Logo
< Suçüstü yakalanan katliamcı faşist rejimin yakasını bırakmayalım!

Başkentin göbeğinde planlı faşist katliam!


Başkentin göbeğinde planlı faşist katliam!

Katliamların hesabını soralım!

 

Amerikancı faşist rejim siyasi tutsaklara yönelik olarak yeni bir katliam daha gerçekleştirdi. İlk bilgilere göre en az 10 devrimci tutsak katledilmiş, onlarcası ise ağır biçimde yaralanmıştır.

Ankara’da katledilen tutsaklardan ikisi, Nevzat Çiftçi (Habip Gül/Tekoşin) ve Ümit Altıntaş (Tuna/Akın), partimizin Merkez Komitesi üyeleridir. Ağır yaralılar arasında da partimizin üyeleri vardir. Direnişçi bir geleneğin temsilcisi olan, defalarca siyasal poliste ifade vermeyerek en ileri düzeyde direnen ve içlerinden biri (Habip Gül) zindandaki direniş çizgisinin simğesi haline gelen Merkez Komitesi üyesi yoldaşlarımızın özel bir biçimde hedef alınmış olmaları büyük bir ihtimaldir.

Bu katliam planlı ve alçakça bir saldırının ürünüdür. Sorumlusu doğrudan hükümet ve Genelkurmay’dır. Kısa bir süre önce Bayrampaşa Cezaevinde devlet denetimindeki faşist mafya çetelerinin iç dalaşmalarından doğan olayların ardından başbakan Ecevit’in yaptığı açıklamalar, bu bizzat devlet merkezinde planlanmış alçakça saldırının açık işaretlerini vermekteydi. Ecevit’in ABD gezisi yolunda yaptığı açıklamalar, bu saldırının sorumluluğunu doğrudan hükümetin taşıdığının yeni bir kanıtı olmuştur.

Çeteleşmiş Türk devleti, bu tür planlı saldırıların gerçek nedenlerini örtmek için, her zaman kamuoyunu ve halkı aldatmaya dönük açıklamalar yapmıştır. Şimdi de Adelet Bakanlığı eliyle yapılan açıklamada, saldırının bir “firar girişimi”ni engellemeye yönelik olduğu iddia edilmektedir. Başka bazı açıklamalarda ise gerekçe olarak “sevklere direnme” gösterilmektedir. Bu çelişkili açıklamalar saldırının gerçek nedenlerını gizleme çabasının ve paniğin ürünüdürler. Her zaman faşist rejimin tam denetiminde ve hizmetinde kokuşmuş burjuva medyası, kamuoyuna ve halka bu yalanları pompalayarak planlı faşist katliamı mazur göstermeye çalışmaktadır.

Oysa saldırının gerçek nedeni açıktır. Faşist rejim 12 Eylül’den beri sistematik bir çabayla tutsak devrimcileri teslim almaya, zindanları devrimci siyasal kimliğin ögütülüp yokedildiği rehabilitasyon merkezleri olarak kullanmaya çalışmaktadır. Bu politika CIA merkezlidir ve dünyanın dört bir tarafında Amerikancı gerici ve faşist rejimler tarafindan uygulanmaktadır. Türkiye’de devrimci tutsaklar bu teslim alma politikasına karşı son 20 yıldır yigitçe direnmektedirler. Bu direniş içerisinde faşist rejimin sayısız saldırı ve katliamı ile yüzyüze kalmışlar, sayıları yüzleri bulan devrimci hayatını kaybetmiş, binlercesi yaralanmıştır.

Yeni hükümet kurulduğundan beri işçi sınıfına ve emekçilere bir dizi sistematik saldırı yöneltilmektedir. Sosyal güvenlik yasası, uluslararası tahkim, özelleştirme, açlık, sefalet ve işsizlik demek olan IMF reçetesi uyğulamaları, bu saldırının son birkaç aya sığan halkaları olmuştur. Aynı süre içerisinde Marmara depremi karşısında halkı sahipsiz bırakan rejim, bu devletin tüm gücünün işçi sınıfına ve emekçilere karşı bir baskı ve terör gücü olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Rejim deprem felaketi karşısında halka sahip çıkmak yerine, bunu firsat bilerek, emekçilere yönelik sosyal güvenlik yasasını meclisten geçirme firsatçılığı ve alçaklığı göstermiştir. Böylece halk düşmanı karakterini geniş emekçi yığınlar önünde bir kez daha ortaya koymuştur.

İşçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluşu davası uğruna savaşan devrimci tutsaklara yönelik saldırılar da bu genel saldırıların bir parçası ve uzantısıdır. Sosyal güvenlik yasasıyla işçi sınıfına ve emekçilere karşı “kararlılık” gösteren ve bununla övünen Amerikancı rejim şimdi de devrimci tutsakları teslim alma politikasında bir “kararlılık” göstermek peşindedir. Ecevit’in uşakça bir ruhla hazırlandığı ABD gezisi yolunda yaptığı açıklamalar bu tür bir hevesin ifadesidir. Ecevit, “her ne olursa olsun devlet otoritesi sağlanacaktır” diyerek, devletin bu konudaki alçakça niyetlerini ve yeni saldırı hazırlıklarını açıkça ortaya koymuştur.

Fakat bu 20 yıllık boş bir çabadır. Devletin gücü devrimci tutsakların direnme kararlılığını kırmaya, onları teslim almaya yetmez. Son 20 yıl bunun kanıtıdır. Bir kez daha faşist rejim boyun eğmek zorundadır ve boyun eğecektir. Saldırının güncel biçimi devrimci tutsakları hücrelere sokmaktır. Devrimciler “hücre tipi” uyğulamalarına boyun eğmeyeceklerini sayısız kez yinelemişler ve bunu direnme pratikleriyle de göstermişlerdir. Partimizin iki Merkez Komitesi üyesinin bu uğurda ölümü en önde ve yiğitçe kucaklamaları bu kararlılığın en son ve en anlamlı gösterğesi olmuştur.

Bugün ülke çapında devrimci tutsaklar direniş halindedirler. Partimiz, işçi sınıfını ve emekçileri, tüm ilerici ve devrimci güçleri, sendıkaları ve demokratik kitle örğütlerini devrimci tutsaklara omuz vermeye, başkentin göbeğindeki alçakça katliamın hesabını sormaya çağırmaktadır.

Partimiz, tüm devrimci güçleri kararlılık gösterisi peşindeki faşist rejimin heveslerini kursağında bırakmak için tüm güç ve olanaklarını birleştirmeye, acil bir güç ve eylem birliği örğütlemeye çağırmaktadır.

Partimiz, tüm partili güçlerimizi; örğütlerimizi, militanlarımızı ve sempatizanlarımızı, ölümü yiğitçe kucaklayan partimizin iki Merkez Komitesi üyesinin ölümleriyle yaptıkları çağrıya yanıt olarak, en ileri düzeyde seferber olmaya, en büyük bir enerji ve fedakarlık ruhuyla mücadele görevlerini omuzlamaya çağırmaktadır.

Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!
Devrim davası yenilmezdir!

Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP)
27 Eylül ‘99


Üste