıl önce, o yenilgi sonrası dönemde, o yeniden toparlanma sürecinde daha farklı bir tutum içinde idik. O gün bize göre temel sorun, köklü bir ideolojik yenilenme sorunu idi. Sol hareket kolay ve yıkıcı bir yenilgi yaşamıştır, bu bir ideolojik çizginin ve sınıfsal kimliğin yenilgisidir gerçekte. Dolayısıyla bununla hesaplaşmadan, bu temelde köklü bir ideolojik yenilenme yaşanmadan hiçbir yere gidilmez diyorduk. Fakat bizim bunun dediğimiz dönemde devrimci örgüt sorununda hiç değilse ayakta kalmış devrimciler arasında iyi kötü bir hassasiyet zaten vardı. Bu durumda aslolan ideolojik yenilenme idi ve bu mevcut örgütsel anlayış ve yapıyı da yeni bir temelde kurmak olanağı sağlardı. Oysa bugün halkçı küçük-burjuva akımlar devrimci örgüt zemini ile birlikte bu konudaki hassasiyeti de yitirmiş görünüyorlar. Bu çok ciddi ve çok tehlikeli bir durumdur. Bunun yitirildiği bir durumda devrimci bir ideolojik yenilenme için zaten hiç bir şans kalmaz.
TKİP geçmişin kapsamlı bir devrimci eleştirisi temelinde marksist-leninist ideolojik kimliğini oluşturmuştur. İdeolojik-ilkesel temeli nettir, stratejik doğrultusu açıktır, programı dostun düşmanın gözleri önünde göndere çekilmiştir. Bu durumda tüm dikkati devrimci örgüt ve devrimci pratik üzerindedir. Devrimci çizgisini stratejik hedefleri doğrultusunda hayata geçirmek, sınıf ekseninde ve devrimci örgüt aracılığıyla ete-kemiğe büründürmek çabası içindedir. Bu çerçevede bir dönem sınıf yönelimi sorunu üzerinde özel bir tarzda durmuş, bunu kavranacak halka saymış ve buna kuvvetle yüklenmiştir. Gelinen yerde bu alanda önemli bir mesafe almıştır. TKİP artık sınıf hareketiyle anılabilen bir hareket haline gelmiştir. Bugünün Türkiye’sinde bu alanda benzersiz bir konum ve tutum içindedir.
Şimdi ise TKİP için devrimci örgüt halkası ön plandadır. Tüm enerjisi ile buna yüklenmektedir. Bu, devletin son 10 yıllık politikasının tahlilinden, bunun dünün devrimci hareketinden arta kalan akımlar üzerindeki etkisinden ve onları bugün sürüklediği durumdan da çıkarılmış bir sonuçtur. Bu, II. Parti Kongresi değerlendirmelerinden esinlenen “Devrimci Örgüt Yaşamsaldır” başlık metinde gereğince gerekçelendirilmiştir. Başlık bile bu halkaya neden özel bir tarzda yüklendiğimiz konusunda bir fikir vermektedir.
Geçmişte Türkiye’nin devrimci örgüt sorununda hassas bir takım çevreleri bile bugün bu sorunda belirgin bir irade kırılması içindedirler. Partimizin bundan çıkardığı sonuçlar var. Türkiye’de devrimci kimlik tasfiye oluyor, çünkü devrimci kimliğin zemini devrimci örgüttür. Devrimci kimliği, devrimci ideolojinin bir ürünü olarak devrimci bir örgüt koruyabilir. Bu nedenle sorun şimdi bizim için çok daha önemli, çok daha öncelikli bir hale gelmiştir.
Yaşadığımız zorlanma doğru anlaşılmalıdır. Türkiye devrimci hareketinin köklü akımlarının bu kadar kolay savrulduğu ve tasfiye olduğu bir dönemde, sadece doğru ideolojik çizgiye sahip olmak düzgün bir yolda doğrusal bir gelişme imkanı sağlamaz. Verimsiz bir dönemde, köklü devrimci akımların bile çöküntüye uğradığı zor bir ortamda, sizin doğrularınız kendi başına doğrusal ve bereketli bir gelişme zemini olamaz. Kaçınılmaz olarak zorlanırsınız. Tutunmayı başarabiliyor musunuz, iradenizi koruyabiliyor musunuz, ısrarınızı koruyabiliyor musunuz? Ve bu herşeye rağmen kendini belli başarılar olarak da gösteriyor mu? İşte önemli olan budur! Bu kadarı var ve bu kadarı görülüyor. Ben görünen neyse ondan sözediyorum. Parti siyasi bir varlıktır, siyasi olan da görünen neyse odur. Ama görünmeyen şudur. Örneğin, ihtilalcı bir örgüt ekseni hayati önemdedir ve sizin buna ayırdığınız zaman, harcadığınız enerji kısa dönemli olarak göze görünmez. Önemli değil, zaman içinde nasılsa görünecektir. Yüz metre koşmuyoruz, biz maratoncuyuz! Devrim bir maraton işidir, kısa dönemli sonuçların bir önemi yok kendi başına. Soruna ipi göğüsleme iradesi ve yeteneği üzerinden bakmalısınız, devrimci olan başka türlü bakmaz.
Zorlanıyoruz ama, bizim kafamız açık, tercihlerimiz net, tereddütümüz yok. Bir mesafe de alıyoruz. Zaman içerisinde daha iyi bir noktaya gidiyoruz hep. Politik olarak daha güçleniyoruz, çevremiz genişliyor, deneyim kazanıyoruz, örgütsel yapımız giderek daha bir oluşuyor ve oturuyor. Değişik araç ve imkanları devreye sokabiliyoruz. Başka bazı yeni kentlere açılabiliyoruz...
(...)
Son olarak bir noktayı daha vurgulamak istiyorum. TKİP’nin devrimcilik anlayışında, üç-beş yılda neyi, ne kadar kurtarabilirim anlayışına yer yoktur. TKİP marksist-leninist bir partidir, diyalektik düşünüyor, zamana da diyalektik bakıyor. Biz uzun dönemli gericilik yıllarında da soluğunu tutmasını bilmesi gereken bir parti olarak bakıyoruz kendimize.
Tarihin bir tekerleği var, onu hızlandırabiliriz. Ama ona yapay bir şekilde, toplumsal yasaların elverdiği sınırların ötesinde bir hız kazandıramayız. Öznel iradenin belli sınırları var, bu da bilimin temel bir gerçeği. Bizim tarihe kazandıracağımız hız, tarihsel-toplumsal akışın kendi yasallıklarıyla yarattığı hıza endekslidir. Biz yoktan hareket yaratamayız, yoktan hız yaratamayız. Tarihin bugün bir ilerleyiş hızı var, o son tahlilde bizim de ilerleyiş hızımızı belirliyor. Kuşkusuz yaptığımız herşeyi daha iyi yapabiliriz, daha başarılı yapabiliriz, bunları saklı tutuyorum. Ama neyi ne kadar başarılı yaparsak yapalım, yapacaklarımızın tarihsel-toplumsal koşullar tarafından belirlenmiş belirli sınırları olacaktır. Eğer marksist isek, bu konuda gerçekçi olmalıyız.
Çağımız devrimler çağıdır, bu çağda her yerde devrimci durum vardır, yeter ki devrimci öncü ona devrimci müdahalesini yapabilsin türünden düşünce ve inançlar bize yabancıdır. Emperyalizm çağının da uzun durgunluk dönemlerini, sosyal mücadelenin zayıfladığı dönemleri içerebildiğini, bu dönemlerde devrimciler soluklarını tutmayı başarabilirlerse ancak hareketli devrimci dönemlere yanıt verebilmek başarısını gösterebileceklerini de biz biliyoruz.
Biz soluğumuzu tutuyoruz, ama elimiz böğrümüzde de beklemiyoruz. Gündelik olarak yapılması gereken ne varsa yapmaya çalışıyoruz, büyük bir emek harcıyoruz. Gündelik olarak en büyük enerjiyi sergiliyoruz. Ama kendimizi ne kadar zorlarsak zorlayalım, bugünkü koşullarda yapacaklarımızın belli sınırları olacağını hiçbir zaman unutmamalıyız.