Logo
< Bir fabrika çalışması deneyimi

Burjuva kültürün etkilerini saflarımızdan söküp atalım!


Burjuva kültürün etkilerini saflarımızdan söküp atalım!

Emperyalist-kapitalist sistem insanlığı açlığa, sefalete ve yıkıma sürüklediği gibi aynı zamanda kültürel çürüme ve dejenerasyonu da yaratan bir sistemdir. Emperyalist kapitalizmin yaratmış olduğu çürüme ve dejenerasyon insani ilişkilerdeki korkunç yıkım ve yabancılaşmayı da beraberinde getirmektedir. Günümüzde inanılmaz boyutlara ulaşmış olan bu kültürel çürüme ve dejenerasyon kendini her alanda gösterdiği gibi toplumun büyük bir kesimini de etkisi altına almaktadır. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler de bundan dolaysız olarak etkilenmektedir.

Burjuvazi bir taraftan sömürü sistemini sürdürebilmek için baskı ve şiddeti kullanırken, bir taraftan da kültürel çürüme ve yozlaştırmayı devreye sokmaktadır. Asıl olarak da burjuva ideolojisi ve kültürü sömürü sisteminin devamında önemli bir rol oynamaktadır. Burjuvazi kendi çürümüşlüğünü topluma dayatmakta, yarattığı yozluğu iktidarını sağlamlaştırmak için bir silaha çevirmektedir.

Burjuva kültürün etkileri eğitim kurumlarından iş ilişkilerine, aile içi yaşamdan yetiştiğimiz çevreye kadar uzanmaktadır. Bunun bir sonucu olarak kendine, çevreye, topluma yabancılaşmış, düşünme ve sorgulama yetisinden uzak, kendi sorunlarına duyarsızlaşan ve sisteme uyumlu bireyler yetiştirilmektedir.

Bunun dışına çıkan her birey sistem tarafından tehlikeli sayılmaktadır. Bu noktada burjuvazinin zor ve baskı araçları devreye sokulmaktadır. Sermaye devleti burjuva sınıf egemenliğinin bekası için her yol ve yöntemi kullanmaktadır. Kültürel yozlaştırma da bunun önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Emekçi sınıflar burjuva kültürün etkisi altına alınarak kendi sınıfsal çıkarlarından ve buna bağlı olarak da devrim ve sosyalizm mücadelesinden uzaklaştırılmaktadır.

Bireyin kişiliğinin şekillenmesinde belirleyici olan çevre ve yetiştiği şartlar, yaşamının ilerleyen dönemlerinde de etkili olmaktadır. Birey içerisinde yetişmiş olduğu toplumsal şartlardan dolaysız bir biçimde etkilendiği gibi, bu şartlar içerisinde almış olduğu kültürün etkilerinden de kurtulması kolay olmamaktadır.

Komünist parti burjuva bilincinin egemenliğini sürdürdüğü bir toplum içerisinde mücadele yürütmektedir. Kadro ve militanlarını bu toplum içerisinden kazanmaktadır. Partinin kazanmış olduğu kadro ve militanların sınıfsal kökeni belli yönleriyle bir öneme sahiptir. Zira belirli bir döneme kadar burjuva, küçük-burjuva  kültürden, onun değer yargılarından beslenen bireyler örgütlü devrimci yaşama adım attıklarında, almış oldukları kültürün etkilerinden kurtulmaları çok kolay olamamakta, bu etkinin parti saflarına taşınması kaçınılmaz olmaktadır. Bundan dolayıdır ki, zaman zaman komünist parti saflarında da burjuva ve küçük-burjuva kültürün etkilerinden kaynaklı ortaya çıkan sorunlar, zaaf ve eksiklikler yaşanmaktadır.

Mücadeleye yeni adım atmış bir birey belirli yönleriyle bu zaaf ve eksiklilerini aşmaya çalışsa da bunun bir sınırı olmaktadır. Devrimci saflara adım atana kadar kişiliğini şekillendiren ve buna bağlı olarak davranış tarzını oluşturan değer yargıları onun hata yapmasını, belirli zaafları sergilemesini kaçınılmaz olarak beraberinde getirmektedir.

Burada güçlerin ideolojik-teorik ve siyasal eğitimi önemli bir yer tutmakla birlikte, zaafların terk edilmesini, eksikliklerin giderilmesini sağlayabilecek olan, sıkı bir denetim ve değiştirici-dönüştürücü bir örgütsel yaşamın kurulabilmesidir. Bu da ancak birimlere dayalı kurumsal bir işleyişi oturtabilmiş bir örgütsel yapıyla mümkün olabilir. Bu sağlanabildiği oranda, ortaya çıkan sorunların giderilmesi ve saflarımıza yeni katılan her bir yoldaşın zaaf ve eksikliklerinin daha hızlı bir biçimde giderilmesi mümkün olacaktır.

Kişinin, hangi nedenden kaynaklanırsa kaynaklansın, örgütlü bir devrimci yaşamı seçmiş ve o yaşama adım atmış olması, aynı zamanda onun zaaf ve eski alışkanlıklarından kurtulmasının ilk adımıdır. Komünist saflara samimi duygularla adım atmış her yoldaş doğal olarak oradaki örgütsel yaşamdan ve ileri kadrolardan dolaysız bir biçimde etkilenmektedir. Zaaflı ve sorunlu bir örgütsel yaşamın olduğu bir alanda, saflarımıza yeni katılmış olan yoldaşlarında geçmiş yaşamından kaynaklanan alışkanlıklarını ve zaaflarını terk etmesi olanaklı olamayacaktır. Aksine eski alışkanlık ve zaaflarını üretecek uygun ortamı kolayından bulmuş olacaktır. Burjuva ve küçük-burjuva alışkanlıkların örgüt yaşamı içerisinde kendini üretmesi ise bencilliği ve bireyciliği, aleniyetten ve denetimden kaçışı, liberalizm ve laçkalığı, disiplinsizlik ve sorumsuzluğu vb. beraberinde getirecektir.

Sorun alanlarına müdahalede her zaman vurgulanageldiği gibi yapıcı eleştiri ve özeleştiri önemli bir yerde durmakla birlikte, bunun hayat bulacağı zemin, organlara ve birimlere dayalı kurumsal bir işleyişi hayata geçirebilmektir. Bu işleyiş sağlanamadığı ya da saflarımızdaki insanlarda bilinç açıklığı yaratılamadığı sürece, ortaya çıkan sorunlar, eksiklikler ve zaaflar kişisel temelde halledilmeye çalışılmakta, bu da çarpık bir anlayışa ve işleyişe yol açmaktadır.

Sorunlar kişisel olarak algılandığı ve bu temelde çözülmeye çalışıldığında ise, örgütü ilgilendiren sorunlar dahi kişisel meselelermiş gibi anlaşılabilmektedir. Bunun yarattığı çarpık bilinç yatay ilişkileri doğurabilmekte, sorunların ortalıkta tartışılmasını olanaklı hale getirerek iç illegaliteyi zaafa uğratan bir boyuta ulaşabilmektedir. Bu çarpıklık içerisinde partiyi dolaysız bir biçimde ilgilendiren sorunların kişisel ilişkiler içerisinde rahatlıkla anlatılmasında bir sakınca görülmezken, yaşanan sorun önemsiz ya da kişisel algılandığı oranda gerekli birimlerde tartışmaya açılmaması yoluna gidilebilmektedir. Daha net bir ifadeyle, sorunların ilgili birimlerden ve partiden saklanmasında bir sakınca görülmemektedir.

 Her bir yoldaşın yer aldığı birim, kolektif, organ vb. aynı zamanda onun örgütsel platformunu da ifade etmektedir. Ne tür bir sorun olursa olsun, bunun ilk olarak ilgili platforma iletilmesi, oralarda tartışılıp çözülmesi, organlara ve birimlere dayalı bir işleyişi hayata geçirmenin olmazsa olmaz bir koşuludur. Bunun ötesindeki her davranış dedikodu kültürünü yeşerteceği gibi, küçük-burjuva davranış tarzının ve kültürünün saflarımızda hayat bulması anlamına gelecektir. Böyle olduğu koşullarda bozucu unsurların saflarımızda rahatlıkla barınması olanaklı olacak, parti düşmanın provakatif saldırılarına açık hale gelecektir.

 Sorunların her yerde tartışıldığı, kişisel ilişkilerin ağır bastığı ve yatay ilişkilerin rahatından kurulabildiği bir devrimci örgütsel işleyiş komünist parti saflarında kabul edilemez. İhtilalci komünist bir örgütün saflarında bir araya gelmiş militanların birbirleriyle kurdukları ilişki ideolojik ve siyasal bir ilişkidir. Onları birleştiren temel koşul işçi sınıfın çıkarları ve onun davasıdır. Kişisel ilişkiler, çekişmeler, anlaşmazlıklar bunun önüne geçmemelidir, geçemez. İkili ilişkilerin, sosyal bağların ağır bastığı, örgütsel ilişkinin önüne geçtiği bir yerde kurumsal bir örgütsel işleyişten bahsedilemez. Orada sosyal bir çevre anlayışı, buna dayalı mezhepsel bir örgütsel işleyiş vardır.

Kurulu düzen karşısında illegal ihtilalci bir konuma sahip olan komünist partisi, proletaryanın çelik disipliniyle hareket etmek ve proleter kültürü saflarında egemen kılmak durumundadır. Bunun haricindeki her kültür ve davranış çizgisi komünist partisine yabancı ve kabul edilemezdir. Bu anlamda örgüt içi yaşamdan yoldaşlık ilişkilerimize, kitlelerle kurduğumuz bağlara kadar proletaryanın disiplini ve kültürüyle hareket etmek, saflarımızı sürekli eğitmek durumundayız. Bu bilinç ve sorumluluktan bir an bile uzaklaşmadan günlük ilişki ve yaşam tarzımızı buna uygun bir biçimde şekillendirmekle yükümlüyüz. Ancak proleter disiplinle şekillenmiş bir örgütsel yaşam içerisinde zaafların terk edileceği, eksikliklerin giderilebileceği bir an bile unutulmamalıdır.