Logo
< Siyasi poliste, mahkemede ve zindanlarda tutum

Parti amblemi üzerine


TKİP Kuruluş Kongresi Belgeleri...

Parti amblemi üzerine

 

Cihan: Resmi açılışı önceleyen geniş bileşimli ön hazırlık tartışmalarında, parti ambleminin kızıl bayrak üzerine orak-çekiç ve yıldız olması gerektiğinde birleşmiştik. Bu orada genişçe gerekçelendirilmişti de. Fakat kayıtları tutulmadığı için, yazık ki şu an elimizde bu tartışmaların tutanakları yok. Burada kısa bir tekrar olarak bu konuda bir şeyler söylemeye çalışacağım.

Orak-çekiçin kaynağını biliyoruz. Komünist Enternasyonal öncesinde partilerin enternasyonal bir amblemi yoktu. Bu Ekim Devrimi’nin ardından Bolşeviklerle birlikte ortaya çıktı ve sonrasında Komünist Enternasyonal’le birlikte genelleşti. Bolşeviklerin komünist ismini resmen de benimsemeleri, Komünist Enternasyonal kuruluşuna denk düşüyor. Orak-çekiç amblemini benimserlerken neler tartıştılar, bunu nasıl anlamlandırdılar ve hangi temel esaslara bağladılar, bunu şu an için çok somut olarak bilmiyoruz.

Yine de bu türden bir amblemin benimsenmesinin somut nedenleri konusunda bazı noktalar yeterince açık. Orak-çekiç, devrimin zaferinin ve sosyalizmin başarıyla inşasının temel bir koşulu olarak işçi sınıfı ile köylülüğün ittifakını simgeliyor. 20. yüzyılın bütün devrimlerine, toplam devrimci sınıf mücadelelerine baktığımızda, her yerde işçi sınıfı diğer emekçi sınıf ve katmanları kendi ardından şu veya bu ölçüde sürükleyebilmiş, bu emekçi katmanların ağırlıklı kesimini de genellikle köylülük oluşturmuştur. 20. yüzyılda işçi sınıfı önderliğine dayalı işçi-köylü ittifakı, bütün devrimlerin temel yasası neredeyse. Bu köylülüğün yapısı, bileşimi, toplumların gelişme düzeyine ve karşı karşıya bulunulan temel toplumsal sorunlara göre değişebiliyor, ama temelde temel bir toplumsal müttefik ve yedek güç olarak köylülük değişmiyor.

Sözkonusu ülkenin toplumsal gelişme ve genel sınıf ilişkilerine bağlı olarak; demokratik devrim sözkonusu olduğunda, ilk aşamada işçi sınıfı önderliğinde işçi sınıfının genel olarak köylülükle, ikinci aşamada ise yoksul köylülükle ittifakı; doğrudan sosyalist devrim sözkonusu olduğunda ise, işçi sınıfının yarı-proleter köylülük ve küçük köylülükle ittifakı, devrimin başarısının temel bir koşulu olarak ortaya çıkıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesine kadar İtalya, Fransa gibi batılı emperyalist ülkelerde bile bu mesele büyük bir önem taşıyabiliyor.

Bugün batılı toplumlara baktığımızda, özellikle son 40-50 yıllık kapitalist gelişmenin bu toplumları farklı bir gelişmişlik düzeyine ulaştırdığını, köylülüğün çok büyük ölçüde silindiğini, yüzyılın başındaki İngiltere’ye benzer bir durum ortaya çıktığını, kırsal nüfusun %3-4’lere kadar gerilediğini biliyoruz. Kapitalist gelişmenin bir sonucu olarak bu ülke devrimlerinde köylülük taşıdığı tarihi stratejik önemi yitirmiş bulunuyor.

Bugünün bazı batılı ülke partilerinin programlarına baktığımızda; köylülüğün çok büyük ölçüde çözüldüğünü ve dağıldığını, işçi sınıfının müttefiki olarak artık önemini kaybettiğini, bunun yerini aydınların, modern küçük-burjuvazinin belli katmanlarının aldığını söylediklerini görüyoruz. Ama, gelişmiş batılı ülkeleri bir yana bırakırsanız, işçi-köylü ittifakının devrimin stratejik başarısı açısından taşıdığı kritik önem dünyanın önemli bir bölümü için bugün hala da geçerli. Biz bugünün dünyasına gelişmiş bir avuç batılı ülke üzerinden değil de insanlığın çoğunluğu üzerinden baktığımızda, işçi-köylü ittifakının bugün de hala önem taşıdığını görüyoruz.

Bizim ülkemizde de işçi-köylü ittifakı sanıldığından büyük bir önem taşıyor. Kırsal nüfusumuz kent nüfusuna göre azaldı, %35’lere kadar düştü. Ama %35 yine de bu toplumun üçte biridir ve burada geniş bir çalışan emekçi köylü yığını vardır. İşçi sınıfı kırsal kesimin desteğini alamazsa, diğer bir kesimini tarafsızlaştırmayı başaramazsa, devrimi zafere ulaştıramaz. Devrimi yaptıktan sonra zengin köylülük dışındaki tüm kırsal çalışanların desteğini kazanamazsa, hem iktidarını korumakta zorlanır, hem de tarımsal üretim ve kentlerin beslenmesi açısından gerekli ihtiyaçlarını karşılayamaz. Sorunun bir yanı, ama daha çok bu enternasyonal amblemin somut kaynağına ve anlamına ilişkin yanı bu.

Ama daha temel ve bugün için asıl önemli ve belirleyici olan bir başka yanı daha var. Ve bizim için gelinen yerde artık sorunun bu yanı anlamlı ve önemli. Orak-çekiç çıkış kaynağını çoktan aştı ve tümüyle farklı bir anlam ve içerik kazandı. O Ekim Devrimi’nden bu yana artık tümüyle enternasyonal komünizmi simgelemektedir. Amblemin tercih kaynağı işçi-köylü ittifakı olsa da sorun çoktan bu olmaktan çıkmış, daha temel, daha genel ve evrensel bir ideolojik-politik anlam kazanmıştır. Orak-çekiç bugün artık dünya komünist hareketinin klasik bir sembolü, komünizm davası ve ideallerinin ortak ve birleştirici simgesi haline gelmiştir.

Bugün dünyada işçi sınıfının köylülükle kurması gereken ittifakın o kritik stratejik önemi ortadan kalkmış olsaydı bile, bence dünya komünist hareketinin klasikleşmiş amblemi olarak orak-çekiç gene de bütün bir anlamını ve önemini korurdu. Nitekim halihazırdaki durum, halihazırdaki tutumlar ve tercihler de bunu gösteriyor. Bugün davada ısrarlı olan ya da öyle görünen komünist olmak iddiasındaki tüm partiler kendi amblemleri olarak orak-çekiçi koruyorlar. Tersinden de davayı terkedenler, komünizm iddiasını bir yana bırakanlar bu amblemi de terkediyorlar. İtalyan Komünist Partisi dejenere oldu, çürüdü, sosyal-demokratlaştı, ismini ve amblemini değiştirdi, yerine bir ağaç seçti; ama o ağacın gövdesine gene de orak-çekiç koymak ihtiyacı duydu, eski kökenine bir atıf olmak üzere. Bu örneği, bu amblemin artık kendi kaynağını aşan bir simgeye dönüştüğünü vurgulamak için veriyorum.

Biz her iki anlamda da bu amblemi önemsiyoruz. Birincisi, somut siyasal kaynağından dolayı, demek oluyor ki kendi ülkemizde işçi-köylü ittifakına verdiğimiz önemden dolayı benimsiyoruz. İkinci olarak da, bunun komünizmin ve dünya komünist hareketinin klasikleşmiş enternasyonal sembolü olması nedeniyle. Dünya devrimci işçi hareketinin Türkiye kolu olarak, bu enternasyonal amblemi biz bu genel nedenden dolayı da benimsemeli ve kullanmalıyız.

Orak-çekiçin somut ve soyut anlamı hakkında söylenebilecekler kısaca bunlar. Yıldız ise insanlığın komünist geleceğini simgeleyen bir işaret oluyor, bu anlama geliyor. Kızıl bayrak ise zaten Fransız Devrimi’nden beri kurulu düzene karşı en radikal alternatifi, programları, akımları simgeliyor. Fransız Devrimi’nden beri var, Babeufler’in bayrağıdır bu. 1848’de Fransız işçileri, sonuçları burjuvaziye yarayan 1848 Şubat Devrimi’ni gerçekleştirdiklerinde, cumhuriyetin bayrağıyla değil kendi bayraklarıyla yürüyorlardı. Burjuva cumhuriyetinin bayrağı, Fransız Devrimi’nin bayrağı, üç renkli bayraktır. Ama Fransız işçileri, 1848 Devrimi’nin başarılmasında belirleyici bir rol oynayan işçi sınıfı kızıl bayrak taşıyor ve onu kendi bayrağı olarak, kendi deyimleriyle, “toplumsal cumhuriyet”in bayrağı olarak görüyorlardı. Bu bayrağı burjuva cumhuriyetin ya da demokratik burjuva cumhuriyetin değil, fakat tam da Fransız burjuva cumhuriyetinin üç renkli bayrağına karşı, işçi sınıfının toplumsal cumhuriyetinin bayrağı olarak görüyorlardı. Sosyalizmi o gün için “toplumsal cumhuriyet” olarak niteliyorlardı. Bayrağımızın, kızıl bayrağın, buralara kadar giden, 200 yıllık bir geçmişe sahip olan böyle bir tarihsel kökeni var.

Bizim için kızıl bayrak, modern sınıf mücadeleleri tarihi üzerinden apayrı bir önem ve anlam taşıyor. Bu bayrak Fransız Devrimi’nden itibaren sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadele edenlerin bayrağı olagelmiştir.

Amblem üzerine yaptığımız ön tartışmaların kayıtlarının olmamasına gerçekten üzüldüm. Bu meseleyi o zaman daha ayrıntılı tartışmıştık. Mesela bu konuda SİP üzerinden işaret edilen bazı önemli noktalar vardı. SİP artık bu ülkede köylülüğün aşıldığı inancıyla orak-çekiçi bırakıp yerine çark-çekiçi benimsemiş durumda. Çarkla çekiç, gerek somut gerekse soyut anlamda herhangi bir politik ya da enternasyonal anlam içermiyor. Orak-çekiç, demin de ifade ettim, somut planda bir önderliği ve bir ittifakı simgeliyor. İşçi sınıfının önderliğini ve arkasından sürüklediği gücü simgeliyor. Demek oluyor ki, burada sadece sınıfın kendisine ve devrimciliğine değil, önderlik etme ve kendi dışındaki emekçi sınıfları ardından sürükleme yeteneğine de yapılan bir vurgu var. Buradaki köylülük, işçi sınıfının ardından sürüklediği güçleri, onların esas gövdesini simgeliyor. Bu açıdan işçi-köylü ittifakı, sadece köylülüğe verilen belli bir önemi değil, daha da önemlisi, işçi sınıfının kendi dışındaki emekçileri kendi yanına alma gücünü, kapasitesini, ezilenlerin öncüsü olma kimliğini vurgulayan bir şey.

Bu somut anlam üzerinden bakıldığında, çark-çekiç bir şey ifade etmiyor. Çarkın çekiçle ittifakı olmaz. İşçi sınıfının işçi sınıfıyla ittifakı gibi bir şey olur bu. Soyut ve enternasyonal planda ise bir anlamı zaten olamaz. Zira bu anlam kendini komünizmin sembolü olan orak-çekiçte ifade etmektedir. Bu memlekette akıllı geçinen bir takım aydın ve yarı-aydınlar amblem seçerken, bir amblem nedir, orak-çekiç neydi, çark-çekiç neyi ifade eder sorularını sormadan, kendilerince güya orak-çekiçe de benzetilen, ama onu da aşmış olan bir şey seçmiş oluyorlar. Bu ülkede yaşayan her üç kişiden biri olan kırsal nüfusu ne yapacaklarını hiç düşünmüyorlar.

Ben kırsal nüfus her üç kişiden biri diyorum, ama çalışan nüfus üzerinden, istihdam üzerinden bakıldığında, kırsal kesimde çalışanlar %40’ın üzerinde bir oranı buluyor. Bu açıdan çalışan nüfusun oranıyla kırsal nüfusun oranı üstüste düşmüyor. Siz bu ülkenin üçte birini yok saydınız mı, bu ülkedeki kırsal kesimi yok saydınız mı, devrimi ciddiye almıyorsunuz demektir. Nitekim programlarında köylülük meselesi artık “teorinin konusu olmaktan çıkmış, politikanın konusu haline gelmiştir”, daha çok da devrim anının bir meselesidir, diyorlar. Hani o günkü koşullara bakarız, çok gerekiyorsa ittifak kurarız, demek oluyor bu.

Bunlar çok akıllı geçinen insanların ettiği budalaca laflar. Varolan herşey şu veya bu biçimde teorinin konusudur. Bu ülkede köylülük varsa, bunun, buna ilişkin sorunların teori dışı olması mümkün müdür? Toplum ilişkileri içerisinde yeri olan bir sosyal katmanı nasıl olur da teorik bakışaçısının dışına çıkarabilirsiniz? Aydın fantazisi kendini burada da gösteriyor. Politikanın konusu olan herşeyin bir teorik arka planı, bir teorik kavranışı vardır. Bu uç örnek üzerinden konunun önemini de böylece vurgulamış oluyorum.

Köylülük varolduğu sürece, tarım sorunu köylülük üzerinden ayrıca özel bir önem taşır. Siz devrim yapacaksınız, ardından hemen kentleri beslemek gibi temel bir sorunla karşı karşıya kalacaksınız. Bunu ancak köylülükle iyi ilişkiler kurmuşsanız, köylülüğün emekçi kesimlerini kazanmışsanız, öteki bazı kesimlerini tarafsızlaştırmışsanız başarabilirsiniz. Bunu başaramayan bir devrim yenilmeye mahkumdur.

Kısaca söyleyeceklerim bunlar. Öneriyi somutlayacak ve özetleyecek olursam; kızıl zemin üzerine sarı orak-çekiç ve yıldızlı bir bayrağımız olacak.

Osman: Partinin adı bayrağa yazılacak mı?

Cihan: Bunun gerekli olduğunu sanmıyorum. En klasik, en vurucu bayrak hangisi ise onu örnek almalıyız. Bu yetkiyi MK’ya bırakacağız. Özel bir komisyon kurmak gerekmiyor. Nihayet MK da tercihini yapmayı kolaylaştıracak güçlerden gerekli desteği alacaktır.

Partinin ismini yazmak gerekmiyor bence. Klasik biçimini zedeliyor amblemin. Bizim sol akımlar bu tür şeyler yapıyorlar. Üstüne silah resmi koyanlar bile olabiliyor. Bu tam bir teorik hafiflik ve siyasal ciddiyetsizlik örneğidir. Büyük ölçüde ‘50’ler sonrasının küçük-burjuva devrimci akımlarından esinlenmedir. Biz devrimci şiddeti, şiddete dayalı devrimi önemseyen, burjuvazinin şiddet aygıtının devrimci şiddetle ezilmesi gerektiğini savunan, bunu temel önemde ilkesel ve programatik bir sorun olarak ele alan bir partiyiz. Ama şiddet bizim için bir ideal olmadığı gibi, silah da tapınılacak bir araç değildir. Tam tersine, şiddet bizim temel ideallerimize aykırıdır. Şiddet ve silah bizim için yalnızca birer zorunlu araçtır. Bu araçları yüceltip idealleştirmek ve birer sembole dönüştürmek ancak şiddete tapan küçük-burjuva akımların tutumu olabilir.

Komünist ismine ilişkin olarak yaptığımız bir gerekçelendirme var. Aynı şey orak-çekiç için de geçerli. Komünizmi terkedenler orak-çekiçi de terkettiler. Kimse bu açıdan orak-çekiçi kirletemiyor. Tersine orak-çekiç onbinlerce eski Sovyet yurttaşının, emekçisinin elinde sosyalizme bağlılık sembolü olarak, Lenin-Stalin dönemi Sovyetler Birliği’ne bir özlem olarak, sosyalizmin geleceğine bir inanç ve talep olarak bugün taşınabiliyor. Orak-çekiçli bayrak gitgide kitlelerin pratiği üzerinden itibar kazanıyor. İşin böyle de bir yanı var. Hiçbir yıpranmışlığı olduğunu düşünmüyorum kesinlikle. Bizim yüzyılımızı en iyi özetleyen bir semboldür bu, yüzyılın büyük heyecan verici mücadelelerinin sembolüdür. Sadece devrim ve sosyalizmin inşa süreçlerini kastetmiyorum, daha da önemli olarak, Ekim Devrimi sonrasının dünya çapındaki mücadelelerini kastediyorum. Bu sembol kitlelerin pratiği içerisinde hızla güç ve itibar kazanacaktır, nitekim şimdiden kazanmaktadır. Eski Doğu Avrupa halkları, özellikle Sovyet halkları daha şimdiden bunu bize göstermektedirler. Kitlelerin pratiği içerisinde, devrimci sınıf mücadelesi içerisinde yeniden güç kazanan, itibar kazanan, dirilen semboller bunlar.

Ama bakıyoruz, devrim davasını ve sosyalizmi terkedenler bu sembolü de terkediyorlar. Kendilerini sisteme benimsetmeye çalışanlar, sistem karşısında inandırıcı olmak isteyenler, bu sembolü terkediyorlar. PKK buna bir örnek. PKK bu amblemi yük saydı ve terketti. Bu bile çok açıklayıcı.

Cezmi: Cihan yoldaşın gerekçelendirmesine ve öneriye katılıyorum. Bugün komünist geleneği ve onun bayrağını sahiplenmenin kendi başına çok özel bir politik anlamı ve önemi var. Çekiçin alt tarafına bir kalem ekleyebilir miyiz diye bir düşüncem vardı benim. İşçiler aydınlanmalı, aydınlar işçileşmeli gibi bir olguyu vurgulayabilemek açısından... Ama şimdi bunu somut bir öneri olarak getirmiyorum. Ben de önerilen formu bozmamak gerektiğini düşünüyorum.

Cihan: Bu ortak enternasyonal davanın ortak enternasyonal sembolü. Biz bunu bu gerekçeyle de benimsiyoruz. Yani salt somut anlamıyla, hatta hiç de esas olarak somut anlamıyla değil. Bence somut anlamından çok soyut anlamı, o sembolün simgeleşen anlamı önplanda olmalı. Bu bizi hem enternasyonalizme, dünya devrimi davasına, hem de bütün bir 20. yüzyılın mirasına bağlayan bir sembol. Modern sınıf mücadelelerinin bütün bir tarihi mirasına, 200 yıllık mücadeleye, ta Babeufler’e kadar bağlayan bir sembol. Bayrağımızı bu geniş kapsamı içerisinde ele almalı ve bu çerçevede gerekçelendirmeliyiz. Bu genişliği ve zenginliği içinde, bu tarihsel ve enternasyonal boyutu ile kavrayabilmeliyiz. Onu, bizi dünyaya ve tarihimize bağlayan bir sembol olarak kavramalıyız.

Amblem çerçevesindeki öneri görebildiğim kadarıyla gerekçelendirmenin ana unsurları üzerinden benimseniyor. Çok aykırı bir fikir görünmüyor. Bu böyleyse eğer, tartışmayı böylece kapatacağız. Yeni seçilecek MK’mız klasik formu esas alarak kendimize özgü yeni bir örnek ortaya çıkarabilmelidir.

***

Partimizin Kuruluş Kongresi üçte iki bir çoğunlukla partimizin isminin Türkiye Komünist İşçi Partisi olmasını kararlaştırmıştır.

Kasım 1998


Üste