Logo
< Uluslararasılaşan Kürt sorunu - TKİP IV. Kongresi

Ortadoğu ve Kürt sorunu - TKİP 30. Yıl Konferansı Bildirgesi'nden...


8-) TKİP 30. Yıl Konferansı, siyasal sorunlara ilişkin tüm öteki gündemler gibi, Ortadoğu’daki yeni gelişmeleri ve bu kapsamda bölgesel boyutlarıyla Kürt sorununu da, partinin son yıllarda yaptığı değerlendirmelerin toplu bir yeniden incelenmesi temelinde ele aldı. Sonraki gelişmelerin temel noktalar üzerinden doğruladığını açıklıkla gördüğümüz bu değerlendirmelerin önemine ve güncelliğine işaret ederek, burada son gelişmelerle birlikte özellikle öne çıkan bazı hususları en özet biçimde ifade etmekle yetiniyoruz:

- Suriye’de 2011’de patlak veren gerici iç savaşı emperyalizmin ve siyonizmin çıkar ve ihtiyaçlarına göre bir sonuca bağlama işini başlangıçta taşeron devletler olarak Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar üstlenmişlerdi. IŞİD ve El Nusra başta olmak üzere her türden dinci-cihatçı örgüte sağlanan her türlü desteğe ve yardıma rağmen bundan sonuç alınamayınca, 2014 yazında bu kez devreye dolaysız olarak ABD liderliğindeki batılı emperyalist devletler de girdiler. Ama emperyalist yüzsüzlüğün ve riyakarlığın yeni bir örneğini sergileyerek, bunu bölgede bizzat kendileri sayesinde büyük bir güce ulaşmış ve artık soruna dönüşmüş IŞİD şahsında “teröre karış mücadele” olarak sundular. Buna rağmen esaslı bir sonuç elde edemedikleri gibi, Rusya’nın Suriye devletinin yanısıra devreye girmesiyle birlikte, kendi çıkar ve hesapları yönünden esaslı bir darbe de yemiş oldular.

- ABD emperyalizmi payına bu sıkıntılı durumdan çıkış olanağı şaşırtıcı biçimde Suriye Kürtleri üzerinden doğdu. Bu olanağı ona Rojava Kürt direnişinin sembolü haline gelen ve IŞİD’in önü alınamayan genişlemesini durdurmada bir dönüm noktası oluşturan Kobani Direnişi sağladı. Kobani’deki savaşın en dramatik anında, ABD emperyalizmi yapacağı kritik yardımı Suriye Kürtlerinin sonraki dönemde kendileriyle birlikte savaşmaları şartına bağladı. Bu şarta bağlı olarak sağlanan antlaşma, Suriye Kürt hareketinin o güne dek izlemekte olduğu çizgide köklü bir değişim anlamına geliyordu. O güne kadar kendi topraklarında yönetim inisiyatifini ele almak ve kendi yaşam alanlarını tüm dış müdahalelere karşı savunmak, bunu yaparken de emperyalizmin ve bölge gericiliğinin Suriye’yi yıkıma uğratan kirli koalisyonundan tüm baskılara rağmen uzak durmak şeklindeki politika temelden değişti. PYD önderliğindeki Rojava Kürtleri Suriye’deki olayların seyrinde bundan böyle artık ABD emperyalizmi ile aynı safta idiler.

- Kobani Direnişi’nden beri üç yıl geçti ve olayların bütün bir seyri, Suriye Kürtlerinin emperyalist batı sisteminin jandarması ABD emperyalizmi ile girdiği ilişkilerin niteliği ve kapsamı konusunda bir tartışma bırakmadı. Kobani’deki ağır dramatik durumun o an için bir ölçüde anlaşılabilir kıldığı ilişki hızla gelişti ve çok geçmeden tümüyle yeni bir çerçeveye oturdu. PYD önderliğindeki Suriye Kürt hareketi artık ABD emperyalizminin Suriye’deki gelişmeleri kendi çıkar ve hesaplarına göre yönlendirme çabasının bir parçasıydı. ABD emperyalizmi, PYD ittifakı üzerinden bugün, Suriye’de Fırat’ın neredeyse tüm doğusunu kontrol eder hale gelmiştir. Rojava da dahil tüm bu alanda ABD askeri üsleri günden güne çoğalmakta ve PYD sözcüleri ABD’nin “bölgede onlarca yıl kalabileceği”nden, dahası “kalması gerektiği”nden söz edebilmektedirler. Bu, bölge halklarının devrimci çıkar ve ihtiyaçlarına sırtını dönmek, kaderini ve tüm geleceğini ABD emperyalizmine bağlamakla aynı anlama gelmektedir.

- Suriye’deki gerici iç savaşın henüz başlangıç aşamasında ve Kürtlerin Rojava’da yönetimi ele geçirmelerinin hemen sonrasında toplanan TKİP IV. Kongresi, “Uluslararasılaşan Kürt Sorunu” başlığı altında şu değerlendirmeyi yapmıştı:

“Bütün kazanımlarına ve çoğalan avantajlarına rağmen bölgenin toplamında Kürt sorununun akıbeti henüz belirsizliğini korumaktadır. Bunun gerisinde bölgenin yeni altüst oluşlara gebe olması gerçeği ile birlikte bölge gericiliğinin halihazırdaki gücü vardır. Belirsizliklerle dolu bu istikrarsızlık ortamında Kürt halkı kendi gücüne dayandığı ve bölge halklarıyla devrimci kader birliği çizgisinden kopmadığı ölçüde süreçten en iyi kazanımlarla çıkmayı başarabilecektir. Emperyalizmin bölgeyi kendi çıkarlarına göre yeniden şekillendirme çabalarından yarar umduğu ve daha da kötüsü buna alet olduğu ölçüde ise bölge halklarıyla birlikte bunun acısını çekmek akıbetiyle yüzyüze kalacaktır.” (TKİP IV. Kongresi Bildirisi, Ekim 2012)

Bu öngörülü uyarı gelinen yerde, hele de Güney Kürdistan’daki son gelişmelerin ardından, ayrı bir anlam ve önem kazanmıştır.

- Güney Kürdistan’daki Kürt partileri, Barzaniler ve Talabaniler, daha ‘90’lı ilk yıllardan itibaren “emperyalizmin bölgeyi kendi çıkarlarına göre yeniden şekillendirme çabalarından yarar” ummuş, uzun yıllar boyunca dosdoğru buna alet olmuşlardı. Bunu yaparlarken emperyalist müdahalelerin öteki halklar için yarattığı ağır ve acılı sonuçları umursamamış, kendi dar burjuva milliyetçi hesaplarıyla hareket etmişlerdi. Şimdiyse derin bir hayal kırıklığı içinde bunun bedelini bizzat kendileri ödemektedirler. Bağımsızlık Referandumu’nu izleyen gelişmeler bütün bu bencil hesaplara çok ağır bir darbe olmuştur. Emperyalizme ve siyonizme bel bağlamak gafleti ile bölge gericiliğinin gücünü küçümsemek dar görüşlülüğü bir arada, bu hiç de şaşırtıcı olmayan sonucu hazırlamıştır.

Irak Kürt hareketi neredeyse otuz yıldır Amerikan emperyalizmine sunduğu hizmete ve özellikle son yıllarda AKP iktidarı ile bölgesel düzeyde kurduğu gerici ittifaka rağmen bu akıbetten kurtulamadı. ABD çıkarlarına ve planlarına endekslenmiş bugünkü çizgiyi sürdürmekte ısrar ederse eğer, her bakımdan daha zayıf ve iğreti bir konumda bulunan Rojava Kürt hareketinin ödeyeceği bedel muhtemeldir ki çok daha ağır olacaktır.

- AKP iktidarının emperyalizmin ve siyonizmin taşeronu olarak gündeme getirdiği kirli ve yıkıcı Suriye politikası iflas ettiğinden beri, Ortadoğu’ya ilişkin Türk dış politikasının ekseninde artık yalnızca Kürt sorunu vardır. İzlenen politika, Kürtlerin bölgesel düzeydeki kazanımlarının bloke edilmesi, olanaklıysa tasfiyesine endekslidir. Suriye Kürdistanı üzerinden gündeme getirilen bu politika, beklenmedik bir biçimde Güney Kürdistan üzerinden yeni boyutlar ve somut biçimler kazanmıştır. Suriye taşeronluğuna eşlik eden fakat Katar kriziyle birlikte çöken “Sünni eksen”i, şu sıralar yerini yeniden Kürdistan’ı paylaşmış ülkelerin geleneksel Kürt düşmanı ittifakına bırakmış görünmektedir. Türkiye, İran ve Irak üzerinden sağlanan ve Kürt halkının kazanımlarını hedef alan bu ittifaka çok geçmeden Suriye’nin de dahil olması kuvvetle muhtemeldir. Yeniden diriltilen bu geleneksel gerici ittifakın öncelikli hedefi de doğal olarak Rojava Kürt hareketi olacaktır.

9-) Bütün bu gelişmelerin ve gerçeklerin ışığında, TKİP 30. Yıl Konferansı aşağıdaki hususları önemle vurgular:

- Partimiz, Kürt partilerinin izlediği işbirlikçi çizgi nedeniyle haklı davası lekelenmiş bulunsa da, mazlum Kürt halkının tümüyle meşru ulusal özgürlük ve eşitlik istemlerini, Kürdistan’ın tüm parçalarında elde ettiği ulusal demokratik kazanımları savunmaya, bunları gasp etmeye ya da sınırlamaya yönelik tüm gerici girişimlere karşı Kürt halkının yanında yer almaya devam edecektir.

- Kürt partilerinin emperyalizmden ve siyonizmden medet uman, böylece Ortadoğu’nun bu en mazlum ulusunun haklı ve meşru davasını kirleten, bu arada bölge halklarının çıkarlarını hiçe sayan işbirlikçi politikalarının iç yüzünü sistemli bir biçimde açığa vuracaktır. Bel bağlanan emperyalist güçlerin yakın tarihteki sayısız ihanetine rağmen inanılmaz bir dar görüşlülükle sürdürülen bu politikanın bölge halklarının yanısıra bizzat Kürt halkının kendisi için barındırdığı felaketli sonuçlara her vesileyle dikkat çekecektir.

- 100. Yılını kutladığımız Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, dünya ölçüsünde yarattığı muazzam sarsıntıyla, mazlum halkların ulusal özgürlük mücadeleleri için de yepyeni bir çığır açmıştı. Sömürge ve yarı-sömürge halklarının özgürlük ve bağımsızlık mücadeleleri Ekim Devrimi’nin açtığı bu çığır içinde kendini bulmuş, emperyalizme, ondan ayrı düşünülemeyen sömürgecilik sistemine ve bu sistemin iç sosyal-siyasal dayanaklarına yönelmiş, bu nesnel yönelimleriyle dünya devrimci sürecinin bir bileşeni olmuşlardı. Öte yandan Sovyetler Birliği ve komünistler önderliğindeki dünya devrimci işçi hareketinin varlığı ve büyük desteği bu mücadelelerin tarihsel başarısını alabildiğine kolaylaştırmıştı.

Ekim Devrimi’nin açtığı büyük devrimci çığırın 20. yüzyılın sonuna doğru geçici olmaya mahkum bir büyük kırılmaya uğraması, ulusal sorunların ve hareketlerin çehresini de baştan aşağı değiştirdi. Devrimci ulusal kurtuluşçuluk yerini gerici ya da en iyi durumda reformist burjuva milliyetçiliğine bıraktı. Ulusal sorunlar birçok durumda emperyalizme karşı mücadelenin dayanakları olmaktan çıktılar, tersine bizzat onun elinde halkları bölüp parçalamanın, şu veya bu ülke ya da bölgeye müdahalenin bahaneleri haline geldiler. Emperyalizm bugün, kendi kirli hesap ve çıkarları doğrultusunda istismar ederek, en haklı ulusal davaları bile kirletiyor, en mazlum halkları bile bir bakıma kendi suç ortakları durumuna düşürüyor.

Bütün bunlar tüm temel konularda olduğu gibi ulusal sorunda da Ekim Devrimi’nin büyük tarihsel mirasının, ortaya koyduğu programın, izlediği pratiklerin ve gerçekleştirdiği çözümlerin paha biçilmez önemini gösteriyor. Partimiz önümüzdeki bir yıl boyunca Ekim Devrimi’nin tüm öteki alanlarda olduğu gibi ulusal sorun alanındaki tarihsel kazanımları ve mirası üzerinde de çok özel bir tarzda duracaktır.

Kasım 2017


Üste