Logo

Yeni dönemin parolası: “Cüret etmek ve başarmak!”


Kapitalizmin çok yönlü krizi ve beraberinde derinleşen sosyal yıkıma dünya genelinde tırmanan emperyalist saldırganlık eşlik ediyor. Ve bu saldırılara karşı işçi ve emekçilerin büyüyen öfke ve tepkisi, dünya çapında yaygınlaşan eylemlerle dışa vuruyor.

Türkiye’de de durum farklı değil. Alabildiğine güdük olan siyasal özgürlüklerin yok edilmesi, faşist baskı ve terörün yeni boyutlar kazanması, yoksulluk ve sefaletin derinleşmesi, sosyal hak gaspları vb... Bunlar karşısında toplumsal tepki ve hoşnutsuzluğun büyümesi, işçi sınıfı ve emekçilerin kölelik koşullarına karşı mücadeleyi yükseltmesi... Ve bu birikimler üzerinden iki sınıfın karşı karşıya gelmesine tanıklık edecek olan 1 Mayıs... Önümüzdeki süreç, bu birikimlerin devrimci sınıf mücadelesi adına değerlendirilebilmesi için fazlasıyla önem taşıyor.

Bu tablo içerisinde partimizin sürece müdahalesi devrimci sınıf mücadelesinin seyri bakımından ayrı bir öneme sahip. Elbette partimiz, tarihsel misyonu ve bu misyonun gerektirdiği bugünkü görevleri ekseninde çalışmasını kesintisiz sürdürüyor. Ancak parti çalışmasının daha güçlü hale gelmesi, bir sıçrama yaşayarak dayandığı eşiği atlayabilmesi için, bilinenleri tekrarlamak pahasına da olsa, bazı noktaların altını yeniden çizmek gerekiyor.

 

Sınıfsal kimliğin belirleyiciliği

Her parti ya da siyasi örgüt, toplumsal bir kesime dayanır ve politik hattından örgütsel yaşamına kadar tüm alanlarda onun karakteristik özelliklerini gösterir. Programı, güncel politikası, çalışma tarzı, örgütsel işleyişi, disiplini vb., dayandığı toplumsal tabana göre şekillenir. Burjuva düzen partileri yer yer “ilerici” söylemler geliştirseler de, dönüp dolaşıp burjuva gericiliğine sarılırlar. Ya da geleneksel sol hareket, tüm devrimci söylemlerine karşın, küçük-burjuva karakterinin kaçınılmaz akıbetini yaşar, politik savrulmalardan kendini koruyamaz.

Reformizmin bayrağını taşıyan akımlarda bu durum kendisini daha belirgin biçimde gösterir. Devrim programının, devrimci politikanın, devrimci ilke ve değerlerin reformist solda bir karşılığının olmaması, herşeyden önce onun sınıfsal karakterinin ve buna uygun konumlanışının sonucudur.

Komünist parti, bu sıfatın bu topraklardaki taşıyıcısı olarak da partimiz, kendisini sınıf zemininde var eder. Faaliyetine ve örgütlenmesine sınıfın devrimci programı yön verir. Çalışma yürüttüğü tüm alanlarda devrimci sınıf mücadelesini eksen alır. Kendisini “sınıfın devrimci partisi olma” misyonu ile örgütler. Bu artık partimiz için iddia ya da niyet değil, ortaya çıkardığı sonuçlarla kanıtlanmış somut bir gerçekliktir.

Böyle olduğu ölçüde, partinin iç yaşamı, disiplini ve motivasyonu da sınıfın devrimci ruhuna uygun olmalı, onu yansıtmalıdır. Politik hattından kadrolarındaki kimliksel niteliğe kadar her alanda parti sınıf karakterini ortaya koymalıdır.

 

Partinin yükselen çıtası

Parti, içinden geçtiğimiz sürece ilişkin yaptığı “bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemi” tespitinin ardından “Devrime hazırlanıyoruz!” şiarını yükseltmiştir. Bu sadece bir ajitasyon sloganı değildir; ilk tespitle bağı içinde partinin tüm varlığıyla kilitlenmesi gereken hedefi göstermektedir. Ve elbette, buna uygun bir çalışma tarzı, buna uygun bir disiplin ve motivasyon demektir.

Değişik alanlarda çok yönlü bir faaliyet yürütüyoruz. Sorumluluk ve misyon bilinciyle güne yükleniyoruz. Buna rağmen çalışmamız bir yerinde rutin kalıplarına, “yapılabilir olan”a dayanıyor. Kendi içinde çok değişik nedenleri olabilir bunun. Yeterli sayıda kadroya sahip olamamanın sonuçlarından biri olarak aynı anda birçok işle boğuşmanın getirdiği zorlanmalar, ortaya konan enerjinin faaliyetin binbir türlü işi içinde dağılması vb... Kuşkusuz bunlar kendi içinde haklılığı ve somut gerçekliği olan nedenler. Bununla birlikte, çalışmanın gelip bir sınıra dayanmasını tek başına böylesi gerekçelerle açıklamak mümkün değildir. Doğrudan söylemek gerekirse; parti çalışmasında dayanılan eşiği atlayamamanın en temel nedeni, sınırların kabullenilmesi, olağanlaştırılması ve aşılmasının bir takım dışsal etkenlere bırakılmasıdır diyebiliriz.

Partimiz son yıllarda “enginleri fethetme ruhu” ve “kalıpları kırma” şiarlarını öne çıkardı. “Devrime hazırlanıyoruz!” diyen bir parti için can alıcı vurgulardır bunlar. Zira “devrime hazırlanmanın” önemli adımlarından biri de bunun coşkusunu kuşanabilmektir. Sözünü ettiğimiz şiarlar kuşkusuz parti saflarında etki yarattı. Bir dönem parti yaşamı ile ilgili hemen her tartışma ve yazının temel vurgularından biri oldu. Böyle olduğu ölçüde de belli sonuçlar yarattı. Sınıf ve gençlik çalışmasında değişik alanlarda anlamlı örnekler ortaya çıktı. Ancak bunun parti çalışmasında ihtiyaç duyulan sıçrama açısından yetersizliği ortada.

Son yıllarda ülke genelinde yaşanan önemli gelişmelere rağmen partinin sınıf-kitle çalışmasında olağan gelişme seyrini aşmakta zorlanması, bir dönem öne çıkan bu şiarların altının yeniden çizilmesi gerekliliğini ortaya koyuyor.

Bu ülkede Haziran Direnişi gibi bir süreç yaşandı. Onu kitlesel-militan protestolar izledi. Bu dönemin etkileri toplum üzerinden kendisi göstermeye devam ediyor. Kitlelerin siyasal gelişmelere verdiği eylemli tepkilerden, sınıf cephesinden ortaya konan direniş iradesi üzerinden de bunu görmek mümkün. İşte böylesi bir dönemde, “enginleri fethetme ruhunu” kuşanan komünistlerin her açıdan yeni bir düzeye ulaşması, çalışma alanlarının kapasitesinin katlanarak artması, her bir parti kadrosunun nitelik düzeyini yükseltmesi gerekir.

Peki pratikte yaşanan bu mudur? Elbette buna “hayır” yanıtını veremeyiz. Bu herşeyden önce somut gerçeklerin inkar edilmesi, partinin/parti çalışmasını yürüten güçlerin çabalarının ve ortaya çıkardığı sonuçların küçümsenmesi olur. “Sınıf hareketinin devrimci geleceği” demek olan son derece başarılı deneyim bile bunu anlatmaya yeterlidir.

Esasında sorunun özü burada yatmaktadır. Başarıların gücüne yaslanmak, buradan doğru bir motivasyon yaratmak, ve nihayetinde bu gücü “kalıpları kırmanın” iradesinde dönüştürmek!.. İşte zayıflık burada yaşanmaktadır.

Biraz açmak gerekirse... Yukarıda vurguladığımız gibi, ülkede mücadele dinamizminin kendini döne döne ortaya koyduğu bir süreçte partimiz devrimci sınıf hareketi için büyük önem taşıyan başarılı bir deneyimin öncülüğünü yapmıştır. Bunun parti faaliyetine ve iç yaşamına etkisi, çalışma alanlarında başarı çıtasının yükselmesi, hedeflerin büyütülmesi, yeni başarılara imza atma heyecanı ve iradesinin parti saflarına yayılması olmalıydı. Ne yazık ki bu tüm çalışma alanlarında başarılamamış, bir dizi alanda sınıf-kitle çalışması eski sınırlarını çok fazla aşamamıştır. Sözkonusu başarının coşkusu, heyecanı ve motivasyonu ile ayrıntılı olarak planlanmış, hedefleri büyütülmüş, temposu arttırılmış, en önemlisi de sonuç almaya kilitlenmiş bir faaliyet düzeyine ulaşılamamıştır. Partinin önemine dair yaptığı tüm vurgulara rağmen politik yayın organının kullanımında hedeflenen mesafenin alınamamış olması da bu duruma bir örnektir. Soruna ilişkin kafa yoran her yoldaşın bu örnekleri çoğaltması mümkündür.

Elbette parti çalışması birçok açıdan düne göre daha ileri bir noktadadır, tartışılan bu değildir. Altı çizilmeye çalışılan, “enginleri fethetme ruhu”nun, “kalıpları kırma” iradesinin kendisini güçlü bir biçimde ortaya koyamamasıdır.

 

Kavga, cüret, başarı!

“Cüret etmek ve başarmak!” Ümit Altıntaş yoldaşın parti kuruluş kongresinin kapanış konuşmasında dile getirdiği ve partinin kuruluşunun anlamını vurgulayan bu sözler, bugün partinin güçlendirilmesi, toplum düzeyinde politik güç haline gelmesi, sınıfın devrimci dinamizmini yönlendirebilen bir kurmay olması için sıkı sıkıya sarılınması gereken bir paroladır.

Önümüzdeki sürece bu parola yön vermeli, parti çalışmasında devrimci coşku ve motivasyonun arttığı, “kalıpları kırmak” şiarının ete-kemiğe büründüğü, “yapılamaz” denilenin yapıldığı bir süreç olmalıdır. Zira, bugünün başarı ölçütleri düne göre çok daha yüksektir.

2013 yılında çalışma tarzının sorunlarına ilişkin yaptığı bir değerlendirmede çözümün öncelikle zihniyet değişimini gerektirdiğinin altını önemle çizen parti, tanımladığı sorunların giderek kanıksanması tehlikesine işaret etmiştir. O dönemde yapılan vurgular bugün de güncelliğini korumaktadır:

Saflarımızda şu ya da bu ölçüde etkili olabilen bu ruh hali, yaklaşım ve davranış tarzı kesin bir biçimde aşılmak durumundadır. Çünkü bugün tartışılan bir partinin olağan gelişme süreçlerinin sorunları değildir. Bu sorunun üzerine kararlılıkla gitmek, sonuç alıcı müdahalelerle partinin ileriye sıçramasına ayakbağı olan engelleri bir bir aşmak durumundayız.

“Partinin 25 yıllık birikimi, üstünlükleri ve kazanımları üzerinden yaşanan zorlanmaları aşmanın imkanlarına fazlasıyla sahibiz. Bu ise sorunların gerçek kapsamıyla bilince çıkarılabilmesi, güçlü bir iradi yüklenmenin konusu olabilmesi, ‘gerçek bir sınıf partisi olmanın bilinci, özgüveni ve iddiası ile sınıf kitleleriyle etkin bir birleşme çabası içine’ girilebilmesiyle başarılabilir.” (Çalışma tarzında köklü bir değişim ihtiyacı, Ekim, başyazı, Sayı: 287, Şubat 2013)

 

Kadroların tayin edici rolü

Son olarak kadroların bu süreçteki “tayin edici” rolünü vurgulamak gerekiyor. Devrimci kimliğini sürekli güçlendiren, dünün ölçütlerini aşan bir cüretkarlıkla başarıya kilitlenen devrimci kadrolar, “enginleri fethetme ruhunun” parti saflarında büyük bir motivasyona dönüşmesinde, böylece parti çalışmasının yeni bir düzeye sıçramasında son derece önemli bir rol oynayacaklardır.

Parti faaliyetinin sorunlarını “yeniyi yaratma” kaygısının yön verdiği bir düşünsel yoğunlukla döne döne irdelemek, saptanan hedeflere ulaşmayı sağlayacak bir iradeyi ortaya koymak, devrimci kadroların önünde duran en öncelikli görevlerden biridir.

Bu sorumluluğun gereklerine uygun davranmayanlar, kendilerini yenileyip sınırlarını aşmayı zorlamayanlar, giderek partiye ayakbağına dönüşeceklerini bilmeli ve mazeret üretmek yerine sorunu doğrudan devrimci kimliklerinde aramalıdırlar.


Üste