Logo

“Emek verimliliği” ve siyasal yaşamımız - K. Irmak


Tüm yaşamımızı siyasal faaliyetin, dolayısıyla devrimin ihtiyaçlarına göre şekillendiriyoruz. Büyük bir emek harcıyor, koşturuyor, bir dakikamızı bile boş geçirmiyoruz. Emek harcamak noktasında hiçbir tartışmamız yok. Ancak emeğin verimliliğine gelindiğinde, burada durmamız gerekiyor. Bunları sadece kadrolar üzerinden değil örgütlülükler, organlar, birimler, çalışma grupları açısından da tartışmak bir ihtiyaç. Bu tartışmayı yaparken, emek verimliliğini somut sonuçlar üretmesi türünden bir kısır değerlendirmeye de daraltmamak gerekiyor.

Harcanan emeğin niteliği sonucu belirler

Sınıf savaşımının seyri mücadele yöntemlerimizi belirliyor. Ana eksenimizde bir değişiklik olmadan yolumuzda ilerliyoruz. Hangi alanda olursa olsun politika üretmek, hedef kitlemize bu politikayı taşımak, o alandan beslenerek genel politikamızı alanın özgünlüğü ile birleştirebilmek, bu politikayı üretebilecek güçlere ulaşmak ve kolektif zeminleri çoğaltarak eylemsel süreçlerle birleştirmek çizgisinde hareket ediyoruz.

Alanın gerçekliği, bizim sınırlarımız, kısa dönemli ve uzun erimli hedeflerimiz, olmazsa olmaz değerlendirme ölçütlerimizdir. Ezbere oluşan ölçütler değildir bunlar, işçi sınıfının mücadele deneyimleri içinde şekillenmiştir.

Bizler işçi sınıfının kızıl bayrağını taşımak sorumluluğu hareket ediyor, bunun için her bedeli göze alıyorsak, kesintisiz olarak emek harcamak ve emeğimize sahip çıkmak zorundayız. Bulunduğumuz alanlarda yürüttüğümüz faaliyeti sürekli olarak değerlendirmeli ve irdelemeliyiz. Hangi aşamadayız, ne yaptık, ne elde ettik ve neyi yapamadık demekle kalmamalı, mutlaka olmazsa olmaz olarak şunu yapacağız diyerek hedefler koymayı başarabilmeliyiz. Şöyle bir süreci örgütledik ama insan örgütleyemedik, şu kadar seslenme gerçekleştirdik ancak ulaştığımız kitleden kimse ile temas kuramadık değerlendirmesinin ardından, bunların nedenleri şunlar şunlar ve önümüzdeki dönem bunları şöyle bir pratikle aşacağız vb., diyebilmek önemli bir yerde duruyor.

Yoğunlaşma bir birikim işidir!

Değerlendirmelerimizde sıklıkla vurguladığı gibi, yoğunlaşma en önemli halkalardan biridir. Ancak amaca uygun bir yoğunlaşma bir birikim üzerinden başarılabilir. Birikimden yoksunluk koşullarında yoğunlaşma anlık sonuçlar yaratır. Birikim salt ideolojik eğitim değildir. Yanısıra, pratik hayatın canlı deneyimine vakıf olmak, belli süreçlerin ateşinden geçmek, sınanmak da önemli bir biriktirme sürecidir.

Türkiye’de devrimci birikimin kesintiye uğraması, bundan ve toplumsal süreçlerin etkisinden kaynaklı devrimci örgütte, yaşamda, değerlerde erozyon yaşanması bir sorun alanıdır. Bu nedenle tek tek kadroların bu birikime ulaşması bugünün koşullarında kolay başarılabilen bir şey değildir. Partinin deneyimine, birikimine, müdahalesine sürekli olarak ihtiyaç duyulmasının gerisinde bu vardır.

İdeolojik açıklıkların yön verdiği pratik deneyim ve birikim sorununu çok önemsemek durumundayız.

Süreçlere örgütlü kolektif müdahale

Canlı bir organizma olarak partiyi işletebilmek kolektif zeminlerin ne kadar işlediğine bağlıdır. Bu çerçevede organların, çalışma gruplarının, birimlerin düzenli ve verimli toplantılar gerçekleştirebilmesi önemlidir. Gerçekliğimizle yüzleşmek, olması gerekeni ortaya koymak ve çözüm üretmek, bunu kolektif zeminlerimizde yapmak durumundayız. Ancak kolektif zeminler kadar kadroların çabalarının da belirleyici bir yerde durduğunu unutmamalıyız.

Sadece yayın organlarını okumanın, kitapları incelemenin kadroların eğitim için yeterli olmayacağı açıktır. “Örgüt havasını solumayanlar”, örgütün pratiği içerisinde kendini üretemeyenler süreçlerin izleyicisi durumunda kalırlar. Onları izleyici olmaktan çıkarmak, sağlam bir dönüşüm süreci yaşamalarını sağlamak için örgütsel alanlara ihtiyacımız var. Okuma grubu, çalışma grubu, organ, birim, hücre vb., hangi adı taşırsa taşısın, kolektif müdahale ve kolektifi geliştirici çaba apayrı bir önem taşıyor.

Kolektifin sorumluluğu!

Sürekli şikayet edilen, kusurların sadece didiklendiği, çözmek için değil sonucun faturasını yüklemek için tartışılan, kendine geldiğinde “hassas” başkasına geldiğinde “acımasız” olunan, insanlara, durumlara, süreçlere dair yapılan değerlendirmelerin anlık olarak değiştiği koşullarda devrimci bir süreç işletilemez. İlişkiler, düzey, zemin “sıradanlaşır” ve sorunlar kişiselleşir. Gündelik hayatın her anı mücadelenin konusu olamazsa, sıradanlık olağanlaşır.

Bizler özneyiz, değişmek ve değiştirmek zorundayız. Bazen Marksizmin bu en temel tespiti unutulabiliyor veya kişiselleşebiliyor. Bir sorun varsa hiçbir zaman tek taraflı değildir. Yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan ve müdahale etmediklerimizden de sorumluyuz. Bir işi, süreci, durumu örgütlemek kolektif olarak başarılabilir. Başarılamıyorsa, sorumluluk kolektifte aittir.

Program, tüzük ve sınıf devrimciliği!

Devrimci bir örgütte demokrasi, disiplin, denetim, merkeziyetçilik, eleştiri-özeleştiri nedir? Hak-hukuk nasıl işler, yetki kimdedir? Bu vb. sorunların cevabı tüzük çerçevesinde düzenlenmiştir. İç yaşamımızı ve faaliyetimizi programımız ekseninde ve tüzüğün denetlediği biçimde kurabilmek durumundayız. Kendi değerlerimiz ve kültürümüz ancak bu zeminde var edebiliriz. Bunu yapamadığımız koşullarda, parti kültürü ve değerleri yerine kadroların duyarlılık alanları, değer yargıları ve davranış çizgileri öne çıkacaktır.

Siyasal faaliyetimizi kongrelerin belirlediği hedefler üzerinden örmek, çalışma alanlarına bu belirleyicilikte yüklenmek, bir hedef ve değerlendirme ekseninde emek harcamak, bu emeği değerlendirmek, toplamda bir süreci örgütleyebilme ve bunun güçlerini var edebilme sorunudur. Örgütün iç yaşamını ise tüzük belirler. Bunu bu işlevselliği ile örgütleyebilmek, sorunlar karşısında çözümü kolaylaştıracaktır.

Hareketimizin tüm değerlendirmelerinde çokça ele alınan bir sorun bu aslında. Kitaplarımızda, konferanslarda, parti kongrelerinde, MYO’nun eski sayılarında tarihsel referanslarla birlikte geniş biçimde tartışılıyor. Bunları döne döne incelemek ve sonuçlar çıkartmakla işe başlayabiliriz. Her alanda emek verimliliğimizi arttırmak durumundayız. “Yeni Ekimler” ve “Partiyle kazanmak” ancak böyle mümkün olacaktır.


Üste