Düzen siyaseti ekseninde toplum ölçeğinde yaşanmakta olan saflaşma işçi ve emekçileri alternatifsiz bırakmakta, kutuplaştırma siyaseti işçi ve emekçi hareketinin farklı bir yönelime girmesinin ve devrimci bir kanala yönelmesinin önünü kesmektedir.
TKİP VI. Kongre Belgeleri’nde bu durum şöyle tanımlanmaktadır:
“Siyasal olarak baktığımızda, sınıf kitlelerinin önemli bir kesimi, dinci gerici ideolojilerin etkisi altındadır. İşçi sınıfı bilinç düzeyi açısından oldukça geri bir durumdadır. AKP iktidarı döneminde izlenen bilinçli politikaların sonucu olarak işçi sınıfı dikey bir bölünme yaşamaktadır. İşyerinde kapitalist patronuna karşı çıkabilen işçi, öte yandan AKP iktidarının, hatta uyguladığı politikaların savunuculuğunu yapabilmektedir. Geçmişte de ‘devlet baba’ imajı güçlüyken, bugünkü dikey yarılma, geniş kesimlerin AKP'nin elindeki devletle daha güçlü bağlar kurması sonucunu doğurmuştur.” (Sınıf Hareketinin Son 20 Yılı)
Yanı sıra, düzen muhalefetinin son yerel seçimler üzerinden reformist solun bazı kesimlerini kendi platformuna yedekleyerek düzen zemininde saflaştırması da sınıf ve kitle hareketinin devrimci bir mecrada gelişmesini ayrıca zora sokmaktadır.
Öte yandan, sermaye düzeni halen çok yönlü ve derin bir kriz içinde debelenmektedir. Tüm göstergeler krizin önümüzdeki dönem daha da derinleşeceğine işaret etmektedir. Kurulu düzen işçi ve emekçilerin temel sorunlarını yanıt verme imkanlarını hızla tüketmektedir. Servet-sefalet kutuplaşması hızla derinleşmekte, yoksulluk ve işsizlik yaygınlaşarak toplumu çürüten bir evreye doğru ilerlemektedir.
Bu tablo kaçınılmaz olarak sert sınıf çatışmalarına ebelik edecektir. Sermaye sınıfının işçi ve emekçilere yönelik yeni sosyal yıkım programı ile krizin faturasını ödetme planları, sınıf eksenli bir çatışmanın dinamiklerini şekillendirecektir.
İçinden geçilen dönemin güçlükleri partimizin sınıf kitleleriyle çok yönlü bağlar kurmasını zora sokmaktadır. Bu nesnel güçlüklerin başında sınıf hareketinin geriliği, işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme planındaki zayıflıkları ve toplumsal muhalefetin büyük oranda düzen siyaseti ekseninde saflaşması yer almaktadır.
“Halihazırda işçi sınıfı, son yıllarda gerçekleşen eylemli süreçlere rağmen (metal fırtına vb.), mücadele, bilinç ve örgütlülük düzeyi bakımından belirgin biçimde zayıftır. Ayrı bir sınıf olma bilinci sözkonusu değildir. AKP iktidarının da çok özel çabalarıyla, ciddi bir ideolojik kuşatma altında bulunmaktadır. Sadece fiziki değil ahlaki ve moral olarak da bir bozulma ve çürüme süreci içindedir.” (Sınıf Hareketinin Son 20 Yılı)
Bu koşullarda partimiz hem kendi zeminleri üzerinden güç kazanmakta, hem de olduğu kadarıyla kazanılan güçleri kalıcılaştırmakta zorlanmaktadır. Elbette dünden bugüne sınıf çalışmamızın partimize sağladığı kazanımlar ortadadır. Ama bu kazanımları sınıf içinde kökleşme, sağlam bir sınıf zeminine dönüştürmede halen yetersiz kalmaktayız.
Verili gerçekliğin bilincinde olmalı fakat bunu planlı, sistemli ve yöntemli bir yönelimle aşma çabasına yoğunlaşmalıyız. Parti çalışmamız sadece sınıfın öne çıkan güçleri üzerinde değil toplumun farklı kesimleri üzerinde de belli bir etki alanı oluşturabilir, kimi güçleri saflarına kazanabilir. Özellikle gençlik ve emekçi kadınlar, önemli bir mücadele potansiyeli durumundadır. Bu dinamikleri önemsemek ve ilgi göstermek, fakat özellikle çok yönlü ve yaratıcı müdahalelerle sınıfın öne çıkan güçlerini saflarımıza kazanabilmek durumundayız.
Bu konuda fabrika merkezli çalışma ayrı bir önem taşımakta, zira gerçek mücadele potansiyelleri bizzat üretim birimlerinde şekillenmektedir.
Sınıf çalışmasını ilerletebilmek için yıllardır yoğun bir emek harcıyoruz. Bir dizi araç ve yöntemle sınıfa nüfuz etmeye, bu zeminde güç biriktirmeye çalışıyoruz. Gelinen yerde anlamlı bir birikim yaratmış da bulunuyoruz. Greif direnişi ve Metal Fırtına bu birikimin en ileri örnekleri oldular. Buna rağmen üretim birimleri temelinde kökleşmede zorlanma yaşıyoruz. Sınıf devrimcileri olarak özellikle bu alana yoğunlaşmalı ve yaşadığımız sorun alanlarını tanımlayabilmeliyiz.
VI. Parti Kongresi Bildirgesi, sınıf çalışmasının sorunlarını ele alırken, fabrika merkezli çalışmanın önemini vurgulamakta ve yerel örgütlere düşen sorumluluğa dikkat çekmektedir: “Partinin sınıf çalışması fabrika eksenli bir çalışmadır. Bu, partimizin en başından itibaren özel dikkat gösterdiği bir husustur. Parti sınıf çalışmasına yeni imkanlar ve kolaylıklar sağlayacak çok çeşitli araçlardan, yöntemlerden, müdahale biçimleri ve zeminlerinden en iyi biçimde yararlanmalıdır. Ama tüm bunların gelip bağlandığı ana eksen, şaşmaz biçimde partinin fabrika merkezli çalışması olmalıdır. Öte yandan fabrika eksenli çalışma, yerel örgütün güç ve olanaklarını saptanmış fabrikalara yönelik olarak sistemli bir biçimde seferber edebildiği bir durumda bir anlam taşır, ancak bu durumda gerçekten başarılı olabilir.”
Zira sınıfla organik bütünleşmenin temel alanı fabrikalardır ve çalışmamız henüz bu zemine gereğince oturmamıştır. Sorun bugün için kaç fabrika hücresi örgütleyebildiğimiz sorunu değildir. Sorun, sınıfa yönelik sistemli ve sürekli bir siyasal faaliyetin ortaya çıkardığı etkinin fabrika zemininde nasıl örgütleneceğidir.
Bir diğer önemli nokta, sınıfa yönelik müdahalenin yol, yöntem ve araçlarıdır. “Yaratıcı yol ve yöntemler” sorunu devrimci siyasal çalışmanın temel önemde bir sorunudur. Sınıf ve emekçi kitlelerle buluşabilmek ve devrimci müdahalede etkili olabilmek, yaratıcı yol ve yöntemleri geliştirebilmek ölçüsünde olanaklıdır. Bu açıdan hem kendi deneyimlerimizden hem de genel deneyimlerinden öğrenmeyi başarmak durumundayız.
Devrimci siyasal mücadele dinamik bir süreçtir. Dolayısıyla bilinen ve rutin olarak kullanılan araç ve yöntemlerle kendimizi sınırlamak, dinamik süreçlere etkili ve sonuç alıcı bir müdahale imkanını kullanamamak demektir.
Sınıf çalışmasında kullanmakta olduğumuz araç ve yöntemlere bu gözle bakmalı, günümüz koşullarında ne denli amaca uygun olduğunu irdelemeliyiz. Kullandığımız araç, yol ve yöntemler bizi ne kadar sınıfa yakınlaştırmakta, ne kadar yeni temas alanları açmaktadır? Genel propaganda-ajitasyon yöntem ve araçları dışında hangi araç ve yöntemleri işlevli bir şekilde kullanabiliyoruz? Bu ve benzeri soruların yanıtı, çalışmanın bu açıdan tablosuna müdahale imkanı verecektir.
Sınıf içerisinde yürüttüğümüz kitle çalışmasını her adımda eleştirel bir gözle değerlendirmeliyiz. Bizi sınıf kitleleri ile buluşturmayan rutinleşmiş araç ve yöntemlere eğilim göstermemeli, sınıfla temas kurabileceğimiz yol, yöntem ve araçlar üzerine kafa yormalıyız.
Çalışma grubu, çalışma komitesi, eğitim-okuma grupları vb. çeper örgütlemeleri daha geniş ölçekte oluşturulabilmelidir. Çünkü çeper örgütlemeleri partiye güç ve kadro kazanmanın önemli zeminlerinden biridir. Kadrolaşmanın amaca en uygun ve verimli alanıdır. Bu alana daha sistemli yüklenmeli, çeperimizdeki güçleri parti ile daha ileri düzeyde buluşturmanın yol ve yöntemleri üzerine yoğunlaşmalıyız. Bu alandaki başarı ölçüsünde partinin sınıf kitleleri içinde daha geniş bir ilişki ağına kavuşması, böylece saflarına yeni güçler kazanması olanaklı hale gelecektir.
Dağılan ve geniş kesimlere yayılan bir çalışma, bugünün sınıf hareketi gerçekliği karşısında güç biriktirmez. Sınıfa nüfuz etmek ve güç çıkarmak, yoğunlaşma ve derinleşme sorunudur. Niceliksel darlığı aşmanın yolu niteliğimizi yükseltmekten ve faaliyetin hedefleri üzerinden derinleşmekten geçiyor.
Propaganda-ajitasyon faaliyetimizin merkezinde öncelikli olarak sınıf kitleleri var. Partimiz sınıfa dönük çok sayıda araç ve yöntemle sistemli bir seslenme-uyarma faaliyeti yürütüyor. Bu faaliyeti her açıdan güçlendirmeli ve zenginleştirmeliyiz. Yanı sıra propaganda-ajitasyon çalışmamızın gençlik ve emekçi kadın gibi mücadele dinamikleri üzerinde de etki yaratacağını gözetmeli, bu alanlara da olanaklar ölçüsünde partinin ajitasyon-propagandasını ulaştırabilmeliyiz.