Logo
< EKİM: Yeni bir çizgi, yeni bir kültür, yeni bir gelenek!

Kadro sorunu üzerine notlar...


Engin Doruk

“Sorunlar, bizzat kendilerini yaratanların yöntem ve yaklaşımları ile çözülemezler.” Albert Einstein

Einstein’ın bilime yönelik kimi yöntemsel yaklaşımları siyasal yaşam açısından da önem taşıyor. Burada notlar şeklinde ortaya konulacak olan kadro sorunu açısından da bu böyle.

Kadro sorununun halihazırda parti çalışmasının önemli bir dizi alanını kestiği açık. Sınıf çalışmasında mesafe almaktan devrimci örgüt sorununa kadar önümüze çıkan sorun alanları, kadro gerçeğimizle sıkı sıkıya ilişkili. Bu nedenle kritik bir yerde duruyor.

“Kadro gerçeğimiz nedir?” diye sorulduğunda ilk verilecek cevap niteliksel zayıflık olacaktır. Partinin bugün için sınırlı bir kadro potansiyeli bulunuyor ve bu potansiyel devrimci kimlik, ideolojik donanım, önderlik kapasitesi vb. açılardan niteliksel zayıflıklar taşıyor.

Tüm bu olgular “kadro eğitimi” sorununu dolaysız olarak önümüze çıkarıyor. Mevcut kadrolarımız büyük oranda gündelik siyasal çalışmanın dar zeminleri üzerinde yetişiyor. Niteliği şekillendirmesi bakımından pratik eğitim elbette paha biçilmez bir önem taşıyor. Fakat bunu tamamlayacak olan ideolojik-teorik eğitim ve sosyal pratik aksadığında, tek yanlı gelişim kaçınılmaz oluyor.

Tüm bu açılardan kadroların bütünlüklü gelişimini sağlayacak bir çaba gereğince ortaya konulmadığında, hep bir yanlarıyla “tartışmalı” kadrolar gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz. Peki, kadroların bütünsel olarak niteliğini yükseltecek beslenme kanalları nelerdir?

1- Bizzat sınıf mücadelesinin içerisinde gündelik olarak pratik konumlanış... Deneyimin eşsiz öğreticiliği... Ancak bu pratik konumlanış, bizzat parti tarafından yönlendirilemez ve kadro bu zeminde yalnızlaşırsa eğer, gelişim süreci daha en başta sakatlanacaktır. Pratik içinde eğitim bir kadro için en keskin dönüşüm zeminidir; ancak parti tarafından sistemli bir şekilde yönlendirilmezse, verimsiz sonuçlar yaratabilir. Bu durumda her kadro salt kendi sınırlı çabasının sonuçları üzerinden bir gelişim süreci yaşar.

2- Dünya görüşü ile donanmak ve teorik eğitim. Bu konuda da partili bir kadro asla yalnız bırakılmamalıdır. Bir devrimci, partiyle bağ kurduğu andan itibaren, gelişim ihtiyacına göre partinin bizzat denetimi ve yönlendiriciliği ile ideolojik-teorik eğitim süreci örgütlenmelidir. Bu örgütlü ve kolektif bir süreç olarak ilerlemelidir. Bu konuda Marks’ın bir saptaması var. O dönem ideolojik olarak mücadele yürüttüğü insanlardan birisi hakkında, “kendi kendisini eğitmenin tüm kusurlarını ve sınırlarını taşıyordu” diyor.

Bir partili kadronun ideolojik-teorik eğitim sürecini kendi haline bırakırsanız, kendi çabasıyla ancak sınırlı ve yetersiz bir nitelik yaratabilir.

3- Sosyal pratik. Devrimci kadro hayatla ve toplumla ne denli çok yönlü bağlar kurabiliyorsa, ufku ve zihni de o denli genişleyebiliyor. Hayatın ve devrimci siyasal yaşamın bir dizi alanı ile ilgilenebiliyor. Eğer sağlam bir dünya görüşüne sahipse, buradan edindiği deneyimleri soyutlayarak bilinç öğesini güçlendirip zenginleştirebiliyor.

İşte bu üç başlık üzerinden baktığımızda, kadrolarımızın önemli ölçüde kendi halinde bir süreç işlettiğini görmekte zorlanmayız. Bilinç, güncel ve tarihsel deneyimlerin pratik ve teorik birikiminden yöntemli bir şekilde beslendiği ölçüde, niteliksel olarak güçlenebiliyor. Eğitim dediğimiz de bu değil mi zaten?

Eğitim sorunu üzerinden Einstein’ın yukarıda yer alan sözüne gelece olursak... “Sorunlar, bizzat kendilerini yaratanların yöntem ve yaklaşımları ile çözülemezler.” Bugün kadro niteliği ve eğitim sorununu bizzat yaratan ve yaşatan güçlerin anlayış ve yaklaşımları ile çözmeye kalkmak, her defasında elimizin boşa çıkması ile sonuçlanıyor. Kadrolarımız, eğitim ve nitel gelişme sorununun bizzat muhatapları. Bu sorunu onların yöntem ve yaklaşımları üzerinden çözebilseydik eğer, bugün bambaşka bir yerde olurduk. Bu birinci nokta.

İkincisi, Marks’ın o dönemki muhatapları üzerinden söyledikleri. İnsanların gelişim ve eğitim süreçlerini salt onların çabalarına bırakırsak eğer, bir kez daha ciddi bir yöntemsel yanlışa düşeriz. Bu konuda partinin birikimi işimizi kolaylaştıracaktır. Zira o birikim devrimci-marksist yöntemin dolaysız bir ürünüdür ve partimiz bu açıdan fazlasıyla şanslıdır. Şimdi nitelik yaratma sorunu üzerinden partimizin (somutta partinin en ileri kadrolarının) bizzat kendi deneyimlerini partili kadrolara mal etmesinin zamanı. En asgarisinden yöntemsel bakış üzerinden.

 

Yaşam tarzı sorunu

Kadro gerçeğimizin bir diğer boyutunu ise yaşam tarzı sorunları oluşturuyor. Yoldaşlarımız hangi sınıfsal kökene sahip olursa olsun (işçi ya da küçük-burjuva), tümü de burjuva düzen içerisinde şekillenen yaşam tarzı, alışkanlıklar, eğilimler, değerler vb. ile saflarımıza katılıyorlar.

Devrimcileşme süreci esasta ve somutta bu yaşam tarzı ve alışkanlıkları ile sistemli bir mücadele anlamına geliyor. Fakat büyük oranda bu önemli mücadele sürecinde de yalnız kalabiliyorlar. Onların halihazırda yaşamlarında yer alan ve zamanında hesaplaşılamadığı için yerleşen bir dizi alışkanlık, bugün önümüze ciddi direnç noktaları olarak çıkıyor.

Bir dizi yoldaşta bunu görmek mümkün. Devrimle, partiyle, toplumla, insanla ve dünyayla kurdukları bir dizi ilişkide burjuva düzenden kalan izler karşımıza çıkabiliyor. Tüm bu yanlarıyla birlikte bir devrimcilik anlayışı şekilleniyor. “Böyle de devrimcilik yapılabilir” durumu kanıksanabiliyor.

Mesela bugünkü kadro potansiyelimizde görülebilen devrimci örgüt sorununa ve ihtilalci kimliğe yabancılık da buradan kaynaklanıyor. Bugüne kadar devrimcilik adına ne gördüler ve yaptılarsa onu yaşıyorlar ve yaşatıyorlar.

Tüm bu açılardan kadro potansiyelimizi tanımak zorundayız. Onların yaşam tarzında, alışkanlıklarında, değer yargılarında, toplumla ilişkilerinde vb., düzenle kesişen yanlarını olgusal olarak tespit etmeli, aşmak noktasında çözümler üretmeli ve önlerine koymalıyız. Sorunun çözümünü sadece onlara bırakmamalıyız.

Bu elbette çok zaman ve emek vermeyi gerektiren meşakkatli bir iş. Ama parti bunun gereklerini yerine getiremezse eğer, kadrosal planda nitel bir sıçrama yaratamayacaktır. Zira “sorunlar, bizzat kendilerini yaratanların yöntem ve yaklaşımları ile çözülemezler.”

Parti olarak bu konuda gereken çaba ortaya konulduktan sonra elbette pratik bağlamda çözüm süreci kadrolara kalıyor. Bu konuda kim çaba ortaya koyuyor, partinin yaklaşımlarına kim yanıt veriyorsa, parti onlarla geleceğe yürüyecektir.


Üste