Logo
< Sınıf eksenli emekçi kadın çalışması

Partiyi her alanda ve her açıdan güçlendirmek için ileri!..


Partimizin II. Kongre’sinin toplanması üzerine...

Partiyi her alanda ve her açıdan güçlendirmek için ileri!..


Toplanması çeşitli nedenlerle geciken TKİP II. Kongresi gerçekte partinin gündemine daha 2002 yılının ikinci yarısında alınmıştı. Burada yayınladığımız Temmuz 2002 tarihli kapsamlı belge, Merkez Komitesi tarafından o evrede toplanması umulan II. Kongre’nin gerekçelendirilmiş gündemi olarak partiye sunulmuştu. Bazı sınırlı ara bölümleri anlatım yönünden kamufle edilerek daha önce yayınlanan bu belgenin tam metni, gizliliği ve güvenliği ilgilendiren bölümleri çıkarılarak (bunlar metinde üç nokta içeren parantezlerle gösterilmiştir), burada ilk kez olarak yayınlanmaktadır.

Metin incelendiğinde açıklıkla görülebileceği gibi, yapılan değerlendirmeler bugün için de anlamını ve önemini büyük ölçüde korumaktadır. Çalışmasına bu belgeyi yeniden inceleyerek başlayan TKİP II. Kongresi’nin yargısı da bu doğrultudadır. Fakat doğaldır ki aradan geçen yıllar ve bu arada yaşanan gelişmeler nedeniyle bazı değerlendirmeler belli yönleriyle eskimiştir. Öte yandan ortaya konulan sorunların ve görevlerin bir kısmı, geciken kongreyi öncesi süreçte parti tarafından ele alınmış, açıklığa kavuşturulmuş ve pratikte de belli ölçülerde bir çözüme bağlanmaştır.

Okur partimiz için büyük önem taşıyan bu belgeyi incelerken tüm bunları gözönünde bulundurmalıdır...

-I-

1) Partimizin II. Kongresi’nin toplanmasına ilişkin karar:

Merkez Komitesi II. Parti Kongresi’ni önümüzdeki dönem içinde toplama kararı almıştır. Bu metnin partiye sunulmasından itibaren II. Kongreye hazırlık süreci resmen ve fiilen başlamış olacaktır. II. Parti Kongresi’ni toplama sorunu son bir yıldır Merkez Komitesi’nin gündemindeydi. Bunun siyasal, örgütsel ve teknik sorunları üzerine döne döne tartışmalar ve değerlendirmeler yapılmaktaydı. Bu yılın başlarında konu yaklaşık bir zamanlama üzerinden somut bir karar haline getirildi, fakat partiye açıklanması 1 Mayıs dönemi sonrasına bırakıldı. Kararın partiye açıklanması kongre sürecini resmen ve pratik olarak başlatmak anlamına geleceği ve bu da ancak bahar kampanyası yoğunluğu geride bırakıldıktan sonra olanaklı olabileceği için, böylesi bir tutum tercih edildi.

2) II. Parti Kongresi’nin toplanmasında yaşanan gecikme:

Parti tüzüğümüzün parti kongresine ayrılmış 6. maddesi, “Olağan kongreler iki yılda bir toplanır. Zorunlu durumlarda kongreler Merkez Komitesi (MK) tarafından bir yıla kadar ertelenebilir” hükmünü içermektedir.

Bu hükmün ışığında bakıldığında, parti kongresinin toplanması için parti tüzüğünün tanıdığı azami süre geçen Kasım’dan beri aşılmış bulunmaktadır. Bu durum elbette parti tüzüğünün çiğnenmesi ya da parti işleyişine ve demokrasisine ilişkin temel önemde bir hükmün hafifsenmesinden değil, fakat tümüyle partimizin kuruluş kongresi sonrasında yediği ağır darbelerle bağlantılı olarak karşı karşıya kaldığı ciddi sorunlardan doğmuştur. Bu sorunların aşılması ve asgari bir örgütsel yeniden inşanın zaman alması yaşadığımız gecikmeye yolaçmıştır.

Sorun parti tüzüğünün gerekleri konusunda salt biçimsel bir hassasiyet olarak ele alınsaydı, muhakkak ki Merkez Komitesi ikinci parti kongresini tüzükte tanımlanan azami süreyi aşmadan toplayabilmek için gerekli azami çabayı harcama yoluna giderdi. Fakat aslolan, partinin yeniden inşa sürecinin sağlıklı bir biçimde ilerletilmesi ve bunda az-çok bir başarının sağlandığı bir aşamada yeni parti kongresinin toplanması olmalıydı. Soruna böyle yaklaşan Merkez Komitesi, biçimsel kaygıları bir yana bırakarak ve elbette bunun tüm sorumluluğunu da üstlenerek, kongrenin toplanmasını bir süre daha erteleme yoluna gitti.

Bu konuda partide bir iç sıkıntı, tercih edilen ertelemeye karşı bir eleştirel tutum olsaydı, bu durumda, erteleme yoluna başvurulmaz ya da başvurulacaksa bu konuda parti çoğunluğunun desteği ve onayı aranırdı. Fakat parti içinde, kongrenin neden zamanında toplanmadığı konusunda herhangi bir sorun ya da sıkıntı olmak bir yana, belirgin bir rahatlık sözkonusuydu. Süreci bizzat yaşayan parti örgütleri ve üyeleri, partinin özellikle son bir yıldır yeni bir güç ve ivme kazanan örgütsel ve siyasal gelişmesinin bilincindeydiler. Bunun parti kongresinin sağlıklı ve amaca uygun koşullarda toplanmasını olanaklı kılacağı konusunda partinin toplamında yeterli bir açıklık ve rahatlık bulunduğunun farkında olan MK, kongreyi bir süre daha geciktirmenin partinin genel çıkarlarına daha uygun bir tercih olacağı sonucuna vardı.

Hedeflenen koşullara bugün gelinen yerde asgari ölçüde ulaşılmıştır. Dolayısıyla, partinin mevcut gelişmesini yeni bir düzeye çıkarmanın önkoşullarını yaratarak, böylece onu her alanda daha da güçlendirecek bir süreci başlatacak olan ikinci parti kongremizi toplamanın zamanı artık gelmiştir.

II. Kongre’yi toplama kararı buna dayalı bir değerlendirmenin ürünüdür.

 

-II-

3) Devirmeyen darbe güçlendirdi:

Kuruluş kongresini izleyen haftalar ve aylar içerisinde peşpeşe karşı karşıya kaldığı saldırıları ele aldığı değerlendirmesinde Parti, “Devirmeyen darbe güçlendirir” demişti. Bugün aradan geçen üç yılı aşkın sürenin toplam bilançosu ve ulaşılan gelişme düzeyi üzerinden tüm açıklığıyla görüyoruz ki, devirmeyen darbe gerçekten güçlendirdi. Sıkıntılı dönem sabırlı, soluklu ve inatçı bir çaba ile geride bırakıldı. Parti belirgin bir toparlanma yaşadı, bir dizi alanda hızla yeniden güç topladı ve gelinen yerde, kendini sınıf mücadelesi görevlerine daha geniş ölçekte ve daha etkin biçimde uyarlayabildiği bir döneme girmeyi başardı. Hala sürmekte olan belli yetersizliklere, güçlüklere ve sorunlara rağmen net bir biçimde ifade etmeliyiz ki, partimiz siyasal açıdan (kuruluş ön süreci de dahil olmak üzere) kendi tarihinin bugün en güçlü dönemini yaşamaktadır.

Bu sonuç şaşırtıcı da değildir. Zira“Devirmeyen darbe güçlendirir” başlıklı değerlendirme (Ekim, sayı: 202, Mart ‘99, başyazı), bugünkü bu sonucu daha baştan tam bir kesinlikle öngörürken, soyut ya da duygusal bir inançtan değil; fakat partimizi ortaya çıkaran bütün bir birikimden ve bu birikim temelinde yaratılmış bulunan ideolojik, politik ve örgütsel kimlik ile bunlara sıkı sıkıya bağlı moral güç ve değerlerden hareket etmiş, sözkonusu değerlendirmede bunları net tanımlamalarla ortaya koymuştu.


Partimizde her zaman vurgulandığı gibi, üstünlüklerinin bilincinde olmak ve bundan güç almak, varolan güçlükleri ve yetersizlikleri aşmanın temel önemde bir önkoşuludur. Parti bir kez daha bu bilinçle hareket etmiş, bu yöntemsel yaklaşımın gereklerine uygun davranmış ve bu sayede, yenilen darbelerin tahribatını belirgin biçimde gidermenin ötesine geçerek bugünkü başarılı gelişme çizgisine oturmuştur.

Dahası var; yaratılmış bulunan çok yönlü önkoşullar sayesinde parti gerçek bir sıçrama anlamına gelecek asıl gelişmesini bundan sonra yaşama olanağıyla yüzyüzedir bugün. Bu olanağın başarıyla kullanılabilmesini güvenceleyecek yolaçıcı bir önderlik düzeyi ortaya koymak, ikinci parti kongresinin temel kaygısı ve başarı ölçüsü olmak durumundadır.

***

Partinin üç yıllık zorlu toparlanma ve yeniden inşa sürecince çeşitli alanlarda elde ettiği başarı ana başlıklar altında şöyle özetlenebilir:

- Örgütsel alanda yeniden inşa: Kuruluş Kongresi’ni izleyen darbeler partinin örgütsel yapısını büyük ölçüde tahrip etmişti. Geride kalan süre içinde illegal örgütsel yapı adeta tümden yeniden inşa edildi. Sabırlı bir çalışmayla bunu olanaklı kılacak bir kadrosal birikime zamanla ulaşıldı. Partinin yeraltı örgütü, sınıfa ve kitlelere dönük etkin bir politik çalışmayı yürütecek önkoşullara ve kapasiteye gelinen yerde yeniden ulaşmış durumdadır.

Bu noktaya ulaşmakta belli bir gecikme yaşandığı, sürecin arzu edilen temponun altında nispeten yavaş ilerlediği bir gerçektir. Yakından bakıldığında bunun anlışılır nedenleri vardır. Yeraltı çalışmasına uygun düşen bir kadrolaşma alanında yaşanan güçlükler, bu nedenlerin denebilir ki en önemlisidir.

- Sınıf çalışmasında yeniden yakalanan düzey: Bir dönem belirgin biçimde zayıflayan sınıf çalışmasında, bugün partinin toplam faaliyeti üzerinden yeniden etkin bir düzey yakalanmış, belli bir mesafe katedilmiştir. Dahası, bu çalışmada bir sıçramayı olanaklı kılacak ön birikime ve koşullara da hızla yaklaşılmaktadır. İlk kez olarak bu çalışma, zenginleşen ve çeşitlenen araç ve yöntemleri aynı hedefe yönelik olarak kullanma koşullarına kavuşmuş; yanı sıra, partinin legalden ve illegalden süren çalışması da ortak alan ve hedeflere dayalı olarak belli bir başarıyla bütünleştirilebilmiştir.

- Partinin arzuladığı çizgiye oturan, önemli deneyimlerle birlikte yeni mevziler kazanan açık çalışma: Açık çalışmada yılların kangrenleşmiş sorunları bugün artık geride bırakılmıştır. (…)

Parti, açık alan çalışmasında, yıllardır yakınmakta olduğu ve aşmaya çalıştığı yayın eksenli ve daha çok da öğrencilere dayanan kısır, verimsiz ve sorunlu yapı ve tarzı da bu arada tümüyle geride bırakmıştır. Bu alanda araç, biçim ve yöntem zenginliği de nihayet yakalamış ve giderek daha çok işçi ve emekçi kadrolara dayalı hale gelmiştir. Gelinen yerde bu çalışma, partinin toplam çalışması içinde anlamını bulan, onun yöneldiği hedeflere bağlanan ve böylece onu kendi alanından tamamlayan bir karakter kazanmıştır. Yıllardır arzulanan ve hedeflenen bu noktaya bugün ulaşılmış olması, parti çalışması için asıl verimli sonuçlarını önümüzdeki dönem içinde ortaya koyacaktır.

- Gençlik çalışmasında toparlanma: Kongreyi önceleyen ve izleyen günlerde gençlik çalışmamız oldukça geri bir noktaya düşmüşken, bugün bu çalışma gerek kadrosal birikim, gerek siyasal çalışma kapasitesi ve gerekse kitle etkisi bakımından nispeten güçlü sayılabilecek bir gelişme düzeyine ulaşmıştır. Bu çalışma, sağlanan ön birikim ve elde edilen bir dizi avantaj doğru kullanılabilinirse eğer, önümüzdeki dönemde yeni bir sıçrama yapabilmenin önkoşullarına da sahiptir.

- Güçlenen ve çeşitlenen yayın faaliyeti: Siyasi yaşamımızda ve partimizin inşa sürecinde temel önemde rol oynayan Merkez Yayın Organı’nın yayın periyodunda ve işlevinde yaşanan ve hala da aşılamayan, gelinen yerde aşılması II. Kongre sonrasına bırakılan belirgin zayıflama saklı tutulursa, parti bu aynı dönemde, toplam yayın faaliyetinde de belirgin bir güçlenme yaşadı.

Politik yayın organı yayın yaşamının en güçlü ve işlevli çizgisine bu dönemde kavuştu. Onu güçlendirmek, daha işlevli ve etkin kılmak için önümüzde hala da önemli görevler olmakla birlikte, PYO bugün yayın çizgisi çerçevesinde partimizi asgari bir başarıyla temsil edebilen bir yayın durumundadır.

Benzer bir başarı gelinen yerde gençlik yayını için sözkonusudur. GYO, belli bir yayın düzenine oturmanın ötesinde, bir dönem için zorlansa da gelinen yerde artık gençlik hareketini ve onun en önemli sorunlarını esas alan, kendi yayın misyonunu buradan gerçekleştirmeye çalışan bir yayın çizgisine oturmuş durumda. Daha da önemlisi, bu başarı, kuşkusuz partinin yol gösterici katkıları temelinde fakat hemen tümüyle gençlik çalışması içerisindeki yoldaşlarımızın kendi kapasiteleri ve çabalarıyla elde edildi.

Yayın alanındaki temel önemde bir başka önemli gelişme ise, yerel çalışmadaki güçlenmeye ve oturmuşluğa bağlı olarak, popüler yerel yayınların belli bir yayın düzeni içerisinde yeniden çoğalması oldu. Hala bazı önemli sorunları olmakla birlikte, bu popüler yayınların geçmişteki deneyimleri de gözeterek bugün kendi konum ve işlevlerine uygun çıkma başarısını asgari ölçüde gösterdiklerini söyleyebiliriz.

- Parti çalışmasının finasmanı alanındaki güçlüklerin aşılması: Parti, geçmişte zaman zaman çalışmanın önünü tıkayacak boyutlara ulaşabilen ağır mali krizi, son bir yıl içinde geride bırakmıştır. Bu çalışmaya bir rahatlık ve güç kazandırmıştır. Teknik gibi görünen bu sorun, çalışma kapasitesine ve temposuna somut etkileri gözetildiğinde, gerçekte büyük bir politik anlam ve önem taşımaktadır. Mali olanaksızlıklardan hareketle parti çalışmasının sınırlanması ve daraltılması kabul edilmesi ve katlanılması güç bir zaafın ifadesiydi. Gösterilen çabalar sonucu hiç değilse şimdilik bu zaaf geride kalmıştır.

- Yurtdışı çalışmasında geneldeki gerilemeye karşın korunabilen düzey: Sınıf mücadelesinin uluslararası boyutlarının geçmişle kıyaslanamaz ölçüde güçlenmesi ve son olarak 11 Eylül’ü izleyen gelişmeler, partinin Avrupa üzerinden sürdürülen yurtdışı çalışmasına gelinen yerde ayrı bir anlam ve işlev kazandırmıştır. Son yıllarda çeşitli grupların yurtdışı çalışmasındaki belirgin genel gerileme ortamında, parti hiç değilse mevcut güç ve etkisini korumayı başarmış, gelinen yerde ise bu çalışmayı güçlendirebilecek ön koşullara kavuşmuştur. Oturtulmaya çalışılan gelişme doğrultusu korunursa, bu, partiyi çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması alanında daha çok rahatlatmakla kalmayacak, enternasyonal ilişkiler ve mücadaleye katılım alanında partiye önemli imkanlar da sağlayacaktır.

- Zorlu sınavlar içinde kazanılan moral güç ve siyasal itibar: Geride bırakılan dönem, partinin bir dizi zorlu sınavdan geçtiği ve bu sınavları başarıyla göğüslemenin moral ve siyasal birikimiyle güçlendiği, güç ve itibar kazandığı bir dönem oldu.

Parti, kongreyi izleyen evrede gündeme gelen İmralı tasfiyeciliğine karşı sağlam bir duruş sergiledi ve bu tasfiyeci saldırıyı göğüslemenin ön safını tuttu; kendisine yönelen polis darbeleri karşısında soğukkanlılığını ve moral gücünü korudu; Ulucanlar’da iki Merkez Komitesi üyesininin kaybıyla sonuçlanan faşist katliam saldırısını siyasal ve moral bir üstünlükle karşıladı; hücre saldırısına karşı siyasal ve pratik açıdan sağlam bir duruş gösterdi ve direniş süreci boyunca gerek siyasal gerekse pratik planda örnek tutumun temsilcilerinden biri oldu, vb. Fakat en önemlisi, tümüyle karşı saldırıları göğüslemek anlamına gelen bu zorlu sınavların yanı sıra parti, bu aynı dönem içerisinde ve direnişe katılan öteki gruplardan farklı olarak, toplum ve sınıfın genel gündeminden kopmayan, buna mümkün mertebe devrimci bir çizgide müdahale etmeye çalışan, bu çerçevede çok yönlü pratik çalışmasını aksatmayan bir davranış çizgisi ve çalışma kapasitesi ortaya koydu.

- Politik ve moral açıdan en güçlü dönem: Bütün bu sayılanların da toplam bileşkesi olarak, parti bugün politik ve moral açıdan en güçlü dönemini yaşamaktadır. Genel politik arenada sınıfı ve sınıf devrimciliğini temsil eden bir parti olarak, gitgide kendi konumuna ve kimliğine daha çok oturmaktadır.

Parti için zor bir dönem eldeki sınırlı imkanlara rağmen başarıyla geride bırakılmıştır. Bugün yeni bir zorlu dönemin içindeyiz, fakat geçmişten farklı olarak önemli imkanlara ve avantajlara sahibiz. Şimdi önümüzde bunları başarıyla değerlendirebilmek, partimizi her alanda güçlendirmek, böylece sınıfın ve devrimin partisi olarak onu sınıf mücadelesi sahnesinde kendi gerçek misyonuna kavuşturmak sorumluluğu var.

 

-III-

4) Partimizi güçlendirmenin tarihsel ve güncel anlamı ve önemi:

Parti, tam da zamanında öngördüğü gibi, devirmeyen darbeden güçlenerek çıktı. Fakat tüm bunlara rağmen o bugün her alanda ve her açıdan yeni bir düzeyde güçlenme acil ihtiyacı ve zorunluluğu ile yüzyüzedir.

Bu ihtiyaç ve zorunluluk, dünyanın özellikle 11 Eylül sonrasında girdiği yeni dönem üzerinden; Türkiye’yi çevreleyen kriz bölgeleri ve kapımıza dayanmış emperyalist savaş üzerinden; ve nihayet, Türkiye’nin iç siyasal ve sosyal yaşamı üzerinden, çok yönl ve somut olarak kuvvetle gerekçelendirilebilinir. Nitekim konuya ilişkin değerlendirmelerimizde bu sürekli bir biçimde yapılmakta, özellikle Ekim’in birçok başyazısında uluslararası duruma ve Türkiye’ye ilişkin değerlendirmeler sonuçta özenle bu sorumluluğa bağlanmaktadır. Fakat biz burada bu ihtiyacın, daha özel bir sorun gibi görünen, gerçekte ise tüm bu saydıklarımızı da kapsayan ve karşılayan temel bir yönüne değinmek istiyoruz. Bu, Türkiye sol hareketinin ve ondan ayrı düşünülemeycek olan toplumsal muhalefetin bugünkü tablosudur.

1960’larla birlikte yeniden doğan, hızla kitleselleşen ve toplumun gündemine giren sol hareketimiz, izleyen 20 yıl içerisinde devrimcileşme ve halk hareketinin devrimci yükselişi ortamında etki ve gücünün en ileri boyutlarına ulaşma imkanı buldu. Son 40 yılın ilk 20 yılında durumu bu olan sol hareket, 12 Eylül faşist darbesini izleyen son 20 yıl içerisinde ise birbirini izleyen yenilgiler, bu yenilgilerin her birinin her seferinde yeni boyutlar kazandırdığı ideolojik ve örgütsel tasfiye süreçleri sonucunda, denebilir ki bugün son 40 yıllık tarihinin en zayıf, dağınık ve iddiasız dönemini yaşamaktadır. 12 Eylül yenilgisiyle zaten çok büyük darbeler almış ve önemli ölçüde liberalleşmiş bulunan sol hareket, ‘89 çöküşünün ardından büyük bir bölümüyle devrimci geçmişinden tümden koptu ve düzenin icazet alanına kaydı. Devletin gizli ama gerçek anayasası kabul edilen “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”, ‘90’ların ortasına doğru bu gelişmeyi solun önemli bir bölümüyle “ılımlı çizgiye kaydığı” saptamasıyla tescil edip kayda geçirdi. Böylece, o güne kadarki deneyimin sonuçlarını da göz önünde tutarak, kendi icazet ve denetim sınırları içinde “ılımlı bir sol” yaratmayı devlet katında bir “milli politika” düzeyine çıkardı.

Solun aynı yenilgi ve tasfiye süreçlerinden önemli yaralar alan ama herşeye rağmen genel anlamda devrimcilikte ısrar eden daha sınırlı bir kesimi ise, temel önemdeki yapısal zaaflarıyla herhangi bir hesaplaşma gücü ve yeteneği gösteremeden, çifte yenilgiyi izleyen yeni dönemde siyasal yaşama devam etmeye çalıştı ve bunu başarabileceğini sandı. Dönemsel bazı gelişmelerin (işçi hareketindeki geçici canlanma, Kürt hareketi vb.) etkisi altında güç kazanan bu umut temelsizdi ve ‘90’lı yılların ikinci yarısı bunu somut olarak gösterdi. Bugün bu kesim de önemli bir bölümüyle ve tam da zamanında öngördüğümüz gibi artık yolun sonuna yaklaşmaktadır. Bir yandan sürekli bir biçimde kemirici, zayıflatıcı ve tüketici etkiler yaratan yapısal zaaflar, öte yandan devletin çok yönlü ve sistematik ezme, yıldırma, yoketme, hiç değilse düzenin icazet alanına sürme operasyonları, ‘96 yılından itibaren bu akımlarda sürekli bir gerileme, gerilemeden de öteye bir tasfiyeci çözülme sürecine yolaçmış bulunmaktaydı. 28 Şubat süreciyle gündeme getirilen müdahale ve manevralar solun bu kesiminin adım adım tecritine, kendi hatalarının da belirgin katkısıyla hızla marjinalleşmesine, giderek devrimci iddiasını ve özgüvenini yitirmesine yolaçtı. Bunun üzerine daha bir de ‘99 yılındaki PKK teslimiyeti, yani Kürt hareketinin büyük tarihi yenilgisi bindi. Bunun yapısal olarak zaten zayıf ve çözülme sürecinde bulunan bu akımlar üzerindeki ideolojik, siyasal ve moral etkisi, denebilir ki son 20 yılın üçüncü büyük yenilgisi sayılabilecek boyutlarda oldu. Küçük-burjuva bir çizgi ve kültür içinde şekillenmenin getirdiği çok yönlü sorunların ve zaafların tüketici etkisini zaten yaşayan bu akımlar, PKK teslimiyetinin ardından siyasal iddialarını ve özgüvenlerini hepten yitirdiler. Belirgin bir tıkanma süreci içerisinde adım adım güçten düştüler. İçlerinden bazıları hızla siyasal yaşamın dışına düştüler ve artık örgütsel tasfiye noktasına gelmiş gibi görünmektedirler. Öteki bazıları, çok yönlü tıkanmanın etkisi altında büyük bir ideolojik ve moral erozyon içerisindedirler ve çözümü reformist açılımlarda, bunun bir uzantısı olarak liberal solla kader birliğinde görmektedirler.

Öte yandan, bu sürecin toplamı içinde gerçekte kendi de sürekli gerilemesine, güç ve itibar kaybetmesine rağmen, yine de reformist sol, geleneksel küçük-burjuva devrimci akımların genel durumuyla kıyaslandığında, göreli olarak güçlü kaldı ve “sosyalist sol” adına siyaset sahnesinde devrimci akımları gölgede bırakan bir konum kazandı. Bu ise mücadeleye akan yeni güçlerin reformist akımlar tarafından bloke edilmesini, icazetçi reformist çizgide ve eylemsizlik içinde heba edilmesini kolaylaştırdı. Reformizmin bu sürekli tahribatı halihazırda üstesinden gelinmesi gereken en önemli sorunlardan biri olarak duruyor karşımızda. Bugünün Türkiye’sinde reformist sol akımların gerçekte herhangi bir bağımsız çizgileri/stratejileri yoktur. ÖDP ve EMEP’ten SİP-TKP’ye kadar tümü de düzenin icazet sınırları içinde ve düzen içi çatlaklarda politika yapar, bu çatlağı oluşturan tarafların dümen suyunda hareket eder bir konumdadırlar. Burjuva liberal çizgide bir sözde demokrasi mücadelesini (ÖDP, HADEP-KADEK) ya da burjuva milliyetçi çizgide bir sözde bağımsızlık mücadelesini (İP) kendilerine eksen alan bu akımlar devrimci sınıf mücadelesinin önünde yıkılması gereken engeller olarak durmaktadırlar. Bu iki ana reformist akım arasında ise her birinden belli çizgiler taşıyan ara reformist akımlar (EMEP, SDP ve SİP-TKP) yer almaktadır. Bunların toplumsal muhalefete belli sınırlar içinde ilerici sayılabilecek bazı katkıları hala da sözkonusu olabilir. Bu nedenle onlara belli durumlarda nispeten esnek bir tutumla yaklaşmak da gerekebilir. Fakat bu onların gerçekliği konusunda herhangi bir hayale yol açmamalıdır. Gerçekte onların da ötekiler gibi sınıf mücadelesinin devrimci bir çizgide sürdürülmesinin önünde aşılması gereken engeller olarak durdukları gerçeğini bir an bile unutturmamalıdır.

Solun bu tablosu bizi sınıf ve kitle hareketinin devrimci önderlik ihtiyacına ve sorununa getirmektedir. Gelinen yerde geleneksel küçük-burjuva devrimci akımlar siyasal iddialarını, etkilerini ve çalışma kapasitelerini önemli ölçüde yitirmiş durumdalar. Onların sınıf ve kitle hareketinin önderlik ihtiyacına yanıt verme alanında yapabilecekleri fazlaca bir şey kalmamıştır. Reformist solu oluşturan akımlar ise doğaları gereği, böyle bir konum ve misyona sahip olmak bir yana, tersine sorunu daha da büyüten etken ve engel durumundadırlar.

Böylesi bir sol hareket tablosu ortamında sınıf ve kitle hareketi devrimci bir önderlik müdahalesinden büyük ölçüde yoksun kaldı. Kendini tekrarlayıp durmasının, sendika bürokrasisinin denetimini ve tüketici manevralarını bir türlü aşamamasının, burjuva gericiliğinin baskı ve terörü karşısında kolayca gerileyip sinmesinin gerisinde, başka şeyler yanında güçlü ve etkin bir devrimci önderlik müdahalesinden yoksun olması olgusu vardır.

Sıraladığımız bu üç olgu; yani, geleneksel devrimci küçük-burjuva akımların yaşadığı gerileme ve tükenme süreci, reformist sol akımların tasfiyeci etki ve tahribatı, ve nihayet, sınıf ve kitle hareketinin yakıcı devrimci önderlik ihtiyacı, partimizin tarihi ve güncel bir önem taşıyan görev ve sorumluluklarına da açıklık getirmektedir. Bugünün Türkiye’sinde devrim bayrağını ancak partimizde temsil edilen işçi sınıfı devrimcileri taşıyabilirler. Devrimci önderlik ihtiyacına ancak onlar yanıt verebilir, reformizmin tasfiyeci tahribatını ancak onlar göğüsleyebilirler. Sınıf ve kitle hareketine yol açıcı devrimcileştirici bir müdahaleyi ancak onlar yapabilirler.

Partimiz bunu başarabilecek bir dizi temel önkoşula halihazırda sahiptir. Devrimci sınıf programı ve çizgisi, bunlardan ayrı düşünülemeyecek olan devrimci direnişçi kimlik, bunun ifadesi olan moral güç ve değerler sistemi artık yaratılmıştır. Devrimci örgüt çizgisinde büyük bir kararlılık gösterilmiş, bu alanda önemli bir deneyim kazanılmış, böylece her koşul altında kesintisiz siyasal çalışma ve mücadele yeteneği güvenceye alınmıştır. Bunlar büyük bir ön birikimin, temel önemde bir konum ve kimliğin ifadesidirler. Atılması gereken yeni adımların da güvencesidirler. Tüm çabalara rağmen henüz aşılamayan en temel zaaf noktası ise, hala da işçi sınıfı hareketiyle tarihi birleşmenin sağlanamamış olmasıdır. Bu kuşkusuz belirleyici önemde bir stratejik zayıflık noktasıdır. Parti, sınıfın öncü kesimini kazanmadan, örgütlenmesinde işçi sınıfı tabanına oturmadan ve mücadelesinde işçi sınıfı hareketi eksenine dayanmayı başaramadan gerçek bir sınıf partisi olamayacağı gibi, zorlu süreçler içinde ve büyük emekler pahasına elde ettiği bugünkü üstünlüklerini de uzun vadede koruyamaz.

Demek ki bugün partiyi güçlendirmek, öncelikle onun sınıfla devrimci temellere dayalı tarihi birleşmesinde güncel mesafeler almak demektir. Partiyi, çalışma ve mücadele ekseni, kitle tabanı, örgütsel zemin, kadro bileşimi vb. açılardan sınıfa dayalı bir siyasal güç haline getirmek demektir. Gerçek bir devrimci proleter sınıf partisi haline gelmenin ancak bununla olanaklı olabileceğini bir an için bile unutmamak durumundayız.

Sözcüğün bu anlamında ve kapsamında, partileşme bizim için hala da devam etmekte olan bir süreçtir. (Buna aşağıda, sınıf çalışmasına ilişkin kongre gündemi vesilesiyle de işaret edeceğiz). Parti işçi sınıfı hareketiyle belli bir düzeyde devrimci bir birleşmeyi başardığı, bu tarihsel değerdeki başarıya ulaştığı andan itibarendir ki, sosyalist sol ve devrimcilik adına Türkiye’de yeni bir dönem gerçek anlamda başlamış olacaktır. İşçi sınıfı devrimciliğinin sosyalist sol ve devrimcilik adına Türkiye’nin yeni dönemine egemenliği de ancak bu noktadan sonra kesinlik kazanabilecektir.

Bu ülkede sırasıyla burjuva sosyalizminin ve küçük-burjuva sosyalizminin sol adına sınıflar mücadelesine damgasını vurduğu tarihi dönemler yaşandı ve çoktan geride kaldı. ‘80’li yılların sonunda girdiğimiz yeni dönemde ise bunu ancak proletarya sosyalizmi başarabilirdi. Bu tarihi misyonu ideoloji, program ve politika olarak partimiz temsil etmektedir. Fakat tüm bunlara gerçek anlamını ve gücünü verecek, böylece onları güvenceleyip yeni bir düzeyde güçlendirecek tayin edeci halka, işçi sınıfı hareketiyle devrimci temellere dayalı tarihi birleşmedir. Bu başarılamadığı sürece, parti toplumda tarihi misyonuna uygun düşen rolü oynama olanağı da bulamayacaktır. Her ciddi program ve politikanın bir sınıf karakteri vardır; ancak kendi sınıfına dayanabildiği ölçüde hayat bulur ve temel tarihi hedefleri doğrultusunda zafere yürüme olanağı yakalayabilir. Bu temel önemde sınıflar mücadelesi gerçeği, işçi sınıfının devrimci programı ve politikası, onların ortaya koyduğu ve yöneldiği tarihi hedefler sözkonusu olduğunda özellikle böyledir.

Tüm bunlarla partimizi güçlendirme zorunluluğuna, sorumluluğuna ve bunun tayin edici halkasına işaret etmiş oluyoruz. Doğal olarak bundan II. Parti Kongresi’nin gündemine ilişkin somut sonuçlar çıkarmak durumundayız.

 

-IV-

5) Taktik sorunlar üzerinde yoğunlaşacak bir kongre:

Partimizin birinci kongresi bir Kuruluş Kongresi’ydi; bu onun temel misyonunu, dolayısıyla gündemini de belirlemekteydi. Partinin kuruluşu herşeyden önce program ve tüzük sorununu çözmek demekti. Bu nedenledir ki program ve tüzük sorununa dayalı sorunlar, Kuruluş Kongresi gündeminin ağırlık merkezini oluşturmuştu. Bu anlamda partimizin Kuruluş Kongresi, ifade uygunsa bir “program ve tüzük kongresi” olmuştu. Fakat buna rağmen Parti Kuruluş Kongresi kapsamlı bir gündem üzerinden çalışmalarını yürütmüş, program ve tüzük tartışmalarından öteye, parti taktiğinin, çalışmasının ve örgütlenmesinin temel önemde sorunları üzerine de zengin tartışmalar ve değerlendirmeler ortaya koymuştur.

Kuruluş Kongresi’nin bu birikimi üzerinde toplanacak olan II. Parti Kongresi’nin çalışması doğal olarak nispeten daha kolay olacaktır. Program ve tüzükle bağlantılı temel sorunları geride bırakmış, bu alanda elde edilen başarının sağlam temelleri üzerinde birliğini pekiştirmiş partimizin önünde bugün artık, politik mücadeleyi ve pratik çalışmayı saptanmış öncelikler ve yönelimler çerçevesinde güçlendirmek temel önemde sorunu ve bununla bağlantılı görevler durmaktadır. Bu görevler doğal olarak dolaysız bir biçimde sağlam ve güçlü bir parti örgütü ve bundan ayrı düşünülemeyecek olan kadro sorununa bağlanmaktadır.

Tüm bu görevleri, politik çalışmayı zenginleştirip güçlendirmek; kadrolaşmayı hızlandırarak parti örgütünü sağlam temelllere oturtarak geliştirip yaymak; ve tüm bunların kesişme alanı ve ortamı olan sınıf çalışması ve ilişkileri alanında kesin bir sıçramayı artık nihayet başarmak vb. olarak daha somut biçimde de tanımlayabiliriz. Bunlar bugünün temel öncelikleridir ve yeni bir parti kongresinin üzerinde yoğunlaşacağı temel önemde sorunlardır.

II. Parti Kongresi’nin misyonu ve dolayısıyla çalışma gündemi de bu çerçevede oluşmalıdır, oluşacaktır. Bu anlamda Parti II. Kongresi, ifade uygunsa bir “taktik ve örgüt kongresi” olacaktır.

6) Dünyadaki yeni gelişmeler ışığında partinin devrimci stratejik perspektifini güçlendirmek, dönemsel mücadelesi için taktik açıklıklar sağlamak:

II. Kongre öncelikle partiye dünyadaki ve Türkiye’yi çevreleyen bölgedeki güncel durum ve gelişmeler hakkında özlü ve sağlam bir değerlendirme sunmalı, bundan çıkan politik-pratik sonuçları ve görevleri yeni dönemde parti çalışmasına yön verecek bir çerçeve olarak formüle etmelidir.

11 Eylül sonrasında dünyadaki gelişmeler yeni bir yön, kapsam ve hız kazanmıştır. Afganistan, Irak ve Filistin sorunlarının somut olarak gösterdiği gibi, bu gelişmeler Türkiye’yi çevreleyen coğrafyayı sorunların ve çatışmaların ağırlıklı merkezi haline getirmiştir. Ve yine olayların somut olarak gösterdiği gibi, Türkiye Amerikan emperyalizminin bölgedeki temel dayanağı olduğu için, tüm bu gelişmeler işbirlikçi burjuvazinin izlediği iç ve dış politika çizgisi üzerinden ülkemizi de derinden etkilemektedir. Dolayısıyla uluslararası ve bölgesel durumun değerlendirilmesi, kaçınılmaz olarak Türkiye’deki güncel duruma da bağlanmaktadır.

Öte yandan, 11 Eylül sonrasında dışta savaş ve saldırganlığa yönelen emperyalizm, dünya ölçüsünde iç gericiliğe de yeni bir ivme kazandırmıştır. Devrimcileri ve farklı türden muhalif akımları hedef alan, polis devleti uygulamalarını yaygınlaştıran ve kurumlaştıran bu gelişme, devrimci çalışma için koşulların gitgide ağırlaşması anlamına gelmektedir. Kendini, daha somut olarak örgütlenmesini ve çalışma tarzını bu yeni koşullara uyarlamak, dünya ölçüsünde devrimci partilerin önünde temel önemde bir görev olarak durmaktadır.

Sözkonusu gelişmeler ve bunun çok yönlü yansımaları ve sonuçları konusunda Parti’nin halihazırda bir dizi değerlendirmesi vardır ve bunlar yukarıda işaret edilen bütünsel çerçeveye oturmaktadır. Bu değerlendirmeler şimdiden II. Parti Kongresi’nin konuya ilişkin gündemi için bir ön çerçeve oluşturmaktadır ve bu nedenle burada bu konunun ana hatlarını yeniden ortaya koymak bir ihtiyaç değildir. Ekim’in 225, 226, 227 ve 228. sayılarının başyazıları, PYO’da konuya ilişkin olarak çıkan bir dizi yazı, aynı konudaki orta sayfa yazıları (özellikle“Savaş, Anti-emperyalist Mücadele ve Parti Programı” başlıklı üç bölümlük dizi yazı ile yeni yıl vesilesiyle yapılan değerlendirmeler), bu konuda asgari bir ön çerçeve sunmaktadır.

Dünyadaki son gelişmeler ve bunun Türkiye’nin iç politik yaşamına ve dış politikasına etkileri konusundaki açıklık, herşeyden önce partimizin stratejik perspektifinin güçlendirilmesi anlamına gelecektir. Zira mevcut gelişmeler yaşadığımız konjonktürün özel ürünü geçici olaylar olmanın ötesinde, dünyamızın önümüzde uzanan uzunca bir dönemini belirleyecek nitelikte gelişmelerdir. Nitekim konuya ilişkin temel parti değerlendirmeleri, yaşanan gelişmeleri, “Yeni bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler” dönemine giriş olarak tanımlamıştır. Bu tanımın kendisi, yaşanan gelişmeleri stratejik bir perspektif içinde kavramanın, dahası gelişmelere karşı devrimci bir stratejik perspektifle hazırlanmanın özel önemine işaret etmektedir. Parti kongresinin sorunun bu yönü üzerinde özellikle durması gerekecektir.

Sorunun öteki boyutu ise, gelişmelerin güncel anlamı, yönü ve sonuçlarını değerlendirmek, bundan partinin somut siyasal-enternasyonal görevleri ve mücadelesi için gerekli sonuçları çıkarmaktır. Bu son nokta 11 Eylül’le birlikte apayrı bir anlam kazanmıştır. Dünya emekçileri ve ezilen halklar emperyalistlerce ilan edilen uzun süreli savaşın dolaysız hedefinin kendileri olduğu gerçeğini gelişmelerin de etkisiyle gitgide daha çok kavramaktadırlar. Savaşa ve saldırganlığa karşı yaygınlaşan, Avrupa’da ve Amerika’da bile onbinlerce insanı sokaklara döken eylemlilik zinciri bunun bir göstergesidir.

20 yılı aşkın bir süredir dünya ölçüsünde kesintisiz olarak uygulanan neo-liberal saldırıların sosyal sonuçları bugün daha belirgin hale gelmiştir. Bağımlı ülkeler için zaten sürekli bir olgu olan bu durum, artık emperyalist metropoller için de önemli bir sorunlar alanıdır. Bu ülkelerde iktisadi ve sosyal saldırıları son yıllarda, özellikle de 11 Eylül sonrasında, demokratik siyasal hakların sınırlandırılması saldırısı tamamlamaktadır. Dışta savaş ve saldırganlık yolunu tutan emperyalist burjuvazi, içerde ise sosyal hakların gaspını siyasal gericiliğin güçlendirilmesi ile birleştirmektedir. En kötü örneklerinden birini Türkiye’nin oluşturduğu bağımlı ülkelerde ise iktisadi ve sosyal yıkım programları başından itibaren koyu bir siyasal gericilikle, sistematik faşist baskı ve terörle elele gitmekteydi. Türkiye’nin 12 Eylül’ü izleyen son 20 küsur yıllık toplum yaşamı bu konuda yeterli açıklıkta bir fikir vermektedir.

Tüm bu saldırıların karşıtını da doğurduğu gerçeği, buna bağlı olarak dünya ölçüsünde sınıflar mücadelesinin olgunlaşan koşulları, üzerinde durulması gereken asıl sorundur. Bugün dünyanın hemen her yerinde sınıflar mücadelesi yeniden güç kazanmaktadır. İşçi sınıfının ve ezilen halkların dünyanın dört bir yanında tüm bu saldırıları göğüslemeye çalıştıklarını, grevler, direnişler, genel grevler, halk hareketleri ve yer yer halk isyanlarına varan biçimler içinde direndiklerin görüyoruz.

Bu mücadelelere son yıllarda sınıf mücadelesinin uluslararasılaşmasının dolaysız bir örneği olarak küreselleşme karşıtı kitle hareketleri eklendi ve bu gelişme, emekçilerin ve halkların mücadelesine yeni bir soluk kazandırdı. (Farklı vesilelerle, son olarak da İtalya/Cenova’daki G-8 zirvesi vesilesiyle yapılmış değerlendirmelerimiz, bu hareketlerin anlamı, imkanları ve sınırları konusunda kongre tartışmaları için hareket noktası olarak alınabilir.)

Son olarak ise, 11 Eylül sonrasında gemi azıya alan emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı yeni bir kitle hareketinin geliştiğini görüyoruz.

Tüm bu mücadeleleri değerlendirmek, bunun ulusal ve enternasyonal planda önümüze koyduğu görevleri somutlamak, ikinci parti kongresinin de üzerinde durması gereken temel önemde bir sorun olmalıdır.

7) Türkiye’de olayların gidişi ve sınıf mücadelesinin sorunları:

Türkiye’nin nereye gitmekte olduğu, iktisadi, sosyal ve siyasal süreçlerin, tekelci burjuvazi adına izlenen iç ve dış politikanın kısa ve orta vadede Türkiye’yi nereye sürüklediği üzerine genel çizgileriyle açık bir değerlendirme ortaya koymak, II. Parti Kongresi’nin bir başka temel önemde sorumluluğudur.

20 küsur yıldır kesintisiz biçimde uygulanan politikalara rağmen Türkiye kapitalizmi bugün iflas halindedir. Birbirini izleyen İMF reçeteleri, işçi sınıfına ve emekçilere ödetilen ağır faturalar, Türkiye kapitalizminin yapısal olarak boğuştuğu sorunlara çözüm olmak bir yana, bu sorunları her zamankinden çok daha fazla ağırlaştırmıştır. Bugünün Türkiye’si cumhuriyet tarihinin en büyük küçülmesini yaşayan, en ağır iç ve dış borç yükünü taşıyan, servet-sefalet kutuplaşmasının hat safhaya vardığı, işsizliğin dev boyutlara ulaştığı, tarımın çöküşe sürüklendiği bir ülke durumundadır.

Ekonomik iflas siyasal yapıyı da belirlemektedir. Türkiye’de resmi burjuva siyasetinin, partiler sisteminin ve parlamentonun yaşadığı krizler gözler önündedir. Ekonomik ve mali iflas ve onu tamamlayan siyaset tablosu, bugünün resmi Türkiye’sini ABD emperyalizminin kulu kölesi haline getirmiştir. Borç köleliği ve mevcut ekonominin ancak yeni borçlarla ayakta kalmasına kesin bağımlılık, işbirlikçi Türk burjuvazisini ve onun adına ülkeyi yönetenleri, iç politikada olduğu kadar dış politikada da ABD emperyalizminin istem ve dayatmalarına kölece boyun eğer hale getirmiştir. İç politikada bu, borç çevrimini kolaylaştırmak, ülke kaynaklarını ve zenginliklerini emperyalist tekellerin yağmasına sınırsızca açmak olarak kendini gösteriyor. Dış politikada ise bu, uzun zamandan beridir Türkiye’yi Amerikan emperyalizminin bölge halklarına karşı saldırı üssüne dönüştürmüştür.

11 Eylül sonrasından beri işler artık bununla da kalmamaktadır. Gelinen yerde Amerikan emperyalizmi, Türkiye’yi, kendi çıkarları ve buna dayalı planları çerçevesinde doğrudan bir savaş gücü olarak kullanmak istemektedir. Bu istem çerçevesinde Türkiye Afganistan’a karşı savaşa katılmış, ardından da Afganistan’daki işgal gücünün komutasını üslenmiştir. Şimdi sırada Irak vardır ve ABD, Türkiye’yi bir emperyalist saldırı üssü olarak kullanmaktan öteye, onu Irak’a karşı kendi savaşına sürmek istemektedir.

Türkiye’de olayların gidişine ilişkin sorunlar parti basınımızda, özellikle de Ekim’in başyazılarında, temel çizgileriyle değerlendirilmiş bulunmaktadır. Aynı değerlendirmeler, bütün bunlara rağmen işbirlikçi burjuvazinin, özellikle de onun adına ülkeyi yöneten gerçek güç olarak ordunun topluma hakim olmayı nasıl başardığı üzerinde de durmaktadır.

Bu alanda üzerinde önemle durulması gereken gerçek bir başarı olduğu kuşkusuzdur. Rejim son on yıl içerisinde kitle hareketini dizginleyip kendini amaçsız ve sonuçsuz biçimde tekrarlayan bir çizgiye mahkum etmekle kalmadı, siyasi krizi ağırlaştıran bir dizi dinamiği de önemli ölçüde kontrol altına aldı. Sendikal bürokrasi üzerinde tam denetim kuruldu, dinsel gericilik terbiye edildi, Kürt hareketi teslimiyetçi-reformist bir çizgiye çekildi, solun büyük bir bölümü terbiye edilmiş bir çizgide rejimin icazet alanına hapsedildi ve herşeye rağmen devrimcilikte ısrar eden akımlara büyük darbeler vuruldu.

Bütün bunları açıklıkla ve yüreklilikle tespit eden değerlendirmelerimiz, bunu, Türkiye’nin devrimci geleceği için büyük önem taşıyan iki nesnel olgunun tespitiyle birleştirmektedir.

1) Tüm bu başarılarına rağmen sermaye düzeni kendisini müzmin bir istikrarsızlığa mahkum eden yapısal sorunların hiçbirini çözememektedir. Tersine, iktisadi ve sosyal durum zaman içerisinde daha da ağırlaşmaktadır. Nitekim sözkonusu başarıların doruğunu işaretleyen 28 Şubat sonrası süreçte Türkiye kapitalizmi tarihinin en ağır kriziyle yüzyüze kaldı.

2) Sendika bürokrasisini ve dinsel gericiliği denetim altına almak, Kürt hareketini düzenle barışma ve bütünleşme çizgisine çekmek, solu büyük bir bölümüyle ılımlı bir icazet çizgisine mahkum etmek, geriye kalanını ise ezip marjinalleştirmek alanında sağlanan tüm başarılara rağmen, kitleler yatıştırılamamakta, tam tersine işçi sınıfının ve emekçilerin hoşnutsuzluğu günden güne büyümektedir. Amaçsız ve sonuçsuz kalan eylemlerin tüm yıpratıcı etkilerine rağmen işçiler ve emekçiler döne döne bir biçimde mücadele yolunu tutmaktadırlar.

İMF güdümünde izlenmekte olan politikaların ve dış politikada Amerikan emperyalizmine kölece bağımlılığın sonuçları, bu iki temel önemde olgunun etkisini zaman içerisinde daha da ağırlaştırıp keskinleştirecektir. İşte parti, geleceğe dönük görev ve sorumluluklarını buradan hareketle saptamalı; Türkiye’nin devrimci geleceğini kucaklama sorumluluğunu, bu perspektif ve bundan çıkan pratik sonuçlar üzerinden kavramalıdır.

Ekim’in yakın dönemde yayınlanmış bir başyazısı bu tespitleri yeterli açıklıkta içermekte, bundan hareketle partininin güncel görev ve sorumluluklarına bir çerçeve çizmektedir (Bkz. Gelişmeler ve Güncel Görevler, sayı: 227, Şubat 2002). II. Parti Kongresi bu ve benzer değerlendirmelerden de yararlanarak ortaya bir dönem tahlili koymalı ve partinin önümüzdeki dönemde izleyeceği taktik çizgiyi belirlemelidir.

8) Kürt hareketi ve Kürt sorunu üzerine değerlendirme:

PKK lideri Abdullan Öcalan’ın yakalanması Parti Kuruluş Kongresini izleyen aylara denk geldi ve Kürt hareketinde köklü bir çizgi değişiminin başlangıcı oldu. Kürt hareketinde uzlaşma arayışına dayalı sürekli sağa kayış yılların sorunuydu. Öcalan’ın yakalanışı ve İmralı savunmaları üzerinden açıklanan yeni çizgi, Kürt hareketinin uzlaşma çizgisinden teslimiyet çizgisine, aynı anlama gelmek üzere düzenle barışma ve bütünleşme çizgisine geçişini işaretledi. Bu, tarihte eşine az rastlanan türden bir kendi kendini inkar biçiminde oldu. Kendini tümüyle düşmanının çizgisine ve beklentilerine uyarlama, böylece onun insafına ve sunacağı bazı hak kırıntılarına sığınma çizgisi, Kürt hareketini ezici bir bölümüyle bugünkü konuma sürükledi.

Bugün Kürt hareketinin devrimci çizgi ve değerlerle bir ilgisi kalmamıştır. O kendini tümüyle emperyalist sisteme ve burjuva sınıf düzenine, onun ideolojik, siyasal ve moral çizgi ve değerlerine göre yeniden şekillendirme sürecindedir. İzlediği güdük ve sınırlı reformlar çizgisi ise, içte Türk burjuvazisinin insaf ve anlayışına, dışta emperyalizmin, özellikle de Amerikan emperyalizminin desteğine ve kayırmasına endekslenmiştir.

Bütün bunlar yeterince açıktır ve partimiz tarafından sürece paralel olarak adım adım değerlendirilip irdelenmiştir. Türkiye’nin politik yaşamında ve sınıflar mücadelesi cephesinde önemli sonuçlara yolaçan bu köklü kimlik ve konum değişiminin yeni parti kongremizde ele alınması, temel çizgiler üzerinden bir kez daha değerlendirilmesi, ve en önemlisi, bu gelişmenin yeni dönem sınıf mücadelesi için ortaya çıkardığı sonuçlar, sorunlar ve görevler üzerine partinin önünü açan saptamalar yapılması gerekmektedir.

Kürt hareketindeki yeni durumla bağlantılı olarak ele alınması gereken en önemli noktalar şöyle sıralanabilir:

- Teslimiyetçilik sonrasında Kürt sorunuyla bağlantılı genel ve güncel politik görevler.

- Kürt emekçilerinin Türk emekçileriyle birleşik devrimci mücadelesi genel stratejik hedefine bağlı olarak Kürt sorununun özgün çerçevesi.

- Genel planda devrimci bir çizgide ısrar eden, fakat kendini hala da temelde Kürt sorunu ekseninde ve Kürdistan coğrafyası üzerinden tanımlayan akımlara yaklaşım.

- Güney Kürdistan sorununda burjuva-feodal akımların Amerikancı çizgilerine ve Amerika’nın bölgeye yönelik hesaplarına karşı kararlı mücadele ile herşeye rağmen Kürt halkının bu alanda kazandığı mevzilerin savunulmasını bağdaştıracak çizgi.

- Güneyli Kürt akımlarının ardından Türkiye’deki Kürt akımları arasında hızla büyük bir güç ve etkinlik kazanan emperyalizme umut bağlama çizgisine karşı güncel mücadelenin sorunları.

-V-

9) Sınıf çalışmasında sıçrama ihtiyacı:

Sınıf çalışmasında gerçek bir ilerleme, bugün partinin toplam çalışması içerisinde en temel halkayı oluşturmaktadır. Partimiz ideolojisi, programı, taktiği ve değerler sistemiyle proleter sınıf partisi olmanın tüm önkoşullarına sahiptir. Fakat siyasal etki alanı ve örgütsel temel olarak henüz işçi sınıfı tabanına oturmamıştır. Kuşkusuz yılları bulan inatçı çaba bize bu alanda önemli deneyimler ve imkanların yanı sıra bazı ilk önemli mevziler de kazandırmıştır. Bununla birlikte bu önümüzde hala da çözüm bekleyen, çözümü de acil ve güncel olan bir sorun olarak durmaktadır. Bu çerçevede, II. Parti Kongresi’nin temel gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır.

‘95 yılı başlarında toplanan EKİM 3. Genel Konferansı’nı izleyen yıllar bizim için sınıf çalışmasında önemli ilerlemelerin kaydedildiği bir dönemi işaretler. Bu dönem içerisinde sınıf çalışması az-çok sistematik ve istikrarlı bir çizgiye oturmuş, hemen tüm yerel örgütler bulundukları alanlar üzerinden sınıf çalışmasına yüklenmiş, dıştan müdahalenin yanısıra fabrika içinden çalışmada bazı önemli ilk adımlar atılmış, tüm bu çalışma yerel direnişlere az-çok başarılı bir müdahale ile birleştirilebilmiştir. Bu sayededir ki, örgütümüzün sınıf dışı olmak konumu son bulmuş; bir dizi alandan ve farklı biçimler içinde sınıf kitleleriyle ve hareketiyle temas noktaları yakalayan, çalışmasını bu eksene oturtan, kadrolarını bu çalışma içerisinde eğiten bir örgüt olma sürecine girilmiştir.

Partinin Kuruluş Kongresi’ni önceleyen evrede sınıf çalışması alanında durum genel çizgileriyle buydu. Fakat kongre hazırlık süreci ve toplam beş aya yayılan kongre çalışmasının kendisi, bu çalışmada belirgin bir hız kesme ve giderek zayıflama sonucu yarattı. Örgüt bu zayıflamanın bilincindeydi; fakat parti kuruluş çalışmasının yarattığı imkanlar ve bizzat parti ilanının sağlayacağı moral ve siyasal avantajlarla, Kongre sonrasında söz konusu zayıflamanın fazlasıyla telafi edileceği inancı ve iyimserliği içindeydi.

Parti kuruluşunu izleyen sürecin bu iyimserliği boşa çıkardığını biliyoruz. Yenilen darbeler nedeniyle kuruluşu izleyen ilk yılın tamamı saldırıların yolaçtığı sorunlarla boğuşmakla geçti. Bunu izleyen ikinci yıl, son derece sınırlı kadrosal imkanlarla parti örgütünü yeniden inşa etme çabalarına sahne oldu ve bunda pek az mesafe alındı. (…) Son bir yıl içerisinde partinin örgütsel inşası ve pratik çalışması, kendini önceleyen yılların tahribatı ve kayıpları düşünüldüğünde, gerçekten büyük bir ilerleme kaydetmiş durumdadır. Doğal olarak bunun anlamlı sonuçları da kendini öncelikli sınıf çalışması alanında göstermektedir.

Bugün parti çalışması tüm temel alanlarda yeniden sınıf eksenli bir çalışma niteliği kazanmıştır. Dahası bu çalışma, araç ve yöntemler bakımından, geçmişle kıyaslanmayacak denli çok yönlü ve bütünsel, birbirini tamamlayan ve besleyen bir muhtevaya bürünmüştür. Bu çerçevede daha şimdiden anlamlı bir çalışma birikimine ulaşmış durumdayız. Bu böyle olmakla birlikte, asıl önemli olan, bu birikimin önümüzdeki dönemde sınıf çalışmasında ve partinin sınıfla birleşmesinde büyük bir sıçramaya dayanak yapılabilmesidir. Bu bugün hala üstesinden gelinmesi gereken önemli bir sorun olarak durmaktadır önümüzde.

II. Parti Kongresi’nden sınıf çalışması alanında beklenen katkı da bu çerçevede ortaya çıkmaktadır. Sınıf çalışmamızın şu ana kadarki seyrini ve birikimini değerlendirmek, bundan gerekli sonuçları çıkarmak, bu sonuçlardan da hareketle yeni dönemde bu çalışmayı güçlendirecek perspektifleri ve somut önlemleri ortaya koymak, II. Parti Kongresi’nin görevidir.

Bugünkü çok yönlü çalışmayı güçlendirmenin ve daha da zenginleştirmenin sorunlarına bir açıklık getirmenin yanısıra, II. Parti Kongresi özellikle sendikal çalışmanın sorunları üzerinde yoğunlaşmak ve bu konuda çok daha somut bir çizgi ve çalışma planı ortaya koymak durumundadır. Sendikal çalışma, taşıdığı tüm öneme rağmen, bugün partinin sınıfa yönelik çalışmasının en zayıf halkası durumundadır. Parti bu zayıflığı gideremeden, mevcut sendikalarda etkin ve tanımlanmış hedeflere dayalı bir çalışmayı gerçekleştirmeden; öte yandan, önemli bir bölümüyle sendikal örgütlenmeden bile yoksun sınıf kitlelerini sendikalaştırma doğrultusunda etkin bir inisiyatif ortaya koymayı başaramadan, sınıf çalışmasında gerçek bir ilerleme zaten kaydedemez.

Komünist partisi, yalnızca ideolojisi ve programıyla, siyasal çizgisi ve mücadele değerleriyle değil, maddi sınıfsal temeli, örgütlenmesinin sınıfsal zemini, kadrolarının sınıf bileşimi vb. açılardan da gerçek bir proleter sınıf partisi olmak durumundadır. Partimizin işçi sınıfıyla devrimci temeller üzerinde birleşme çabasına ve sürecine, öncelikle bu perspektif üzerinden bakmak durumundayız. Buradan bakıldığında, komünist hareketle sınıf hareketinin tarihsel buluşması ve birleşmesinin henüz asgari ölçüler içerisinde bile gerçekleşememiş olması anlamında, bugün bizim için partileşme süreci hala devam etmektedir. Bu tarihsel birleşmeyi başaramadan örgütsel ve siyasal yaşamımızın temel önemde bir dizi sorununa sağlıklı ve kalıcı bir çözüm bulmayı da başaramayız. Bunun ne anlama geldiğini burada özel biçimde açıklamak gerekli değildir. Zira hareketimiz siyasal mücadele sahnesine çıktığı andan itibaren halkçı küçük-burjuva devrimciliğine karşı yürüttüğü kapsamlı ideolojik mücadeleler içerisinde bu konuda yeterli ideolojik ve örgütsel açıklığı yaratmış bulunmaktadır. (Partileşme Süreci-1 ve Partileşme Süreci-2 başlıklı kitaplarımız, bu konudaki temel belgelerimizin en önemlilerini içermektedir.)

Partinin mücadelesini, çalışmasını ve örgütlenmesini partinin ideolojik-siyasal çizgisiyle uyumlu bir sınıfsal temele oturtmak, aynı anlama gelmek üzere, sınıf hareketiyle devrimci bir birleşme sağlamak, sorunun bir yönüdür.

Bu, ifade uygunsa sorunun içe, yani partinin sınıf kimliğine ve karakterine ilişkin yönüdür. Sorunun öteki yönü ise, genel devrimci sınıf mücadelesine ilişkindir. Teorik kavrayışın ötesinde olayların somut seyrinin de tüm açıklığıyla gösterdiği gibi, işçi sınıfı hareketindeki gerçek bir ilerleme ve aynı anlama gelmek üzere devrimcileşme, Türkiye’de sınıf mücadelesinin genel seyrini devrimci açıdan etkilemenin ve ileriye taşımanın biricik gerçek olanağı ve güvencesidir. Bugünün Türkiye’sinde işçi hareketi kendini toparlayıp öncü ve sürükleyici ağırlığını hissettirmedikçe, öteki emekçi katmanların mücadelesinde ve bir bütün olarak toplumsal siyasal muhalefette gerçek bir ilerleme beklemek neredeyse olanaksızdır.

Daha da açılabilecek olan, ama açılması burada gerekli olmayan bu temel önemde sorun, partinin sınıf çalışmasının devrimci sınıf mücadelesiyle bağlantılı kritik önemine işaret etmektedir. Dolayısıyla, dünyanın krizler içinde savaşlara sürüklendiği ve bunun Türkiye’yi de derinden etkilediği bir tarihi evrede toplanan II. Parti Kongresi’nin neden sınıf çalışmamızda sıçramalı bir gelişmeyi güvenceye alacak açılımlar yapması gerektiğine de açıklık getirmektedir.

10) Parti örgütünü güçlendirmenin ve yaymanın kritik halkası olarak kadrolaşma sorunu:

Bugün partimiz siyasal etki ve itibar yönünden en güçlü olduğu bir dönemi yaşamaktadır. Fakat bu etki ile kıyaslandığında oldukça dar sayılabilecek bir örgütsel yapıya sahiptir. Buradaki açı olağanın ötesindedir ve bunun gerisinde kongre sonrasında yenilen darbelerin yarattığı örgütsel gerileme gerçeği vardır. Olağan ölçüyü aşan bu açıyı gidermek, parti örgütünü güçlendirmek, her ilin kendi içinde olduğu kadar yeni illere doğru da genişletmek durumundayız. Bu, bugün karşı karşıya bulunduğumuz temel önemde sorunlardan ve dolayısıyla güncel görevlerden biridir.

Burada karşımıza çıkan en temel güçlük, dolayısıyla da çözülmesi gereken temel önemde sorun, kadro sorunudur. Bugün partinin saflarında çalışmada aktif konumda bulunan önemli sayıda militan vardır. Fakat parti örgütlenmesini geliştirip yayacak yeterli sayıda kadrodan buna rağmen yoksundur. Bu çelişki sıradan militan ile eğitimli ve deneyimli profesyonel parti kadrosu arasındaki farktan kaynaklanmaktadır. Bugün birincisinin artışı ile ikincisinin artışı arasında, ikincisi aleyhine anlaşılır fakat gitgide büyüyen bir dengesizlik vardır.

Kuruluş Kongresi’ni izleyen darbelerin yarattığı örgütsel gerileme, herşeye rağmen sürdürülen çalışmanın kazandırdığı insan malzemesinin örgüt yaşamı içerisine çekilmesini ve parti örgütünün denetimi altında çok yönlü ve sistematik eğitimini zora soktu. İllegal parti örgütünün çalışmada geri çekildiği, kendini korumaya ve yeniden düzenlemeye çalıştığı bir evrede, parti çalışmasında doğan zayıflama açık alandaki güç ve imkanların etkin bir kullanımıyla dengelenmeye çalışıldı. Partiye soluk aldıran ve zaman kazandıran bu yerinde tutum, beraberinde, partinin etkisinin genişlemesiyle birlikte kazanılan güçlerin daha çok açık kanallara yönelmesini getirdi.

Açık çalışmanın belli bakımlardan avantajları, buraya yönelen güçlerin siyasal çalışma içerisinde kendilerini belli bakımlardan bulmasını kolaylaştırsa bile, öte yandan, bu aynı güçlerin örgüt yaşamı ya da çeperi içerisindeki çok yönlü eğitiminden yoksun kalmasına yolaçtı. Örgüt yaşamı, illegal çalışma deneyimi, ancak bununla ulaşılabilecek bütünsel profesyonel devrimci kimlik ve deneyim, parti çizgisine ve birikmiş deneyimine dayalı sistematik eğitim vb. bakımlardan, bu güçlerin eğitimi eksik, yetersiz ve tekyanlı kaldı. Bu ise, bu alana yığılan militan insan malzemesinin illegal parti örgütüne çekilmesini zora soktuğu gibi, herşeye rağmen çekilenlerin ise parti yaşamına ve çalışmasına uyumunda ciddi güçlükleri açığa çıkardı. Açığa çıkan bu güçlüklerin gerisinde yeniden inşa sürecinin henüz sınırlı mesafeler katetmiş olması, aynı anlama gelmek üzere, oturmuş bir parti yaşamı ve örgütünün olamaması da belirgin bir rol oynadı.

Nedenleri ne olursa olsun, saflarımıza yığılan ve sayıları giderek de artan militan insan potansiyelini gereğince kadrolaştıramamak, bu yoldaşları parti çizgisi, deneyimi, değerleri temelinde ve bütünsel parti yaşamı içerisinde eğitememek, halihazırda temel bir sorun olarak durmaktadır önümüzde. Bu sorun, yeterince ve gereğince kadrolaşamamanın olduğu kadar, parti örgütünü ihtiyaç duyulan ve arzu edilen ölçülerde geliştirip güçlendirememenin nedenlerine de ışık tutmaktadır. Sıradan militanı kadrolaştırmak, bu kadrolara dayanarak parti çalışmasını olduğu kadar parti örgütlenmesini de güçlendirip yaymak, günümüzün temel önemde bir görevidir. Dolayısıyla II. Parti Kongresi’nin üzerinde yoğunlaşması gereken temel önemde bir başka sorundur.

Burada çözümü birbirine bağlı ikili bir sorun alanı var. Bir yandan, partinin genel siyasal etkisiyle partiye yönelen güçlerin belirgin bir ağırlıkla açık kanallara yönelmesini engelleyebilmek için, illegal parti örgütünü güçlendirmek ve parti örgütünün bu alanına yönelimi kolaylaştıracak önlemleri almak gerekir. Öte yandan ise, (…)

Temelde gerekli olan, parti kadrolarını öncelikle partinin ideolojik çizgisi ve deneyim birikimi temelinde sistematik biçimde eğitmek; pratik çalışma ve zorlu sınavlar içerisinde güçlendirip çelikleştirmek; sınıf ve kitle çalışmasının deneyimleri ile donatmak; ve bütün bunları devrimci örgüt yaşamı ve ilişkileri içerisinde gerçekleştirmektir.

Sorunun önemi, yakıcılığı ve güçlükleri ortadadır. Konuyu bütün bu açılardan ele almak ve temel önemdeki bu soruna ilişkin olarak partinin önüne çözücü perspektif koymak II. Parti Kongresi’nin bir başka temel gündemi olmalıdır.

11) Gençlik alanında devrimci güç odağı olmayı başarmak:

Birçok konuyu ayrıntıları ile ele alıp tartışan Kuruluş Kongresi’nin gençlik gibi önemli bir sorun ve çalışma alanı konusunda kamuoyuna sunulabilen tartışmalar yapmamış olması muhakkak ki birçok yoldaşın dikkatini çekmiştir. Gerçekte, Kuruluş Kongresi’nin çalışma gündemi saptanırken, gençlik sorunu ve çalışması ele alınacak temel gündem maddelerinden biri olarak saptanmıştı ve bu çalışma alanı üzerinden deneyime sahip yoldaşlardan bir komisyon da kurulmuştu. Fakat bu komisyon başarılı bir hazırlık çalışması yürütemedi ve dolayısıyla kongre için işlevli bir tartışma platformu yaratamadı. Bu yetersizlik kongrenin resmi oturumlarındaki zaman sıkışıklığı ile de bütünleşince, gençlik sorunu ve çalışması üzerine tartışma ve değerlendirmeler partiye ve kamuoyuna sunulamayacak kadar sınırlı ve zayıf kaldı.

Oysa Kuruluş Kongresi’nde özellikle gençlik çalışması üzerine kapsamlı bir değerlendirme parti için bir ihtiyaçtı. Zira ‘90’lı yılların ilk yarısında hep belli bir düzeyde seyretmiş bu çalışma sonraki yıllarda zaman içinde zayıflamış ve Kuruluş Kongresi’nin toplandığı evrede örneğin İstanbul gençlik çalışması neredeyse tümden sıfırlanmıştı. Kuruluş Kongresi’nde bunun nedenlerini tahlil etmek, gençlik hareketinin somut durumu ve sorunları üzerine bir değerlendirme yapmak ve bundan hareketle yeni dönem gençlik çalışmamıza bir çerçeve çıkarmak gerekirdi. Gençlik çalışmasında kongre sonrası döneme böyle bir zayıflıkla girdik ve bu kongreyi izleyen dönemde partinin karşı karşıya kaldığı sorunlarla da birleşince, gençlik çalışmasında daha geriye düşmediysek bile bir ilerleme de sağlayamadık.

Bununla birlikte, özellikle ‘99-‘00 öğrenim yılından başlayarak bu alandaki çalışma belirgin bir toparlanma ve güçlenme sürecine girdi. Bu gelişmeden de alınan güçle Ekim’in Temmuz 2000 tarihli 216. sayısında, gençlik hareketinin mevcut durumunu saptayan ve bunu partinin gençlik çalışmasına bir çerçeve çizmekle birleştiren temel önemde bir değerlendirme yayınlandı (Gençlik Hareketi ve Partinin Güncel Sorumlulukları). O zamandan bu yana aradan iki yıl geçti ve bugün partinin gençlik çalışması en güçlü evresinde bulunmaktadır. Biri dışında tüm öteki büyük kentlerdeki gençlik çalışması belli temel birimler üzerinde derinleşmiş, bu arada çalışma taşra kentlerine de yayılmaya başlamıştır.

Liseli gençlik içerisinde de ilk önemli mevzilerini kazanmaya başlayan bu çalışmanın en önemli üstünlüğü, büyük ölçüde gençlik alanındaki güçlerimizin kendi öz inisiyatifleri ve çabalarıyla sürdürülüyor olmasındadır. Yine aynı güçlerin kendi öz çabasıyla gençlik yayını da yayın periyodunda belli bir düzene oturmuştur. Daha da önemlisi, gençlik hareketinin sorunlarını işleyen, deneyimlerini sunan ve özgün politikalar üretebilen işlevli bir yayın çizgisine kavuşmuştur. Bu temel önemde başarı geride bıraktığımız öğrenim yılı içerisinde elde edildi. Bu aynı yıl içerisinde öğrenci gençliğin gündemini başarıyla yakalayabilen etkin bir kampanyayla, gençlik çalışmamız önemli bir gelişme sağladı.

Bugün gençlik hareketi içerisinde partimiz, gençlik hareketinin devrimci odağını temsil eden bir güç olarak gitgide öne çıkmaktadır. Konunun II. Parti Kongresi’nde temel önemde bir gündem maddesi olarak ele alınması ihtiyacı da buna bağlı olarak belirmektedir. II. Parti Kongresi gençlik hareketinin mevcut durumunu ayırdedici özellikleri ile saptamalı, iki kongre arası dönemdeki gençlik çalışmamızın genel bir bilançosunu çıkarmalı, ve nihayet yeni dönem gençlik çalışmamız için yol gösterici bir çerçeve ortaya koymalıdır. (Ekim’in yukarıda andığımız Temmuz 2000 tarihli başyazısı, konuya ilişkin kongre tartışmaları için bir ön çerçeve olarak ele alınabilinir).

Gençlik çalışması çerçevesinde ele alınması gereken en önemli konu ve sorunlar şöyle sıralanabilir:

- Önümüzdeki dönem için öğrenci gençliğin gündeminin isabetle saptanması.

- Devrimci bir çizgide fakat geniş gençlik kitlelerini etkilemeyi ve kucaklamayı hedefleyen bir gençlik kitle çalışmasının sorunları.

- Gençlik hareketindeki yeni gelişme ve ilerlemelerin ışığında gençlik örgütlenmesinin sorunları.

- Reformist, kemalist-milliyetçi ve Kürt milliyetçisi akımların gençlik hareketi içindeki etkisine karşı sistematik ve etkin bir mücadelenin gerekleri.

- Devrimci kültür ve sanat mirasımızın gençlik kitlelerinin devrimci eğitiminde etkin biçimde kullanımı sorunu.

- Kültür-sanat araç ve kurumlarının yanı sıra, özellikle liseli gençliğin ve semt emekçi gençliğinin kazanılmasında sportif kurum ve araçların kullanımı sorunu.

- Semt emekçi gençliği içinde çalışmanın sorunları.

- Gençlik alanındaki güçlerimizin çok yönlü eğitimi ve partinin gençlik çalışmasının yükünü asgari bir başarıyla üstlenecek düzeyde kadrolaşması.

- Gençliğe yönelik yayınları üzerine değerlendirme.

12) Kadın çalışmasında ilk önemli adımların atılması:

Kadın sorunu ve kadın çalışmasının sorunları Kuruluş Kongresi’ni izleyen dönemde açıklığa kavuşturulması gereken temel önemde bir konu olarak duruyordu partinin önünde. Buna yönelik bazı ilk girişimler olmakla birlikte, konu bugüne kadar gereğince ele alınamadı. Pratik kadın çalışmasına yönelik bazı ilk girişimlere rağmen bu da kendi içinde fazlaca ilerletilemeden, daha çok sınırlı bir 8 Mart dönemi çabası ve deneyimi olarak kaldı.

Fakat toplumsal yaşamımızın ve devrimci sınıf mücadelesinin temel sorunlarından biri olan bu konuda asgari bir ilk açıklığı sağlamak ve bunu genel çalışmamızın bir parçası ve yönü olarak etkin bir pratik kadın çalışmasına dayanak yapmak, gelinen yerde artık kendini dayatan bir zorunluluk olarak durmaktadır önümüzde. Konu bu çerçevede ikinci parti kongresinin temel bir gündem maddesi olmalıdır. II. Parti Kongresi, sorunun teorik yönlerini açıklığa kavuşturmak ve pratik çalışmaya dönemin koşullarına uygun bir çerçeve çizmek doğrultusunda, hiç değilse ilk hareket noktalarını ortaya koymalıdır.

Kadın sorunu ve çalışması çerçevesinde kongrede ele alınması gereken en önemli ve öncelikli noktalar şöyle sıralanabilir:

- Partinin kadın sorununu ele alışının temel esasları.

- İçinden geçmekte olduğumuz dönemde partinin yürüteceği kadın çalışmasının somutlanmış çerçevesi.

- Parti kadrolarının ve çeperinin kadın sorununda sağlam bir bakışaçısıyla donatılmasının gerekleri.

- Kadın çalışmasına yöneltilecek kadroların özel eğitimi ve donanımı alanında yapılması gerekenler.

- Sınıf çalışması içinde kadın çalışmasının özgün yönleri ve gerekleri.

- Çalışma bölgesi olarak seçilen işçi semtlerinde genellikle işçi eşlerinden oluşan ev kadınlarına yönelik çalışmanın sorunları.

- Kadın örgütlenmesi sorunu.

- Halihazırdaki feminist akımlara ve kadın örgütlenmelerine karşı tutum.

13) Devrimci kültür ve sanatın kitle çalışmasında ve sınıf mücadelesinde etkin kullanımı:

Devrimci kültür ve sanatın kitle çalışmasında ve sınıf mücadelesinde kullanımı alanında gerek kavrayış gerekse pratik çalışma planında ilk önemli adımları atmış ve belli bir ilk deneyimi edinmiş bulunuyoruz. Konuya ilişkin olarak biri PYO’da öteki Ekim’de yayınlanmış iki önemli değerlendirme metni de var elimizde. İlk pratik deneyimlerle birlikte bu iki temel metin kongredeki tartışma ve değerlendirmeler için şimdiden bir ön çerçeve oluşturmaktadır.

Bu alanda ele alınması gereken en önemli sorunlar şöyle sıralanabilir:

- Kültür ve sanatın toplum yaşamındaki yeri ve devrimci sınıf mücadelesindeki işlevi konusunda partinin eğitimi.

- Evrensel ve ulusal planda savunduğumuz ve dayandığımız ilerici-devrimci kültür mirası konusunda açıklık.

- Halihazırdaki kültür kurumlarının ilk çalışma deneyimlerinin değerlendirilmesi ve bu çalışmanın etkin, işlevli ve amaca uygun hale getirilmesi için atılması gereken adımların ve alınması gereken önlemlerin saptanması.

- Toplumumuzun halihazırdaki ilerici, devrimci kültür-sanat insanlarıyla buluşabilmenin sorunları.

 

-VI-

14) II. Parti Kongresi hazırlık süreci üzerine:

Başlamış bulunan ikinci kongreye hazırlık süreci partinin bütününde yoğun bir inceleme, tartışma ve değerlendirme süreci olarak yaşanabilmelidir. Tüm bunlar, tek tek parti üyelerinin bireysel sorumluluğu olduğu kadar parti organlarının da kolektif sorumluluğudur. Bu ikisi amaca uygun bir biçimde başarıyla birleştirilmelidir.

Süreç boyunca burada sıralanan gündem konularıyla bağlantılı olarak parti üyeleri ve organları görüş ve önerilerini partiye sunabilirler.

Her parti kongresi süreci kaçınılmaz olarak belirli bir içe kapanma sonucu yaratır, bu ise partinin genel çalışmasının ivmesini bir süre için düşürür. Bunu biz Kuruluş Kongresi sürecinde somut olarak yaşadık. II. kongre süreci de belli sınırlar içerisinde bir içe kapanmayı beraberinde getirebilir. Fakat yine de bu, partinin temposunu henüz yeni yeni bulmuş örgütsel-siyasal çalışmasını zayıflatmayacak biçimde yapılabilmeli, buna ilişkin önlemlerle birleştirilebilmelidir. Kuruluş Kongresinin deneyimi olumsuz dersleriyle bu açıdan uyarıcıdır. Ön süreçler, fiili hazırlık çalışması ve resmi oturumlarıyla birlikte 7-8 ayı bulan Kuruluş Kongresi çalışması, yazık ki birçok bakımdan ve birçok alanda parti çalışmasında genel bir gerilemeye yolaçtı.

Kuruluş çalışmasının ağır yükü çerçevesinde herşeye rağmen belli bir mantığı olan bu durumu hiçbir biçimde tekrarlayamayız. II. Parti Kongresi süreci nispeten kısa bir zaman dilimine sığdırılmak ve parti çalışmasında herhangi bir gerilemeye yolaçmayacak önlemlerle birleştirilmek durumundadır.

Yeri geldikçe bu metinde şimdiden hatırlatmış bulunuyoruz. II. Parti Kongresi, birinci kongrenin özellikle siyasal ve örgütsel sorunlara dair birikiminin yanı sıra, iki kongre arası dönemde partinin bu alanda ortaya koyduğu temel değerlendirmelerden de en iyi biçimde yararlanmak durumundadır.

Kuruluş Kongresi çalışmasının çok büyük ölçüde kitaplaştırılmış bulunması ve iki kongre arası dönemdeki en önemli parti değerlendirmelerinin önümüzdeki dönemde kitaplaştırılacak olması, parti üyeleri ile organları için önemli bir kolaylık olacaktır. Bu durumda bu birikimden en iyi biçimde yararlanmak, yoldaşlarımızın ve organlarımızın sorumluluğuna kalmıştır. Bu sorumluluğun gereklerine uygun hareket etmek, başarılı bir II. Parti Kongresi çalışmasının zorunlu önkoşuludur. Zira Kuruluş Kongresi birikimine yaslanmayan ve iki korgre arası dönemin düşünce ve deneyim birikiminden en iyi biçimde yararlanamayan bir yeni parti kongresinin, yeni dönemde partinin önünün açacak ve onu yeni başarılara taşıyacak bir çalışma ortaya koyması kolay olmayacaktır.

Kuruluş Kongresi materyali ile bağlantılı olarak önereceğimiz kitaplar şunlardır:

- Uluslararası Durum Üzerine

- Devrimci Taktiğin sorunları

- Sınıf Çalışmasının Sorunları

- Örgüt Sorunları

- Parti Tüzüğü Üzerine

15) II. Parti Kongresi’nin güvenliği üzerine
(…)

 

Partiyi her alanda güçlendirecek
 II. Parti Kongresi için ileri!

Devirmeyen darbe güçlendirdi; parti için gerçekten zor olan bir dönem başarıyla geride bırakıldı. Şimdi partiyi çok yönlü zorlu görevlerle yüklü bir dönem beklemektedir. Böyle bir dönemi yeni bir kongreyle karşılamak partimiz için büyük bir olanaktır. Bu olanağı başarı ile değerlendirmek, güncel devrimci görevleri başarıyla omuzlamaktan öteye tarihe karşı gerçek bir borçtur.

Partimizin kuruluş bildirisi, TKİP’nin kuruluşunun tarihsel anlamını bir dizi madde halinde sıralarken, bunlardan biri olarak şuna işaret etmektedir: “Partimizin kuruluşu, onyıllardır bu topraklarda devrim ve sosyalizm davası uğruna kavga vermiş, emek harcamış, acı çekmiş, büyük yiğitlik örnekleri sergilemiş dünün ve bugünün devrimci kuşaklarının yarattığı birikimin güvenceye alınmasıdır.”

Burada anlatılmaya çalışılanı tam olarak anlayabilmek ve bunun partimize yüklediği büyük tarihi sorumluluğu tam olarak değerlendirebilmek için, yukarıda özetlenen sol hareket tablosunu özellikle gözönünde bulundurmak durumundayız. Kestirmeden çıkaracağımız kısa sonuç şudur: Devrimci ve reformist kanatlarıyla sol hareketin iç karartıcı tablosu partimizin omuzlarına gerçekten tarihsel önemde sorumluluklar yüklüyor. Güncel sorumluluklarımıza ve partimizin II. Parti Kongresi’nin yerine getirmesi gereken misyona buradan da bakabilmeliyiz.

Tüm parti üyelerini II. Parti Kongresi hazırlık çalışmalarını bu bilinçle, buna uygun bir enerji ve sorumlulukla ele almaya çağırıyoruz. Bunu başarabilirsek eğer, partimizin halihazırda katettiği mesafeyi güvencelemekle kalmayacak, Türkiye’nin devrimci geleceğini kucaklama doğrultusunda yeni adımların da önünü açmış olacağız.

Yaşasın TKİP!
Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!

Merkez Komitesi
Temmuz 2002

(Ekim, Sayı: 249, Aralık 2007)


Üste