Logo

Devrimci bir sınıf hareketi yaratmanın imkanları - D. B. Keskin


Darbe girişiminin sonuçlarından birisi toplumun, özellikle de işçi sınıfı ve emekçi kesimlerin politikleşmesi oldu. Kuşkusuz burada sınıfların kendi çıkarlarının bilincine vardığı bir politikleşmeden bahsetmiyoruz. Ama işçi sınıfının ve emekçilerin darbe karşıtlığının ve çelişik bir şekilde de olsa batılı emperyalistlere karşı öfkesinin daha görünür hale geldiğini söyleyebiliriz. Emekçilerin öfkesinin biriktiği, fakat bu öfkenin kendi çıkarlarına sahip çıkacak şekilde taraflaştırılamadığı yerde, dışavurumunun bu eksende olması kaçınılmaz.

Sınıfın politikleşmesi, politik mücadeleyi devrimci bir tarzda yükseltmek açısından olanaklar barındırmaktadır. Burjuvazi ve özel olarak da onun temsilcisi AKP hükümeti bugün işçi sınıfı ve emekçileri kendisine yedekleyebilmektedir fakat bunun sınırları vardır.

Komünist Manifesto’da, burjuvazinin ve proletaryanın gelişim süreçlerinin anlatıldığı “Burjuvalar ve proleterler” başlıklı bölümde, burjuvazinin proletaryayı politik mücadelenin içine nasıl çektiği şu sözlerle dile getirilmektedir: “Burjuvazi sürekli bir mücadele içindedir: başta aristokrasiye karşı; daha sonra, çıkarları sanayinin ilerlemesiyle çelişen burjuva kesimlerine karşı; her zaman dış ülkeler burjuvazilerine karşı. Tüm bu mücadelelerinde burjuvazi, proletaryaya başvurmak gereğini duyar, onu yardıma çağırır ve böylece proletaryayı politikanın içine çeker. Demek ki, kendi eğitiminin öğelerini, yani kendisine karşı kullanılacak silahları proletaryanın eline bizzat kendisi verir.”

Burada kastedilen söylemek istediğimizin özünü oluşturuyor. Burjuvazi proletaryayı kendi çıkarları eksenine yedeklerken, aynı zamanda kendisine karşı yükselecek mücadelenin de zeminini yaratıyor. 19. yüzyılda siyasal iktidarı elinde bulunduran feodallere karşı burjuvazi, proletaryayı kendi safına çekmek zorundaydı. Burjuvazi iktidarı ele geçirip, kendi içerisindeki rekabet ve çatışmalar su yüzüne çıktıktan sonra da, rekabet içerisinde olduğu burjuva kesimlere ve diğer ülkelerin burjuvazilerine karşı da böyle bir politik taraflaşma yaratmaya ihtiyaç duydu.

Örneğin bugün baktığımızda, milliyetçi söylemlerin öne çıkıyor olması, bir yandan ABD ve AB emperyalistlerinin çıkarlarına tam uyum gösterilirken, diğer yandan çıkarları ile çeliştiği yerlerde kabadayılıklara başvurulması bunun bir göstergesidir. Böylece burjuvazi kendi çıkarları için yürüttüğü mücadelede işçi sınıfı ve emekçileri kendine yedeklemektedir. Bunda başarılı olduğu, işçi sınıfı üzerindeki denetimini sağlayabildiği sürece, gericiliğin ağırlığı daha çok hissedilmektedir. Fakat bu bir süreçtir, işçi sınıfının politik mücadeleye girmesinin zemini giderek yaratılmaktadır.

Kısacası, burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki denetimi çelişkilidir, bu da işçi sınıfının devrimci mücadeleye atılmasının fırsatlarını sunmaktadır. Komünist Manifesto’da ifade edildiği gibi, burjuvazi “kendisine karşı kullanılacak silahları proletaryanın eline bizzat kendisi verir.”

 

Bu silahlar neler?

İşçi sınıfı ve emekçilerin darbeye tutum alması bugün siyasi iktidarın lehine olsa da görünümünün çelişkili olduğunu, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin yükseltilmesi için olanaklar yarattığını vurguladık. Bu çelişkinin kaynağında burjuvazi ile proletaryanın çıkarlarının birbirine zıt olması gerçeği vardır. Kapitalizmin krizi keskinleştikçe, rekabet içerisindeki sermaye kesimlerinin birbirlerine karşı mücadelesinde işçi sınıfını yedeklemek için kullanılan söylem ya da yöntemlerin çelişkileri de giderek görünür hale gelmeye başlar.

Örneğin, Türk burjuvazisinin işçi sınıfını denetim altında tutmasına yarayan dinci-gericilik “FETÖ” şahsında ifşa olmuştur. Bugün AKP hükümeti sözcülerinin ağızlarından “FETÖ dini kullandı” gibi ifadeler duyulmaktadır. Ya da bir diğer örnek, geçtiğimiz yıl Metal Fırtına’da Türk Metal çetesinin “milliyetçilik” maskesinin düşmesidir. “Darbeye karşı demokrasi” söylemi güncel bir diğer başlıktır. Gerçi işçi sınıfı “darbeye karşı” “demokrasi”den ziyade devlete sahip çıkma algısıyla hareket etmiştir. Fakat sahip çıktığı devletin burjuva karakteri OHAL uygulamalarının işçi ve emekçileri hedef almasıyla giderek teşhir olmaktadır. 

Burjuvazinin emekçi sınıfları kendi çıkarlarına yedeklemek için kullandığı maskeleri düşürmek, zihinlerdeki çelişkili algıları parçalamak için böylesi kriz süreçlerinde daha fazla imkan doğar. Darbe girişiminin hem emekçi sınıfları politikleştirerek hem de devlet krizini derinleştirerek önünü açtığı bir süreçtir bu.

 

Daha etkin politika!

Kısacası, bugün toplumda ağırlaşan gericiliğe rağmen, kapitalizmin derinleşen krizi ve Türkiye’de yaşanan devlet krizi, işçi sınıfını burjuvazinin denetiminden koparmanın imkanlarını sunmaktadır.

Komünistlerin devrimci sınıf hareketi geliştirmeye odaklandıkları, tüm güç ve olanakları bu yönde seferber etmek gerektiğini vurguladıkları yerde, Türkiye’deki gerici atmosferi yaracak bir iradeyle sınıftaki geri eğilimlerle mücadele etmek, bu eğilimlerin çelişkilerini irdeleyip burjuvazinin bıraktığı boşlukları doldurmak, sınıfı devrimci bir tarzda harekete geçirmek için imkanları en iyi bir biçimde değerlendirmek günün en acil görevidir. Elbette önemli olan pratikte bunun nasıl yapılacağıdır. Devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek için somut yönelimlerin ve atılacak adımların belirlenip uygulanması sorunudur.

Örneğin reformistler bugün “Darbe ve OHAL’e karşı daha fazla demokrasi” şiarı ile politika üretmektedir. Bu bir düzen içi reform programıdır. CHP ile ortak eksende hareket etme çabası buna eşlik etmektedir. “Güçbirliği” çabaları, belli siyasal odaklar arasında gerçekleşen, hatta sendikalar üzerinden yürütülen görüşmeler, eylemler, forum-panel vb. etkinlikler ve atılan adımlar bunun ayaklarıdır.

Güncel sorunların başında OHAL’e paralel olarak emperyalizmle işbirliği içerisinde Suriye’de doğrudan tırmandırılan gerici savaş gelmektedir. Darbe girişimi ardından yaptığımız değerlendirmelerde, AKP iktidarının çöküşe doğru gittikçe efendilerinin çıkarlarına kölece bağımlılığının daha da görünür hale geleceğini vurguladık. ABD ve AB’ye karşı söylemlerinin ikiyüzlülüğüne dikkat çektik. Bu açıdan emperyalizme ve onun Türkiye’deki dayanaklarına karşı mücadeleyi yükseltmek, işçi sınıfını bu yönde taraflaştırmak, ABD ve AB karşıtlığının ulusalcı eksenden kopmasını sağlamak bugünün önemli hedefleridir  Bu yönde daha somut adımlar atmalı, daha yoğun bir çabanın konusu haline getirebilmeliyiz. Birbirine bağlı olarak bu adımlarımızın iki yönü olmalı. Bir yandan sınıf bölüklerini harekete geçirmeye dönük ajitasyonu yükseltmeli, diğer yandan burjuvazinin ve AKP’nin emperyalistlere olan bağımlılığını ve ikiyüzlülüğünü teşhir etmeli, “milliyetçiliğin” onların çıkarı doğrultusunda kullanıldığını göstermeliyiz.

Emperyalizmle bağlantısı içerisinde bir diğeri dinci-gericilik konusudur. Dinin sermaye temsilcileri için bir araç olduğu gerçeği giderek daha görünür hale gelmektedir. Darbe girişimi bu açıdan “FETÖ”nün maskesinin düşüren bir rol oynamıştır. AKP’nin bunu kullanmaya çalışması bu sürece bir başka yönden etkide bulunmaktadır. Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler -Mısır’da Mursi’nin aldığı darbe- bunun bir başka göstergesidir. Emperyalizmin ve işbirlikçi burjuva devletlerin dayandıkları dinci-gericilik etkisini giderek yitirmektedir. Bugün bu eğilim ileri bir kanala akamıyor olsa da, tersine çevirmenin imkanları önümüzde durmaktadır.

Sonuç olarak, bugünün dünyasının yaşadığı krizler gericiliği ağırlaştırırken, devrimci bir sınıf hareketi geliştirmenin imkanlarını da artırmaktadır. Politik mücadelenin işçi sınıfını taraflaştıracak şekilde yükseltilemediği yerde bu imkanlar burjuvazi tarafından kullanılmakta, gericiliğin koyulaştırılmasına hizmet etmektedir. Bu nedenle komünistler sınıf içerisinde devrimci politik mücadeleyi yükseltmenin yol ve yöntemleri üzerine daha fazla yoğunlaşmak ve bunu somut adımlarla birleştirmek durumundadır. Fırsatları değerlendiremeyip, sınıfı devrimci bir tarzda politikleştirecek adımları ertelemek, tarihin tekerliğini ileriye doğru hızlandıramamak anlamına gelecektir.


Üste