Logo
< TKİP: İşçi sınıfının devrimci programı etrafında birleşelim!

Devrimci bahar süreci...


Devrimci bahar süreci...

Planlı, çok yönlü ve bütünlüklü bir hazırlık!

Bu yıl bahar dönemine yoğun bir gündemle giriyoruz. Bahar döneminin olağan gündemlerine kapitalizmin derinleşen küresel krizi ile yerel seçim gündemleri eklenmişir. Yanı sıra, siyonist İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği vahşi yıkım ve kitlesel katliamların işçi sınıfı ve emekçiler safında yarattığı duyarlılık da, kapitalizmin barbarlığını Gazze’den yansıyan tablo üzerinden teşhir etmeyi kolaylaştıran bir etkendir.

Bahar döneminin bu yoğunluğu sorumluluklarımızın daha da artması anlamına gelmektedir. Ancak, iyi bir planlama ile sürece yapacağımız sistemli müdahaleler, yoğunluğu avantaja dönüştürmenin olanaklarını da yaratacaktır

Krizdeki kapitalizme karşı mücadele dönemin önceliği olmalıdır!


Emperyalist-kapitalist sistem, son aylarda halklar nezdinde ciddi bir itibar kaybına uğradı. Dünya ölçüsünde patlak veren krizin işçi sınıfı ve emekçileri vuran sonuçları ile Gazze saldırısında sergilenen sınırsız vahşet, bunda önemli bir rol oynadı. Kriz, serveti bir tarafta sefaleti bir tarafta biriktiren kapitalizmin kaçınılmaz sonucu iken, düzenin efendileri faturayı işçi sınıfına yıkmak için pervasızca saldırıyorlar. Dünyanın dört bir yanında saldırıya geçen kapitalistler, kısa sürede yüzbinlerce işçiyi işsizlik uçurumuna itmekte tereddüt etmediler. Ülkemizde ise, sermayenin saldırganlığının yerel seçimler sonrasında daha da boyutlanması kaçınılmaz görünüyor.  

Krizin yıkıcı sonuçlarına maruz kalan Türkiye işçi sınıfı, saldırıların ilk hamlesine grev, direniş, fabrika işgali gibi etkili eylemlerle karşılık verdi. Krizin faturasını ödememek için kavgaya hazır olduğunu gösteren işçi sınıfı, siyonistlerin Gazze’de sergilediği barbarlığa karşı da sesini yükseltti.

Saldırının boyutu göz önüne alındığında, sınıf bölüklerinin direnişi sınırlı kalsa da, ilk andan itibaren etkili eylem biçimlerine başvurulmuş olması önemlidir.

Bahar dönemine bu atmosferde girmiş olmamız önemli olanaklar sunarken, sorumluluklarımıza daha sıkı sarılmayı da gerektirmektedir. İnsanlığın büyük bir bölümü ihtiyaç ve yoksunluk içinde kıvranırken kapitalimin kendi mantığı içinde “aşırı üretim”den kaynaklanan kriz, bu sistemin akıl dışılığını, insani olana aykırılığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Sorumlusu kapitalistler ve onların düzeni olduğu halde faturanın işçi sınıfı ve emekçilere ödettirilmesi için girişilen saldırılar, emekçilerin ürettiği değerleri yağmalamayı “ahlaki” gören kapitalizmin iğrençliğini gözler önüne seriyor. Özgürlüğü ve onuru için direnenleri Gazze’deki türden vahşi icraatlarla tehdit eden kapitalist-emperyalist sistemin artık konuşabildiği tek dilin zorbalık olduğu apaçık ortadadır.

Bu veriler, kapitalizmi teşhir etmek için güncel ve çarpıcı örneklerdir. Bu barbarlığa karşı sosyalizmin güncelliği ve tek alternatif olduğunun altı önemle çizilmelidir.

Bahar dönemindeki her gündemin kendine özgü yönü olmakla birlikte, tüm gündemlerin kapitalizmle dolaysız bağı vardır. Dolayısıyla süreci, kapitalizmi hedef alan, devrim ve sosyalizm propagandasını öne çıkartan bir perspektifle örmeliyiz. Dönem faaliyetini, kapitalizmin küresel krizini, 8 Mart’ı, Newroz’u, yerel seçimleri, 1 Mayıs’ı, 15-16 Haziran’ı kapsayacak genişlikte bir planlamaya konu etmeliyiz.

Yerel seçim çalışmalarını 8 Mart dünya emekçi kadınlar günü ve Newroz’la paralel yürütmek durumunda kalacağız. Bu gündemlerin özgün yönleri olmakla birlikte, pratik faaliyet, gündemlerin yaratıcı bir şekilde birleştirilmesine uygun planlanmalıdır. Bu sayede 8 Mart ve Newroz çalışmaları yürütürken, böylece seçim çalışmasını da yapmış olacağız. Seçim çalışması yürütürken de 8 Mart ve Newroz’un çalışmalarını... Yerel seçim gündemi de toplam faaliyeti güçlendiren bir işlev görmelidir. 

Gündemlerin özgünlükleri gözardı edilmemek koşuluyla tüm çalışmaların ortak ekseni, bir yandan kapitalist-emperyalist düzenin somut olgular üzerinden teşhiri, öte yandan bu kokuşmuş düzenin alternatifi olarak devrim ve sosyalizm propagandasının yükseltilmesi olacaktır. Faaliyet gündemlerinin ortaklaştırılması sorunu ise, somut planlama ile kolaylıkla çözülebilir.

Dönemsel taktik politikayı kavratan içe dönük eğitim!


Devrimci siyasal faaliyetimizi yoğun gündemli bir kampanya olarak yürüttüğümüzde, içe dönük eğitim her zamankinden daha özel bir önem kazanmaktadır. İçe dönük eğitim, öncelikle dönemsel taktik politikanın parti programı ile bağı içinde kavranmasını sağlamayı, bu bilinç açıklığı ile işçi sınıfı ve emekçilere gitmeyi hedeflemelidir.

Çalışma sırasında kitlelerle yüz yüze gelen parti kadroları ve militanları, kısa sayılabilecek bir zaman kesitinde yüzlerce, hatta binlerce işçi ve emekçiyle doğrudan iletişime geçme olanağı yakalamaktadır. Propaganda araçlarımızın verili koşullardaki sınırlı etkisi göz önüne alındığında, emekçilerle sağlanan bu fiziki temasın önemi yeterince açıktır. Bu avantajı somut politik kazanımlara dönüştürebilmek ise, içe dönük eğitimin başarısıyla da doğrudan bağlantılı olacaktır. Önceki deneyimlerimizin de gösterdiği gibi, faaliyeti yürüten partili güçlerin gündemler konusundaki bilinç açıklığı, çalışmanın başarısında kritik önemdedir.

Bir süredir her kampanya döneminin gündemleriyle ilgili iç eğitim çalışması gerçekleştiriyoruz. Ancak bu çalışmaların her zaman hedeflenen sonuca ulaştığını söylemek kolay değil. O halde, iç eğitim çalışmalarını yapmakla yetinmemek, hedeflenen sonucu yaratıp yaratmadığını denetlemek de gerekiyor. Zira, iç eğitim çalışması, kadro ve militanlarda özel gündemlere dair bilinç açıklığı sağlayabildiği ölçüde amacına ulaşmış olacaktır. 

İç eğitimle bağlantılı olarak misyon bilinci üzerinde de durmak gerekiyor. Zira verili koşullarda harcanan emek ile somut politik kazanımlar arasında belli bir dengesizlik olduğunu biliyoruz. Bu koşullarda hem ortaya konulan çaba ile somut kazanımlar arasındaki açının nesnelliğinin bilincinde olmak, hem de nesnelliğin dayattığı sınırları yıkmak iddiasını güçlendirmek, ancak sağlam bir misyon bilinci ile mümkündür. Bilinçteki bu berraklık, politik etkiyi somut kazanıma dönüştürme çabasını hiçbir şekilde zayıflatmadan, verili koşullarda kazanımların sınırlı kalabileceğinin farkında olmayı ve zor dönem devrimciliğinin taşıdığı özel önemin daha iyi kavranmasına sağlayacaktır. Başka bir ifadeyle, güçlü bir ön hazırlık, çalışmanın toplamında verimi artıracaktır. 

 İşçilerle, emekçilerle, gençlerle, kadınlarla karşı karşıya gelen her partili, işçi sınıfının ihtilalci komünist partisi saflarında mücadele ettiğini akıldan çıkarmamalıdır. Bir duruş sergileme sorumluluğuyla karşı karşıya olan sınıf devrimcisinin kimliği, faaliyetin her alanında çok yönlü bir şekilde kendini hissettirmelidir.


Çalışmada bütünlük gözden kaçırılmamalıdır


Gündemlerin yoğunluğu, bahar dönemi faaliyetinin soluk soluğa bir tempoda ilerlemesini kaçınılmaz kılıyor. Zira süreli yayınlarımızın yanısıra olağan dönemlerle kıyaslanamaz bir düzeye çıkacak olan materyal dağıtımının getireceği ek yükler olacaktır. Buna toplantılar, seminerler, etkinlikler, eylemler vb. eklendiğinde yoğunluk daha da artacaktır. Gündemlerin birbirini izlemesi, en azından 1 Mayıs’a kadar tempolu bir faaliyeti gerektiriyor.

Bu noktada dönemin getireceği ek yüklerin dağılma ya da yön kaymasına yol açmaması için azami dikkat gösterilmelidir. Pratik faaliyetler, etkinlikler, eylemler zamanımızın önemli bir kısmını kaplayacak. Fakat bu durum, kitle ilişkilerinde yoğunlaşmaya, aynı anlama gelmek üzere toplam faaliyetin örgütlenme ayağının zayıf kalmasına yol açmamalıdır. Olası dikkat kaymalarını önlemek için yürütülen faaliyet sistemli olarak denetlenmelidir. Ara değerlendirmelerle çalışmanın bütünlüğü noktasında çıkabilecek olası kaymalar zamanında saptanmalı, düzeltici müdahalelerle faaliyetin ajitasyon-propaganda-örgütlenme-eylem bütünlüğü korunmalıdır. 

Çalışmayı bu bütünsellik içinde planlayıp hayata geçirmek, bahar dönemini kazanmanın temel koşullarından biridir

Bahar dönemi sınıf çalışmasını güçlendirmenin olanağına çevrilmelidir!


İçine girmiş bulunduğumuz bahar döneminin yüklü gündemi çalışma tempomuzun hızlanmasını gerektiriyor. Emekçilere genel planda seslenmeyi gerekli kılan seçim gündemi ise, çalışmayı olağan dönemlerin ötesine taşırmak, materyallerimizi daha geniş bir alanda kullanmak anlamına geliyor. Bu ise planlı ve hedefli bir çalışma yürütmeyi zorunlu kılıyor.

Faaliyet alanının genişlemesine temponun yoğunluğunun eklenmesi, dikkatlerin farklı yönlere kaymasına uygun bir zemin oluşturmaktadır. Nitekim geçmiş deneyimlerimiz, kimi zaman dikkatimizin seçilmiş alanlardan başka yönlere kayabildiğini göstermektedir. Bu tür dikkat kaymaları faaliyetin bütünlüğünü bozmakta, çoğu zaman faaliyetin örgütlenme ayağı da bu dikkat kaymalarının kurbanı olabilmektedir.

Pek çok metinde vurgulandığı üzere, partinin yoğunlaşmış faaliyet dönemlerinden beklentileri farklıdır. Faaliyetin yoğunlaştığı dönemler, olağan dönemlerde, örgütlenme alanında yaşanan zorlanmanın asgari düzeyde de olsa aşılabilmesini gerekiyor. Ancak bunu başarabildiğimizde faaliyetimizin bütünlüğünden söz edebiliriz. Aynı durum seçilmiş alanlarda derinleşme sorunu açısından da geçerlidir.

“Kampanya döneminde sınıf çalışmamız zayıfladı” türünden değerlendirmeler artık geride kalabilmeli, yerini, “kampanya dönemi sınıf çalışmamızın güçlendirilmesine önemli bir vesile oldu, seçilmiş hedefler üzerinden olanaklarımızı artırdı, parti ile sınıf arasındaki açının kapatılmasına yeni katkılar sağladı” değerlendirmelerine bırakabilmelidir.

Elbette bahar dönemi boyunca etkin ve sistemli bir genel propaganda-ajitasyon faaliyeti yürüteceğiz. Fakat bu, yerel örgütlerimizin, genel propaganda-ajitasyon faaliyetine paralel olarak, çalışmayı hedef fabrikalarda/birimlerde yoğunlaştırmasında bir zayıflamaya yol açmamalıdır. Zira, dönemsel taktik politikalarımız, esas olarak sözkonusu gündemle ilgili parti çizgisinin işçi sınıfının en azından öncü kesime taşınmasını hedefler. Partinin taktik politikalarını ve programını sınıfın öncüleri ile asgari düzeyde de olsa buluşturmadan, sınıf içinde kadrolaşmada belli sınırların ötesine geçilmesi, verili koşullarda mümkün değil.

Krizin faturasını ödemeyi reddeden sınıf bölüklerinin grev, direniş, fabrika işgali gibi eylemleri, dikkatlerimizi fabrikalara, sanayi sitelerine yoğunlaştırmayı zaten zorunlu kılmaktadır. Önümüzdeki süreçte sınıfın eylemli tepkilerine göstereceğimiz ilgi olağan dönemlerin ötesine geçmeli, direnişlere vereceğimiz destek dayanışma ile sınırlı kalmamalıdır. Sınıf dayanışmasının yanısıra yön verici, yol gösterici müdahaleleri özel bir kaygı haline getirmeliyiz. Ancak o zaman bahar dönemine denk düşen bu eylemli süreci devrimci sınıf hareketinin geliştirilmesinin olanağına çevirme noktasında üzerimize düşen yerine getirmiş oluruz. Partinin öncelikli hedeflerinden biri olan işçi sınıfıyla organik bütünleşmede mesafe almanın, ancak bu tür süreçlerde mümkün olabileceği unutulmamalıdır. 

Bu elverişli koşullarda olanakları güce dönüştürebilmek için çubuğu taban örgütlülüklerine bükmek, meşru-militan mücadeleyi örmek, ileri direniş örnekleri yaratmak, var olanları meşru-militan mücadele çizgisine çekme hedefiyle sürece yüklenmek zorunludur. Böyle bir yüklenme, sendikalara egemen olan işbirlikçi yozlaşmış kastın saltanatını etkisizleştirmenin yolunu da açacaktır. 

Unutulmalıdır ki, vahşi kapitalizme karşı yükselen grev, direniş, işgal, yürüyüş gibi eylemlere katılan genç işçi kuşağının öncüleri bu mücadeleleler içinde öne çıkacak, mücadelenin ateşi içinde eğitileceklerdir. Sürece planlı, ısrarlı müdahalemiz bu öncü kuşağın en azından bir kesiminin parti çizgisi ile tanışmasını sağlayacak, ileride parti saflarına kazanılmasının önünü açacaktır

Çevre-çeper ilişkilerini ileri çekmeliyiz!


Kampanyalar döneminde yoğunlaşan faaliyetimiz, kimi zaman kitle ilişkilerine yeterince zaman ayırmamak gibi, anlaşılması zor sorunlara yol açabiliyor. Oysa kampanyalar döneminde çalışmanın bütünsel planlanması, çevre-çeper ilişkilerine daha yakın ilgi göstermenin etkili yollarından biridir. Kitle ilişkilerimizi pratik faaliyet sürecine katarak onlarla bağımızı güçlendirebilir, sürecin özneleri haline getirerek parti ile aralarındaki açıyı daraltabiliriz. Dönemin yoğunluğu geride kalsa bile, ilişkilerimize gösterdiğimiz ilgiyi süreklileştirerek partiyle yakınlaşma süreçlerini hızlandırabiliriz. 

Bu noktada sergileyeceğimiz başarılı bir pratik hem bizim faaliyet içinde boğulmamızı önleyecek, hem de çevre-çeper ilişkilerimizi parti faaliyetine katarak, daha hızlı geliştirmemize zemin hazırlayacaktır. Böylece faaliyetin öznesi konumuna getireceğimiz kitle ilişkilerimizin partiyle aralarındaki açıyı daraltabileceğiz. Bu sayede kitlelerle kurduğumuz ilişki de pekişecek, onlara gösterdiğimiz ilgi sistemli hale gelecektir. Gündemlerin yoğunluğu ve çalışma temposunun hızı, kampanya dönemlerini çevre/çeper ilişkilerini sürece katmanın en uygun zeminidir, bunu en iyi bir biçimde değerlendirmeliyiz.

Bahar dönemini bu bütünsellik içinde planlayıp sistemli bir pratik faaliyetle birleştirdiğimizde, hem partiyi sınıf çalışmasında eşik atlama hedefine yakınlaştıracak hem sınıf içinden kadrolaşma yönünde önemi mesafe katetmeyi başarabileceğiz.


Üste