Logo
< 15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi

Öncü İşçi Platformları üzerine: Deneyimler ve dersler


Öncü İşçi Platformları üzerine...

 

Deneyimler ve dersler

Deniz Yılmaz

Kuruluş hedefleri ve
ön zayıflıklar

Öncü İşçi Platformları, sınıf hareketinin birleşik mücadele-örgüt arayışına yanıt vermek, bunun ilk halkası olarak ileri-öncü unsurların örgütlü birliğini yaratmak amacıyla öncü bir müdahalenin ürünü olarak gündemleştirildiler. Sınıf hareketinin kendi mücadele dinamiklerinin ortaya çıkardığı örgüt biçimi olmaması, platformaları daha baştan bir dizi zayıflık ve yetersizlikle yüzyüze bıraktı. Sınıfın öncü unsurlarının örgütlü birliğini hedeflemesine karşın, gerek hareketin mevcut durumuna bağlı olarak öncü unsurların yaşadığı zayıflık, gerekse de sınıf devrimcilerinin sınıfla kurduğu bağların zayıflığı, platformların ilk biçimlenişine damgasını vurdu.

Böyle yaşanması da doğal ve anlaşılırdı. Bununla beraber, sınıf hareketinin ihtiyaçlarına karşılık düştükleri ölçüde, sınıf devrimcilerinin platformları sınıfın öncülerine maletmeleri, mevcut mesafeyi hızla kapatacak yoğun ve sistematik bir pratik çaba göstermeleri zorunluydu. Ancak böylelikle platformlar, politik-pratik faaliyet kapasitesi, işleyiş ve bileşimi bakımından başlangıçta taşıdıkları zayıflıkları aşabilir, sınıfın birleşik mücadele örgütleri haline gelebilirlerdi.

Bunun başarılabilmesi için; platformların işlevi, hedefleri ve zayıflıkları ile bu temelde öncü müdahalenin içeriği-yönü ve sınırları konusunda net bir politik perspektife sahip olmak zorunlu bir önkoşuldu. Öncü İşçi Platformları üzerine yapılmış ilk merkezi değerlendirmeler, platformların kuruluş hedefleri ile mevcut durumları arasındaki mesafeyi tanımlayarak, bu mesafeyi kapatacak bir perspektifle hareket etme gereğini, platformların geleceği açısından olmazsa olmaz yaşam koşulu olarak tanımlıyordu. Aynı değerlendirmelerde, sınıfın öncü unsurlarının birleştiği örgütsel zeminler haline gelemedikleri ölçüde, platformların yozlaşarak gereksizleşecekleri de kesin bir şekilde ifade ediliyordu.

Böylesi bir durumun yaratacağı birçok olumsuz sonucun yanısıra, öncü unsurların mevcut güvensizlik ve çaresizliklerinin derinleşmesi, örgütlenme çağrısının propagandif etkisiyle kazanılan güç ve imkanların yitirilmesi; ayrıca platform çalışmasının siyasal-örgütsel çalışmaya ikamesiyle stratejik önceliklerden uzaklaşma ve buna bağlı sorunlar özellikle önem taşıyor. Platformların bugün içerisinde bulundukları durumun, onların kuruluş iddia ve amaçları ile partinin toplam siyasal sınıf çalışmasının gelişme düzeyiyle bağı içerisinde değerlendirilmesi zorunludur. Bu, hem platformların hedeflerinin halen oldukça uzağında olmaları gerçeğinden; hem de siyasal sınıf çalışmasında yeni bir atılımın eşiğinde bulunan partinin bunu başarmasının, toplam sınıf faaliyetinin bu alanının eleştirel değerlendirilmesine de büyük ölçüde bağlı olmasından dolayı gereklidir.

Doğal olarak platformların mevcut durumu ve sorunlarını değerlendirirken, bugünkü çalışmanın güncel sorunlarından ziyade, kuruluş amaçları, sınıf hareketinin ve öncüsünün gelişme seyri ve nihayet partinin sınıf çalışmasının gelişme süreciyle bağlantılı olarak ele almak durumundayız.

Burada bu, daha çok yerel bir çalışmanın verilerine dayanılarak yapılmaktadır. Dolayısıyla bu, alana ilişkin genel sonuçlar çıkarmayı güçleştirdiği gibi, yer yer yerel çalışmanın özel sorunları da rengini vermektedir. Bununla birlikte ve bu sınırlarda, bir ilk adım olarak, konuya ilişkin saflarımızda geliştirici bir tartışmanın önünü açmayı hedeflemektedir.

Mevcut durum üzerine
gözlemler

ÖİP’lere ilişkin bir değerlendirme yapmak için önce mevcut durumu genel çizgileriyle ortaya koyalım.

Platformlar, sınıf hareketinin ihtiyaçları esastan değişmemekle birlikte, mevcut politik-örgütsel kapasiteleri, işleyiş ve etkinlikleri ile bu ihtiyacı karşılamaktan uzaktırlar. Öncü müdahalenin ürünü olmaları gerçeği değiştirilememiş, henüz sınıfın öncü unsurlarına maledilememişlerdir.

Dolayısıyla, aşılması gereken mesafe olduğu gibi durmakta, hatta ilk dönemlerde mesafeyi kapatma yönünde atılan adımlar yer yer boşa çıkabilmektedir. Dahası kuruluş iddialarına uygun tokluk da çalışmanın birçok alanında zayıflamış görünmektedir. Kullandıkları araçlar (bülten, bildiri vb.) belli bir süreklilik kazanmış olsa da, bu mevcut zayıflığı esastan değiştirmemektedir.

Mevcut durum ya da başarısızlığın birbirini tamamlayan iki nedeni vardır. Birincisi, sınıf hareketinin nesnel geriliği, parçalı yapısı ve buna bağlı olarak öncü unsurlarının yaşadıkları zayıflıklar; ikincisi ise, birinciye bağlı da olsa, öncü müdahalenin ürünü olmaları gerçeğine bağlı sınırlılık ve yetmezliklerdir. Son neden, politik-örgütsel sorunlar ve genel olarak sınıf hareketi içerisinde sahip olunan güç ve imkanlar-maddi bağlar alanında somut karşılığını bulmaktadır. Bu iki etkenin birbirini karşılıklı etkileyip besleyerek nasıl bir rol oynadığı üzerinde durmak gerekmektedir.

“Öncü” işçilerin eğilim ve
yaklaşımları

Mücadele ve örgütlenme planındaki zayıflığı ile bilinci arasındaki mesafenin büyüklüğü ölçüsünde sınıfın ileri, öncü unsurları tüm iddilarına karşın platformlardan uzak durmaktadırlar. Çaresizlik ve özgüven zayıflığı, onları izlemekle sınırlı bir tutum içerisinde bırakmaktadır. Platformların gerekçelendirildiği başlangıç değerlendirmelerinde de bu durum belli bir açıklıklıkla ortaya konulmakta, ancak sınıfın öncülerinin bu davranış ve eğilimlerinin politik öncünün çabasına bağlı olarak değişebileceği söylenmektedir. Bununla birlikte, sınıf hareketinin içerisinden geçtiği koşullar, genel toplumsal mücadele atmosferi vb. etkenlerin de platformların başarısında özel bir önem taşıyacağı vurgulanmaktadır.

Özellikle Şubat krizi sonrasında ağır yıkım saldırısının tepkisiz-suskun karşılanması, sendika bürokrasisinin biriken tepkiyi belli bir kolaylıkla denetim altına alması, sınıfın öncü unsurları üzerinde moral kırıcı ek bir etki yaratmış, güvensizlik ve çaresizliğini derinleştirmiş, yüzlerini mücadeleden geriye çevirmiştir. Platform çalışmalarının da bu durumdan etkilendiğinden kuşku duymamak gerekir. Nitekim krizin hemen sonrasında platformların sendika bürokrasisini eyleme zorlama tutumu öncülerden belli bir politik ilgi görürken, sonrasında bu ilgi büyük ölçüde kırılmıştır. Platformlara dönük filizlenen beklentilerde yaşanan kırılmalar da bunda rol oynamıştır.

Platformların hedef aldıkları “öncü”nün halen tırnak içerisinde tanımlanması, onun çok yönlü bir mücadele ve eğitim sürecine olan ihtiyacını ortaya koymaktadır. Bu haliyle onu potansiyel olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Potansiyellerin açığa çıkarılarak öncünün aktifleştirilmesi, gerçek anlamda öncüleştirilmesi platformların hedeflerinden biridir. Bilincini ve geleceğini sınıf mücadelesine bağlaması, mücadele ve örgütlenme planında olgunlaştırılması, sistematik bir çalışma ve yüklenmeyi zorunlu kılmaktadır.

Sınıfın mücadele dinamiklerinden, sınıf hareketliliğinden beslenmeyen bir “öncüleşme” sürecinin yüzyüze bulunduğu zorluk ortadadır. Özellikle Şubat krizi sonrasında yaşananlar zorluğu önemli ölçüde arttırmıştır. Aktifleştirilemedikleri, buna bağlı olarak gerçek anlamda öncüleştirilemedikleri ölçüde ilk birikimler büyük ölçüde yitirilmiş, ancak politik iddiası olan sınırlı sayıda öncü işçi platformlarda kalıcı hale getirilmiştir. Bu elbette bir kazanımdır, ama platformlara yüklenen işlev ve hedefler söz konusu olduğunda fazla da önemi yoktur. Dahası hem merkezi olarak dinamizmlerini yitiren platformlar, hem de işyeri ölçeğinden uzaklaşmış bir ilgi yoğunluğu gerçeği, bu güçlerin dönüşümü sorununu da ortaya çıkartmıştır. Bu durum derinlik kazanamadan genişleyen bir politik-pratik gelişmeyi göstermektedir.

Öznel sorunların kapsamı

“Öncü” işçiler şahsında yaşanan olumsuzluk, kolay beklentilere kapılan örgütleyici-eğitici güçler şahsında da görülebilmiştir. Elbette kolay beklenticilik öznel zayıflıkların sonuçlarından sadece biridir. Öznel iradenin oynayacağı rol kendiliğinden hareketin ve öncüsünün durumuna bağlı olmakla birlikte, bu, öznel iradenin etkileme ve değiştirme gücü olmadığı anlamına gelmez, fakat sınırlarını ortaya koyar. İradi etken ile kendiliğinden hareket arasında, birbirini karşılıklı olarak etkileyen, güçlendiren/zayıflatan bir ilişki vardır. Nitekim platform çalışmasının iradi unsurlarının yaşadığı zayıflıklar da sınıf hareketinin zayıflıklarından beslenmiştir.

Öznel planda yaşanan zayıflıkları birkaç başlık altına toplayabiliriz. Birincisi; sınıf hareketiyle/onun öncü unsurlarıyla ilişkilerdeki zayıflıktır. İkincisi; öncü iradi müdahaleyi gerçekleştirecek güçlerin politik perspektif, sınıf çalışması deneyim ve birikimi planında taşıdığı zayıflıklardır. Üçüncüsü ise, ilk ikisini tamamlayan bir çerçeve olarak, siyasal sınıf çalışmasının genel örgütsel-politik düzeyine ait sorunlardır.

İradi gücün sınıfın öncüleriyle bağlarının sınırlılığı ve zayıflığı, platformlar üzerine ilk değerlendirmelerde de açıkça ortaya konulmuş; ve bu, etkin ve sistemli bir pratik-politik faaliyet içinde aşılacak bir zayıflık olarak tanımlanmıştır. Zira sınıf hareketinin ihtiyaçlarına yanıt veren devrimci bir açılım, ancak doğru bir tarz ve ısrarlı bir yönelimin ürünü olarak gücünü katlayan sonuçlar yaratabilir. Sınıf devrimcileri, sınıfın öncü unsurlarına yönelik platform önerisini güçlü bir propagandayla taşımaya yönelirken bunu hedefliyorlardı. Böylece açığa çıkarılacak güçler platform zemininde örgütlenerek sınıfın ihtiyaçlarına uygun bir mücadele-eylem hattına çekilecek, buradan sağlanan güçle daha ileri bir politik-örgütsel kapasite ortaya çıkarılacaktı. Güç yetersizliğinin sınırlarını kırmanın yolu faaliyetin böyle bir bütünlük içerisinde yürütülmesine bağlıydı.

Platform çalışmalarının ilk dönemlerinde bu tarz olumlu sonuçlarını da verdi. Çalışmanın yöneldiği en ileri güçler platformlara katıldılar ya da platformlar onlar için yakın bir ilginin konusu oldu. Ancak ilerleyen süreçte çalışma tarzında bir takım boşluklar ortaya çıkmaya başladı. Özellikle örgütlenme ve pratik eylem ayakları yazılı propaganda çalışmasına göre geri planda kaldı. Böyle olduğu ölçüde, platformların sınıfın öncü unsurları üzerindeki ağırlığı ve basıncı da zayıfladı. Sınıfın birleşik mücadele-örgütlenme ihtiyacını karşılama iddiası da paralel biçimde cılızlaştı. Platformlar bünyesinde ortaya çıkan bu zayıflıklar özellikle Şubat krizi sonrasında arttı.

Nesnel zorlanmaların elbette platformlar üzerinde önemli etkileri var. Bununla birlikte; platform çalışmalarındaki kopukluklar, yönelim ve ısrar planında yaşanan zayıflıklar ve bunların bir sonucu olarak sınıf hareketine dönük ilgide zayıflama ve stratejik önceliklerden uzaklaşma biçiminde ifade edilebilecek sorunlar, esasta çalışmayı yürüten güçlerdeki zayıflığa işaret etmektedir.

Yönelim ve ısrarın pratik-örgütsel karşılığı, platformların işyeri dinamikleri üzerine oturtulması, somutta fabrika temeline oturan bir örgütlülük hedefi ve politik çizgi doğrultusunda örgütlenmesidir. Oysa pratik çalışmanın seyri içerisinde bu yönelimin gerekleri yerine getirilememiştir. Hatta bazı örneklerde görüldüğü üzere bir takım mevziler boşlanabilmiştir.

Güç sorunu nitelik sorunudur

Tüm bunlar gelip güç sorununa dayanmakla birlikte, güç sorunu bir nicelik değil nitelik sorunudur. Sağlam ve güçlü sınıf dinamiklerine dayanmayan platformların bu zayıflığını aşacak olan, sınıf devrimcilerinin iradi inisiyatifleridir. Bu alanda yaşanacak her zayıflık, dolaysız olarak platformların geleceğini etkilemektedir. Mevcut güçlerin ideolojik-politik planda yetersiz, pratik-örgütsel planda deneyimsiz ve önemli ölçüde sınıf dışından gelen kadrolar olmaları gerçeği bilinmektedir.   Bundan dolayıdır ki, bu süreç esasta mevcut güçlerin de siyasal sınıf çalışması zemininde eğitilme sürecidir. Bu haliyle sınıfın öncü potansiyellerinin dönüştürülmesi sorunu, kendi güçlerimizin dönüşümü sorunuyla örtüşmektedir.

Kadrosal dönüşüm-eğitim sorunu, siyasal sınıf çalışmasının niteliği ve düzeyi ile birlikte ele alınırken, muhakkak ki partinin gelişme çizgisi ve düzeyiyle de değerlendirilmelidir. Bu, siyasal sınıf çalışmasının politik-örgütsel gelişme sürecinin sorunlarını da ortaya koymaktadır.

Buradan çıkarılacak ilk sonuçlar şunlardır:

Birincisi, mevcut kadrosal birikimin önemli ölçüde “yeniden inşa” sürecinde kazanılmış, dolayısıyla ideolojik-politik ve örgütsel dönüşüm-eğitim ihtiyacı içerisinde olmalarıdır. İkincisi; siyasal sınıf çalışması alanında da politik-örgütsel sorunların ana ekseninin “yeniden inşa”nın özellikleri-ihtiyaçları tarafından belirlenmesidir. Bu herşeyden önce politik-pratik-örgütsel deneyim ve birikimi dışında, sınıf çalışmasının asgari kadrosal güçlerini ve araçlarını oluşturma sürecidir. Böyle bir süreçte stratejik önceliklerin büyük bir katılıkla gözetilmesi, buna bağlı olarak sınıf çalışmasında genişleyen ve etkisini güçlendiren bir çalışma kapasitesinin ortaya konulması gerekmektedir.

Böyle bir gelişme evresinde kadrosal dönüşüm sorunu sınıfın öncü unsurlarının eğitimiyle birleşiyorsa, doğal olarak bu, çalışmanın sorumluluğu taşıyanlar üzerinde bir gerilim ve zorlanmaya yolaçacaktır. Nitekim platformlar pratiğinde bu sıklıkla yaşanabilmiştir. Bu durum zorunlu olarak daha ileriden önaçıcı bir müdahale ve yönlendirmenin sürekliliğini gerektirmektedir. Zaman zaman bu alanda yaşanan aksamalar da mevcut sorunların birikmesine yolaçabilmiştir.

Taktik olanı stratejik önceliklere
bağlama zorunluluğu

Stratejik önceliklerden uzaklaşma (politik-örgütsel), fabrika çalışmasıya platformlar arasında ikincisinin ilkine baskın geldiği ve buna bağlı sorunlara zemin hazırladığı bir tablo söz konusudur. Platformların güdükleşerek sınıf hareketinin ihtiyaçlarından uzaklaşması, dönüşümün zorunlu alanı olan devrimci sınıf çalışması zeminini de ortadan kaldırmaktadır.

Mevcut sorunları aşmak, öncelikle platformları dönemsel bir açılım olarak ihtiyaca yanıt verme dinamiği ve kapasiteleriyle yeniden değerlendirmeyi zorunlu kılıyor. Komünistler asla örgüt biçimlerini amaçlaştırmazlar. Onları sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına yanıt verip verememe nitelikleriyle değerlendirirler.

Öte yandan, stratejik önceliklere uygun bir sınıf çalışmasını biçimlendirmek, günün en acil görevidir. Sınıf çalışmasının mevcut deneyimleri, imkan ve güç birikimi gerekli asgari temeli sağlamaktadır. Bunun için mevcut politika ve örgüt biçimlerinin stratejik olana bağlanarak, bunun çok yönlü bir hazırlık süreci olarak görülmesi, bu perspektifi gündelik çalışmada belirsizleştirecek her türlü politik-pratik-örgütsel tutumdan kaçınılması zorunludur.

(Ekim, Sayı: 232, Aralık 2003)


Üste