Logo

15 Temmuz ve devrimci sınıf hareketi


Sermaye düzeninde rejim krizinin vardığı boyut, 15 Temmuz’daki darbe girişimiyle açıkça görüldü. Emperyalist-kapitalist dünya düzeninin yaşadığı çok yönlü krizin yerel bir yansıması olan rejim krizi, gelinen yerde bir boğazlaşmaya ve askeri çatışmalara ulaştı. Darbe girişimi ve ardından yaşanan süreç, yalnızca krizin tarafları için değil, sınıf hareketi ve onun siyasal öncüsü için de bir müdahale ve mücadele alanıdır. Zira düzen cephesinden yaşananlar, işçi sınıfı ve emekçi kitleleri de derinden etkilemektedir.

 

Dinci iktidar sınıf üzerindeki denetiminden güç alıyor

Emperyalist efendilerinin uzun süredir gözden çıkardığı, alternatifini bulduğunda ipini çekeceği bilinen Erdoğan yönetimindeki AKP iktidarı, 15 Temmuz’da cemaat eliyle girişilen darbe girişimini püskürttü. Darbenin başarısızlığının yanı sıra AKP’nin 15 Temmuz’u önceleyen bir aylık süreçte dış politikada attığı adımlar ömrünü biraz daha uzatmış oldu. İsrail’le ilişkilerin “normalleştirilmesi”, Rusya ile görüşmelerin başlaması, Mısır ve Suriye konusunda emperyalizmin politikaları doğrultusunda değişim yaşanacağının sinyallerinin verilmesi, AKP’yi en azından bir süreliğine daha kullanılabilir hale getirdi.

AKP’nin emperyalistler nezdinde kullanım süresini uzatan en büyük avantajı ise işçi sınıfı ve emekçi kitleleri siyasal ve örgütsel denetimi altında tutuyor olmasıdır. Emekçi kitleleri gericilikle sersemleten dinci iktidar, tarikatlar gibi dinci-gerici yapılar aracılığıyla örgütsel tahakkümünü sürdürüyor. Tam da bu sayede işbirlikçi burjuvazi ile uluslararası sermayenin tüm ihtiyaçlarını sorunsuzca karşılayabiliyor.

Emperyalistler ve işbirlikçi burjuvazi yerine bir alternatif yaratmadan onu bu dayanakların üzerinden alması, daha da derinleşen bir siyasal kriz ve istikrar sorunu oluşturacaktır. Emperyalistler, bu açmazı ortadan kaldırmak, olmasa bile en azından AKP’yi hizaya çekmek için çeşitle hamleler yapmışlardı. “5. parti” ve “AKP’nin budanması” tartışmaları esas olarak bu ihtiyacın ürünüydü.

 

Düzen içi çatışma, olanaklar ve tehlikeler

Düzen içi çatışmanın seyri sınıf hareketinin gelişimi için olanaklar taşırken, bir yanıyla da büyük bir tehlikeyi barındırıyor.

Sermaye düzeninin ekonomik planda yaşadığı ciddi zorlanmalar, sosyal yıkım ve kölelik saldırılarının bir an önce hayata geçirilmesini gerektiriyordu. Kiralık işçilik yasasını meclisten geçiren AKP, yeni bir sosyal hareketliliği tetikleyerek kendi gerici hedeflerini zora sokmayacak biçimde bu saldırıları bir bir hayata geçiriyordu.

Darbe girişiminin ardından oluşan siyasal atmosfer, sosyal yıkım saldırılarının bir an önce hayata geçirilmesi için uygun bir zemin yarattı. OHAL ilanıyla birlikte ekonomi alanında yaşanan zorlanmalar, “sıcak paraya” bağlı borsadaki çalkantılar, yabancı sermayenin tedirginlik nedeniyle yatırımlarını beklemeye alması ve ihracatın önemli ölçüde gerilemesi, Türkiye burjuvazisini zora soktu. Bu nedenle  OHAL ilanının ardından kapitalistler bizzat devreye girerek, yabancı sermayeye güven vermeye çalıştılar. Fakat krizin kökleri derinlerde olduğu için, bu çaba onları rahatlatacak bir niteliğe sahip değil. Burjuvazi payına krizin etkilerini en aza indirecek yöntem, sosyal yıkım saldırılarına hız verilmesi, yani faturanın işçi ve emekçilere kesilmesi oldu. Darbe girişiminin ardından  hükümet sözcüleri sermayeyi rahatlatmaya yönelik sözler verdiler.

Burjuvazi için böylesi “olumsuz” sonuçlar doğuran darbe girişimi ve OHAL ilanı, toplumun gündeminin darbe girişimi ile oyalanmasıyla birlikte, sosyal yıkım saldırılarının hayata geçirilmesi için bulunmaz bir fırsat doğurdu. Grev, direniş ve her türlü eylemin yasaklanması, en sıradan hak arama eylemlerinin bile OHAL’e takılacak olması, sermayenin istediği “dikensiz gül bahçesi” yaratılması hedefine denk düştü.

Bu tablo, işçi sınıfı ve emekçi kitlelere yönelik sosyal yıkım saldırılarının ve baskıların artması anlamına gelse de, öte yandan sınıf eksenli bir çatışmaya yol açma dinamiklerini de içinde barındırmaktadır. Süreç, kölelik prangaları ağırlaşan, yaşadığı sefalet derinleşen işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin harekete geçmesini tetikleyecektir.

Diğer bir olanak ise devlet mekanizmasının işleyişindeki tahribattır. Darbe girişimiyle birlikte sermaye devleti, rejim krizinin sonuçlarını daha ağır bir biçimde yaşayacaktır. Devletin ve ordunun her kademesinden binlerce kişinin tasfiye edilmesi, özellikle kritik konumlar için nitelikli kadro yetiştirilmesi sorunu, en azından kısa vadede sermaye devleti için ciddi bir soruna dönüşecektir.

Öte yandan süreç, sınıf zemininde yaşanacak bir çatışma için olanakların yanı sıra tehlikeler de barındırmaktadır. Devrimci bir önderlikten yoksunluk koşullarında, gelişecek sınıf ve kitle hareketleri, “deliğe süpürülmeyi” bekleyen AKP iktidarının fişini çekmek için burjuvazinin farklı kesimlerinin ve emperyalistlerin gerici çıkarları doğrultusunda istismar edilme sorunu ile yüzyüze kalabilir. Emperyalistler ve Türkiye burjuvazisinin farklı kanatları, emekçi kitlelerin taleplerini istismar ederek yeni bir düzene adım atmaya çalışabilir, hatta bunu yeni bir darbenin bahanesi haline getirebilirler.

İkinci bir tehlike ise, toplumun dinsel ya da etnik temelde bölünmesi, bu temelde bir iç çatışmaya sürüklenmesidir. Böyle bir durumda sınıf hareketinin gelişme zemini kalmayacak, mücadele dinamikleri gerici boğazlaşma içinde heba olacaktır. Ortadoğu ülkelerinin aksine, bu ihtimal kuşkusuz Türkiye için daha zayıftır. Modern sınıfların var olduğu, önemli bir sınıf hareketi geleneğine sahip olan, yanı sıra emperyalistler ve NATO için önem taşıyan, hem Rus emperyalizmini kuşatmada hem de güneyde bir tampon işlevi gören Türkiye’de “Pakistanlaşma” sürecinin yaşanması uzak bir ihtimal olsa da seçenek dışı değildir.

 

Mısır deneyimi üzerine kısa hatırlatma

İşçi sınıfı ve emekçi kitleleri bekleyen tehlikeler konusunda, Mısır’da yaşanan kitle hareketleri ve onu izleyen darbe süreci önemli dersler barındırmaktadır. Mısır’da 2011 yılında başlayan, üzerinden henüz bir yıl geçmişken yeniden alevlenen ve bu kez de İhvan’ı iktidar koltuğundan indiren süreç, emperyalistlerin kitlelerin taleplerini istismar ederek kendi gerici hesaplarının toplumsal dayanağına dönüştürebileceğine örnektir.

Hatırlanacağı gibi, Mısır’da “ekmek ve onur” talebiyle başlayan hareket muazzam boyutlara ulaşmıştı. Tahrir Meydanı görkemli eylemlere sahne oluyordu. Kitle eylemlerinin ilk dalgasında on yıllarca iktidarı elinde tutan diktatör devrildi. Bu sürecin ardından hükümet koltuğuna oturan İhvan ise, bir yıl sonra yeniden sokaklara dökülen emekçilerin eylemlerini fırsata çeviren ordu tarafından yapılan darbe ile devrildi. Kitle hareketleriyle koltuğu sallanan İhvan’ın gözden çıkarılması emperyalistler için zor olmadı.

Mısır’da yaşanan süreç, o görkemli kitle hareketinin devrimci bir önderlik yoksunluğunda nasıl da düzen için çatışmaların ve dizaynın dayanağına dönüştürüldüğünü gösterdi.

 

Tek çıkış devrimci işçi hareketi

Bu olanaklar ve tehlikelerle birlikte yeni bir hareketliliğin gelişmesi kaçınılmazdır. Zira emperyalist-kapitalist dünya düzeni ve onun bir halkası olarak Türkiye’de kurulu sermaye düzeni siyasal ve iktisadi kriz içinde debelenmektedir. Bu, siyasal gericiliğin bugünkü tüm ağırlığına rağmen eninde sonunda sınıf eksenli çatışmalara yolaçacaktır.

İşçi ve emekçilerin kaderini belirleyen ise hareketin niteliği olacaktır. Devrimci-siyasal nitelikten yoksunluk, bu kapsamda devrimci bir önderlikten yoksunluk, hareketin istismar edilmesine yol açabilecektir. Dolayısıyla düzen içi krizin siyasal taraflarından bağımsız bir hatta ilerlemesinin önündeki en büyük engeldir. Devrimci bir işçi hareketi, düzen içi siyasal tarafların etkisinden kurtulmanın, dinsel ve etnik bölme çabalarına karşı sınıf eksenli birleşmenin biricik olanağıdır. Sınıfın siyasallaşması ve sınıf hareketinin devrimcileşmesi sorunu ise, devrimci siyasal öncünün müdahalesi ile doğrudan bağlantılıdır.

Komünistler ve devrimci işçiler yaşanan sürecin sınıfı temsil eden tarafıdırlar ve siyasal gelişmeler karşısında işçi sınıfını kendi bağımsız sınıf tutumu üzerinden toplumsal mücadele sahnesine çıkarma görevine yoğunlaşmalıdırlar.


Üste