Logo
< 15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi

Metal eylemleri ve Renault deneyimi


Metal eylemleri
ve Renault deneyimi

Metal işkolunda yaşanan hareketlenme ve bu hareketlenmenin doruk noktası olarak Renault eylemi, üzerinde durulmayı fazlasıyla hak etmektedir.

Bilindiği üzere metal işkolu Türkiye kapitalizminin son yıllarda yaşadığı ekonomik büyümede başı çeken sektörlerden biridir. Sektörün genelinde, özellikle de otomotivde bu büyümenin gerisinde yoğun emek sömürüsü bulunuyor. Öyle ki bir zamanlar işçi sınıfı içerisinde ücret ve haklar bakımından ayrıcalıklı bir kesim sayılan otomotiv işçileri, bu üstünlüklerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Düşük ücretler, güvencesiz ve ağır çalışma koşulları genel bir durum haline gelmiştir. Bu koşullar, işçilerin dayanma sınırlarını zorlamakta, öfkelerini büyütmektedir. Öfkenin hedefinde ise kapitalistlerden de çok Türk Metal sendikası var. Çünkü sicili bozuk bu faşist çete, çalışma kamplarına dönüştürülmüş olan fabrikalarda koruculuk görevi görüyor ve her sözleşme döneminde işçileri satıyor. Üstüne de baskı, zorbalık ve işten atmalarla bu düzenin sürmesini sağlıyor.

Ama Bosch işçilerinin çıkışı bu düzenin sonsuza kadar gitmeyeceğini gösterdiği gibi, korku duvarlarını da yıktı. Böylelikle metal işçilerinin mücadele güç ve özgüvenini artırarak eyleme geçmenin koşullarını olgunlaştırdı. 100 bini aşkın metal işçisini kapsayan MESS Grup TİS sürecine girilirken, metal işçilerinin bu öfkesi de belirginleşmişti. Fakat işkolundaki kapitalistler uluslararası rekabetin de keskin olması nedeniyle sömürü cenderesini gevşetmeye yanaşmadılar. Bu nedenle geliyorum diyen bu hareket karşısında esnemek istemediler. İstemedikleri için TİS sürecinde işleri eskisi gibi yürütmeye kalktılar, ki bu da işçilerin öfkesinin patlamasına sebep oldu.

Aslında Türk Metal’in taslağındaki ücret talepleri Birleşik Metal’den çok da geri değil, fakat hem Türk Metal’in örgütlü olduğu fabrikalardaki genel ücret düzeyi Birleşik Metal’inkinden düşük, hem de daha önemlisi yüzde 18 gibi bir oranla masaya oturan Türk Metal’in tek haneli oranlara imza atacağı kesin görülüyor. Yani Türk Metal’in inandırıcılık sorunu var ve işçiler teklifin bu kadar düşük tutulmasını haklı olarak satışın habercisi saydılar ve harekete geçtiler.

Öfkenin Renault’ta doruk noktasına ulaşması ise tesadüf değildi. Yukarıda özetlediğimiz tüm koşullar bu fabrikada en uç biçimlerde görülmekteydi. Renault’ta iş yükü aynı işi yapan diğer fabrikalardan her zaman ağır olmuştur. Son dönemde de artık dayanılmaz boyutlara varmıştır. Fabrikada son dönemde baskılar da yoğunlaşmıştır. Bu koşullarda düşük ücretlerin baskısı daha fazla hissedilmektedir. Diğer taraftan, Renault işçilerinin bu koşulları değiştirme umudu ise canlanmıştır. Bunun kuşkusuz en önemli nedeni hemen yanıbaşlarında kurulu olan Bosch işçilerinin çıkışıdır. Tüm mücadele dönemlerinde bir biçimde bu iki fabrika arasında dolaysız bir etkilenme olmuştur. ‘98’de metal fırtınası yaşandığında da böyleydi. Yine Bosch işçileri iki yıl kadar önce eyleme geçerken ilk yaptıkları işlerden birisi Renault işçilerinin desteğini aramak olmuştu. Son olarak Bosch’un etkisinin en çok hissedildiği fabrikaların başında Renault gelmiştir.

İşte bu koşullarda Renault’taki patlama beklenmedik bir olay değildir. Ama bir öfke patlaması biçiminde ortaya çıkmıştır. Elbette öznel müdahaleler ve yönlendirme çabası vardır. Fakat bu kadarı ne eylemin hazırlanmasında, ne de gidişatında belirleyici bir rol oynamıştır. Renault işçileri asgari bir örgütlenme düzeyinden ve bilinçli bir önderlikten yoksun olarak üretimi durdurmak gibi zor bir eylem biçimine başvurmuşlardır.

Yine de Renault işçileri tümden hazırlıksız değildir. Mevcut koşullar yanında Renault işçileri günlerdir Türk Metalcileri yuhalama, ıslıklama vb. biçimlerde aralıksız protesto ederken aslında hem özgüven kazanıyor, hem de bilmeden mücadeleye hazırlanıyorlardı. Bosch işçilerinin yetki gaspı saldırısına karşı tok duruşu güçlü bir moral oldu ve ardından Arçelik işçilerinin eylemi örnek oldu. Bunun üzerine de Türk Metal’e yürüyüş kararı alındı. Karar alındı diyoruz ama hala da bu kararın kimler tarafından alındığı bilinmiyor, ayrıca böyle bir kararın olup olmadığı da tartışmalı. Çünkü ortada resmen ilan edilmiş bir eylem kararı yok.

Birleşik Metal cephesinden fabrika içerisinde bir çalışmanın olduğu sendikanın yöneticileri tarafından dile getirilmekle birlikte, bu kararda bir rol oynadıklarını iddia etmek için ortada somut bir kanıt yoktur. Diğer taraftan da Birleşik Metal yönetimi yürüyüşe destek vermekle birlikte, Renault ve diğer fabrikalarda istifaların gerçekleşmesini ne bekliyor ne de istiyordu. Çünkü sendika olarak olası bir hareketi kucaklayabilmeleri zordu. Bu nedenle hareketin bir kopuştan ziyade şimdilik Türk Metal’i baskı altında tutmasını istiyorlardı. Böylelikle şimdilik gerçekleşmesi pek olası görünmeyen yeni mevzilerden çok Bosch’u kazanmak mümkün olacaktı. Süreç boyunca tutumları da buna göre şekillendi. Açık çağrıdan desteğe, sonra savunma ve uzaktan izlemeye varan bir seyir izledi.

Bu koşullarda ani bir patlama biçiminde gelişen hareket, yine bilinçli ve örgütlü ifadeler kazanamadı. Her ne kadar talepler eylemin içerisinde netleşse de, eyleme yön verecek bir önderlik ekibi çıkmadı. Zaten eylemin başladığı bölümde ileri ve öncü diyebileceğimiz işçiler yoktu. Bu bölümdeki işçiler fitili ateşlerken diğer bölümler de zincirleme olarak harekete geçtiler. Hareket ani bir öfke patlaması biçiminde ortaya çıktı ama, yine de bilinçli ve ileri işçilerin katılımıyla yönlendirilebilme imkanları vardı. Fakat bunu yapabilecek işçilerin yeterli bilince ve deneyime sahip olmadıkları kısa sürede açığa çıktı. Bu işçiler eylemde inisiyatif almakla birlikte örgütlü bir güç ve önderlik edebilecek bir kapasite ortaya koyamadılar.

Eylemin gidişatına müdahale etmek üzere, bölüm temsilcilerinin içerisinde yer alabildiği geniş bir komite kurulabilirdi. Başladıktan sonra ise eylem Türk Metal’den kurtulmak hedefine ulaşıncaya kadar sürdürülmeliydi. Ancak işçilerin bilinç ve örgütlenme düzeyleri bunun için yeterli değildi. İçeride eylemi başlatan işçiler sayıca fazla olmakla birlikte ne yaptığını bilen kararlı bir önderlikleri yoktu. Diğer vardiyalardaki durum daha da kötüydü ve eylemcilerin onlarla irtibatları tümüyle raslantılara ve kişisel bağlantılara kalmıştı. Dışarıdan destek de parçalı ve zayıftı. İlk anda vardiyadan çıkan Bosch işçilerinin fabrika önüne gitme çabası Türk Metal’in çeteleri tarafından terör uygulanarak engellendi. Fabrika önüne ulaşan az sayıdaki ilerici ve devrimci ise yine bu çetelerin saldırısına uğradı.

Böylelikle eyleme geçen işçiler bekledikleri desteği göremeyince kendilerini tecrit edilmiş halde buldular. Eğer eylem sabaha kadar sürdürülebilseydi kuşkusuz ki destek ve dayanışma da güçlenecek, Renault’taki ateşin diğer fabrikalara sıçrama olasılığı da artacaktı. Ancak olmadı, üretimi durduran işçilerin solukları yetmedi, bilinç ve örgütlenme düzeyi yetersiz kaldı. Dışarıda işçilerin toplanmasını engelleyen Renault yönetimi ve Türk Metalciler içerideki önderlik boşluğunu değerlendirdiler. Türk Metal yöneticileri böylelikle saatler sonra eylem alanında göründüler, konuşmalar yaptılar, tehdit ettiler, işçilerin bazılarını koparıp götürdüler. En sonunda alanda 50-100 kadar kararlı işçi kaldı, ama onların da direnci çok geçmeden kırıldı. Böylelikle eylem sona ermiş oldu.

Bu aşamadan sonra fabrikadaki gidişat gündüz vardiyasındaki işçilerin tutumuna bağlıydı, ancak onlar birkaç saatlik iş durdurmanın ardından çalışmaya başladılar. Düşmanın saldırıya geçmesi için uygun koşullar oluşmuş oldu. Böylelikle özenle öncü işçilerden seçilen bir grup işçi işten atıldı. İşten atma saldırısı fabrikada bir öfke dalgasına yol açarken, işten atılanların alacakları tutum yine de önemliydi. Bu aşamada yapılması gereken esas olarak fiili mücadelenin örgütlenmesiydi. Bu hem düşmanın saldırısını durdurabilir hem de içerideki dengeleri işçilerin lehine değiştirebilirdi. İşçilerin bilinç ve örgütlenme düzeyleri, öncülerin de önderlik kapasitelerinin yetersizliği, yer yer dışarıdan yapılan devrimci müdahaleye gösterilen gericilik harekete geçmeyi zorlaştırdı. Diğer taraftan Birleşik Metal de sorumluluk alabilir ve bu mücadeleye önderlik edebilirdi. Ama bunu yapmaktan uzak durdu.

Kuşkusuz ki bu saldırı karşısında tok bir yanıt verememek, gerek Renault işçileri gerekse de genel olarak metal işçilerinin Türk Metal çetesini sırtlarından atmak için verdikleri mücadelenin bundan sonraki seyrini etkileyecektir. Metal işçilerini moral bakımdan zayıflatıp, korkularını büyütebilecektir. Ama bu kadarı tek başına hareketin önünü almak için yeterli olmayacaktır. Bugün öfkenin patlamasına neden olan tüm sorunlar çözümlenmeden orta yerde durmaktadır. Metal işçileri burnundan solumaktadır ve olası bir satışı kabul etmemek konusunda genel bir duyarlılığa sahiptir. Bunun için taslaklara verilen tepki bir son değil sadece bir ilk prova sayılmalıdır.

Renault işçilerinin eylemi aynı zamanda başarmak için neye ihtiyaç olduğunu da tüm açıklığıyla ortaya koymuştur. Renault’a bakıldığında, başarmak için yaygın, donanımlı ve önderlik kapasitesine sahip komitelere ihtiyaç olduğu görülmektedir. Bu komiteler tek tek fabrikalarda olduğu gibi, olabildiğince fabrikalar arasında koordinasyonu sağlamak üzere daha genel ölçekte de kurulabilmelidir. Elbette sorun biçimsel olarak komiteler kurmak değil, Türk Metal çetesini yıkabilecek bir bilinç ve örgütlenme kapasitesine sahip olabilmektir. Bu ise bir yönüyle tüm işçileri tek bir yumruk gibi harekete geçirebilecek bir iç örgütlenmedir, diğer yönden nasıl ve hangi yönde hareket edileceğini bilmektir, başka bir yönden ise düşmanın baskı ve provokasyonlarına yanıt verebilecek politik, mali ve savunma yeteneklerine sahip olabilmektir.

Tüm bunlar ileri ve devrimci işçilerden başlayarak metal işçilerinin yapması gereken örgütlü hazırlığın kapsamına girmektedir. Fakat Renault deneyimi potansiyel olarak varolmakla birlikte ortada henüz böyle bir yetişmiş kuşak olmadığını göstermiştir. Demek ki mücadeleye hazırlık, aynı zamanda bu kuşağı çok yönlü bir eğitime tabi tutarak hazırlamak demektir.

Sınıf devrimcileri sürecin tüm aşamalarında politik bir taraf durumundaydılar. Sürecin böyle bir seyir izleyebileceğini aylar öncesinden öngördüler ve politik-pratik bir hazırlık içerisine de girdiler. Metal işçilerinin öfkesini büyütmek, MESS-Türk Metal’e yönelik eylemli çıkışlar gerçekleştirmek, patlaması muhtemel kendiliğinden çıkışlara bilinçli ve örgütlü ifadeler kazandırmak temel kaygılarıydı. Bu hedeflere bağlı olarak kesintisiz bir taktik politik-pratik müdahale çabası içerisinde oldular. Böylelikle hareketin içinde oldular, onu etkilediler. Ama onun seyrini belirleyebilecek, önderlik edebilecek bir kapasiteyi de ortaya koyamadılar.

Örneğin taktik politik planda sürecin başında metal işçilerini satış taslağı konusunda uyardılar, mücadeleye çağırdılar. Arçelik eylemi gerçekleşip diğer fabrikalarda da benzer bir arayış ortaya çıktığında, öfkenin Türk Metal’e yönelik olarak gösterilmesi, ancak hesaplaşma için yeterli bir hazırlığın olmadığı yerlerde kopuşun geciktirilmesi, ama bu sürecin fiilen Türk Metal’in fabrikalardaki otoritesini ortadan kaldıracak bir noktaya taşınması yönünde çağrılar yaptılar. Bunun için de birçok fabrikada olduğu gibi Renault’ta da işçiler fabrikada Türk Metal’i kaçacak delik aramak zorunda bıraktıklarında, bunun kalıcı mevziler biçimine dönüştürülmesini, yani Türk Metal üzerindeki basıncın sürdürülmesini, öte yandan da fabrikada olanaklı olacak her düzeyde komitelerin kurulmasını, alınması gereken tutum olarak tanımladılar. Buna rağmen öfke patlak verdiğinde ise eylem içerisinde geniş komitenin kurulması, eylemde sonuna kadar gidilmesi ve istifa sürecinin işletilmesi çağrısında bulundular. İşten atmalar olduğunda ise fiili mücadelenin örgütlenmesi için çalıştılar.

Tüm süreç pratik ve somut müdahale çabasıyla birleştirildi, ama sonuçta harekete yön verebilecek bir düzeyden uzak kalındı. Çünkü özellikle bunun için olmazsa olmaz olan fabrikada devrimci politikayı taşıyabilecek siyasal-örgütsel mevzilere sahip değillerdi. Ayrıca hareket ani bir biçimde geliştiğinden, onu kuşatmak üzere bir yığınak yapmayı da başaramadılar. Bu ve benzer sorunlar, sınıf devrimcilerinin de işçilerin karşılaştığı sorunları çözebilecek yeterlilikte bir politik-örgütsel hazırlığa sahip olmadığını göstermiş, yetersizlik alanlarını açığa çıkarmıştır.

Toplam tablo, sınıf devrimcilerinin yığınağı doğru yere yaptığını da kanıtlamıştır. Ama henüz işçi sınıfına önderlik edebilecek yeterli siyasal-örgütsel kapasiteye, bu kapasitenin en önemli unsuru olmak üzere işçi sınıfını kavrayacak organik bir güce-mevziye sahip olmadığı görülmektedir. Bu aşamada önemli olan bu yetersizlikleri görmek, aşmak üzere çözümler üretmek ve sınıfa önderlik edebilecek bir düzeye ulaşmak üzere her açıdan gelişmeyi başarabilmektir.

Bu da zaten TKİP IV. Kongresi’nin üzerinde özellikle durduğu ve çözümüne ilişkin açıklıklar sağladığı temel önemde bir sorundur. O halde yapılması gereken, bir de IV. Parti Kongresi’nin perspektifleri ışığında bu son deneyimler üzerine düşünmektir.


Üste

Sınıf Hareketi