Logo
< Almanya’da Proleter 100’ler deneyimi

İşçi savunma birlikleri günceldir! - D.Yılmaz


İşçi savunma birlikleri günceldir!

D. Yılmaz

Daiyang işçileri grevlerini kırmak için kaçak işçi çalıştırılmasına, fabrikanın bulunduğu serbest bölgenin girişini kapatarak yanıt verdiler. Polisin coplu-gaz bombalı saldırısına rağmen direnişlerini sürdürdüler ve en sonunda grev kırıcılarını fabrikadan kovdular.

Şişecam işçileri patronlarının çalıştıkları fabrikayı kapatarak kendilerini sokağa atma planını işgal eylemiyle yanıtladılar. Eylemlerini günlerce örgütlü bir tarzda sürdürdüler ve bu arada polisin saldırı girişimine sonuna kadar direneceklerini gösteren tok ve militanca bir tutum aldılar. Bu tutum olası bir polis saldırısını engelledi ve işçilerin önemli ölçüde amaçlarına ulaşmasını sağladı.

Maruz kaldıkları ağır çalışma ve yaşam koşullarından dolayı ayağa kalkan metal işçileri, birçok büyük fabrikada eyleme geçtiler. Hedeflerinde bu sömürü düzenine bekçilik yapan Türk Metal Sendikası vardı. Türk Metal çetesinden kurtulmak, böylece sermayeye karşı daha güçlü mücadele yürütmek istiyorlardı. Fakat örgütsüz ve önderlikten yoksun oldukları için, mafyavari yöntemlere başvuran ve sermaye ile işbirliği halinde hareket eden bu çeteye karşı koyacak durumda değillerdi. Bu nedenle saldırılar karşısında daha fazlasını yapacak gücü gösteremediler. Bu aşamadan sonra da sermaye ve uşakları, karşı saldırıya geçerek işçi kıyımıyla hareketi bastırdı.

İşçi hareketi cephesinden son dönemde en çok dikkat çeken bu üç örnek, sınıf mücadelesindeki sertleşme düzeyini gösteriyor. İşçi bölüklerinin mücadeleye girerken, aynı zamanda hem mevzilerini savunmak ve saldırıları göğüslemek, hem de sermaye karşısında üstün gelmek için militan mücadele biçimlerine başvurmak zorunda olduklarını anlatıyor. Aksi halde, kolluk güçlerinin yanısıra yasaların da sermayeye tam bir sömürü keyfiyeti sağladığı ve bunu güvencelediği bir düzende, ne hak kazanılabiliyor ne de haklar korunabiliyor.

Bu örneklerin ilkinde, işçilerin taleplerini dahi görüşmekten kaçıp toplu sözleşme masasına oturmayan kapitalist, üstüne de “yasal hakkı”nı kullanıp grevi kırmaya soyunmuştur. İkinci örnekte de yine herşey yasalara uygundur. Üçüncüsünde ise işçiler satış taslağına tepki gösterdikleri için keyfi biçimde işten atılmışlardır. Kapitalistlerin tam bir arsızlıkla onlara söylediği şudur; kabul etmiyorsanız gidin mahkemeye başvurun!

İlk iki örnekte yasaların ne dediğine bakmadan işçiler kavgayı seçmiş, son örnekte ise yine fiili mücadele yolunu tutmuş ancak sınıf düşmanlarının fiziki saldırıları karşısında boyun eğmişlerdir. Ama bunlar ve burada sıralayamadığımız sayısız örnek, işçilerin sermaye ve uşaklarının bu hoyrat saldırılarına karşı durmalarının yasal ve barışçıl yöntemlerle mümkün olmadığını göstermektedir.

Komünistler taktik politika-eylem-örgütlenme biçimlerini keyfi olarak değil, sınıf mücadelesinin nesnel durumuna ilişkin değerlendirmelerin ışığında saptarlar. Burada verilen örnekler, sınıf mücadelesinin sertleşen şartlarına uygun politikalara, örgüt ve mücadele biçimlerine ihtiyaç olduğunu anlatıyor. 2009 yılında toplanan TKİP III. Kongresi bildirisinde yer alan şu ifadeler bu açıdan yol göstericidir:

Siyasal mücadelenin ve çalışmanın bugünkü seyri, devrimci şiddetin belli sınırlar içinde örgütlenmesini giderek bir ihtiyaç olarak dayatmaktadır. Devletin ve kapitalistlerin devrimci siyasal çalışmaya yönelen kuralsız terörü, kapitalistlerin tek tek fabrikalarda işçilerin en haklı ve masum taleplerini bile zorbalıkla sindirmeye çalışmaları, bu ihtiyacın güncel temelidir. TKİP III. Kongresi, bu çerçevede partinin önüne bir yandan pratik eğitim ve donanım görevini, öte yandan işçi hareketi bünyesinde İşçi Savunma Birlikleri örgütleme görevini koymuştur.”

Sınıf mücadelesinin mevcut sertleşme düzeyi, İşçi Savunma Birlikleri’ni güncel ve yakıcı bir görev haline getirmiştir.

Kongre bildirisinde yer alan ifadelerden de görüleceği gibi, bu basitçe sınıf mücadelesinden kopuk bir tarzda, partinin güç ve imkanlarının devletin ve kapitalistlerin şiddetine karşı örgütlenmesi olarak anlaşılamaz. Sınıfın devrimci partisi bir komplo örgütü değildir. Ama bir propaganda örgütü de değildir. O, işçi sınıfının sermayeye ve devletine karşı iktidar mücadelesinin önderi/genelkurmayıdır. Partinin stratejik hedefi devrim yapmaktır; yani işçi sınıfını sermayenin sınıf iktidarını yıkacak silahlı bir ayaklanmaya çekmek ve böyle bir ayaklanmayı başarıyla yöneterek zafere ulaşmaktır. İşte parti bu stratejik amacına da bağlı olarak devrimci taktiğini, işçi sınıfının mücadele bilincini ve kapasitesini eylemli süreçler içinde yükseltmek üzere oluşturur. Sınıfın o anki özlem ve ihtiyaçlarına devrimci yanıtlar üreterek, sermaye ve devletine karşı mücadelesine önderlik eder, böylelikle de hem sınıfı hem de kendisini devrime hazırlar. Konumuzla bağlantısı içerisinde vurgulayalım ki; parti elbette, sınıfın kendisini savunma güç ve kapasitesini geliştirmek ve bu mücadelesine önderlik edebilmek için, aynı zamanda devrimci şiddeti kullanabilecek bir kapasite ve donanıma sahip olmak durumundadır. Nitekim TKİP III. Kongresi Bildirisi de bu iç bütünlüğü gözetmekte ve İSB politikasını da bu temele oturtmaktadır.

Savunma, sınıfın kafasını kaldırdığı her durumda yüzyüze kaldığı zorbalığa karşı ayakta kalmasının zorunlu bir gereğidir. Öyle ki, işçi sınıfının en geri bölükleri dahi herhangi bir hak mücadelesine giriştiklerinde bu ihtiyacı hissederler, kapasiteleri ve yetenekleri ölçüsünde de kendilerini savunmaya çalışırlar. Devrimci sınıf partisi sınıfın direnme kapasitesini geliştirmek için bu nesnel durumdan en iyi biçimde yararlanmalıdır. Sınıfı yasaları aşan fiili-meşru mücadeleye ve bu mücadelenin gereklerine uygun davranmaya çağırmalı, bunu her günkü propagandasının temel bir boyutu haline getirmelidir.  Elbette bununla da yetinmemeli, yanısıra, nasıl yapılması gerektiğini bizzat göstermeli, olanaklı olan her yerde önderlik etmelidir. Yani parti devrimci şiddeti, sınıf çalışmasının her anında, güncel taktik politika-eylem ve örgütlenmenin temel biçimi olarak düşünmelidir.

Dolayısıyla, burada sözkonusu olanın sadece kitle eylemlerinde militan mücadele biçimlerini kullanmak olmadığı açıktır, ama onu da içermektedir. Örneğin Daiyang’da grev silahını etkisizleştirmek için kullanılan grev kırıcıların fabrikaya girişine engel olmak mücadelenin kazanılması için kritik bir sorun haline gelmiştir. İşçilerin bunun için bulduğu eylem biçimi grev kırıcılarının taşındığı servisleri sanayi bölgesine sokmamak olmuştur. Fakat böyle bir eylemin başarıyla örgütlenmesi için, onu olabildiğince polis ve patrondan gizlemek gerekir. Çünkü polisin önden haberi olması halinde engellemek üzere önlem alması kaçınılmazdır. Ama eylemi başarıya ulaştırmak için sadece yolu kapatmak yeterli değildir, kapattıktan sonra sürdürebilmek de gerekmektedir. Eğer amaç bir protesto değil hak kazanmaksa, eyleme giderken tüm ihtimalleri düşünmek, polise karşı koyma dahil tüm fiziki saldırılarına karşı korunmak önemlidir. Dolayısıyla “savunma” ve “korunma”, eylemlerde özel olarak gözetilmesi gereken bir ihtiyaçtır. Bu da politik, ruhsal ve teknik bir hazırlık anlamına gelir. İşte bu hazırlık İSB politikasının kapsamına girmektedir.

Diğer taraftan, grev ve direniş kırıcılığını engellemek çoğu durumda, bu zorbalığa başvuran sermayeyi bunun için kullanabileceği işbirlikçilerden yoksun bırakmak sorunudur. Yani patronla işbirliği yapan grev kırıcılarına yaptıklarının karşılıksız kalmayacağını göstermek gerekmektedir. Grev kırıcılarının cezalandırılması, mücadeleye girişen pek çok işçi bölüğünün özel bir gündemi olabilmektedir. Bu durumda, Daiyang işçilerinin yaptığı türden kitlesel militan eylemliliklerle birlikte, aynı zamanda onu da kolaylaştırmak üzere, işbirlikçiler üzerinde caydırıcı bir şiddetin kullanılması gerekli olabilmektedir. Bu ise devrimci şiddeti uygulayabilecek bir teknik donanım, özel bir organizasyon, karşı saldırıyı etkisizleştirecek savunma tedbirleri anlamına gelmektedir. Tam bir gizlilikle hareket etmek, grev kırıcılarını cezalandırmak için uygun güçleri belirlemek, onları eğitmek ve donatmak gerekir. Hedeflenen eylemi başarıyla gerçekleştirebilmek için bu zorunludur. İşte İSB politikasının somut uygulama alanlarından biri de budur. Komünistler, tam da böylesi ihtiyaçlardan yola çıkarak, İSB’leri bir politika olarak sınıf güçlerine önerecek ve hayata geçirilmesi için yardım edeceklerdir.

Örneklerle açıklamayı sürdürelim.

Türk Metal gibi sendikal korucuların varlığı koşullarında, hak mücadelelerini sonuca götürmek bu korucuları etkisiz kılmaya bağlıdır. Çünkü Türk Metal çetesinin metal işçileri üzerinde kurduğu egemenlik büyük ölçüde zora dayalıdır. Bir sendika olarak metal işçileri üzerinde meşruluk veya inandırıcılıkları olmadığı için, egemenliklerini büyük ölçüde zorbalıkla sürdürebiliyorlar. Kendilerini aşmaya yönelik her işçi hareketini mafyavari yöntemlerle, şiddetle ezmeye çalışıyorlar. Şiddet, işçileri yıldırmanın ve korkutarak sindirmenin bir yöntemi olarak sistematik şekilde kullanılıyor.

Bu sendikal korucular sadece işçilere değil, işçileri örgütlemeye yönelik devrimci siyasal çalışmaya da aynı zorbalıkla saldırmaktadırlar. Öyle ki, bu çetenin yuvalandığı fabrikalara yönelik bildiri dağıtımları büyük ölçüde saldırıya uğramaktadır. Bunun için Türk Metal örneği, hem işçi sınıfının kendisini savunacak bir güç ve kapasiteye kavuşturulması, hem de devrimci siyasal çalışmanın savunulması görevlerinin üst üste düştüğü özel bir örnektir.

Renault ve Arçelik örneklerinde de görüldüğü üzere, metal işçilerinin Türk Metal çetesinden kurtulma mücadelesi oldukça sert bir süreç olarak yaşanacaktır. Bu süreçte pek çok mücadele biçiminin yanında bu çetenin saldırılarına yanıt verecek bir savunma kapasitesi yaratmak ve gerektiğinde şiddet kullanmak zorundayız. Bunun için de İSB’ler metal işçilerinin Türk Metal’den kurtulma mücadelesinin özel bir boyutu olmak durumundadır.

Eğer metal işçileri bu çeteden kurtulmak için örgütlü bir hazırlık yapacaksa, her aşamada Türk Metal çetesinden gelecek saldırıları etkisizleştirecek, işçilere korku salmak üzere uyguladıkları yöntemleri boşa çıkaracak savunma ve karşı saldırı tedbirleri alınmak durumundadır. Önden böyle bir hazırlık yapılamadan mücadele kapıya dayanırsa, hızla bu alandaki açıkları kapatılmalıdır. Ama önden bilinçli ve planlı bir hazırlık yapılıyorsa, mutlaka bu alandaki ihtiyaca yanıt verecek savunma-karşı saldırı tedbirleri, daha en başından itibaren toplam örgütlenme çalışmasının özel bir boyutu olarak düşünülmelidir. Bu da her türlü olasılığa yanıt verebilecek bir siyasal, teknik ve askeri hazırlık anlamına gelmektedir. Örgütlenme sürecinin her aşamasında zorbalıkla karşılaşılabileceğine göre, savunma ve karşı saldırı önlemleri buna göre geliştirilmek durumundadır.

Bu örnekte görüldüğü üzere, metal işçisinin örgütlenme ve mücadelesinin nesnel bir ihtiyacına yanıt verdiği ölçüde, İSB’ler bir mücadele yöntemi olarak öne çıkarılacak, işçilerin bu bilinçle teknik ve askeri hazırlık içerisine girmeleri teşvik edilecektir. Organik bağların kurulduğu alanlarda ise komünistler işçileri bu doğrultuda hazırlayacaklar, yol gösterip önderlik edeceklerdir.

İSB’ler dar anlamda bir askeri örgütlenme değil, öncelikle bir politika, tarz ve yaklaşımdır. Bu politikanın gereği, partinin-sınıf çalışmasının ve işçi sınıfının bu politikanın gereklerine uygun bir ruha, bir tarza, araç ve yöntem çeşitliliğine ulaşması, kendisini savunma güç ve kapasitesine kavuşmasıdır. Bunu unutmadan, belli politik hedeflere bağlı olarak elbette İSB adı taşıyan örgütlenmeler kurmak da mümkündür. Ama bunun somut biçimleri, sınıf mücadelesinin somut gelişme süreci ve bu sürecin etkin bir öğesi olarak parti çalışmasının gelişim seyri tarafından belirlenecektir.


Üste