Logo

Siyasal çalışma ve çalışma tarzı


Siyasal çalışma ve çalışma tarzı

 

Partimiz, III. Parti Kongresi’nin “Sınıf eksenli partiye geçiş!” şiarı doğrultusunda sınıf çalışmasında yeni bir düzeye ulaşmak, bu zeminde parti örgütünü güçlendirmek hedefine kilitlenmiş bulunuyor. Tüm güç ve olanaklarını bu çerçevede harekete geçirmeye, dönemsel faaliyetini bu doğrultuda örgütlemeye çalışıyor.

Bugün partinin zayıflıklarına, yetersizliklerine ve zorlanma alanlarına ilişkin tüm tartışmalara yön veren bu hedeflerdir. Bu doğrultuda başarılı bir gelişme çizgisi izleyebilmek, tartışılmakta olan pek çok zayıflık ve sorun alanında mesafe alabilmek ise öncelikle doğru bir çalışma tarzını hayata geçirebilmekle mümkündür.

Özellikle III. Parti Kongresi’nin altını önemle çizdiği doğru çalışma tarzı sorunu, temelde politik önderlik sorunu olarak tanımlanmaktadır. İdeolojik-politik bakışaçısının yön verdiği bir önderlik pratiğinin tayin edici önemi vurgulanmakta, bu alanda başarı sağlanamadan diğer sorun alanlarında mesafe almanın güçlüklerine işaret edilmektedir.

Doğru bir çalışma tarzı, temelde, önderliği politik içeriği ile yapabilmekse eğer, bundan öncelikle anlaşılması gereken, parti örgütlerini kendi içinde yönetmek ve yönlendirmek değil, fakat onları sınıfa önderlik etme/onu harekete geçirme ve örgütleme perspektifinin yön verdiği bir siyasal pratiğin içine sokabilmektir. Böyle bir pratik ise, güçlerimiz, olanaklarımız ve elbette önceliklerimiz üzerinden saptanan hedeflere yoğunlaşan, burada derinleşen ve sonuç almaya kilitlenen sistemli ve yöntemli bir kitle çalışması demektir.

Uzun yıllardır sınıf kitlelerine yönelen bir faaliyet içerisindeyiz. Gelinen yerde çok yönlü bir deneyim ve birikime, önemli kazanımlara sahipiz. Geniş işçi ilişkilerine ulaşmak, yoğunlaştırılmış kampanyalar üzerinden etkin bir siyasal faaliyeti örgütlemek, değişik yol, yöntem ve araçlarla sınıf ve emekçi kitleler içerisinde politik etkimizi yaymak, işçi direnişlerine müdahale etmek, dahası örgütlemek vb. alanlarda esasa ilişkin bir zorlanma yaşamıyoruz. Fakat artık bu düzeyi aşmak, sınıf kitleleri içinde kalıcı bir temel edinmek ve saflarımıza daha çok sayıda proleter kökenli kadro kazanmak sorunuyla karşı karşıyayız. Uzun bir dönemdir bununla bağlantılı sorunlarla uğraşıyor, yetersizlik ve zayıflıklarımızın üzerine gitmeye çalışıyoruz.

Bugün bu çerçevede karşı karşıya olduğumuz en temelli sorun, yürüttüğümüz siyasal faaliyetin maddi politik kazanımlar planındaki zayıflığıdır. Etkili bir propaganda-ajitasyon faaliyeti üzerinden sınıf kitlelerine ulaşmakla kalmayan, onları eyleme geçirme ve örgütleme planında somut başarılar/kalıcı kazanımlar elde edebilen, böylece saflarını yeni güçlerle besleyebilen bir kitle çalışmasını hayata geçirme alanında yaşanan zorlanmadır.

Bu doğrultuda attığımız adımlarla düne göre daha ileri bir noktada olsak da, hedeflerimiz üzerinden bakıldığında, aldığımız mesafe henüz yetersizdir. Denilebilir ki bu açıdan bir eşiğe dayanmış bulunuyoruz. Gelinen yerde önemli güç ve imkanlar biriktirdiğimiz, özellikle son bir yıl içinde anlamlı deneyimler üzerinden yer yer de zorladığımız halde, kitle çalışmasındaki zayıflıklarımız nedeniyle bu eşiği hala da aşamıyoruz. Bunu aşamadığımız ölçüde de, sınıf hareketine daha etkili müdahalelerin güç ve imkanlarını biriktirmekte zayıf kalıyoruz. Bu arada örgütsel temelimizi güçlendirme, kadrolarımızı ve çevremizdeki güçleri geliştirme alanında hedeflediğimiz mesafeyi de alamıyoruz.

 

Kitle çalışmasında yeni bir tarzı hedefleyen bir kampanyalar pratiği!

Bir dönemdir girmiş bulunduğumuz kampanyalar süreci de bu bakışaçısıyla örgütleniyor, sözkonusu zayıflık ve yetersizliklerimizi mümkün mertebe geride bırakmayı hedefliyor.

Parti basınında kampanyalar sürecine ilişkin olarak kaleme alınmış olan değerlendirmeler sorunun kapsamını genel çerçevesiyle ortaya koymakla kalmıyor, geçmiş deneyimlerin de ışığında izlenmesi gereken çizgiyi somut bir tarzda ele alarak sürece yön vermeye çalışıyor. Kampanyaların gündemleri üzerinden sınıf hareketine genel bir müdahalenin ötesine geçebilen, saptanmış hedeflere yüklenen ve derinleşen, özgünlükleri üzerinden zenginleşen, somut mevzi ve kazanımlar elde etmeye yoğunlaşan, işçilerin bilincini, eylemini ve örgütlenmesini geliştirmeye hizmet eden yaratıcı ve inisiyatifli bir siyasal sınıf çalışması pratiğinin önemi döne döne vurgulanıyor.

Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Sınıf hareketine ağırlıklı olarak propaganda-ajitasyon faaliyeti üzerinden genel bir yaygın müdahale değil, sınıfa önderlik etme bilinciyle yüklenen, özellikle hedef fabrikalar/sektörler üzerinden özgünleşen ve derinleşen, bu zeminde işçileri harekete geçirip örgütlemeyi öncelikli kaygı haline getiren, bu sayede örgütsel temelimizi nitel ve nicel açıdan güçlendiren yeni düzeyde bir siyasal sınıf çalışması pratiği!

Bugüne dek biriktirdiğimiz güç ve imkanlar, deneyim ve birikimler üzerinden sınıfa yönelik politik faaliyetimizde bu tarzı esas almak ve bunu hayata geçirmenin sorunlarıyla kararlılıkla uğraşmak durumundayız.

 

Hedefleri daraltmak ve yoğunlaşmak!

Yöneldiğimiz çalışma alanlarında hedefleri daraltmak ve yoğunlaşmak, yeni dönemde çalışma tarzımızda en öncelikli olarak gözeteceğimiz noktalardan biridir. Genişleme doğrultusunda mesafe almanın yolu derinleşmekten geçiyor. Hedeflediğimiz fabrikalarda kök salabildiğimiz, maddi somut kazanımlar üzerinden buraları kalıcı mevzilere dönüştürebildiğimiz ölçüde, hem yaratacağımız politik etki çok daha güçlü olacak, hem de genişlemenin güç ve imkanlarını biriktirme olanağı bulabileceğiz. Örneğin, bu açıdan anlamlı kazanımlarla sonuçlanan başarılı bir sendikalaşma deneyimi, o fabrikanın bulunduğu havza ya da sanayi sitesinde güçlü bir etki yaratmakla kalmayacak, yeni kazandığımız güçler üzerinden daha etkili müdahalelerin zemini de oluşacaktır.

Siyasal faaliyette devrimci propaganda ve ajitasyonun özel önemi tartışmasızdır. Burada sorun yok. Partimiz uzun yıllardır etkin ve kesintisiz bir propaganda ve ajitasyon çalışması yürütüyor. Fakat sorun, bunun faaliyetimizde belli bir ağırlığını oluşturması ve dahası, hedeflenen fabrika ve alanlar üzerinden yoğunlaşan, derinleşen ve özgünleşen bir içeriğe gereğince kavuşamamasıdır. Daraltılmış hedeflere yoğunlaşan bir çalışmanın örgütlenmesinde yaşanan zorlanma, genele yönelen bir propaganda ve ajitasyonun öne çıkmasına yolaçmaktadır. Bu ise, ne denli etkin ve yaygın yürütülürse yürütülsün, kendini genel planda duyurmanın ötesinde elle tutulur somut maddi kazanımlar üretmemektedir.

Bunu verili nesnel koşulların kaçınılmaz bir sonucu saymak mümkün değildir. Böyle bir yanı olsa da, sorun temelde nitelik/nicelik ilişkisi üzerinden anlaşılabilir. Nitelik olarak güçlenmeden niceliksel gelişme imkanı bulamazsınız. Derinleşen bir çalışma yürütmeden genişlemeyi başaramazsınız. Bundan dolayıdır ki, propaganda ve ajitasyon faaliyeti ağırlıklı olarak daraltılmış hedefler üzerinde yoğunlaşmalı, mutlaka özgün bir içeriğe kavuşmalı, bu açıdan genel ile özelin bağı başarılı bir biçimde kurularak yürütülebilmelidir. Kampanya süreçlerinde kullanacağımız yol, yöntem ve araçların kullanımında da bu çok özel bir tarzda gözetilmelidir. Pratik deneyimlerimiz, kampanya gündemi üzerinden fabrika özgülünde kaleme alınan bildirilerin ve fabrika bültenlerinin, genel şiarlar üzerinden hazırlanan propaganda materyallerinden daha etkili olabildiğini göstermektedir. Özgün seslenme ve müdahale pratiği, siyasal faaliyetimizin başarısının ölçütlerinden biri olmalıdır.

 

Sınıfı fabrika zeminli bir çalışma üzerinden örgütlemek!

Başarılı bir önderlik pratiği ancak hedefli ve derinleşen bir çalışmanın örgütsel kazanımları üzerinden hayat bulabilir. Hedeflediğimiz fabrika ya da alanlara dönük propaganda ve ajitasyonumuz mutlaka örgütlenme sorununda mesafe almamızı sağlayacak bir içerik ve yönelime sahip olmalıdır. İşçilere genel bir örgütlenme çağrısı yapmanın ötesine geçebilmeli, fabrikanın somutlukları üzerinden şu veya bu düzeyde örgütlenmenin ilk adımlarının atılması doğrultusunda yol gösterebilmelidir.

Yürüttüğümüz genel faaliyet üzerinden değişik fabrika ve işletmelerden işçilerle yaygın ilişkiler kurabilsek de, dağınıklığı ölçüsünde onlara şekil vermekte güçlük çekiyoruz. Belli platformlar üzerinden örgütlemeye çalışıyor, fakat etkili bir faaliyetin unsurları haline getirmekte zorlanıyoruz. Fabrika zemininde derinleşen bir çalışmanın imkanlarını sunamadığı sürece, böyle bir faaliyet kalıcı örgütsel kazanımlar yaratamıyor.

Fabrika çalışması sözkonusu olduğunda, “örgütsel kazanımlar” çok değişik düzeyleri ifade edebilir. Önemli olan, işçilerin bir örgütsel form üzerinden hareket etmelerini sağlayabilmek, müdahaleyi bu örgütlülükler üzerinden yapabilmektir. Elbette öncü nitelikteki ileri işçiler daha özel bir ilgi ve eğitimin konusu olacaktır, olmak zorundadır. İşaret etmeye çalıştığımız, yürüttüğümüz özgün faaliyet üzerinden etkilediğimiz işçileri, bilinç düzeylerinin ne olduğundan bağımsız olarak, fabrika zemininde bir araya getirebilmektir. Böylece etkili bir müdahale zeminini ve ilk örgütsel şekillenmeyi yaratabilmektir. Fabrika birimleri, eğitim grubu, işyeri komitesi, sendikalaşma komitesi, direniş komitesi, ve elbette giderek fabrika hücreleri vb. örgütlenmeler üzerinden bu mutlaka hedeflenmek durumundadır.

Bir işçi ilişkimizi, fabrika eksenli bir çalışma üzerinden müdahale edemediğimiz sürece, ileriye çekmeyi başaramayız. Onu sınıf bilinçli bir işçi olarak parti saflarına kazanmak istiyorsak, kendi fabrikasında/sektöründe ileri çıkmasını sağlayacak bir faaliyetin/örgütlenmenin zeminini hazırlayabilmeli, böyle bir pratiğin içine sokabilmeliyiz.

Emekçi semtlerinde sınıf çalışmasını güçlendirme hedefiyle yürüttüğümüz faaliyetin zayıf kalan ayağı da budur. Bu faaliyet içinde öncelikle işçilere ulaşmayı hedeflesek de, fabrika zemininde harekete geçiremediğimiz sürece salt bir ilişki olarak kalıyor, bir süre etkinlik ve eylemlerimize taşıyabilsek bile, daha ileri düzeyde kazanıp kalıcılaştırmakta zorlanıyoruz.

Sonuçta, fabrika zemininde derinleşemeyen bir faaliyet, tek tek işçi ilişkilerine harcanan emeğin sonuçlarının alınamamasına yol açıyor, bizi güçlerimizin sınırlılığı koşullarında onların peşinden koşmak gibi verimsiz bir çalışmaya mahkum ediyor.

Dolayısıyla bugün öncelikli ihtiyacımız, dağınık işçi ilişkileriyle kendi içinde uğraşmak değil, sınıfı hedef fabrikalar/sektörler zemininde örgütlemeye kilitlenen hedefli bir kitle çalışmasına yönelmektir. Yeni dönemde çalışma tarzımızda gözetmemiz gereken önemli noktalardan bir diğeri budur.

Yürüteceğimiz kampanyaları ve genelde siyasal faaliyetimizi de bu bakışla ele almalı ve başarısını, genelde ne kadar bildiri dağıttığımız, ne kadar afiş astığımız, ne kadar çok sayıda işçiye ulaştığımız vb. üzerinden değil temelde buradan ölçmeliyiz. Hedeflediğimiz fabrikalarda/sektör çalışmalarında ne kadar mesafe aldık, kaç yeni işçi ilişkisine ulaştık, onları belli örgütsel zeminlerde bir araya getirmeyi ne ölçüde başarabildik, bunlardan kaç tanesini kalıcılaştırabildik vb. soruların yanıtları, kampanyaların/genelde siyasal faaliyetimizin başarısının ölçütlerinden biri olmalıdır.

 

Propaganda-ajitasyon çalışması eylemli süreçlerle birleşmelidir!

Son derece kritik önem taşıyan en temelli sorun ise, yoğunlaşan ve yüklenen özgün bir faaliyetin imkanları üzerinden işçileri harekete geçirmek, eyleme yöneltebilmektir. Fabrikanın somut sorunlarının geneldeki sorunlarla bağını başarılı bir biçimde kuran etkili bir propaganda-ajitasyon faaliyetinin önemi açık olmakla birlikte, salt propaganda araçları üzerinden işçilerin bilincini geliştirmeyi ve örgütlemeyi başaramayız. Onları harekete geçirdiğimiz ölçüde bilincini geliştirip örgütleyebilecek, örgütlediğimiz ölçüde de daha ileri eylemlere çekebileceğiz. Dolayısıyla propaganda-ajitasyon çalışması eylemli bir süreçle birleşebilmek, bunu mutlaka hedeflemek durumundadır.

Bugün dayanılmış bir eşik olarak tanımladığımız faaliyet düzeyini aşabilmemiz, herşeyden önce, işçileri harekete geçiren, eyleme yönelten, eylem içinde güç toplayan bir çalışma tarzı üzerinden adım adım mesafe alabilmemize bağlıdır. Böyle bir gelişme çizgisinde gereken ısrar ve çabayı gösteremezsek, fabrika zemininde bir takım örgütlenmeler oluşturabilsek bile, bunları yaşatmayı başaramayız.

Elbette sorun kendi içinde eylemliliği amaç haline getirmek değil, fakat ısrarlı, sistemli ve yöntemli bir yönelişin, özgün müdahalelerin yarattığı zemin üzerinden, bunun ürünü güç ve imkanlara dayanarak eylemli süreçlere yönelebilmek ve en önemlisi de bu süreçleri en iyi bir biçimde değerlendirebilmektir.

Özellikle son dönemdeki direnişlerde bizim yönlendirmelerimiz önemli bir rol oynasa da, esasta kendiliğinden patlak veren mevzi direnişlere müdahale deneyimlerimize bakıldığında, işaret etmeye çalıştığımız sorun daha iyi anlaşılabilir. Öncesinde sistemli bir faaliyetin yarattığı güç ve imkanlardan yoksunluk nedeniyle, bu tür direnişlere etkili müdahalelerde bulunsak bile, somut kazanımlarımız sınırlı olmaktadır. İşçiler asgari bir hazırlık ve örgütlülükten yoksunluk koşullarında direnişe yönelmekte, direniş sürecinde bu zayıflık aşılmaya çalışılsa da, buna güç yetiremeyebilmektedir. Bu nedenle, özellikle bugünkü koşullarda, direniş süreçlerinin gerçek bir eğitim sürecine çevrilmesi ve sınıf mücadelesi açısından gerçek bir kazanıma dönüştürülmesinde zorlanmalar yaşanabilmektedir. Tüm müdahale çabalarımıza rağmen somut maddi kazanımlar elde edilememesinde bu önemli bir rol oynamaktadır.

Elbette bu durum sınıf hareketinin verili düzeyiyle bağlantılıdır ve mevcut koşullarda pek çok mevzi direniş bu zayıflıkla yüzyüze kalacaktır. Burada asıl vurgulamaya çalıştığımız, direnişlere patlak vermelerinin ardından gerçekleştirmeye çalıştığımız müdahalelerden çok, fabrikalarda derinleşen sistemli ve soluklu bir çalışmanın birikimlerine dayalı bir örgütlenme/eylemlilik pratiğinin elle tutulur başarılar ve somut kazanımlar yaratabileceğidir.

 

Çalışma tarzı ve kadrolaşma sorunu

Kadrolaşmak, çevremizdeki güçleri örgütleyip ileri çekmek ve yeni güçler kazanmak, başta da belirttiğimiz gibi, doğru çalışma tarzının yön verdiği bir kitle çalışmasının örgütlenebilmesine bağlıdır. Kitle çalışmasında doğru bir tarzı hayata geçiremediğimiz sürece, kadrolaşmada da başarılı bir gelişme çizgisi izleyemez, örgütsel temelimizi genişletmeyi, örgütsel yapımızı oturtup sağlamlaştırmayı başaramayız. Sonuç alıcı bir faaliyet üzerinden yeni güçler kazanamadığımız, böyle bir faaliyet içinde çevremizdeki güçleri örgütleyip kadrolaştıramadığımız koşullarda, sınırlı kadrosal güçlerimizi pek çok işin peşinden koşma kısır döngüsünden kurtaramaz, bu nedenle onları niteliksel olarak da güçlendiremeyiz.

Dolayısıyla, çalışma tarzı sorunu aynı zamanda, örgütsel temelimizi giderek genişleten bir kitle çalışmasını örgütleme sorunudur. Sınıf hareketiyle devrimci birleşmede mesafe alabilmemiz, parti örgütlenmesini sınıf zeminine oturtabilmemiz, parti saflarını sınıf kökenli kadrolarla besleyebilmemiz, fabrikalar/sektörler zemininde derinleşen bir faaliyet üzerinden etkili ve örgütlü bir güç haline gelebilmemize sıkı sıkıya bağlıdır.

 


Üste