Logo

Partinin yayın cephesindeki sorunları ve görevleri


Partinin yayın cephesindeki
sorunları ve görevleri

Parti toplam yayın faaliyetinde yeni bir döneme girmeye hazırlanmalıdır. Çalışmamızın genişleyen kapsamı ve artan temposu, bunu kendi cephemizden daha şimdiden gerektirmektedir. Siyasal olayların akışı, buna bağlı olarak yakın gelecekte sınıf ve kitle hareketindeki muhtemel gelişmeler ise daha genel bir çerçevede ayrıca gerektirecektir. Her alanda olduğu gibi yayın cephesinde de kendimizi geleceğin gelişmelerine bugünden hazırlamalıyız.

Yayın cephesinde öncelikler

Partinin yayın faaliyeti halihazırda nispeten geniş bir kapsama sahiptir. Partiyi doğrundan temsil eden aylık ve haftalık yayınların yanısıra kesimlere hitabeden süreli yayınlara, bu arada bir dizi işçi ve gençlik bültenine sahibiz. Bunları belli aralıklarla çıkan kitaplar, ihtiyaca bağlı olarak yayınlanan broşürler ve daha sık olarak da özel sayılar ve bildiriler tamamlamaktadır. Eldeki güçlere ve olanaklara bakıldığında bu önemli bir başarının göstergesi kuşkusuz. Fakat güç ve olanakların daha planlı ve etkin bir kullanımı durumunda, gelinen yerde çok daha fazlasını yapabilecek koşullara sahip olduğumuz da bir gerçektir.

Daha fazlası, kolayca akla gelebileceği gibi hiç de yalnızca yeni yayınlar devreye sokmak anlamına gelmemektedir. Yayın kendi içinde bir amaç değil, fakat çalışmaya ve mücadeleye hizmet eden bir araçtır. Çalışma ve mücadele bir ihtiyaç haline getirmedikçe, yeni yayınlara eğilim duymanın ne bir anlamı ne de yararı vardır. Elbette parti ihtiyaç duyduğunda yeni yayınları da devreye sokacaktır. Fakat bugün bizim için acil ihtiyaç yayın çeşidini çoğaltmaktan çok mevcut yayınları güçlendirmek, amaca daha uygun ve daha işlevsel hale getirmektir. Toplamında yayın kalitesini yükseltmek ve gerekli olanlarda, daha sık periyotlu bir yayın düzenine geçebilmektir. Bugün bizim için daha güçlü bir yayın faaliyeti bu anlama gelmektedir.

Yayın kalitesi (bundan niteliği ve işlevi açısından daha güçlü bir yayın düzeyine ulaşmayı kastediyoruz) alanında yayınlarımızın toplamı açısından hala da önemli sorunlarımız var. Öncellikle bu sorunları çözmeliyiz. Bu önceliğe tabi olmak üzere özellikle yerellerde ve tek tek fabrika birimlerinde popüler propaganda-ajitasyonu güçlendirmek üzere yeni bültenler devreye sokabilir ve halihazırda fazlasıyla ihmal ettiğimiz elektronik iletişimi daha etkin bir biçimde kullanabiliriz. Faka bunlar önümüzdeki kısa dönemin, ilk 6 ayın ya da en fazla bir yılın acil ve öncelikli hedefleridir. Daha büyük hedefler ve daha etkin bir yayın kapasitesi içinse bunu izleyecek döneme ayrıca hazırlanmalı ve buna da bugünden başlamalıyız.

Yayınlarımızda genel anlamda bir çizgi sorunu doğal olarak yoktur; tümü de parti ideolojisi, programı ve politikaları temelinde yayın yaşamlarını sürdürmektedirler. Parti içerisinde ideolojik birliğin sağlam olduğu ve yayın faaliyetinin toplamında partinin merkezi denetimi ve yönlendirmesi altında bulunduğu koşullarda bunun böyle olması olağan bir sonuçtur. Fakat yayınların parti çizgisinde yayın yaşamlarını sürdürüyor olmaları hiç de onların partinin düşünsel birikimini ve çizgisini kendilerine özgü yayın işlevleri çerçevesinde başarıyla kullanabildikleri anlamına gelmiyor. Tersine, bu konuda tüm yayınlarımızı kesen ortak bir yetersizlik sözkonusudur.

Bunu zaaftan çok bir yetersizlik olarak tanımlıyoruz, zira sorun gerçekten daha çok bu niteliktedir. Yeterli oranda eğitimli ve birikimli kadrodan yoksunluk, halihazırda partinin en önemli sorunlarından biridir ve bu etikisini yayın faaliyeti alanında da göstermektedir. Hatta denebilir ki özellikle bu alanda göstermektedir; zira yayın faaliyeti, doğası ve işlevi gereği, bu alandaki yetersizliğin en dolaysız olarak yansıyacağı bir alandır. Partinin tek bir yayını olsaydı ve düşünsel bakımdan birikimli ve yetenekli tüm güçlerini bu alanda yoğunlaştırma yoluna gitseydi kuşkusuz böyle bir sorun yaşanmayabilirdi. Gelgelelim partinin birden fazla yayını var ve sınırlı sayıdaki birikimli ve deneyimli kadrosu, sayısız başka politik-örgütsel görevin yanısıra bir de bu yayınlar arasında bölündüğünde, sonuçta ortaya sözünü ettiğimiz zayıflık çıkmaktadır.

Zorlu mücadele koşullarının basıncı altında geçmiş yıllarda yaşanan kadro kaybı ve sonraki dönemde kazanılan yeni kadroların zamanında etkin ve sistematik bir eğitimden geçirilememeleri gerçeği, partiyi sözünü ettiğimiz nispi yetersizlik ile yüzyüze bırakmıştır. Fakat parti bir süredir bilinçli bir tutumla bu soruna yüklenmekte, kadroların çok yönlü gelişimi ve bundan ayrı düşünülemeyecek olan sistematik ideolojik eğitimi ile sorunu belli sınırlarda olsun çözmeye çalışmaktadır. Bu alanda mesafe alınabildiği ölçüde genel olarak partinin düzeyi yükselecek ve bunun sonuçları çalışmanın toplamına olduğu kadar partinin yayın faaliyetine de yansıyacaktır. Nispeten kısa sayılabilecek siyasal yaşamı düşünüldüğünde partinin düşünsel, siyasal ve örgütsel planda oldukça önemli bir birikimi vardır. Tüm sorun, sistematik bir çabayla bunu partinin genç ve yeni güçlerine maledebilmektir. Bu başarıldığı oranda birçok şey daha kolay hale gelecek, birikimli ve deneyimli kadro yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar önemli ölçüde çözülecektir.

Geneli kesen bu ön değinmelerin ardından artık yayın alanındaki sorunları ve görevleri tek tek yayın organlarımız üzerinden ele almaya geçebiliriz.

MYO: Sorunlar ve sorumluluklar

Ne denli başarıyla yerine getirdiğinden bağımsız olarak Merkez Yayın Organı, işlevi en net biçimde tanımlanmış yayınlarımızın başında gelmektedir. Bu konu parti kuruluş kongresinde enine boyuna tartışılmış ve kesin bir sonuca bağlanmıştır. Buna göre, kamuoyu ve kitleler önünde partiyi dolaysız olarak temsil eden MYO, parti önderliğinin kürsüsüdür. Partinin temel ve taktik konulardaki görüşleri, politik sorunlara ve gelişmelere ilişkin değerlendirmeleri ve açıklamaları, bu çerçevede taktik çizgisi, dönemsel politik ve örgütsel hedef ve görevleri, öncelikle MYO üzerinden yansıtılır ve bunlar partiyi bağlayan görüşler olarak sunulur. MYO partiye, daha genel planda ise devrimci hareketin ve toplumsal muhalefetin kadrolarına temel ve taktik sorunlar üzerine ilkesel ve politik perspektifler sunan, bu çerçevede onlara yön vermeye çalışan ve bu arada illegal konumunun sağladığı özel avantajla, partinin örgütsel durumuna ve çalışma tarzına ilişkin sorunları da ele alan bir yayın organıdır.

Siyasal mücadelenin ve örgütlenmenin temel ve taktik sorunları tüm devrimci hareketin genelini ilgilendirdiği için sorun bu genel çerçevede ortaya konulsa da, partinin Merkez Yayın Organı elbette öncelikle ve temelde partiye yön veren, onu temel ve dönemsel sorunlar konusunda aydınlatıp yönlendiren, hedef ve görevleri somutlayan, deneyimleri toparlayan, zaaf ve yetersizliklere zamanında ve yerinde çözücü müdahalelerde bulunan bir yayın organı olmalıdır. Bunu yapabildiği oranda kuşkusuz parti dışındaki ciddi devrimci kadrolar tarafından da ilgiyle izlenecek bir yayın organı olabilecektir (ki geçmişte uzun yıllar boyunca Ekim bunu başarmıştır da). Biz bir mezhep olarak değil fakat devrimci sınıf partisi olmanın bilinci ve sorumluluğu ile hareket ettiğimize ve sorunlara da bu gözle yaklaşma çabası içinde olduğumuza göre, sonucun başka türlü olması da düşünülemez. Siyasal mücadelenin sorunlarına, işçi hareketinin, gençlik hareketinin ya da örneğin bölgesel gelişmelerin şu veya bu yönüne önemli açıklıklar getirmeyi başarabilen bir yayın organı, geleneksel sol kültürün ördüğü tüm gerici engellere rağmen samimi devrimcilerin ilgisini çekecektir.

Özetle böyle bir MYO, partiyi politik mücadelenin sorunları temelinde doğrudan eğitip yönlendirmekle kalmaz, ileri işçileri ve devrimcileri de etkiler ve eğitir. Temel ve taktik konularda kafalardaki sorulara yanıt olabildiği ölçüde, zamanla dışımızdaki devrimci militanı kendine çeker, aranan ve izlenen bir yayın organı haline gelir.

Konuya ilişkin olarak yakın dönemde partiye sunulan bir MK metni, MYO’nun tanımlamaya çalıştığımız işlevini açık ve derli toplu bir biçimde ifade ettiği için, ordan buraya bir bölüm almak istiyoruz:

“7) Lenin bir vesileyle partide “ideolojik önderlik” işlevini yerine getirmesi gereken merkez yayın organından söz ederken, ‘... teorik gerçekleri, taktik ilkeleri, genel örgütlenme görevlerini ve herhangi bir an için tüm partinin genel görevlerini geliştirip ortaya çıkaran gazetenin, partinin ideolojik önderi olabileceğini ve olması gerektiğini’ söylüyor (bkz. Bir Yoldaşa Mektup). Bu özlü ve aydınlatıcı tanımdan, Kuruluş Kongresi’nin konuya ilişkin tartışmalarında gereğince yararlanıldı ve yukarıdan özetlediğimiz görüş önemli ölçüde buna dayandırıldı.

“Kuşkusuz bizde Lenin’in tanımı kaba ve mekanik bir biçimde ele alınmadı. Lenin’i sözünü ettiği ideolojik önderlik işlevlerinin bir kısmı bazı yönleriyle bizim mevcut ya da çıkarılması düşünülen öteki merkezi yayın organlarımız tarafından yerine getiriliyor-getirilecektir. Ama yine de çizdiği özlü çerçevede bakımından, Lenin’in tanımı, işlevsel ve amaca uygun bir MYO için geçerliliğini koruyor. Bu tanımdan çıkarılması gereken en temel sonuç, Ekim’in temelde, yaşanan gelişmeleri teorik ve ilkesel çerçevesi üzerinden-yönünden ele alarak değerlendiren, böylece partiyi bu konularda perspektif yönünden aydınlatan, bunu döneme ilişkin olarak partinin önünde duran somut politik ve örgütsel görevlerin tanımlaması ile birleştiren bir yayın organı olması gerektiğidir.

“Buna ek olarak, Kuruluş Kongresi’nde de vurgulandığı gibi, Ekim, illegal bir yayın organı olarak bugünkü koşullarda, partinin örgütsel durumuna, çalışma tarzına ve iç yaşamına ilişkin sorunları da ele alıp yansıtabilmelidir. Fakat bu belli sınırları aşmamalı, Ekim hiçbir biçimde partinin dar anlamda örgütsel yaşamına ilişkin sorunların hissedilir biçimde ağırlık kazandığı bir yayın organı görünümü ve işlevi kazanmamalıdır. Siyasi gelişmelere de bağlı olarak devrimci sınıf mücadelesi sorunlarının teorik ve ilkesel bir çerçeve içinde ele alınıp irdelenmesi, parti programı ve stratejisi ışığında değerlendirilmesi ve bundan gerekli politik ve örgütsel sonuçların çıkartılması, böylece partinin ve bir bütün olarak devrimci kadroların aydınlatılması, onlara temel önemdeki konu ve gelişmeler üzerine sağlam bir perspektif sunulması, Ekim’in temel işlevi olabilmelidir.

“Ekim ’in, siyasi mücadelede partimizin temel konulardaki ilkesel konumunun ve taktik tutumunun sözcüsü-kürsüsü olması, parti çalışmasının politik ve örgütsel çerçevesini belirlemesi, böylece bir bütün olarak partiye yön veren bir yayın organı işlevi yerine getirebilmesi de ancak böylece sağlanabilir...” (MYO’nun Yeniden Yayını Üzerine, 15 Kasım 2003)

Sorun burada yeterli açıklık ve kapsamda ortaya konulmuştur. Fakat halihazırda Ekim’i buna uygun düşen bir işlev ve kalite çıkaramadığımız da bir gerçektir. Sözü edilen parti içi metinde üzerinde ayrıntılı olarak durulduğu gibi, yakın geçmişte Ekim’in yayınında yaşanan kısa süreli kesinti de bu alandaki zayıflıktan ayrı değildir. “Amaç herşeye rağmen bir yayın çıkarmak ve bunun için iletilen her türden yazı malzemesini yukardaki amacı bir yana bırakarak kullanmak olsaydı, MYO yayınını az çok düzenli periyodlarla sürdürmeyi yine de başarırdı. Fakat biz bu yolu tutamazdık; zira biz, yayın faaliyetini hiçbir zaman kendi içinde amaçlaştırma hatasına düşmedik. Ne denli başarılı olduğumuzdan bağımsız olarak, her zaman yayın organlarımız için belirli bir işlev tanımladık ve bu işleve uygun yayınlar çıkarmaya çalıştık...”

Kongreyi izleyen dönemde partide yaşanan ve Ekim’de de bir dönem zayıflamaya ve aksamaya yol açan sorunlar, bugün esası yönünden geride kalmıştır. Ama buna rağmen hala o istenilen türden bir yayın düzeyine ve düzenine oturabilmiş değil. Zira zayıflama döneminin yarattığı bazı alışkanlıklar gereğince kırılabilmiş değil. Fakat bunlar kesin olarak giderilecektir, bu alandaki zaafiyetin üstesinden gelinecektir. Partimizin bugün bir önderlik kapasitesi varsa eğer, Ekim’in de bunu yansıtan bir yayın organı olarak çıkabilmesi önünde bir engel yok demektir.

“... MYO, öteki yayın organlarında farklı olarak, partinin temel ilkesel, politik ve örgütsel perspektiflerinin taşıyıcısı olması gereken bir yayın organıdır. Bu ise ancak MK’nın yanısıra partinin düşünsel yönden en nitelikli-yetenekli kadroları ile yerine getirilebilir düşünce-yazı katkısı demektir.” Parti bu gerçeğin bilincindedir. Dolayısıyla elindeki en yetenekli kadrolara dayanarak amacına ve işlevine uygun bir Ekim çıkarabilmek için gerekli tedbirleri adım adım almaktadır. Fakat bu alandaki sorunların hızla geride kalması, Ekim’in partinin düşünsel kapasitesi ve önderlik düzeyinin yansıyabildiği bir yayın kürsüsü haline gelmesi, MK kadar onu hemen çevreleyen ileri parti kadrolarının göstereceği sorumluluğa da sıkı sıkıya bağlıdır. Ekim herhangi bir yazının öylesine kaleme alınıp gönderildiği bir yayın organı değildir, şu ana kadar söylenenler bu noktada yeterli açıklığı yaratmış olmalıdır. Tersine, dikkatle seçilmiş ve özel bir emekle işlenmiş, sorunun tali yönleri ya da gereksiz ayrıntılar içinde dönüp duran değil fakat ele aldığı sorunu en temel noktalar üzerinden aydınlatan, böylece parti ve devrimci kadrolar için gerçekten eğitici ve yolgösterici olabilen yazı katkıları olmalıdır bunlar.

Bu yazılarda işlenecek görüşlerin partini ortak düşünce çizgisine uygunluğu da bir başka temel önemde gerekliliktir. Zira MYO bir tartışma kürsüsü ya da şu veya bu yoldaşın kendine özgü kişisel görüşlerini yansıtabildiği bir yayın organı değil, fakat kolektif parti önderliğinin kürsüsüdür. Önemli ve gerekli olan; bu kürsüden parti adına, partiyi bağlayacak biçimde konuşabilmek, partiye, öncü işçilere ve devrimcilere, daha genel planda dosta düşmana, parti adına seslenebilmek, sadece içerikte değil kullanılan dil ve üslupta bile buna özen gösterebilmektir. Şu veya bu konu elbette yaratıcı ve özgün bir tarzda işlenebilir, bu o katkıyı güçlü ve anlamlı hale de getirir; ama konuyu parti programı ve çizgisinin genel çerçevesi içinde ele almak temel koşuluyla. Bu Ekim’de olanaklı olduğunca en az miktarda imzalı yazıya yer vermek gerektiği anlamına da gelmektedir. İmzalı yazı, ya yazının içerdiği görüşler partiyi bağlayacak nitelikte olmadığı ya da konu partiyi temsil edebilecek kadar güçlü işlenmediği durumlarda başvurulacak bir yol olmalıdır. (Böyle yazılara yer vermemek de bir yoldur kuşkusuz, ama bazen sözü edilen kusurlarına rağmen bu yazıların belli bir anlamı ve işlevi de olabilmektedir.)

Ekim ’in daha çok MK ve partinin düşünsel bakımdan en yetenekli kadroları üzerinden tanımlanması onun içeriği yönünden partinin yönetici elitine ait bir yayın organı olduğu anlamın gelmiyor kuşkusuz. Bu konuya 15 Kasım ‘03 tarihli MK metninde de değinilmekte ve sorun şöyle konulmaktadır: “Yukarıdaki çerçeve, Ekim’in, çok büyük ölçüde, başta MK olmak üzere partinin en ileri, en birikimli ve deneyimli kadrolarının katkısıyla çıkabilecek olan bir yayın organı olduğunu gösteriyor. Bunun böyle olması normaldir de. Bununla birlikte, hemen tüm yoldaşlar, konusunu doğru seçmek, amacını ve çerçevesini doğru saptamak kaydıyla, Ekim’de işlevli bir biçimde değerlendirilebilecek katkılar sunabilirler, sunmalıdırlar da. Örneğin çalışma ve mücadele deneyimleri, bu tür katkılar için verimli ve işlevsel alan olarak öncelikle akla gelmektedir.” Ekim’in halihazırdaki yayın faaliyeti örneği bu konuda zaten belli bir fikir verdiği için bunu burada bu sınırlarda hatırlatmakla yetiniyor, tüm parti üyelerini amaca uygun çerçevede MYO’ya katkı yapmaya çağırıyoruz.

Tanımlanan türden bir yayın işlevine oturacak bir MYO için bir başka temel önemde sorun, onun etkin ve amaca uygun dağıtımıdır. İşlevine getirilmiş tanım, onun hedef okur kitlesini de bir bakıma ortaya koymaktadır. Sıradan işçiye ve emekçiye Ekim’le ulaşmaya kalkmanın bir anlamı yoktur, parti onlara başta bildiriler olmak üzere kendi sesini yansıtan farklı araçlarla ulaşmaya çalışacaktır. Burada tanımlanan türden bir Ekim’in hedef kitlesi ise, kitlelerin siyasal bakımdan ileri, öncü devrimci unsurları ile devrimci ve reformist kanatlarıyla sol hareketin kadro ve militanlarıdır. Ekim bunlara ulaştırılabilirse, bunlar tarafından belli bir ilgiyle izlenebilen bir yayın organı olmayı başarabilirse amacına da fazlasıyla ulaşmış olur.

Dolayısıyla onun dağıtım alanını ve ağını da buna göre örgütlemek gerekir. Bu çerçevede Ekim’in ulaşmadığı tek bir kitle örgütü, dernek, sendika ve demokratik kurum kalmamalıdır. Üstelik yalnızca partinin çalıştığı kentlerde değil tüm Türkiye’de. Bunun kolay olmadığı açıktır, fakat bunu olanaklı kılacak yol ve yöntemler bulmak ve geliştirmek partinin, bununla görevlendirilmiş ilgili parti birimlerinin-kadrolarının görevidir.

Bu konuda tüm parti güçleri etkin ve yaratıcı bir inisiyatif gösterebilmelidirler. Konuya ilişkin MK metninde de vurgulandığı gibi; “Ekim’i salt yeraltı örgütü ve kadroları eliyle dağıtılabilecek bir yayın organı olarak görmek saplantısı bir yana bırakılmalıdır. Elbetteki o yeraltında hazırlanacak, temel dağıtımı bu kanallar üzerinden yapılacaktır. Fakat daha geniş kesimlere ulaştırabilmek için her çalışma birimimizin-alanımızın dikkatli ve yaratıcı yollara başvurarak üstlenebileceği görevler vardır. Bunun gerekleri yerine getirilmediği taktirde, örneğin partinin yeraltı örgütlenmesinin olmadığı bir çalışma alanında Ekim’in dağıtılması ya olanaklı olamayacak, ya da posta vb. yöntemlerle yalnızca rastlantılara kalacaktır. Bu çerçevede şunu da ekleyelim; bir yeraltı yayını ne denli yaygın dağıtılabilirse o denli meşrulaşır ve onun dağıtılması değilse bile bulundurulması-okunması polisiye takibat konusu olmaktan o denli kolay çıkar.”

Politik yayın: Aşılması gereken bazı sorunları

Politik yayın son yıllarda belli bir düzey yakaladı ve yayın düzeninde herhangi bir sorunla karşılaşmaksızın yayın yaşamını başarıyla sürdürdü. Halihazırda parti çalışmasının ve mücadelesinin ağırlık merkezi bu yayın organı üzerindedir ve bunun da anlaşılabilir bir mantığı var. Burada herhangi bir zaaf sözkonusu değildir; tersine, bugünün Türkiye’sinde legal olanakların kullanılabilme düzeyi, politik yayının böyle bir işlev üstlenmesini özellikle gerektirmektedir. Politik çalışma bugün için büyük ölçüde açık biçimler üzerinden yürütülebilmektedir. Bu olgu politik yayının yayın periyoduyla birlikte ele alındığında, parti çalışmasının ve mücadelesinin kalbinin burada atması zaaf değil olması gerekendir. Politik yayın kendine özgü işleviyle MYO’nun alternatifi değil fakat kendi cephesinden tamamlayıcısıdır. Bugünkü koşullarda partinin yayın cephesindeki faaliyetinin başarısı, esası yönünden, bu iki yayın organının kendi işlevleri çerçevesinde birbirlerini başarıyla tamamlamalarına bağlıdır.

Politik yayının uzun yılları bulan yayın yaşamı çeşitli yönleriyle yakın dönemde zaten kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulduğu için burada daha çok özel nitelikte bazı sorunlar üzerinde durmakla yetinilebilir. Bunlardan ilki, politik yayının devrimci ajitasyon ve canlı teşhirde nispeten zayıf kaldığı gerçeğidir. Oysa olayların akışına bağlı olarak sistematik ve etkili bir devrimci politik ajitasyon ile “suçüstü” anlamında çok yönlü canlı teşhirler bu yayın organımızın temel işlevlerinden biri olabilmelidir. Devrimci ajitasyonun aleyhine olarak gelişmelerin ve olayların sakin ve ağırbaşlı yorumuna duyulan özel eğilim ile teşhirde daha çok genel ve soyut sınırlarda kalmak, halihazırda politik yayın organının önemli kusurları arasındadır.

Elbette gelişmeler temel noktalar üzerinde sürekli olarak tahlil edilip yorumlanacaktır, bu da gazetenin temel işlevlerinden biridir. Fakat bunu sistematik bir devrimci ajitasyon işlevi ile bütünleştirmek, bu ikincisine gerekli ağırlıkla yer verebilmek gerekir. Bu çerçeve gazete burjuvaziye ve burjuva iktidara, ve bu iktidarın tüm uzantılarına karşı yargılayan, itham eden ve suçlayan bir dil kullanabilmeli ve bunu mücadele ruhunu ve devrimci eylemi kışkırtan tutumla birleştirmelidir. Kelimenin bu anlamında politik yayının daha militan bir söyleme ihtiyacı var. (Elbette bu, halihazırda solda örnekleri bulunan ilkel ve itici çığırtkanlıkla da karıştırılmamalıdır).

Teşhir planında ise somut verilerden yeterince yararlanamamak, bu çerçevede teşhiri canlı ve carpıcı öğelere dayandıramamak, bu anlamda “suçüstü” yapamamak, sorunu daha çok genel ve soyut suçlamalar sınırlarında tutmak, aşılması gereken bir kusur olarak durmaktadır ortada. Burada bakış açısından kaynaklanan sorunlar kadar sözü edilen türden bir teşhir malzemesinden, buna yönelik bir çalışma tarzı ve hazırlıktan yoksunluk da belirgin bir rol oynamaktadır.

Partinin kitlelerle, özellikle de işçilerle ilişkileri geliştikçe ve siyasal mücadelede giderek daha etkin bir taraf haline gelmeye başladıkça, kuşkusuz bu kusurlar daha kolay aşılacaktır. Ve bugün bu açıdan artık daha ileri bir noktadayız. Politik yayının da parti çalışmasındaki bu genel gelişme ve büyümenin sağladığı olanaklardan güç alarak, ajitasyon ve teşhir alanında sözü edilen kusurlarını daha bilinçli bir tutumla geride bırakması gerekir. Somut teşhirler için siyasal yaşamı daha dikkatli bir biçimde izlemeliyiz. Düzen güçleri ve kurumları hakkında sistematik biçimde bilgi toplamalı, bunu giderek bir uzmanlık işi haline getirmeli ve elde edilen malzemeyi etkili biçimde kullanmayı öğrenmeliyiz. Bizim artık generallerin, polis şeflerinin, medyadaki satılık kalemlerin ya da sendika bürokratlarının içyüzünü, salt düzenin hizmetinde oldukları genel gerçeği üzerinden değil, fakat ilişki ve bağlantıların somut ve canlı sergilenişi üzerinden ortaya koyabilmemiz gerekir. (Bu tarzı yakalayabilmek ve bunda yetkinleşmek, geleceğin günlük devrimci işçi basınına geçişi kolaylaştırmak için bize ayrıca gereklidir, zira bunsuz bir günlük devrimci yayın düşünülemez).

Politik yayının bir başka kusuru, sosyalist propaganda alanındaki zayıflık olarak kendini göstermektedir. Sosyalist propaganda elbette olur olmaz genel ve soyut bir sosyalizm propagandası yapmak demek değildir. Bu propagandadan çok sloganlaştırma olur ve kendi başına herhangi bir somut etki yaratmaz. Sosyalist propaganda, ele alınan sosyal, politik, ekonomik ya da kültürel her sorun üzerinden kapitalizmin onulmaz çözümsüzlüğü sergilenirken, bilimin ve tarihin verilerinden yararlanarak sosyalizmin bu aynı sorunlardaki çözümlerini anlaşılır ve ikna edici biçimde ortaya koyabilmek demektir. Bu ise sorunun öneminin farkında olmanın ötesinde, sağlam bir bilimsel ve tarihsel kavrayış ve birikim gerektirir. Politik yayının bu alandaki zayıflığına daha yakından bakıldığında, sorunun daha çok buradan kaynaklandığı görülür ve bu bizi bir kez daha partide ideolojik, politik ve kültürel düzeyi sistematik çabalarla yükseltme sorununa getirir.

Halihazırda politik yayında ciddi dil ve üslup sorunları da var. Tüm yayın organlarımızda olduğu gibi politik yayında da açık ve anlaşılır bir dil ve üslup temel önemde bir ihtiyaçtır. Dolaylı, karışık ve hatta karanlık bir dil, ele alınan sorunla ilgili kafa karışıklığının bir yansımasından başka bir şey olamaz. Marksistler tarafında çokça kullanılan bir ifadeyle, gerçekler karmaşıktır, fakat özleri aydınlatıldığında basit ve anlaşılır hale gelirler, dolayısıyla onların sade bir dille sunulmasında da herhangi bir güçlük kalmaz. Tüm partililer, fakat özellikle de doğrudan emekçilere hitap eden popüler yayınlarımıza katkıda bulunan yoldaşlar, sade, açık ve anlaşılır bir dil kullanmak, süslü, özentili ve aydınca anlatım biçimlerinden özenle uzak durmak için özel bir çaba harcamak durumundadırlar. Tüm ciddi devrimciler süslü ve özentili anlatımı küçümsemiş ve aşağılamışlardır. Biz edebiyat yapmıyor politik mücadele veriyoruz, dil ve üslup sorunlarında bunu özenle akılda tutmalıyız. Komünist partisi işçilerin partisidir; işçilere, emekçilere, ezilenlere, yani toplumun kültürel bakımdan en geri ve güçsüz bırakılmış kesimlerine hitap etmektedir. Onlar tarafından kolay anlaşılabilmesi, öteki şeyler yanında aynı zamanda sade, açık ve anlaşılır bir dil kullanmasına bağlıdır. Politik yayın için bu sorun önemlidir, zira politik yayın sıradan emekçiye de ulaştırılması gereken ve ulaştırılmaya da çalışılan bir yayın organıdır.

Politik yayın, estetik kaygıyı en çok duymamız ve görselliği amaca uygun olarak en başarılı bir biçimde kullanmamız gereken yayınlarımızın başında gelmektedir. Fakat yazık ki o bu alanda halihazırda belirgin biçimde zayıf kalmaktadır. Resim ve desen kullanmakta, özellikle de amaca en uygun biçimde kullanmakta açık bir yetersizlik sözkonusudur. Önemsemek sorunu kendi başına çözmeye yeterli olmamakla birlikte, biz sorunun özel bir kaygıyla önemsenmesi gerektiğini yine da vurgulamak istiyoruz. Zira hep bu kaygıyla hareket edildiği ölçüde, zamanla sorunun çözümünde mesafe almak da kolaylaşacaktır. Sorunu çözümü için gerekli bir başka husus, gazetenin teknik yönden hazırlanmasını bir uzmanlık sorunu haline getirmek, bu alanda buna yetenek ve eğilim olarak en yatkın yoldaşları istihdam etmek yoluna gitmektir.

Son bir sorun politik yayının etkin dağıtımıdır. Parti yayınlarının tirajı parti çalışmasının gidişatıyla, partinin kitleler içinde ve genel olarak siyasal yaşamda etkinliği ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. Dolayısıyla sorunun kalıcı ve istikrarlı çözümü, parti çalışması ve etkisinin büyümesindedir, kitlelerle bağların geliştirilip güçlendirilmesindedir. Fakat bu hiçbir biçimde bu alanda bir kolaycılığa da dayanak yapılmamalıdır. Politik yayının satışını sistematik çabalarla yükseltmek, bunun için bilinçli ve sorumlu bir çaba içinde olmak, kendi bulunduğu alana politik yayının dağıtım kanallarıyla ulaşıp ulaşmadığını düzenli olarak denetlemek ve ulaşmasını sağlamak, her partili komünistin ve her örgütlü parti biriminin temel önemde bir sorumluluğudur. Politik yayının ulaşım ve etki alanını genişletmek, onun gitgide daha geniş işçi, emekçi ve devrimci çevreler tarafından izlenmesini sağlamak, bizi yayın alanında politik yayını aşan adımlara da daha çok yaklaştıracaktır. Sözkonusu sorumluluk ele alınırken bu asla unutulmamalıdır.

Gençlik yayını: Tüm kesimleri kucaklama sorumluluğu

Gençlik yayın organı son yıllarda önemli ilerlemeler kaydetti. Düzenli bir periyoda ve gençlik hareketinin sorunları ekseninde bir yayın çizgisine oturdu. Daha güçlü ve zengin bir yayın için eldeki güçlerin daha etkili ve verimli bir kullanımı doğrultusunda sürekli bir çaba içerisinde. Dağıtım sorununda yeni adımların atılması ve nispeten daha geniş bir dağıtım düzeyine ulaşılması, gençlik yayınının bir başka başarısı sayılmalıdır.

Gençlik yayını belli konular üzerinden de olsa zaman zaman başarılı bir teşhir ve propaganda yürütebiliyor. Savaşa, militarizme ve kapsamda üniversite-sermaye işbirliğine yönelik yayını bunun bir örneğidir. Aynı başarı kültürel dejenerasyona, burjuvazinin bu alandaki kurum ve politikalarına yönelik teşhirde de kendini göstermektedir. Ayrıca gençlik yayını son derece isabetli bir tutumla ulusal ve enternasyonal devrimci mirasın propagandasını da önemsemekte, imkanları ölçüsünde buna sürekli yer vermektedir. Genel olarak zengin bir içerik kaygısı, gençlik yayının bir öteki üstünlüğüdür.

Fakat gençlik yayınının giderilmesi gereken önemli kusurları da var. Bunların başında, halihazırda tümüyle değilse bile göze çarpan bir özel ağırlıkla üniversiteli gençliğe hitap eden bir yayın olarak çıkmasıdır. Bunun belli bakımlardan bir doğallığı var kuşkusuz. Dar bir kesim üzerinden de olsa gençliğin bugün en çok politize olmuş kesimi üniversite gençliğidir ve partinin gençlik çalışması da büyük ölçüde bu kesimde yoğunlaşmış durumdadır. Fakat yol gösterici ve yön verici bir organ olarak gençlik yayını bu tek yanlılığı kabullenmek yerine, bilinçli bir tutumla üstüne gitmelidir. Başta liseliler olmak üzere öteki gençlik kesimlerinin sorunlarını da içeren-işleyen bir yayın çizgisi izlemelidir.

Başta liseliler olmak üzere diyoruz, zira bu kesimde özellikle son bir yılda belli adımlar atılmış durumda. Gençlik yayını bunların daha da geliştirilmesinde yol gösterici ve teşvik edici olmalıdır. Liseli genç yoldaşların düzenli katkısını örgütlemeli, böylece onların gençlik yayınını daha güçlü bir biçimde sahiplenmelerini ve kullanmalarını da sağlamalıdır. Liseli gençlik üzerinden meslek liseleriyle özel olarak ilgilenen bir gençlik yayını, bu sayede emekçi gençlikle bağ kurmanın verimli bir kanalına da nispeten kolayca ulaşmış olacaktır. Semt gençliği ile site ve atölyelerdeki işçi gençlik, gençlik yayını üzerinden ilgiye konu edilmesi gereken öteki kesimlerdir. İşçi gençlik sınıf çalışması kapsamında parti çalışmasının dolaysız konusu olduğu için, gençlik yayını bu konuda kendisini zorlayacak girişimlerden geri durabilir. Fakat yeni dönemde liseli gençliğe ve semt gençliğine gerekli ilgiyi yayın çizgisi üzerinden göstermek gelinen yerde artık ertelenemez bir zorunluluktur.

Buna son olarak, Avrupa’daki parti taraftarı gençlikle kurulması gereken bağlar eklenmelidir. Parti Avrupa’daki gençlik çalışmasında belli mesafeler almış durumda. Bu potansiyeli bilinçli bir tutumla kucaklamaya çalışmak, buradan yazarlar ve muhabirler edinmek, bunlarla daha düzenli ilişkilere girmek ve tüm bunlara bağlı olarak Avrupa’daki dağıtımını önemsemek, gençlik yayınının önemli bir kaygısı olabilmelidir. Sağlayacağı öteki yararlar yanında bu alan yayın organı olarak onun ve genel olarak komünist gençliğin dünyaya açılması için verimli bir kanal olabilir. Gençlik yayını, halihazırdaki içeriği ile Avrupa’daki Türkiyeli devrimci gençlerin de ilgisini çekecek durumda. Bu onun için önemli bir avantaj sayılmalıdır. Onlardan alacağı özgün katkılar bu ilgiyi daha da güçlendirecektir.

Gençlik yayınının bir başka temel önemde eksiği, geçmiş yıllara göre bu alanda bugün belirgin bir mesafe katedilmiş olsa da, gençlik hareketinin özgün sorunlarını işlemede hala da yetersiz kalabilmesidir. Bu belli sorunlar ve gündemler üzerinden hali hazırda başarıyla yapılmaktadır. Fakat bir dizi başka sorun hala da gerekli düzeyde bir yoğunlaşmaya konu edilememektedir. Gençlik hareketinde sürmekte olan tıkanıklığı kırmanın çok yönlü sorunları, bu çerçevede kitleselleşme sorunu, örgütlenme sorunları, gençlik hareketi içinde özel bir ağırlığı olan ve önünü tıkayan reformizme karşı etkili mücadele, burada bu konuda ilk akla gelenler. Gençlik yayını iyi bir hazırlıkla bu sorunların üzerine gitmeyi başarabilirse eğer, inanıyoruz ki bu onu özel bir ilgi konusu haline getirecek, gençlik hareketi içinde ona kendine özgü bir yer kazandıracaktır.

Görsel yönden gençlik yayınının da hala ciddi yetersizliklerle yüzyüze bulunduğunu da bu arada hatırlatmış olalım. Sık sık biçim değişikliğine gitmek durumunda kalmaksızın, bu alandaki sorunlara iyi düşünülmüş kalıcı çözümler bulmak gerekir.

Birikmiş olanakları da düşünüldüğünde gençlik yayını karşı karşıya bulunduğu bu yetersizlikleri kolayca aşabilecek bir durumdadır. Muhtemelen onu en çok zorlayacak konu, gençlik hareketinin sözünü ettiğimiz sorunlarıdır. Bu sorunlara yönelik özel bir hazırlık vurgumuz nedensiz değildir; zira bu sorunlardan geri durmanın gerisinde, biraz da bu konularda yeterli açıklıktan yoksunluk ile açıklığa kavuşmadaki zorlanmalar var. Nitekim örgütlenme sorunları üzerinden bu açıkça görülebiliyor da. Bu konuda partinin yardımına ihtiyaç var kuşkusuz. Genç yoldaşlar parti yönetimiyle verimli bir diyalog ve tartışma girerler ve bunu da kendi cephelerinden bu sorunlar üzerinde özel bir yoğunlaşma ile birleştirirlerse, düşünsel planda çözüme kavuşturulamayacak bir sorun kalmadığını göreceklerdir.

Bültenler: Kitle çalışmasının etkili araçları

Yakın zamanda bültenler konusunda Ekim’de değerlendirmeler yayınlandığı için, burada kendimizi temel önemde bazı noktaların altını bir kez daha çizmekle ve bu alandaki bazı yeni görevlere işaret etmekle sınırlayacağız daha çok.

Bültenler bizim için sıradan işçiye, emekçiye ya da öğrenciye seslenmenin popüler araçlarıdır. Tüm deneyimimiz gösteriyor ki, amaca uygun kullanılmak kaydıyla bunlar fazlasıyla yararlı ve işlevsel araçlardır. Yayın cephesinde popüler bültenler pratiği bizim için çok yeni bir girişim değil, geçmişte de çok sayıda işçi, kamu ve öğrenci bülteni çıkardığımız oldu. Ama denebilir ki ilk kez bu araçları bu denli işlevsel biçimde kullanabiliyoruz. Bu, edindiğimiz genel deneyimini yanısıra kitle çalışmamızın katettiği mesafeyle ve bu çerçevede bültenlerin bu çalışmanın organik bir parçası olabilmesiyle bağlantılı bir sonuçtur.

Bültenler sıradan işçiye seslenmenin araçları olduğuna göre, içeriğinden diline ve üslubuna kadar bunu gözeten bir tarzda çıkarılmak durumundadırlar. Sade ve anlaşılır dil, gerçeklerin açık ve çarpıcı sunuluşu, kısa ve özlü seslenebilme, görsel düzenlemede rahatlık ve çekicilik vb., bültenler için özellikle gereklidir. Gerçekleri sıradan işçinin anlayabileceği bir sadelikle sunmak ile geri işçinin seviyesini gözetmek adı altında konuyu aşırı basitleştirip bayağılaştırmak, iki ayrı şeydir. Sıradan bir işçiye bile biz kendi devrimci bilinç düzeyimiz üzerinden sesleneceğiz, fakat bunu onun anlayabileceği bir biçimde yapmaya da özen göstereceğiz.

Bültenlerin en temel hedeflerinden biri, seslendikleri alanda işçiler tarafından sahiplenilmelerini başarabilmektir. İşçiler bültenleri kendilerine ait yayınlar olarak görebilmelidirler. Bu hedefe ulaşmak, çalışmanın genel başarısının yanısıra, bültenlerin izleyeceği yayın çizgisiyle de sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bültenlerde işçilerin katkılarına (onlardan alınacak yazı, haber-yorum, mektup vb.) düzenli olarak yer vermek, çalışma koşullarını, işçilerin sorunlarını, mücadelelerini, sendikal durumu vb., tek tek fabrikalar ya da bazen işkolu üzerinden düzenli olarak yansıtmak, işçilerin bültenlere ilgisini güçlendirecek ve sahiplenmelerini kolaylaştıracaktır.

İşçilerin çalışma ve yaşam koşulları ile gündelik tepki ve mücadelelerinin en geniş biçimde yansıyabileceği araçlar bültenler olduğuna göre bu konuda yeterince cömert davranılmalıdır. Fakat öte yandan, her sayı mutlaka sınıf hareketinin ve toplumun o dönem öne çıkan en önemli birkaç sorunu neyse bunlara ilişkin eğitici-bilinçlendirici yorumlara da mutlaka yer verilebilmelidir. Başka türlü bültenler işçilerin bilincini ilerletme rolünü gereğince oynayamazlar. Bültenlerin başarısı biraz da bu dengenin nasıl ve ne ölçüde sağlanabileceğine bağlıdır. İşçiler bültenlerde hem dolaysız olarak kendilerini ve hem de bu vesileyle kendilerinden öteye bütün bir işçi sınıfını ve toplumu, buna ilişkin sorunları ve gerçekleri bulabilmelidirler.

Parti çalışmasının bugünkü koşullarında bültenler mutlak biçimde en az ayda bir çıkabilmelidirler. Aylık periyoda oturamayan bir bülten, umulan asgari yararı da sağlayamayacaktır. Herhangi bir çalışma alanı bunu başaracak olanaklardan yoksunsa eğer, bülten aracını gündeme getirmemelidir. Fakat aylık periyotlara oturmak yalnızca ilk adımdaki hedeftir, ardından 15 günlük periyotlara geçiş hedeflenmelidir ve bu konuda fazla da gecikilmemelidir. Zira bültenlerle işçilerin duyarlılığını, bilincini ve giderek eylemini geliştirmek istiyorsak eğer, daha sık seslenebilmeyi de başarabilmek durumundayız. Hedeflenen amaçlara ulaşılması böylece çok daha kolaylaştıracaktır.

15 günlük periyoda oturmanın bugünkü koşullarda bir güçlüğü olabileceğini de sanmıyoruz. (Gerekirse bununu için sayfa sayısını düşürmek ve görselliğini artırmak yolun gidilir.) Hiç değilse bültenlerin çıktığı alanlarda, partinin güçleri, olanakları ve işçi ilişkileri bunu olanaklı kılacak düzeydedir. Tüm sorun, daha örgütlü ve planlı bir biçimde hareket etmek ve elbette bu arada tempoyu hızlandırmaktır. Teknik olanaklar partinin katkılarıyla daha da güçlendirilebilir, sorunun geriye kalanını çözmek ise ilgili parti komitelerinin işidir. 15 günlük periyodun dağıtım açısından güçlükler çıkarabileceği, zamanın eldeki her bir sayıyı tüketmeye yetmeyebileceği söylenebilir, nitekim söyleniyor da. Biz ise bunun bir organizayon ve tempo sorunu olduğu inancındayız. (Çalışmanın nispeten daha iyi durumda olduğu bir iki bölgenin 15 günlük periyodu denemesi, bu konudaki güçlükleri ve sorunları daha somut olarak görüp değerlendirmemizin en kestirme yoludur her halde.)

Sıradan işçiye hitap ediyor olmaları bülten yazılarının kaleme alınışında bir üstünkörülük yaratmamalıdır. Tam tersine, tam da sıradan işçiye hitap ettiği için, yazıları dikkatli ve özenli bir dille kaleme almak, kısa ve özlü ifadeler kullanmak, yazıyı mümkün mertebe kısa tutmak ve bunun için emek harcamak vb. gereklidir. İşçilerin kendi geri düzeylerinden yaptıkları katkılar da dikkatli bir redaksiyona tabi tutulmalı, açık ve anlaşılır hale getirilmelidir, elbette düşünce ve duyguların özünü bozmaksızın. Aynı şekilde işçilerin geriliği görselliği küçümsemeyi değil, tersine özel bir çabayla önemsemeyi gerektirir. Zira çoğu kere yazılarla anlatmakta güçlük çekebileceğimiz bazı şeyleri çarpıcı bir resim, desen ya da bir yerlerden alınmış amaca uygun bir karikatürle çok daha kolay anlatabileceğimizi unutmamalıyız.

İşçi bültenlerini işçilere hitap eden ve şu veya bu temel konuda onların siyasal sınıf bilincini geliştiren popüler broşürlerle birleştirmek durumundayız. Bu, partide yıllardır konuşulan fakat henüz bir sonucu olmayan bir sorun olageldi. Ne var ki ihtiyaç keşfin olduğu kadar çözümün de anasıdır. Partinin sınıf çalışmasında katettiği mesafeye bağlı olarak bu sorun, popüler broşürler, ilk kez olarak bizim için bu denli yakıcı bir ihtiyaç haline gelmiş bulunuyor. Bu, onun çözümüne de her zamankinden daha yakın olduğumuz anlamına gelir. Parti önümüzdeki kısa dönem içinde bu konuda gerekli planlamalara giderek bu doğrultuda bazı ilk girişimleri gündemine almak zorundadır.

Bu kapsamda bir başka sorun fabrika bültenleridir. Bunun için henüz erken olduğu, fabrika bülteni girişiminin bir fabrikadaki çalışmayı güçlendirmekten çok, karşı saldırıyı zamansız olarak davet ederek işimizi zora sokacağı söylenebilir. Yine de biz sorunu burada ortaya atmış olalım; zira bu sorun er-geç gündemimize gelecektir ve biz hiç değilse düşünsel planda buna daha bugünden hazırlanmaya bakmalıyız. İçerden fabrika bültenlerine geçemediğimiz sürece de dışardan ama tek tek fabrikalara seslenen özel bildiriler ya da bir bölgedeki yoldaşların önerdiği gibi bülten özel sayıları uygulamasına gerekli ağırlığı vermeliyiz. (İlgili yoldaşlar bunu tek tek fabrikalardan çok, önemli gelişmeler karşısında bültenin toplam hedef kitlesine zamanında seslenebilmek üzere öneriyorlar, ki bu da gözetilmesi gereken önemli bir ihtiyaçtır.)

Yayın cephesindeki öteki
bazı sorunlar

Kitaplardan başlayalım ve öncelikle son birbuçuk yılda kitap yayınında gereksiz bir aksama yaşandığını belirtelim. Dolayısıyla bir dizi konuda yeni kitaplaştırmalara gitmek ve böylece partinin düşünsel birikimine rahat ulaşılmasını sağlamak, gündemdeki acil işlerden biridir. Bu çerçevede parti birimlerinin ve militanlarının önünde ise, yeni-eski ayrımı yapmaksızın kitaplarımızın en etkin ve yaygın dağıtımı-satışı için özel bir çaba sarfetmek görevi durmaktadır. Birçok yoldaş kendi kişisel deneyimi üzerinden bile kitaplarımızın parti saflarına yeni devrimci militanlar kazandırmada oynadığı özel rolü bilir. Buna rağmen bu soruna gerekli önemin verilmemesi, sorunun olağan dağıtım kanallarıyla sınırlı görülmesi, kitap satışının tıpkı yayın satışı gibi siyasal çalışmanın bir boyutu olduğunun gözden kaçırılması, hızla geride bırakılması gereken zaaflar sayılmalıdır.

Anlamsız bir ihmale konu olan sorunlardan biri de elektronik iletişim kanallarının henüz etkin bir biçimde kullanılamıyor olmasıdır. Belli müdahalelerle kısa zamanda çözelebilecek olan bu sorun, gereğince kullanılması durumunda partinin propaganda gücüne önemli bir boyut ekleyecektir. Elektronik iletişim kanalları her alanda ve her biçimiyle kullanılmalıdır, fakat özellikle de partinin dolaysız seslenişi için. Buna özellikle vurgu yapıyoruz, zira bu halihazırda en çok ihmal edilen, oysa en çok etkisi olacak yöntemdir. Parti adına düzenli olarak bu kanaldan kamuoyuna seslenmenin apayrı bir propaganda değeri ve etkisi vardır. Bu partiyi bir dizi önemli konuda düzenli olarak görüş açıklamaya da yöneltecektir.

Sanıyoruz en çok merak edilen konulardan biri partinin gündeminde bir teorik dergi yayının olup olmadığıdır. Hiç değilse bugün için gündemimizde böyle bir sorun bulunmadığı söylemek durumundayız. Bu elbette teorik çalışmanın gündemimizde olup olmamasından tümüyle farklı bir şeydir. Tersine, teorik çalışmanın ve bunun uzantısı olarak sistematik bir ideolojik mücadelenin önemi günden güne artmaktadır ve parti kongre sonrası dönemde bu konuda zayıf kalmıştır. Bu zayıflığı geride bırakmanın, en öncelikli konular üzerinden teorik çalışmaya yoğunlaşmanın zamanı gelmiştir artık. Fakat bunun taşıyıcısı olarak bir teorik dergiye bugün için ihtiyaç yoktur. Geçmiş deneyimlerimiz göstermiştir ki, ciddi bir teorik dergi, özellikle bu alana ayrılmış yeterli sayıda kişiden oluşan istikrarlı bir ekip işidir. Bizde ise bu tür bir özel istihdam bugün için amaca uygun değildir. Bu durumda teorik çalışma ürünlerinin sunumu için ya mevcut yayınlarımızdan yararlanacağız, ya da kitap ve broşürlere başvurmak yoluna gideceğiz.

Son bir sorunla bitirmek istiyoruz. Bu, günlük devrimci işçi basınına geçiştir. Kuşkusuz parti bugün bundan henüz çok uzaktır. Ama yol yürüdüğüne, sürekli olarak ileriye doğru yeni adımlar attığına ve bugünü kadar başaramadığı bir dizi işi başarabilir hale geldiğine göre, zamanla günlük devrimci basına geçebilecek gelişme düzeyine de ulaşacak demektir. Bunu soyut olarak hayal etmiyoruz, orta vadede somut olarak hedefliyoruz da. Bir dizi alanda, fakat özellikle de yayın cephesinde, kendimizi buna bugünden hazırlamak durumundayız. Unutmayalım; burada yayın cephesi üzerinden ortaya konulan hedef ve görevler doğrultusundaki her ciddi adım, bizi günlük basına da daha çok yakınlaştıracaktır.

Yine de bu konuda yanılgıya düşmemek için hatırlatmamız gereken bazı noktalar var. Dünya devrimi deneyimleri günlük işçi basınının ya barışçıl ortamda gelişen güçlü bir işçi hareketine (örneğin birinci emperyalist savaş öncesi dönemde Almanya’da ve öteki bir dizi Avrupa ülkesinde), ya da sınıf hareketindeki devrimci bir yükselişe dayanarak (örneğin 1912-14 Rusya’sı, Bolşeviklerin Pravda deneyimi) ortaya çıkıp yaşayabildiğini göstermektedir. Barışçıl politik ya da militan devrimci, ama herhalükarda güçlenen ve elbette sınıf partileriyle hiç değilse belli sınırlarda bulaşabilmiş bir işçi hareketi, işlevsel bir günlük işçi basınının yaşama zeminidir, deneyimler bunu gösteriyor.

Bir de Türkiye’nin yakın dönem deneyimleri var. Günlük Kürt basını, gerilla hareketi güçlü bir halk hareketi desteğini arkasına aldıktan sonra olanaklı olabildi ve bu çerçevede son derece işlevli de oldu. Bu mücadelenin yarattığı birikimledir ki bugün hala yaşayabiliyor, artık devrime ve kurtuluşa değil de teslimiyete ve tasfiyeye hizmet ettiği halde. Zira devrimci dönemin yarattığı kitle desteği tüm erozyona rağmen önemli ölçüde korunuyor. Bu arada sırtını Kürt burjuvazisine dayamanın sağladığı çok yönlü olanakları da buna eklemek gerekir. (Bu yeni sosyal dayanak, kitle desteğinin yitirilmesi durumunda bile ticarileşerek de olsa günlük Kürt basınının yaşabileceği anlamına geliyor, fakat bu artık tümüyle başka bir şey olacaktır.)

Bir de reformist sol günlük basın örneği var. Bu deneyim bizim için fazlaca bir anlam taşımıyor, ya da ancak tersinden bir anlam taşıyabilir. Reformist sol basın kitlelerin desteğinden ve mücadelenin olanaklarından çok, bugünün Türkiye’sinde genel olarak reformizmi güçlendiren zeminden güç alıyor. Geçmişten devralınan yorgun ve yılgın bir küçük-burjuva kitle ile devrimci hedeflere dayalı bir mücadeleden bilinçli bir tutumla uzak duran bir grup ileri işçi ve emekçi, bu tür bir girişimin kitle tabanını oluşturuyor. Bu, Kürt basını dışında solda tek günlük gazete olmanın avantajı ile de birleşince, günlük reformist gazete iyi kötü yayın yaşamını sürdürüyor.

Biz bu türden özel ve devrimci açıdan anlamsız etkenlere bel bağlamayacağımıza göre, kendi günlük devrimci işçi basınımızı sınıf ve kitle hareketindeki gelişmeler ile partinin sınıf ve kitleler içindeki devrimci çalışmasının sağlayacağı olanaklar üzerinden düşünmek durumundayız. Bu nesnel ve öznel koşulların belli sınırlar içinde kesiştiği bir evre, günlük komünist işçi basının da doğumunu işaretleyecektir. Nesnel olan bize bağlı olmadığına göre, biz sürecin bize bağlı alanına tüm gücümüzle yüklenmeye bakmalıyız. Her alandaki görev ve sorumluluklarımıza ne denli etkin bir biçimde sahip çıkarsak, akan zaman bizi bir dizi başarının yanısıra günlük devrimci işçi basınına da o kadar çok yakınlaştıracaktır.

EKİM


Üste