Logo
< 15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi

Sınıf çalışmasının sorunları-II / TKİP MK


TKİP MK / Toplantı Tutanakları/ Sonbahar 2011
Sınıf çalışmasının sorunları - 2


On:
Sınıf çalışmamızın sorunları ve deneyimleri üzerine belli değerlendirmeler yapıldı. Benim kendi payıma söyleyeceklerim, ayrıntıdan çok daha genel çerçevede ifade edebileceğim düşünceler olacak.

Partinin tabii ki bugünkü siyasal mücadele sahnesinde kendi zemini üzerinden bir taraf olarak, güçlü bir odak olarak ortaya çıkmasını sağlayacak bir gelişme sürecini yaşamak durumundayız. Tabii burada aslolan, partinin kendi gücünü bulacağı, kendi gücünü maddi olarak açığa çıkaracağı zemin olarak fabrikalar alanıdır. Gelinen yerde sınıf çalışmamız kendini hissettiren bir boyuta doğru ilerliyor. Aslında son bir yılın belli gelişmelerinin, belli pratiklerinin gerçeği daha doğrudan açığa çıkardığını düşünmek gerekiyor. İstanbul sınıf çalışmamız farklı boyutlarıyla ilerliyor. Bu çalışma boyunca sonuç almada bizi zorlayan yönler nelerdir diye baktığımızda, karşımıza çıkan, bir yanıyla mevzi tutmaktır, bir yanıyla fabrikalar içerisinde yerleşmektir vb. Bunları bir yanıyla sendikal bürokrasiyle genel planda değil daha somut olarak, daha içerden bir mücadelenin farklı biçimlerde karşımıza çıktığı gerçeğiyle de birleştirerek söylemek gerekiyor.

Dahası, bugün için sınıf hareketinin genel durumundan bağımsız olarak söylemek gerekirse, ortaya çıkmış, sınırlı ölçülerde, sınırlı düzeylerde de olsa bir mücadele, bir direnme, bir örgütlenme eğilimi var. Biz bunu ne kadar güçlü, ne kadar birleşik olduğu olgusundan değil ama bugün ortaya çıkan biçimiyle, somutluğuyla düşündüğümüz zaman, buna müdahale etme imkanlarımızın çoğaldığını söylemek gerekiyor. Son dönemdeki direnişler üzerinden bunu söylüyoruz. Aslında bir dönem önce M, X, vb. direnişler olmadan, bazen daha tekil direnişlere müdahale etme pratiği üzerinden belli şeyler, bunun ortaya çıkaracağı bir takım farklı eğilimleri bertaraf etmeye dönük bir tutum da gündeme gelmişti. Bir kere, henüz bu sınırlıdır. Ancak giderek hem sendikal cepheden hem sermaye cephesinden, daha çok bu direnişler, eylemler vb. üzerinden partinin daha tanınır hale geldiğini söyleyebiliriz. Bu örneklerin yaşandığı her yerde bir biçimde dikkatle izleniyoruz. Bir yönü budur. Bunun önümüzdeki dönem -giderek bu örnekler çoğaltılıyor işte- daha da güçlenecek bir durum olduğunun altını çizmeliyiz.

İkincisi, ortaya çıkan direnişlerin, bu direnişleri kazanma kararlılığıyla sürdürüyor olmamızın bir başka boyutu var. Bu direnişlerin farklı yönlerine ve evrelerine müdahalemizdeki zayıflıklar ne olursa olsun, burada sözkonusu olan sınıfın direnme kararlılığını kendi müdahalemiz üzerinden yolaçıcı bir pratik olarak ilerletebilmektir. Bu da fazlası ile önemlidir. İşin bu tarafından da önemli bir deneyim kazandığımızı söylemek gerekiyor. Bunun örneklerinin giderek daha çok karşımıza çıkacağını düşünüyorum. Çünkü gelinen yerde sınıf çalışmasında bu başarıyı değişik yönleriyle yakaladığımızı, kendimizi burada ifade etmeye başladığımızı görebiliriz. Dediğim gibi, bunların artık dışardan daha görülebilir hale geldiği, sınıf kimliğimizin buradan tanımlanır bir hal aldığı olgusuyla karşı karşıyayız.

Bunun bir başka boyutu, sınıf adına siyaset sahnesinde söz söyleyebilen bir pozisyon kazanmaktır. Biz bunu daha çok bir takım süreçlere müdahale ederek gündemleştirmeye çalışıyoruz. Siyasal sınıf çalışmamızı bu cepheden de güçlendirme ihtiyacı var. Bunu daha geniş ölçekte yapabilmeliyiz. Bu, daha dar bir alanda kalan müdahale zeminimizi genişletmek olacaktır, güçlendirmek olacaktır. Bir tarafı da budur. Bu tür adımları atmak gereklidir.

İşin bir başka boyutunu, sendikal bürokrasiye karşı mücadele olarak tanımlamış olduk. Yoldaşlar belli örnekler üzerinden bunu tanımladılar. En açık örneği B sendikasıdır, onunla bir dizi süreçte karşı karşıya gelişimizdir. Sendikal bürokrasinin de bizim gerçeğimize ilişkin olarak, sınıf çalışması alanında aldığımız mesafe konusunda artık daha açık bir fikre sahip olduğundan kuşku duymamak gerekir. (…)

Bugün o direnme kararlılığı olarak tanımladığımız şeyin belli başka güçler için de bir örnek oluşturduğunun, yol açtığının da altını çizmeliyiz. Daha çok bu yakın dönemde ortaya çıkan direnişlerin bu yönlü gelişmesiyle de birlikte düşünüldüğünde, bu açıdan da öğretici bir pratik ortaya koyduğumuz bir gerçektir.

Tabii çalışmamızın asıl zorlanma alanı biraz fabrika merkezli çalışmadır. Bu konuda henüz derinleşen bir çalışma düzeyini oluşturabilmiş değiliz. Bunun potansiyelleri de var aslında. Bunu tabii daha sistemli bir hale getirmek, daha özgünleştirmek, daha somut hale getirmek gibi sorunlar var. Bugün aşağı yukarı temel çalışma alanlarımızda ve fabrikalar düzeyinde, tabii bunu yeni olan bir şey olarak söylemiyoruz, ama bu konuda da yavaş yavaş öğreniyoruz diyelim. Bunu biraz sınıf çalışmamızın değişik boyutlarında aslında bir öğrenme süreci, bir deneyim kazanma süreci olarak da görmek gerekiyor. Biz bunu fabrikalara yönelik olarak daha somut politikalara dayalı çalışmalar olarak tanımlayabiliriz. Bunun belli sınırlı örnekleri vardır. Aslında bunun toplam olarak sınıf hareketine daha güçlü müdahale etmemizin imkanlarına dönüştüğünü de görebiliyoruz. Bunu salt direnişler üzerinden ifade etmiyorum. Böyle örnekler çoğaldığı ölçüde, bu başka bir düzeye bizi götürecektir. Temel çalışma alanlarımız böyle örnekleri kendi cephelerinden çoğaltma yönünde bir yüklenme içerisine girmelidirler. Orada ciddi bir çaba, kararlılık gösterebilirsek, ki bunu artık başarabileceğimizi belli örnekler üzerinden söyleyebiliriz, bu örnekleri çoğaltabilirsek eğer, o zaman durumun daha farklı bir düzeye sıçrayabileceğini ifade edebiliriz.

Sınıfa müdahalenin yöntemleri ve araçları bir başka konudur. Fabrika çalışmasında derinleşmeyi sağlamada kullanacağımız yöntemler ve araçlar özel bir önem taşımaktadır. Hedeflenen birimlere yönelik daha planlı ve sistemli müdahale bunlarsız düşünülemez. Fabrika bültenleri, şu veya bu fabrikaya yönelik özel sayılar üzerinde bu kapsamda durulmalıdır. Bu açıdan pratiğimiz henüz zayıf ama bu alanda da yeni bazı adımlar atmış bulunuyoruz. İşin bu tarafını giderek güçlendireceğimiz bir aşamanın içerisindeyiz.

Alanlardaki belli pratikleri, özellikle de direniş örneklerini, yerel çalışmamızın toplamına yayan, belli durumlarda bunun ekseni haline getiren bir müdahale içinde olmalıyız. Burada yer yer zayıf kalabiliyoruz. Yer yer bu, sözkonusu çalışma alanının kendisiyle sınırlı kalabiliyor. Bundan da çıkabilmek gerekiyor. Bu konuda gerekirse merkezi düzeyde bir yüklenme gerçekleştirmeliyiz. Düzenli bir tarzda izlemek, gerekiyorsa destek vermek, gerekiyorsa yardım etmek durumundayız. İşin bu tarafından da kendi pratiğimizin yavaş yavaş değişmeye başladığını ifade edebilirim.

Belli bazı örnekler, sınırlı bazı imkanların bizi bir anda nasıl taraf haline getirdiğini de gösteriyor. İşte genel kurullar üzerinden örnekliyoruz. Bizdeki yankısı ve etkisiyle dıştaki yankısı ve etkisinin çok farklı olduğunu düşünüyorum. Bir anda sendikal hareket içerisinde sınıf sendikacılığı iddiasının sözde temsilcisi B'in karşısına bir odak olarak çıkabiliyorsunuz. Bunu hem örgütlenme düzeyleri bakımından, hem ortaya çıkan direnişler üzerinden, hem toplusözleşme süreçleri üzerinden söylemek gerekiyor. Gerçekten artık sizi izliyor, dönüp size bakmak ihtiyacı duyuyor. Kendi politikalarını biraz buna göre de oluşturuyor, şekillendiriyor, sizi hesaba katarak davranmak durumunda kalıyor. Bu fazlasıyla önemlidir. (…) Artık toplam olarak sendikal hareket ve sol hareket açısından durumumuzun böyle görüldüğünü ve böyle değerlendirildiğini ifade edebilirim.

Sonuçta biz bir sürecin içerisindeyiz. Belli müdahaleler sözkonusu, belli pratikler ortaya çıkıyor. Bunları tabii o sürecin akışı içerisinde ortaya koymaya, değerlendirmeye çalışıyoruz. Ama daha toplam bir sorun olarak, bu deneyimleri, ortaya çıkan bu pratikleri, çalışmamızın sonraki aşamaları açısından kalıcı kazanımlara çevirmekte yetersiz kaldığımızı söylüyoruz. Ortada bir deneyim var, bu deneyimi baştan ele alıp bir yere getirebilmek gerekiyor. Örneğin, bir M deneyimidir, bunun sonuçları üzerinden baktığımız zaman, ne bıraktı geriye diye tartışıyoruz, ama bu tartışma içerisinde çok belirgin şeyler söyleyemiyoruz. Aslında var bunlar, toplam o sürece ilişkin gidişat izlenebilirse, nelerin ortaya çıktığı gerçeği daha iyi görülebilir. (…)

Sınıf çalışmasında mevzi tutmak olarak tanımladığımız temel önemde bir sorun var. Bu elbette tek başına sendikal mevziler anlamına gelmemektedir. Kaldı ki sendikal mevziler tutmayı öncelikli bir hedef olarak düşünemeyiz. Tabandan, bizzat fabrikalardan sınıfı etkilemeyi, örgütlemeyi ve harekete geçirmeyi esas almalıyız. Bu bir biçimde başarılabilirse, sendikal mevziler içerisinde yer tutmak da zaten kaçınılmaz hale gelecektir. Nitekim bugünün sınırlı imkanları üzerinden bile daha geniş bir müdahale alanı çıkıyor karşımıza. Bunu açıklıkla görebiliyoruz. (…)

Çt: Yoldaşlar konuşmalarında sınıf çalışmasının sorunları, katettiği mesafe üzerinde durmuş oldular. Ben bunlara birkaç nokta üzerinde durarak eklemeler yapmak istiyorum. Aslında ilk gündemler kapsamında da, özellikle de geride kalan yılın değerlendirmesini yaparken, bu konuyu çeşitli yönleriyle tartışmış olduk.

Birinci nokta, sınıf çalışmasında siyasal boyutudur. Sınıf eksenli partiye geçiş ya da partiyi proleterleştirmek, gerçekte sınıfın öncülerinin bir kısmını partili hale getirmek anlamına da geliyor. Böyle bir boyutu var. Dolayısıyla bu da sınıf çalışmasında temel bir hedef... Evet orada ekonomik-demokratik sorunlar, sendikal örgütlenme mücadelesi vb., kuşkusuz önemli bir hareket noktasıdır. Ama siyasal boyut temel ve belirleyici önemdedir. Biz elbette oraya bir siyasi kimlikle gidiyoruz ve siyasal boyut burada belirgin biçimde önplanda olabilmelidir. Uygun her koşulda, her vesileyle bunu öne çıkartmalıyız. Bu kapsamda, "sınıfa karşı sınıf" vurgusunu çalışmanın içinde somutlamalıyız. İşçinin çalıştığı fabrikadaki patrona karşı mücadelesi önemli bir hareket noktası kuşkusuz. Ama biz bu mücadeleyi "sınıfa karşı sınıf" mücadelesiyle bağ içerisinde ele alabilmeliyiz. Bu mevzi kazanmanın veya sınıf içerisinde güç olmanın önemli dayanaklarından biridir.

Diğer bir nokta, seçilmiş hedeflere odaklanma sorunu ve kampanyalar veya diğer gündemlerle bağlantılı olarak siyasal faaliyetin dikkatimizi bundan uzaklaştırdığı tartışmasıdır. Bu yeni bir tartışma da değil. Burada bence temel nedenlerden biri, o alandaki kadrolarımızın çok yönlü faaliyet örgütleyebilme, bu konuda bir esneklik, kıvraklık geliştirebilme konusunda zorlanmalarıdır. Pratik faaliyet kuşkusuz belli ölçüde dikkatleri bir yöne yoğunlaştırıyor. Fakat orada uygun bir planlamayla ve o seçilmiş hedeflere dönük çalışmanın önceliği veya hiçbir koşulda aslında geri plana düşmemesi gerektiği konusunda açık bir bilinç ve buna uygun bir faaliyet örgütleme perspektifi, bakışı olabilmeli. Kadrolaşma sürecinde yapılan yeni müdahalelerle birlikte bu sorunlar da yavaş yavaş aşılır diye düşünüyorum. Aynı anda akan bir siyasal süreç var, yayınlar var, materyaller var, eylemler var vb. Ama bununla birlikte de seçilmiş hedeflerimiz var. Oraya odaklanmamız gerekiyor, oraya zaman ve enerji harcamak gerekiyor. Burada birikim, donanım belli ölçüde yetersiz olduğunda, tüm bunların altından kalkmak güç oluyor. Bu yönüyle önümüzdeki süreçte bu alanda mesafe katedebileceğimizi düşünmek gerekiyor.

Bir öteki konuya geçiyorum. Sendikalar, sendikalaşma mücadelesi, bir yoldaşın ifadesiyle, "sendikaların misyonunu üstlenme" sorunu gündeme getirildi. Bu nokta hem bir avantaj, hem de handikaptır. Eğer biz olaya salt bir sendikalaşma meselesi üzerinden bakarsak, biraz oraya odaklanırsak, söylendiği gibi sendikacıların misyonunu üstlenmeye kalkışırsak, daha çok buraya yoğunlaşırsak, siyasal müdahale boyutu burada zayıf kalacaktır. Dolayısıyla, sendikalaşma mücadelesinde ve sendikal örgütlülük noktasında üstlendiğimiz bu misyonu, harcadığımız çabayı, eğer biz siyasal müdahalenin bir aracı olarak değerlendirebilirsek, aslında bu bir avantaja dönüşür. Ama dönüştüremezsek, salt bu noktada yoğunlaşırsak, tabii dezavantaja dönüşür. El. yoldaşın ifade ettiği şekilde, biz uğraşırız, onlar gelir üstüne konarlar, sonra da bizi dışlarlar. Dolayısıyla bu sendikal örgütlenme çalışmasının aslında siyasal müdahalenin bir aracı olduğu bakışıyla ele alınması gerekiyor.

Diğer bir nokta sendikal bürokrasi ile mücadele. Elbette bu mücadeleyi yürütüyoruz şu veya bu şekilde. Doğal olarak iki boyutta olması gerekiyor. Bir boyutu somuttur. M ve X buna birer örnektir. Bu gibi örneklerde gerektiğinde kişileri de doğrudan hedef tahtasına yerleştirerek, mücadeleyi bu boyutta da sürdürmek gerekiyor.

Diğer bir boyut ise biraz daha genel, belki biraz daha ideolojik-teorik temelli bir mücadele gerektirmektedir. Bu da sendikal bürokratik kastın sınıfsal konumu, burada üstlendiği misyon, sermaye ile bağını ortaya koyan bir mücadele olmalıdır. Biz bunu belirli sınırlarda yapıyoruz, ama bunu biraz o genel ihanet suçlamasının ötesine taşırmak gerekiyor. Bu ihanetin arka planındaki olgulara asıl dikkat çekmek gerekiyor. Bunlar bunu yapıyor, çünkü bunlar sermayenin organik parçası haline gelmişlerdir demek, bunu da olgulara dayalı bir şekilde ortaya koymak gerekir. Kuşkusuz bunda en etkili araç yayın organlarıdır. Tabii yerel bültenlerde bunu daha dikkatli bir şekilde yapmak gerekiyor. Orada üslup önemlidir. Doğru bir dil ve üslup kullanılmadığı ölçüde tersten bir etki de yaratabilir yapılan. İşçilerde bir kurum olarak sendikaya karşı olumsuz izlenimlerin ortaya çıkmasına yol açabilir. Ya da işçinin ağalar tarafından demagojik kışkırtmalara alet edilmesini kolaylaştırabilir. Bu nedenle sorunun ortaya konuluş tarzına ve üsluba büyük özen göstermek gerekir.

M direnişi örneği karşımızda yeni bir sorun ortaya çıkarmıştır, kapitalist ile polisin dolaysız işbirliği sorununu. Sendikal bürokrasi-sermaye işbirliği her zaman vardı. Biz de bürokratik kasta karşı mücadeleyi sermayeye karşı mücadelenin bir parçası olarak ele alıyorduk, burada bir yenilik yok. Yeni olan, sermaye ve polis işbirliğinin bu denli dolaysız biçimde karşımıza çıkmasıdır. M örneği bunu gösterdi. Polis burada doğrudan kapitalistin hizmetinde, onunla fiili ve sürekli bir işbirliği halinde, somutlanmış ortak bir plan çerçevesinde çıktı karşımıza. İşbirliğinin bu boyutta ve kapsamda ortaya çıkması bence yeni bir olgudur. Bundan böyle de farklı yerlerde karşımıza çıkabilir. Bunu bundan böyle artık varsaymalı, buna göre de hazırlıklı olmalıyız.

Son bir nokta. Sınıf çalışmasında belli bir mesafe katediyoruz. Bu ülkede böyle bir çalışma yürüten, bu konuda ilkeli bir ısrar gösteren başka bir siyasal parti ya da grup bulunmuyor, ne reformist ne devrimci... Bazılarının işçiler içinde veya sendikal mevziler alanında belli bağları belki vardır. Ama bunlar da gerçekte sınıf eksenli bir çalışma yürütmüyorlar. Bu yönüyle Parti’mizin sınıfla anılması noktasında ayrı bir yeri var. Burada katedilecek mesafe, özellikle sınıf içinde mevzi kazanma (ki aslında sendikal alanda mevzi kazanmanın yolu da buradan geçiyor) Parti’yi bambaşka bir düzeye taşıyacaktır. Bunun belirgin bir hale gelmesi, örneklediğimiz tarzdaki direnişlerin yaygınlaşmasıyla, daha kitlesel bir şekilde gerçekleşmesiyle, müdahalemizin de belirgin bir şekilde hissedilmesiyle birlikte bambaşka bir etki yaratacaktır.

Belli direnişler ya da sınıf cephesinden bazı eylemlerin toplumda yarattığı yankı (buna liberal solcular bile dahil edilebilir) göz önüne alındığında, sınıf içinde bir güç olan, sınıf adına konuşan, sınıf adına siyaset yapan, devrimci sınıf partisi olduğunu iddia eden, bu konuda Türkiye'nin tek örneği olduğunu söyleyen parti dikkat çekecek, kuşkusuz dostun da düşmanın da gözleri buraya çevrilecektir. Çünkü sınıf içinde güç olmak, semtte ya da başka yerde güç olmaya benzemiyor. O düzeye gelmek, kuşkusuz sınıf eksenli partiye geçişin asgari zemini olacaktır. Daha önceki tartışmalarımızda da ifade edildiği gibi, partinin güvenceye alınması o zaman mümkün olacaktır. Ancak o zaman Parti güvenceye alınmıştır diyebileceğiz, maddi-toplumsal zeminine oturabilmesi, orada kök salabilmesi açısından. Dolayısıyla sınıf çalışmamızın böyle bir düzeye doğru ilerlemesi gerekiyor. Halihazırda tartıştığımız sorunlar asgari düzeyde de olsa parça parça aşılmaya başladığı anda o düzeye doğru yol almaya başlayacağız diye düşünüyorum. Mevzilerimiz halihazırda sınırlı ama önümüz de açık.

 

Er: Yapılan konuşmalarda sınıf çalışmamızın birçok yönü irdelenmiş oldu. Bazıları belki de yineleme olacak ama vurgulanması gerekiyor. Ayrıca bazı eklemelerim de olacak.

Son yıllarda, özellikle son iki metal TİS’leri döneminde, çok belirgin bir şekilde görülüyor ki sınıf hareketine müdahale planında daha ileriye taşınan bir düzeyimiz var. En azından sınıfın belli bir alandaki genel süreçleri açısından bu böyle. Bu konuda elbette ki farklı bir yerde duruyoruz. Bu saflarımızda belli bir bilinç düzeyinin konusudur da. Biz burada Parti Okulu’na katılan yoldaşların yaptığı tartışmalarda da az çok bunu görebildik. Ne yapılacağı, ne tür politikaların geliştirilebileceği, hangi araçların nasıl kullanılabileceği konusunda artık asgari bir birikimimiz var. Bunlar belli ölçüde toparlanmış, belli değerlendirmelere konu da edilmiş bulunuyor. Bu, son dönemin yayınlarından da yansıyor. İnsanlar bu konuda yazı yazmak, tartışmak ihtiyacı duyuyorlar. Bunlar sınıf çalışmamızın geldiği aşamanın göstergeleridir. Vurgulanması gereken noktalardan biri bu.

Öte yanda sözkonusu alanda hala ciddi sorunlarımız da var. Biz sınıfın genel süreçlerine müdahaleyi -demin yoldaş işaret etmiş oldu- belli siyasal sorunlar üzerinden de yapabilmeliyiz. Dahası belli siyasal sorunlar üzerinden bu müdahale sürecini süreklileştirebilmeliyiz  de. TİS dönemi geliyor, biz TİS dönemine müdahale ediyoruz. Ya da asgari ücret sorunu gündeme geliyor, onun üzerinden müdahale ediyoruz. Bir TEKEL süreci gündeme geldi diyelim, ancak bu tür gelişmelere müdahale edebiliyoruz. Sonuçta bu ülkede her temel konu sınıfı dolaysız olarak ilgilendirir. Bağlantı noktalarını doğru yerden yakalayıp müdahale edebilmeliyiz. Siyasal gündemli kurultay düşüncesi bu anlamda gerçekten bir yere oturuyor. Örneğin Kürt sorunu önplandaki bir gündem olarak karşımızda duruyor. Sınıf adına çıkıp, buna dair bir kurultay çalışması yürüterek gerçekten ortaya bir irade koyarsak, daha bütünlüklü bir müdahale yapmış oluruz. Böylece faaliyetin farklı alanlarındaki kopukluğun giderilmesinde ilerleme sağlayabiliriz.

Elbette ki sınıfa yönelik müdahalemizin daha yerel, daha özgün bir boyutu var. Sınıf çalışmamızın esasını oluşturan bir boyuttur bu. Bölgelerde yürüttüğümüz siyasal sınıf çalışması derken, fabrika temelli sınıf çalışmasını kastediyoruz her zaman. Bizim geçmişten beri bir bilincimiz vardı bu konuda. Geçmişteki metinlerimizden birini bir eğitim vesilesiyle birkaç sene önce okuduğumda da gördüm; orada sonuçta bir parti tanımlanıyor, partinin kendini sağlıklı bir temelde örgütlemesi vurgusu yapılıyor ve bunun belirlenmiş hedef birimler üzerinden yapılması ihtiyacı gerekçelendiriliyor. TKİP'nin kendini varetmesi, kadrosunu oluşturması, örgütünü inşa etmesi temelde zaten bu yönelim üzerinden sağlanabildi. Kesintiler, belli kopukluklar yaşanmış olsa da, temelde kendi kadrolaşmasını, örgütlenmesini buna yaslamaya çalıştı. Bu iradeyi her zaman korumaya, ilerletmeye baktı. Şüphesiz bir dizi eksiklikler oldu, dönem dönem sapmalar yaşandı, bunlara müdahale edilmeye çalışıldı. Nihayetinde bizim son kongrelerimiz bu sorunlara genel müdahaleleri gerçekleştiren birer iradeydi aynı zamanda.

Fakat seçilmiş birimlere yönelik sınıf çalışmasında ciddi bir takım eksikliklerimiz var. Biz mesela fabrikalar üzerinden yaygın ve etkili bir kitle çalışması, fabrika temelli etkin bir kitle çalışması yapamıyoruz. Bu alanda gerçekten deneyimle kadrolar saflarımızda çok fazla yok. Çok ileri diyebileceğimiz bir bilinç de yok. Örneğin fabrikaya gireceğiz, biraz güç oluşturacağız, direnişler olacak biçiminde bakılabiliyor. Bir fabrikaya yönelik uzun erimli politika bir kere bundan öteye düşünülebilmeli. Bir fabrikayı hedef alıyorsanız, o fabrikayı dışardan kuşatmak, içerden tutmaya çalışmak, sürekli dövmek gibi bütünsel bir hedefimiz olabilmeli. İşte fabrika temelli kitle çalışması burada çok önemli bir yer tutuyor. Ancak tüm bunları kapsayan çok yönlü bir faaliyet yürüttüğünüz zaman orada kalıcılaşabilirsiniz. Yoksa sadece içerde konumlanmaya dayalı bir çalışma olduğunda, bir yerden sonra içerde gücünüz tükenir, müdahale kanalları ortadan kalkar.

Öte yandan içerden konumlanmanın halen çok büyük önem taşıdığını bu son direniş süreçlerinden gene görüyoruz. Deneyimler gösteriyor ki içeride konumlanmak vazgeçebileceğimiz bir şey değil. Hedef belirlemek veya o hedefe dışardan müdahale etmek, onu bir hedef olarak sürekli müdahale konusu etmek elbette ki öncelikli bir önem taşıyor. Ama içerden gücünüz olmadığı zaman, içerde kalıcı bir dayanağa sahip olmadığınız zaman, çok ileri örneklerde bile ciddi sorunlarla karşılaşabiliyoruz. Demin X üzerinden belli bilgiler aktardı yoldaş. Orada belli ki müdahalenin farklı boyutlarındaki yetersizliklerden kaynaklı sorunlar yaşıyoruz. Ama en başta da aslında içerden güçlü bir konumlanmanın ne kadar büyük bir önem taşıdığını ortaya çıkıyor. Bu zaten kalıcı mevziler yaratma sorunuyla da doğrudan alakalı bir şey.

Bizim geçmişten beri direnişlere müdahalelerimiz, bir takım fabrikalara yönelik çalışmalarımız olageldi. Örneğin bir bölgede ileri diyebileceğimiz bir örnek vardı, o da fabrikanın kapanmasıyla son buldu. Bizim o yereldeki müdahalemiz açısından önemli bir kanaldı. Ciddi zayıflıklar taşısa da içeriden bir konumlanmanız olduğunda bir fabrika üzerinden bile epeyce imkanı zorlayabiliyorsunuz. Bu da bir parça olumlu bir örnek olarak gösteriyor ki gerçekten partili işçi kimliğini bir nebze taşıyan kalıcı güçler olmadığı zaman, orada kalıcı mevziler yaratmak mümkün değil.

Yoldaş kalıcı mevzileri daha geniş bir şekilde tanımladı ama ben bugün hala esas sorunun sendikal alanın imkanlarını kullanarak sınıfa müdahale etmek olduğunu düşünüyorum. Bu noktada da temsilciliklerinden başlayarak şubelerde, sendikalarda çeşitli düzeylerde bir takım olanakların elde edilmesi olarak görüyorum. Nihayetinde bugün sınıf hala sendikal örgütlenme eğilimi üzerinden, sendikal mücadele eğilimi üzerinden kendini dışa vuruyor. Son tahlilde biz de bunun sorunlarını tartışıyoruz. Buradan bakıldığında, küçük bir sendikal imkanın bile bize çok geniş imkanlar açabildiğini görebiliyoruz.

Örneğin X yalnız kaldı diyoruz. X yalnız kalmayabilirdi. Bir takım fabrikalarda dayanaklarımız olsaydı, muhtemelen başka sonuçlar olurdu. Ya da bir takım şubeler ya da temsilcilikler olsa, bölge temsilcilikleri, yerel temsilcilikler olsa, muhtemelen X gibi bir direnişin yankısını ve etkisini çok daha geniş bir alana yayabilirdik.

Bu bakımdan -bölgelerde, yerellerde de tartışılması gereken bir başlık olarak ifade ediyorum- bizim dönemsel hedeflerimiz olmalı, orta erimli, uzun erimli. Yani biz bu bölgede şu işyerinin temsilciliğini ele geçireceğiz, ya da şu fabrikayı örgütleyeceğiz, ya da şube temsilciliği açacağız, şöyle yöneleceğiz diye hedeflerimiz olmalı. Tabii ki hiç olmadığını söylemek yanlış olur. Biz bu tartışmaları belli ölçülerde geçmişte de yapmıştık. Ama kesintiye uğruyor. Oysa hedeflerimize ulaşmak istiyorsak ısrarla kovalanması gereken bir politika haline getirmemiz gerekiyor bunu. Kaldı ki bugün olabilirlik anlamında çok daha fazla bir karşılığı var.

İşte T sendikasını tartıştığımız zaman, neredeyse altı tümüyle boşalmış bir sendika gerçeğinden bahsediyoruz. B sendikasını konuştuğumuz zaman, bir takım bölgelerde şubeler üzerinden bakıldığı zaman, bir iki işyerinin örgütlenmesiyle hızla yer tutulabilecek bir hale gelmiştir. Bu geçmişte daha zordu, geçmişte daha örgütlülerdi. Sizinle daha güçlü karşı karşıya gelebiliyorlardı. Bugün ise bir yere yaslandığınız zaman etkili müdahalelerde bulunabiliyorsunuz. Son şube kurulundakine benzer bir deneyim bir önceki genel kurulda da yaşanmıştı. G fabrikası vb. üzerinden gerçekleşmişti müdahalemiz. Şube genel kurulunda belirleyici bir pozisyonumuz olmuştu. Bugün daha doğrudan müdahale ettiğimiz için o çalışma bize daha görünür geliyor ama o zaman da öyleydi. (…)

Artık sendikal alan üzerinden müdahale etmek planında böyle verili bir durum var. Bu onların güçsüzlüğünden de kaynaklanıyor. Siz bir fabrikaya yaslandığınız zaman, örneğin bir P'ye yaslandığınız zaman, onun delegeleriyle etkili bir müdahale yapabiliyorsunuz. Bu anlamda sorunun en önemli halkalarından biri de çalışmanın yerel güçlerinin eğitilip bu politikaya kazanılmasıdır. Cihan yoldaşın Parti Okuluna katılan yoldaşlarla tartışmasında kullandığı ifadeyle söylemek gerekirse, bu alanda da kadrolarda "enginleri fethetme ruhu"nun yaratılması lazım. Biraz buradan bakılmadığını düşünüyorum. Sınıf çalışmasının doğrudan içinde yer alan yoldaşlar açısından söylüyorum bunu. Çünkü deneyimlerimiz yoldaşların önemli bir bölümü payına yeni yeni ediniliyor. (…)

Sendikal bürokrasiyle mücadele konusunda olsun, pratikte daha sık karşı karşıya geldiğimiz aradaki kesimler bakımından olsun, bu konularda oturup yazmalıyız. Bugün bizzat o çalışmanın içindeki en iyi yoldaşlarımız bile protokol sürecinde sallantılı tutum alabiliyor. Ya da TİS süreci üzerinden anlamlı bir müdahale yapıyoruz, gene sallantılı tutumlar alınabiliyor. Bu tür sorunlar edinilen birikimin henüz ileri düzeyde bilince, buna uygun bir kimliğe dönüştürülemeyişinden bağımsız değil. Ayrıca bunlar hangi alanlardan müdahale etmemiz gerektiğine de yeterli açıklıkta işaret ediyor. Müdahaleler sadece yayınlar üzerinden yapılacaklarla sınırlı değil. Eğitim alanında atılan adımlar, pratik süreçlere yakın ilgi vb. üzerinden yapılacak müdahaleler de belirleyici bir yer tutuyor diye düşünüyorum.

(Devamı için tıklayınız...)


Üste