Logo

TKİP'nin 15. Yılı: Kapitalist barbarlık karşısında tek seçenek proletarya devrimi ve sosyalizmdir!


TKİP’nin 15. Yıl etkinliğinde yapılan konuşma…

Kapitalist barbarlık karşısında tek seçenek
proletarya devrimi ve sosyalizmdir!

fileadmin/resimler/Parti/15inciYilGecesi.jpgDeğerli dostlar, yoldaşlar,

Bugün Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 96., partimizin kuruluşunun 15. yıldönümünü kutlamak için toplanmış bulunuyoruz. Bu anlamlı günde bizi yalnız bırakmayan ve coşkumuzu paylaşarak etkinliğimizi onurlandıran herkesi içten devrimci duygularla selamlıyorum.

“Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!” Gecesi’ne hoş geldiniz!

Gecemizin şiarı, günümüz dünyasında işçi ve emekçi kitlelerin önündeki biricik seçeneğe işaret etmektedir. Zira kapitalizm çoktandır miadını doldurmuş ve her bakımdan iflas etmiştir. Kendisiyle birlikte insanlığı da durmaksızın uçuruma sürüklemektedir.

Kapitalist barbarlığın faturası

Yaşlı dünyamız uzun dönemdir kapitalist barbarlığın pençesinde kıvranıyor. 19. yüzyılın sonlarından bu yana insanlık, uygarlık ve doğa hiçbir zaman olmadığı kadar büyük yaralar almış bulunuyor. İnsanlığın verili tarihi düşünüldüğünde çocuk sayılabilecek kapitalizm, bir yüzyılın içine iki büyük paylaşım ve yağma savaşı, sayısız gerici-bölgesel çatışma, bir o kadar da halklar boğazlaşması sığdırdı. Keza milyonlarca yıllık evrimin sonucu dengeye kavuşmuş kadim dünyamızın doğal yapısında korkunç tahribatlar yarattı. Dünyanın her yerinde insani gelişmenin evrensel kazanımlarını çürümenin ve kokuşmanın bataklığına sürükledi.

Emperyalist barbarlık son 20 yılda ise neredeyse hiçbir engele takılmadan yol aldı. Tam da “tarihin sonu”nun ilan edildiği bir evrede dünyanın birçok bölgesi yeniden savaş ve yıkım arenasına çevrildi. Büyük Ekim Devrimi’nin açtığı yolda kardeşçe bir arada yaşayan, kurtuluş mücadeleleriyle emperyalist boyunduruğu parçalayan halklar, Sovyetler’in çökmesinin ardından yeniden boğazlaşmaların içine itildiler. Silahlanma yarışı, militarizm, emperyalist saldırganlık, ırkçılık, şovenizm ve yabancı düşmanlığında büyük bir patlama yaşandı.

Bu tablonun gerisinde, açgözlü dünya burjuvazisinin, sistemin çok yönlü olarak yaşadığı tıkanmayı yönetme çabası yatmaktadır. Özellikle son 30 yıl boyunca işçi ve emekçi milyonlara yeni ekonomik-sosyal yıkım politikalarıyla adeta kan kusturuldu. Bu politikaların uygulanması, demek oluyor ki kapitalist barbarlığın devamı için her türlü kirli, kanlı, gerici yöntem uygulandı. Türkiye de dahil birçok yerde askeri faşist cuntalar tezgahlandı, sayısız katliam örgütlendi.

Devrimler dönemine doğru

Fakat hiçbiri kapitalist barbarlığın derdine derman olamadı, olamazdı! Zira kapitalizm bir yandan kendi mezar kazıcısı olan proletaryayı bizzat yaratmış ve sürekli büyütüyorken, diğer yandan kendi yok oluşunu hazırlayan çelişkilere, aşırı üretim bunalımlarına, yok edici savaşlara, sürekli altüst oluş dinamiklerine de kaynaklık etmektedir. Tarihin çöp sepetine atılmak, onun kaçınılmaz sonudur. Tam da bunun ürünü olarak, emperyalist-kapitalizmin günümüzdeki çok yönlü bunalımı ve iflası derinleşip yayılmaya devam ediyor.

Partimiz insanlığın yeni bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemine girdiğini erken bir evrede tespit etmişti. Bunalımlar ve savaşlar artık gündelik olgular olarak ortada yerde duruyor. Bu konuda artık hiçbir tartışma kalmamıştır. Ve biz hiçbir şüphe duymaksızın iddia ediyoruz ki, bu tablo mutlaka devrimlerle tamamlanacaktır.

Bilimin ve tarihin verilerini bir yana bıraksak bile, gözlerimizin önünde cereyan eden gelişmeler bunun tartışmasız habercisidir. Günümüzde dünya ölçüsünde izlediğimiz geniş çaplı toplumsal hoşnutsuzluklar, çok çeşitli biçimleriyle kitlesel hareketlilikler, yer yer halk isyanlarına varan mücadeleler, tümü bir arada, yeni bir devrimler döneminin yakınlaşmakta olduğunun dolaysız göstergeleridir. Bunlar büyük toplumsal devrimlerin bugünden kendini hissettiren öncü sarsıntılarıdır. Öncü sarsıntılar çoğalıyor, yayılıyor, en umulmadık ülkeler üzerinden kendini gösteriyorsa, insanlık yeni bir devrimler dönemine de adım adım yaklaşıyor demektir.

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, dünyanın dört bir yanında sürmekte olan militan mücadelelerin sağaltıcı rüzgarını soludukça, deneyim, bilinç ve örgütlenme bakımından gelişecek, yeniden Yeni Ekimler’in yoluna yöneleceklerdir. Aynı süreçler devrimci önderlik ihtiyacını karşılamanın koşullarını da yaratmaktadır. Halihazırdaki en önemli sorun budur. Diğer bir deyişle, kapitalizmin ancak proleter devrimlerle mezara gömüleceği fikrinin işçi sınıfı ve emekçi kitleler içinde örgütlü bir güce dönüştürülmesidir. Sınıf ve emekçi kitle hareketlerinin “başka bir dünya mümkün” belirsizliğinden sıyrılıp, yeniden proletarya sosyalizmi eksenine oturtulmasıdır.

Yeni tarihsel dönemde Türkiye

Yeni tarihsel dönemin tüm belirtileri günümüz Türkiye’si üzerinden de görülebilir. Geçtiğimiz onyıllar boyunca kapitalist bunalımın, ekonomik ve sosyal saldırıların, siyasal gericiliğin en çok etkilediği ülkelerden biri oldu Türkiye. 1980’lere 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesinin karanlığı altında girildiği, ‘60’lı ve 70’li yılların devrimci yükselişinin birikimleri acımasızca yok edildiği halde, Türk burjuvazisi 2000’li yıllara büyük bir ekonomik çöküntüyle girdi. Egemenler sosyal mücadeledeki zayıflığı büyük bir imkana dönüştürdüler. Dinci partinin önce hükümet, giderek de iktidar olması rejim krizine yol açsa da, son 11 yıl burjuvazinin palazlanma dönemi oldu. Çalışma saatleri uzatıldı, esnek üretim ve taşeronlaştırma yaygınlaştı, ücretler eridi, örgütsüzlük derinleşti. AKP iktidarının ölçüsüz saldırganlığı altında siyasal hak ve özgürlükler alanındaki kırıntılar dahi gaspedildi.

Fakat uzun yılların tüm bu saldırıları, başta işçi sınıfı ve emekçi kitleler olmak üzere toplumun ezilen kesimlerinde büyük bir hoşnutsuzluk ve tepki de biriktirdi. Rengini işçi sınıfından alan kitle hareketi SEKA, TEKEL, 1 Mayıs örneklerinde olduğu üzere dönem dönem gündemi belirleyecek şekilde hep sahnede oldu.

Başında dinci gericiliğin olduğu Türk sermaye devleti, son yıllarda emperyalizmin bölgesel tetikçisi rolüyle iyice uçuruma sürüklenmeye başladı. Polis devleti uygulamaları ile faşist baskı ve terörde tüm sınırlar aşılırken, ekonomik çöküntü ve sosyal patlama birikimlerinde de artış yaşandı. Gerek Kürt sorunu konusunda saplandığı çıkmaz, gerekse Suriye üzerinden komşu halklara yönelik saldırgan politikalar, sermaye iktidarının kaçınılmaz sonunu hızlandıran etkenler olmayı sürdürüyorlar.

Haziran Direnişi’nin açtığı yol

Ve nihayet tüm bunların bileşkesi, dinsel gericiliğinin toplumsal yaşamın her alanına yönelik müdahalesine, AKP iktidarının ölçüsüz saldırganlığına ve despotluğuna karşı tepkiyle birleşip, büyük bir sosyal patlamaya yol açmış bulunuyor. AKP iktidarı kendini en güçlü hissettiği bir dönemde, örneğin Kürt hareketini “İmralı görüşmeleri” ile bir kez daha oyaladığı ve çözüm aldatmacasını tüm topluma yutturmuş göründüğü günlerde, 11 yıllık iktidarlaşma sürecinin en ağır sarsıntısını yaşadı. O artık, Haziran direnişinin şokuyla eski özgüvenini ve moral gücünü yitirmiş olarak, geleneksel gerici tabanını tutmanın derdine düşmüş durumdadır. AKP şefinin hala sürdürdüğü toplumsal yaşama yönelik gerici saldırıların gerisinde bu vardır.

Parti olarak, Türkiye’de burjuva gericiliğinin boğucu kuşatmasının geçici olmaya mahkum olduğu konusunda baştan beri net bir bilince sahibiz. Haziran Direnişi’ni hem tarihsel dönem tespitlerimizin, hem de Türkiye’nin devrimci geleceğine olan güven ve iyimserliğimizin tartışmasız bir doğrulanması sayıyoruz. Bu ülke ‘60’ların, ‘70’lerin büyük devrimci uyanışlarını boşuna yaşamadı. Bu topraklar inkarın ve asimilasyonun karanlığında boğulmak istenen, üstelik bir zamanlar büyük bölümü dinsel tutuculuğun etkisindeki Kürt halkının özgürlük uğruna solcu uyanışına ve isyanına tanık oldu. Bu topraklar 30 yıldır sermaye iktidarının sınırsız terörü ve faşist ablukasıyla süregelen zorlu döneme rağmen, ‘89 işçi baharını, ‘94-‘96 kitlesel çıkışlarını, sayısız işçi eylemini, TEKEL gibi direnişleri, Taksim 1 Mayısları’nı gördü. Bu zorlu tarihsel kesit her şeye rağmen militan faaliyet ve örgütlenmeden vazgeçmeyen, sokakları, işkencehaneleri, mahkemeleri, zindanları direniş alanına çeviren devrimciliğe de tanıklık etti. Nihayet bu topraklar, ideolojik-politik önderlik planındaki muazzam zaaflarına karşın sol ve devrimci akımlarımıza en ileri fedakârlıkla donanmış sayısız insan ve kaynak verdi.

Bütün bunlar, Türkiye’deki devrimci damarın en elverişsiz koşullarda dahi diri kaldığının, toplumun ortaçağ karanlığına tümüyle hapsedilemeyeceğinin en yalın ifadesidir. Dolayısıyla Haziran Direnişi, tam da militan çatışmalar içinden yükseltilen şiarda dile getirildiği gibi, henüz daha bir başlangıçtır. Kapitalizmin onulmaz çelişkilerinin Türkiye işçi sınıfını ve emekçilerini kaçınılmaz biçimde devrimci sınıf mücadelesi alanına yönelteceğinden en ufak bir şüphe duymuyoruz.

Kürt sorunu açmazı, kuyrukçuluk ve devrimci çözüm
Bugün düzenin en temel açmazlarından biri de Kürt ulusal sorunudur. AKP iktidarı 2012 yazında yaşadığı sıkışmadan kurtulmak için, bir kez daha Kürt hareketinin düzen içi siyasi çözüm zaafına oynadı. 2013’e girilirken ilan edilen ve tümüyle bir seçim yatırımı olduğu baştan belli olan son İmralı oyalaması, daha baştan ilan ettiğimiz üzere bir kez daha hüsranla sonuçlanmış bulunuyor. Gündeme getirildiği anda dahi herhangi bir inandırıcılığı olmayan bu oyunun hala da sürdürülebilmesi ise akıl almaz bir durumdur.

Kendisinden demokrasi beklenen, demokratikleşme projeleriyle bölgesel güç olma hevesi okşanan, tepeden tırnağa kokuşmuş Türk sermaye devleti bugün Suriye’de çeteleri sevk ve idare eden başlıca kirli savaş kurmayıdır. Rojava’da Kürt halkına karşı yürütülen kanlı savaş her şeyden önce onun eseridir. Buradan Kürt hareketine ve tüm demokratik cumhuriyet kuyrukçularına sormak istiyoruz. İnkar ve ezmekten başka bir şey bilmeyen, açılım derken bile Kürt silahlı direnişini imha etmeyi kasteden, Kürtçe’yi “bilinmeyen bir dil” diye aşağılayan bir zihniyetin Kürt halkına yeni zulüm ve acılardan başka bir şey vermeyeceğini görmek için, daha ne kadar aldatmaca sahnelenmelidir?

Israrla vurgulamaya devam edeceğiz; geçmişten bugüne elde edilen fiili kazanımlardan atılan güdük adımlara kadar herşey sadece ve sadece Kürt halkının özgürlük mücadelesinin ürünüdür. Partimiz Kürt halkının her türlü kazanımını yürekten desteklemekte, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri de buna sevketmeye çalışmaktadır. O bunu Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının kayıtsız şartsız savunulması ve her türlü ulusal ayrıcalığa ve eşitsizliğe karşı mücadele edilmesi devrimci sorumluluğu ile birlikte ele almaktadır. Kürt halkına karşı sorumluluklarına yaklaşımını olduğu kadar, devrimciliği bir yana bırakmış ilerici Kürt ulusal hareketine karşı tavrını da bu belirlemektedir.

Bugün reformist Kürt hareketinin kuyruğundan ayrılmayanlar, bu tutumlarını Kürt halkının mücadelesine destek vermek olarak sunuyorlar. Oysa bu hem Kürt hareketine hem de Kürt halkına karşı bir sorumsuzluktur. Kürt sorununun düzen içi sularda süründürülmesine, özgürlük tutkusuyla ayaklanmış Kürt halkının devrimci dinamizminin ve enerjisinin heba edilmesine katkıda bulunmak asla dostluk olamaz.

Kuyrukçu reformistler yıllardır, Kürt ulusal sorunu çözülmeden hiçbir şey çözülmez diyerek, kendi asli sorumluluklarından, yani işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin devrim ve sosyalizm mücadelesine kazanılması çabasından yan çizmektedirler. Oysa, tüm milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçilerin, sosyalist iktidar hedefiyle sermaye egemenliğine karşı devrimci savaşımı örgütlenmeden Kürt sorunu gerçek ve kalıcı bir çözüme kavuşmaz. Partimizin iki ulusun emekçilerine sunduğu ve programatik ifadesini “Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!” çağrısında bulan yegane kalıcı çözüm yolu tam da buradan geçmektedir.

Sosyal çalkantılar ve devrimci hazırlık

Ulusal sorunun çözümünde olduğu gibi, Türkiye’nin genel toplumsal yaşamını saran burjuva gericiliğin kara bulutlarını dağıtacak güç de sadece ve sadece işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin birleşik devrimci mücadelesidir. Haziran direnişi bunun taptaze bir örneğidir. Düzenin çok yönlü faturaları işçi ve emekçi kitlelerdeki hoşnutsuzluğu gün ben gün büyütmekte, sürekli yeni patlamalar mayalamaktadır. Devrimci partinin görevi mayalanmayı hızlandırmak ve devrime hazırlanmaktır. İşçi sınıfını devrime kazanma çabasını bizzat sınıfın bağrında kesintisizce sürdürmektir. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin birleşik devrimci mücadelesi böyle gelişecek, sınıfın devrimcileşmesi böyle sağlanacaktır. Burjuvazinin her türlü karanlığı bu sayede dağıtılacak, kapitalizmin barbarlığı böyle durdurulacaktır.

Parti, sınıf, devrim!

Ekim Devrimi işçi sınıfının tarihsel misyonunu ve karşı konulmaz gücünü insanlığın en ileri eylemi olarak tarihe yazmıştı. Fakat o aynı zamanda Bolşevik Parti şahsında işçi sınıfının tarihsel kurmayının rolüne de ışık tutmuştu. Tunus-Mısır patlamalarından Haziran Direnişi’ne, oradan Brezilya’daki ve Mısır’daki yeni halk hareketlerine, son yılların büyük halk hareketleri dalgası, hem sınıfın devrimci inisiyatifinin, hem de devrimci parti ihtiyacının yakıcı önemini bir kez daha ortaya koymuştur.

Haziran Direnişi’nin yaşandığı bir dönemde Türkiye sol hareketi bunu tümüyle unutmuş görünüyor. Solda bugün, birincisi Kürt hareketi ekseninde, ikincisi reformist-parlamentarist eksende iki odaklaşma vardır ve ikisi de devrimcilikle alakalı değildir. Reformist odakların Haziran Direnişi’nden çıkarabildiği tek sonuç, parlamenter hayalleri büyütmek, kuyrukçu reformist çatılara cila çekmek olmuştur. Devrimci hareket cephesinden ise ideolojik ve örgütsel çizgilerdeki derin kırılmalar ve yıllara yayılan erozyon sonucunda neredeyse elle tutulur bir şey kalmamıştır. Bir-iki istisna dışında dünün devrimci parti ve örgütleri tasfiyeci cereyana direnememiş, ezici bölümü devrimci örgüt iradesini yitirmiştir. Kimileri reformistleşme süreçlerini soldaki iki reformist odaktan birine kapaklanmakla tamamlamış, kimileri ise geçmişin birikim ve değerlerini hiç ederek ciddiyetsiz posalara dönüşmüştür.

Uzun zamandır partimiz devrimci ekseni tek başına doldurmak sorumluluğuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Zira devrimci sınıf, devrimci ideoloji, devrimci örgüt birliğini ısrar ve inatla sınıf ekseninde ve illegal-ihtilalci temelde kurma iradesini yalnızca TKİP taşımaktadır. Bunun içindir ki, işçi sınıfına önderlik ihtiyacına, ancak Marksizmin proleter sınıf özünü ve devrimci yöntemini kavramış, tüm enerjisi ve gücünü sınıfı devrime kazanma çabasına endekslemiş yeni Ekimlerin partisi TKİP yanıt verebilir.

TKİP taşıdığı misyonun ve omuzlarındaki ağır yükün bilincindedir. O bu sorumluluğa, yalnızca işçi sınıfı devrimciliğinin seçkin temsilcileri olan Habipler’in, Ümitler’in, Haticeler’in, Alaattinler’in partisi olarak değil, geçmişten bugüne devrim yolunda bedel ödeyen tüm kuşakların, geçmiş devrimci birikimimizin mirasçısı olarak yaklaşıyor. İdeolojisiyle, sınıf kimliğiyle, illegal-ihtilalci örgütsel yapısıyla, yarattığı değerler sistemiyle TKİP, bugün bu mirasın tek tutarlı, ciddi ve samimi taşıyıcısı olduğunu ispatlamıştır. Tarih, partimiz şahsında işçi sınıfı hareketiyle bilimsel sosyalizmin devrimci birliğini sağladığımıza, böylece ödenen her bedelin, harcanan her emeğin karşılığını bulduğuna da tanıklık edecektir.

Sizleri partimiz adına devrimci duygularla bir kez daha selamlıyorum.

Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!

Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!

9 Kasım 2013


Üste