Logo
< Ulucanlar katliamının 10. yılında anıları önünde saygıyla eğiliyoruz...

Değiştirici sosyal ilişkiler ancak güçlü bir politik faaliyetin ürünü olabilir


Değiştirici sosyal ilişkiler ancak güçlü bir politik faaliyetin ürünü olabilir

Kapitalizm işçi sınıfı ve emekçi kitleleri büyük bir yıkıma sürüklerken, işçilerin sosyal kişiliklerini de altüst ediyor. İşçiler sosyal bir bozulmaya, yalnızlığa sürükleniyor. Birbirlerine ve kendilerine yabancılaşıyor.

Kapitalizm bütün bunları proleter kültürü tümüyle yok etmek amacıyla yapıyor. İnsanı insan yapan tüm değerler ve ilişkiler proletarya kültüründe somutlanır. “Yarin yanağından gayrı” her yerde hep beraber olabilmektir. Kapitalistlerin en büyük korkusu da bu birliğin oluşmasıdır. Bu korkuları işçi sınıf ve ezilenlere çok boyutlu bir saldırıyı beraberinde getiriyor. Ekonomik olarak yenilgiye uğrattıkları, bütün kazanılmış haklarını elinden aldıkları işçi sınıfını bir de sosyal yapısına saldırarak bozguna uğratma çabasındalar.

Bütün bunlara karşı sınıf devrimcilerine büyük görevler düşmektedir. İşçi sınıfını içine düşmüş olduğu durumdan çekip çıkarabilmek için parti militanları zengin araç ve yöntemler kullanabilmelidir.

Sınıf hareketinin gelişkin olduğu dönemlerde sınıfla organik birliği sağlamak, onların sosyal yaşamlarına girmek daha kolaydır. Günümüzde ise ancak tekil direnişlerin yaşandığı işletmelerde gerçekleşebiliyor. Hareketin olmadığı fabrika ve sanayi bölgelerinde ise tam bir kayıtsızlık ve boşvermişlik hakim. Bu işçilerle sosyal ilişkileri geliştirelim, gerisi gelir düşüncesinin pratik yaşamda çok fazla bir karşılığını bulmuyor.  Bu söylenen elbette işçilerle sosyal ilişkiler kurmayı önemsiz görmek anlamına gelmiyor. Tersine, komünist bir devrimcinin sosyal kişilik yönünün zengin olması zorunludur. Ama tek başına bu yeterli değil.  Somut örnek verirsek... İşçilerle sosyal ilişkimizi geliştiriyoruz, iyi ya da kötü günlerinde beraber oluyoruz, bütün dertlerini anlatacak kadar yakın buluyorlar bizi, evlerine çağırıyorlar. Bunları siyasal kimliklerimizi de bilerek yapıyorlar. Ama gelgelelim, yaşadığı sömürü düzeninde kendi somut durumlarından yola çıkarak fabrikasında ya da havzasında bir şeylerin yapılması gerektiğini ortaya koyduğumuzda (komite, sendika, eylem, bülten gibi), geriye doğru çark etmeye başlıyorlar. Böyle durumlarda öncü olabileceğini düşündüğümüz işçiler bile sıradan arkadaşlıkları tercih edebiliyorlar.   

Eğer çevrelerini kuşatabilecek güçlü politik bir çalışma yoksa, bir şeylerin değişebileceğine onları inandırabilecek güçte değilsek, bu geri dönüş daha kolay oluyor. Böyle durumlarda ısrarcı davranmaya başladığımızda ise, herşeye bir bahane üretilmeye ve kaçılmaya başlanıyor. Ailevi nedenlerden tutun da, binbir türlü gerekçeler ortaya konuluyor.

Bu koşullarda, yeterince güç olamadığımız, henüz kuşatıcı güçlü bir politik faaliyeti örgütleyemediğimiz alanlarda daha soluklu olabilmeliyiz. Sosyal ilişkilere muhakkak önem vermeliyiz. İşçileri bu alandan da kuşatmalıyız ama esas olanın güçlü ve değiştirici bir politik faaliyet olduğunu unutmamalıyız. Bir yolunu bularak, şartları zorlayarak güven verici sistematik bir politik faaliyet örgütleyebilmeliyiz. Böyle bir faaliyetin parçası olarak işçilerin sosyal hayatına girebilirsek, onları yalnızlık duygusundan kurtarabilir, mücadele etmeye ikna edebiliriz.

Bir metal işçisi

(Pınarbaşı-İzmir)