Logo

Metal fırtınasının gösterdikleri... - D. Yılmaz


Sınıfın ve partinin yeni dönemi

Metal işçilerinin Nisan ayı sonunda başlayan ve Mayıs ayına damgasını vuran büyük eylemi, işçi sınıfı hareketinin bir süredir işaretleri çoğalan yeni döneminin bir ifadesi oldu. Metal işçileri sınıf hareketinin onyıllardır içerisine düşürüldüğü kötürüm koşulları darbeleyerek, bünyesindeki güç, enerji ve olanakları gözler önüne serdiler. Son halkası metal olan son bir yılın işçi eylemlilikleri, yeni mücadele biçimleri, kültürü ve yöntemleriyle sahneye çıkan bir sınıf hareketiyle yüzyüze olduğumuzu, sınıfı hareketinde yeni bir dönemin başladığını gösteriyor.

 

Greif Direnişi ile açılan yol

2013 Şubatı’nda patlak veren sarsıcı Greif Direnişi’ni değerlendirirken, bu direniş şahsında sözkonusu olanın işçi sınıfı hareketinin “eski” döneminden kesin ve keskin bir kopuş olduğunu vurgulamıştık. Greif Direnişi şahsında sınıf hareketi, elini ayağını bağlayan, kendisini takatsiz bırakan köhnemiş anlayışlar ve bunun ürünü kurumsal yapılarla çetin bir mücadeleye giriyor, bunların karşısına mücadele ve örgütlenme alanında tümüyle yeni bir anlayışla çıkıyordu. Greif Direnişi kendisini önceleyen sınıf mücadelelerinin birikimi üzerinde yükselmekle birlikte gerçek bir ileriye atılış, tam bir sıçramayı ifade ediyor, sınıf hareketine yeni bir yol açmak anlamına geliyordu. Yasaların boğucu cenderesi içine sıkışmış icazetçi ve teslimiyetçi anlayış ve pratikleri kırıp parçalayan Greif işçileri, böylece sınıf hareketinin kötürümleşmesinin baş sorumlusu sendikal bürokrasiye de cepheden savaş açıyordu. Yasalcı ve icazetçi anlayışlar karşısında fiili-meşru mücadeleyi esas alan Greif direnişi, taban örgütlenmesi, inisiyatifi ve iradesine dayanarak da sendikal bürokrasiye etkili bir darbe vuruyordu.

İşte metal işçileri de tüm bu bakımlardan Greif’in açtığı yoldan ilerlediler. Hareketin hedefinde en başta Türk Metal çetesi vardı ama hareket sadece bu satış şebekesine karşı bir öfke patlaması sınırlarında kalmadı; onu aşarken yine taban örgütlenmelerini yaratmaya yönelerek yoluna devam etti. Hareketin daha sonraki seyri içerisinde mevcut işbirlikçi sendikal bürokrasi sahne almış olsa dahi, hareketin bu yönü sınıfın hafızasına yazıldı. İkinci olarak ise, ihanet şebekeleriyle birlikte adlarında ne yazarsa yazsın sermayenin saldırıları karşısında çok da farklı bir pratik sergilemeyen mevcut sendikaların yasalara sıkışmış mücadele anlayışlarını yerle bir etti. Ülke ekonomisinin omurgasını oluşturan en büyük fabrikalarda günlerce süren yasadışı grevler yaşandı. Bu, herhangi bir sendikal örgütlenme olmadan, doğrudan işçilerin inisiyatifiyle ve Metal İşçileri Birliği’nin öncülüğü, yönlendirmesi ve özel katkılarıyla gerçekleşti. Böylelikle işçi sınıfı hareketinin tarihinde görülmemiş yaygınlıkta bir büyük eylem dalgası ortaya çıkmış oldu.

Bilinç ve örgütlenme planındaki tüm zayıflığına rağmen işçilerin inisiyatifine dayalı olarak gelişen ve devrimci sınıf çizgisinin yönlendiriciliğinde itilim kazanan bu sarsıcı eylemlilik tüm ezberleri bozdu. Sadece Türk Metal şebekesi de değil, işçi sınıfına hep kaybettiren mevcut sendikacılık düzeni ağır bir darbe aldı. Elbette halen Türk Metal de dahil eski düzen, metal işçisinin yeniyi tüm kurumlarıyla birlikte yaratamaması nedeniyle yeniden kurulmaya çalışılıyor. Fakat bu, mevcut  sendikal düzenin anlayış, değerler, kurumlar ve tarz bakımdan geri dönülmeyecek bir şekilde iflas ettiği gerçeğini değiştirmeyecek.

Yasal sınırları yerle bir eden fiili-meşru mücadele anlayışı metal işçileri tarafından olağan bir eylem biçimine dönüştürülürken, işçi sınıfının diğer bölüklerinin de hafızasına yerleşmiş oldu. Türk Metal çetesi her zaman yaptığını yaparak metal işçisini satarken, söylemde mangalda kül bırakmayan Birleşik Metal de hükümetin grev yasağı karşısında anında teslim olmuştu. Ama metal işçisi her ikisine de tutum alıp nasıl mücadele edilmesi gerektiğini göstererek, mevcut sendikal düzene büyük bir darbe vurdu.

 

Faşist askeri darbeyle kurulan barikattır yıkılan

Bu hareketin metal işçisinden gelmesi rastlantı değildir. Çünkü metal işçisi Türkiye işçi sınıfı hareketinde hep lokomotif bir rol oynamıştır. Eylem ve direnişleriyle yol açmış, mücadelede sürükleyici olmuş, aynı zamanda ekonomideki stratejik konumu nedeniyle de zaman zaman kurulu düzenin soluğunu kesebilmiştir. Türk Metal gibi bir şebekenin bizzat devlet ve sermaye eliyle kurulup kollanıyor olması da zaten bu yüzdendir. Sözkonusu olan sınıf mücadelesinde belirleyici konumda olan bir sınıf bölüğünün elinin kolunun bağlanmasıdır. Bu da bilindiği üzere faşist 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte gerçekleştirilebilmiştir. 12 Eylül darbesinin ekonomik planda 24 Ocak Kararları denilen yıkım programını uygulamak gibi bir hedefi varken, bu programın önündeki en büyük engel de metal işçileridir. Öyle ki, metal işçisi 12 Eylül’ü büyük grevlerle karşılarken, 24 Ocak Kararları’nın mimarlarından biri (ve ardından 12 Eylül koşullarında uygulayıcısı) bizzat MESS Genel Sekreteri Turgut Özal’dır. 12 Eylül’ün ardından Özal darbe hükümetinde görev alırken, metal işçisinin üzerinden bir buldozer gibi geçilip, Türk Metal şebekesi faşist darbe zoruyla fabrikalara yerleştirilmiştir.

Böylece kurulan ve zaman içerisinde bazı badireler atlatmasına rağmen sağlamlaştırılan bu düzen bugün çökmektedir. İşçi sınıfının öncü bölüğü olan metal işçisi, elini kolunu bağlayan esaret zincirlerini kırmak için harekete geçerek, böylece işçi sınıfının da yolunu açmaktadır.

 

Metal işçisi henüz yolun başındadır

Kuşkusuz metal işçisi henüz yolun başındadır. Yıllardır kendisini kötürüm halde bırakan sendikal düzene önemli bir darbe vurmuştur, fakat yeniyi yaratabilecek bir bilinç ve örgütlenme düzeyinden ne yazık ki henüz yoksundur. Hareket içerisinde bir öncü kuşak ortaya çıkmış olsa da, bu kuşak henüz bilinç ve örgütlenme bakımından yolun başındadır. Elbette aradan geçen aylar içerisinde, özellikle de direniş sırasında, önemli bir değişim ve dönüşüm yaşamıştır. Ancak yine de henüz bilinç olarak geri, mücadele deneyimi ve örgütlenme kapasitesi bakımından hareketin yükünü taşıyacak bir düzeyde değildir.

Öte yandan MESS ve uşak takımı, devleti de etkin biçimde kullanarak, hareketin kendisini geliştirmesine, bilinç ve örgütlenme bakımından “eski”yi tüm hatlarıyla yıkmasına ve kendisini yeni bir düzeyde örgütlenmesine engel olmak için elinden geleni yapmaktadır. Direniş süresince bunun için organize bir çaba gösterilmiştir. Özellikle MİB ile hareketin bağını kesmek için devlet gücü etkin bir şekilde kullanılmıştır. Metal işçisinin geriliklerine oynanarak, işbirliği halinde kara bir propaganda örgütlenmiştir.

Kuşkusuz bu saldırılar hareketin daha ileriye taşınmasını engelleyen bir rol oynamıştır. Ancak yine de metal işçisi tüm bu saldırı ve engelleri bir yere kadar aşmasını bilmiştir. Maddi ve moral bakımdan pek çok kazanım elde edebilmiş, fiziken ve moral bakımdan ezilememiştir. Direnişin ardından da devlet ve MESS hareketi ezmeye yönelik saldırılara başvurmuştur. En zayıflar bu saldırılarla kaybedilmiştir. Ama yine de Renault başta olmak üzere hareketin kalesi konumundaki bir dizi fabrikada metal işçisi direncini korumaktadır.

Dolayısıyla, 2017 bir önemli mücadele eşiği olmak üzere metal işçisi ile MESS, sermaye devleti ve Türk Metal arasındaki mücadele sürecektir. Birleşik Metal ve Çelik-İş eliyle hareket ehlileştirilmeye çalışılacaktır. Metal işçisi tabandan birliğini sağlayabilir, maddi ve moral kazanımlarını koruyabilir, örgütlü yeni mevziler yaratabilirse, bu süreci en iyi şekilde tamamlamayı başaracaktır. Bugün karşı saldırılar ne olursa olsun, metal işçilerinin saflarında direngenlik ve moral açıdan bir kayıp sözkonusu değildir.

 

Metal fırtınası ve devrimci sınıf partisi

İşçi sınıfı tarihinde özel bir yer tutacak olan metal fırtınasının en başta gelen özelliklerinden biri, bu süreçte devrimci sınıf partisinin oynadığı özel roldür. Hareket her ne kadar kendiliğinden bir öfke patlaması biçiminde başlamış olsa da, partili güçlerin ve örgütlülüklerinin inisiyatifi ve yönlendiriciliğiyle itilim kazanmış ve yaygınlaşmıştır. Tüm dost ve düşman güçlerin kabul ettiği bir gerçekliktir bu. Parti, Greif’ten sonra metal hareketi şahsında işçi sınıfı hareketini ateşleyen, yönlendiren ve yer yer de bizzat yöneten bir konum kazanmıştır.

Oynanan bu rol kuşkusuz ki Türkiye sol hareketinin tarihinde de özel bir anlam taşımaktadır. 12 Eylül’den bu yana devrimci ve reformist kanatlarıyla çözülen ve gerçek bir toplumsal hareket tabanından yoksun olan sol hareket gerçeği karşısında, parti bu tabloyu aşmıştır. Zorlu bir dönemde, tek devrimci sınıf, aynı zamanda toplumsal bir hareket olarak dayanılabilecek yegane maddi güç olan işçi sınıfına yönelik yılları bulan sabırlı ve ısrarlı emeğin sonuçları alınmaya başlamıştır. Solun ana gövdesiyle çözülüp dağıldığı, sosyal-demokrat bir çizgide Kürt hareketinin kuyruğuna takıldığı bir dönemde, işçi sınıfı devrimciliğinde ısrar eden parti, dediğini yapmış, ancak işçi sınıfına dayanarak siyasal-toplumsal arenada gerçek bir güç odağı haline gelinebileceğini göstermiştir. Bunun solun ana gövdesiyle dibe vurduğu seçimler döneminde yaşanmış olması ayrıca anlamlıdır.

Partinin siyasal mücadele alanına çıktığı günden bugüne kararlılıkla savunduğu çizgi hayat içerisinde kanıtlanmıştır. Siyasal ve örgütsel yaşamının merkezine başından itibaren işçi sınıfını koyan partinin, yıllardır büyük bir sabırla attığı tohumlar bugün yeşermekte, kök salmaktadır. Dolayısıyla bugün ortaya çıkan sonuç bir rastlantı değildir. Tüm zorluklarına rağmen işçi sınıfıyla politik-örgütsel olarak buluşma ve önderlik etme çabası sonuçlarını vermekte, ekilen tohumlar bugün filizlenmektedir.

Parti en başından itibaren işçi sınıfının tarihsel misyonuna işaret etmiştir. İşçi sınıfı içerisinde özellikle metal işkolunu stratejik sektör olarak tanımlamış, güç ve olanaklarının büyük kısmını bu alana yöneltmiştir. Kesintisiz bir politik-pratik çabayla bu zeminde güçlerini, kurumlarını, politikasını inşa etmiştir. Bunun içindir ki patlayan hareket, herhangi bir siyasal özneyle değil partinin alandaki zeminleri, güçleri ve politikalarıyla bütünleşmiştir. Hareket geliştikçe dönemsel heveslerle alana yönelen ve partinin politika ve tarzını taklit edenler, sahip oldukları imkanlara rağmen kötü taklitler olmaktan ileriye gidememişlerdir.

Parti ise politikaları, tarzı ve inisiyatifiyle öne çıkmıştır. Hareketin geri yanlarından değil en ileri ve mücadeleci öncülerinden tutarak, onları ilerletip hareketin şekillenmesinde özel bir pay sahibi olmuştur. İşte bu parti çizgisinin, yılları bulan çok yönlü hazırlığının sonuçlarıdır. Doğru çizgi, bu çizgiyi uygulamadaki ısrar, kararlılık ve ideolojik-politik-pratik birikimin ürünleridir.

Sermaye ve iktidarı bunu için metal fırtınasını bir düzen sorunu saymaktadır. Çünkü ilk olarak, işçi sınıfı elini kolunu bağlayan prangalardan kurtulup ayağa kalmaktadır. İkincisi ise bu hareket devrimcilikte ısrar eden bir sınıf partisinin yönlendiriciliği ve müdahaleleriyle gelişmekte, hareket ile parti arasındaki yaratılan bağlar tüm baskı ve teröre rağmen koparılamamaktadır.

İşçi sınıfı partisi sınıf hareketinin yeni döneminde sadece ideolojik ve politik olarak değil, bizzat mücadele içerisinde maddi bir ağırlık olarak da öne çıkacaktır. Elbette bunun tüm sonuçlarına ulaşması için hala da zaman vardır. Ama artık işçi sınıfı için olduğu gibi parti için de yeni bir dönem başlamıştır.


Üste