Logo
< Parti faaliyetlerinden...

Eylem-amaç-anlam ilişkisi üzerine - M.Dağlı


Eylem-amaç-anlam ilişkisi üzerine

M. Dağlı

İdeal ile eylem aynı bütünün parçaları olmakla birlikte, ideali amaç, eylemi ise bu ideali gerçekleştirmenin aracı olarak tanımlamak mümkün. Dolayısıyla, ideallerini gerçekleştirmek isteyenlerin aynı zamanda birer eylemci olmaları kaçınılmazdır.

İdeal ile eyleme farklı nitelikler yüklemek, aralarındaki ilişkinin mekanik olacağı anlamına gelmeyeceği gibi, eylemin araç olarak tanımlanması da onu idealden/amaçtan bağımsız kılmaz. Tersine, ideal ile eylem ya da amaç ile araç arasında sıkı bağlar vardır. Her amacın kendine göre araçlar yaratması gibi, bir ideali gerçekleştirme süreci olarak eylem de, hedeflediği idealin veya kurmak istediği dünyanın izini taşır.

***

Eyleme anlamını veren, gerçek kılmaya çalıştığı idealdir. Buna göre anlam, ideal ile eylemin oluşturduğu bütünden süzülerek oluşur. Bundan hareketle, devrimci eyleme anlamını katan temel olguyu, bu eylemin sınıfsız, sömürüsüz, eşit özgür bir yaşamın kapılarını açacak olan sosyalist bir dünya kurma idealine sıkı sıkıya bağlı olmasında ve bu dünyayı kurma süreci olarak gerçekleşmesinde bulabiliriz.  

Burada devrimci eylemi, kelimenin dar değil fakat siyasal faaliyetin bütününü içerecek genişlikte ele alıyoruz. Ajitasyon-propaganda, örgütlenme ve pratik çalışmalar genel olarak “devrimci eylem”in kapsam alanındadır. Kimi zaman içiçe geçen, çoğu zaman ise farklı araçlarla sürdürülen bu eylem biçimlerinin toplamını, “ideali kurma uğruna girişilen devrimci eylemler” olarak tanımlıyoruz.

İdealden anlamını alan eylem, basitten karmaşığa, bu ideal uğruna harcanan tüm emeği kapsar. Dolayısıyla, bir bütün olarak siyasal faaliyeti, bu anlam dünyasının yaşam alanı ve geleceğe taşıyıcısı saymak gerek. Anlam, ideal ile eylem birliğinden kaynağını alsa da, bu birliği hem pekiştirir hem de tamamlar.

***

Devrimci siyasal çalışmanın bir bütün olarak, günlük koşturmacalar da dahil, bu çerçevede anlamlandırılması önemlidir. Zira siyasal faaliyetin dar veya yüzeysel anlamlandırılması, eylemin idealle bağının gözden kaçırılmasına yol açabilir. Bu ise, eylemler sürecinin coşkusunu zayıflatır. İdealle bağı güçlü bir şekilde kurulamayan veya anlam dünyasından bağımsız ele alınan pratik işlerin yorucu olması, hatta kimi zaman angarya olarak algılanması olasıdır. Siyasal faaliyetin pratik işlerinin yoğunlaştığı zaman kesitlerinde bu tür yakınmaların gündeme gelmesinin temel nedenlerinden biri, eylemin idealle bağının yeterince güçlü kurulamaması veya bu bağın gözden kaçırılmasıdır.

Pratik işlerin gereğinden çok yer kapladığı bir tarzı savunmuyoruz elbette. Devrimci siyasal faaliyetin planlanmasında pratik işlerin yanısıra, eğitim ve örgütlenme ayağının da mutlaka hesaba katılması gerekir. Ancak devrim ve sosyalizm mücadelesinde pratik işlerin yoğunlaştığı zaman kesitlerinin olması kaçınılmaz olduğuna göre, bu süreçlerin “yorucu” olmaması, eylemin idealle bağının güçlü bir şekilde kurulması ve harcanan her emek zerresinin anlam dünyasını zenginleştiren bir katkı olarak algılanmasının önemine dikkat çekmek gerekiyor. Coşkuyu diri tutmanın, eylemlerin yarattığı etkiden somut kazanımlar süzebilmenin olanakları, siyasal faaliyetin bir bütün olduğunun fark edilmesi ve her çalışmanın “ideal-eylem-anlam” bütünlüğü içinde ele alınması ile artacaktır.

***

Eylemi, idealin yaşamda karşılık bulma süreci olarak da tanımlayabiliriz. Bu böyle olmakla birlikte, idealin teoride dile getirilmesi ile pratik siyasal yaşam arasında zorunlu olarak belli bir açı vardır.

Bu durum Nazım Hikmet’in “Yapıyla yapıcılar” şiirinde edebi bir anlatımla ve çarpıcı bir şekilde dile getirilmektedir.

“Yapıcılar türkü söylüyor
Yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama.
Bu iş biraz zor.
Yapıcıların yüreği
bayram yeri gibi cıvıl cıvıl
ama yapı yeri bayram yeri değil.
yapı yeri toz toprak.
Çamur, kar.
Yapı yerinde ayağın burkulur
                        ellerin kanar.”

 

Nazım’ın yapıcılarının yürekleri toza, toprağa, çamura, kara, burkulan ayağa, kanayan ellere rağmen, bayram yeri gibi cıvıl cıvıldır. Zor görüneni başaran yapıcıların, neyi ne için inşa ettiklerinin bilincinde olduklarını, toz, toprak, çamur içinde gerçekleştirdikleri eylemi, inşa ettikleri yapıyla/gelecekle bağını kurarak anlamlandırdıklarını görüyoruz. Başarılarını, yapıyı inşa etme sürecini tam da bu bütünlük içinde kavramış olmalarına borçludurlar.

“Yapı yerinde ne çay her zaman şekerli
                        her zaman sıcak,
ne ekmek her zaman pamuk gibi yumuşak
ne herkes kahraman
ne dostlar vefalı her zaman.
Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı
bu iş biraz zor,
zor mor ama
           yapı yükseliyor, yükseliyor…”

 

Yapıyı yükseltme eylemi, bunu devrimci siyasal yaşamın ve faaliyetin tümü olarak da ele alabiliriz, pek çok zorluklar içeriyor. İdealin yüceliği ile hayatın zorlu gerçekliği arasındaki çelişki burada da karşımıza çıkıyor. Bu çelişkiye rağmen, yapının/geleceğin ancak bu koşullarda kurulabileceğinin farkında olmak, eylemin anlamını, geleceği kurma süreciyle bağı içinde kavramak, yapıcıların yüreklerinin bayram yeri gibi cıvıl cıvıl olmasını sağlıyor.

Her sınıf devrimcisi, doğal olarak yapıyı inşa eden yapıcılar ordusunun hem neferi hem ustalarından biridir. Dolayısıyla devrimci sınıf mücadelesinin tozuna toprağına, karına boranına, kimi dostların vefalı, herkesin ise kahraman olmamasına rağmen yüreğinin cıvıl cıvıl, bayram yeri olması gerekiyor. Bu da ancak yapılan işlerin idealle bağı kurularak ele alınması ve buna uygun anlamlar yüklenmesi ile mümkün olabilir.

Devrimci siyasal faaliyeti bu bütünlük içinde kavrayıp içselleştiren “yapıcılar” daha verimli, daha üretken, daha yaratıcı, daha atak ve daha kazanıcı olacaklardır.


Üste