Logo
< Gençlik hareketinin sorunları

Gençlik hareketi ve komünist gençliğin görevleri


Gençlik hareketi ve komünist gençliğin görevleri

(Ekim, Sayı: 239, Ekim 2004)

Geçen sayımızda yayınlanan ilk bölümde gençlik hareketinin sorunlarını genel bir çerçeve içinde ortaya koymuş, özel olarak komünist gençliğe değil fakat genel olarak ilerici-devrimci gençlik hareketine hitabeden bir değerlendirme yapmaya çalışmış, sorunları olduğu kadar çözüm önerilerimizi de bu aynı genel çerçeve içinde formüle etmiştik. Bu öznel bir tercih olmaktan çok gençlik hareketinin bugünkü sorunlarının ve bunun olanaklı çözümlerinin nesnel niteliğinin gerektirdiği bir tutumdu. Zira sadece sorunlar değil fakat olanaklı çözümler de, bugünün gençlik hareketi içinde yer tutan ilerici-devrimci gençlik güçlerinin tümünü kesiyor. Bu güçlerin doğru devrimci bir çizgide yakın bir işbirliği olmaksızın, hiç değilse görünür gelecekte, birçok soruna gençlik hareketini ilerletecek tatmin edici çözümler bulmak olanaksız değilse bile kolay da değildir.

Fakat bu tutum hiçbir biçimde bugünün gençlik hareketinin denebilir ki en öncelikli ve temel ihtiyacı olan doğru ve tutarlı devrimci önderlik ihtiyacını ortadan kaldırmaz. Tam tersine, amaçlanan çözümler doğrultusunda mesafe alabilmenin temel önkoşulu olan doğru devrimci çizgi, ancak böyle bir önderlik misyonu ve çabasıyla pratikte bir anlam kazanabilir. Böyle bir çizgiyi ise bugünün gençlik hareketi içinde halihazırda yalnızca komünist gençlik temsil etmektedir ve bu konum onun omuzlarına gençlik hareketinin tümünü kesen özel sorumluluklar yüklemektedir. Komünist gençlik kendi önderlik konum ve misyonunun gereklerini ideolojik-politik ve pratik planda en iyi, en etkin ve sürükleyici tarzda yerine getiremediği sürece, mevcut sorunların çözümü ve gençlik hareketinin sağlıklı bir çizgide ilerletilmesi doğrultusunda anlamlı bir gelişmenin yaşanabileceğini sanmıyoruz.

Böyle düşündüğümüz içindir ki değerlendirmemizin bu ikinci bölümünde gençlik hareketinin sorunlarını daha çok komünist gençliğin temel ve dönemsel görev ve sorumluluklarıyla içiçe ele almak yoluna gideceğiz. Esas olarak komünist gençliğin izlemesi gereken tutum ve üstlenmesi gereken görevler üzerinde duracağız, ama bunu yaparken gerçekte gençlik hareketinin sorunlarına ilişkin görüşlerimizi de ortaya koymayı sürdürmüş olacağız. Tıpkı ilk bölümde, gençlik hareketinin sorunlarını ortaya koyarken, gerçekte her adımda doğrudan ya da dolaylı olarak komünist gençliğin görev ve sorumluluklarını ortaya koymuş olduğumuz gibi. Nihayet bunu son bölümde, komünist gençliğin salt kendi çalışmasının bazı özel alanlarına ve sorunlarına ilişkin bazı görüş ve belirlemelerle birleştireceğiz.

Komünist gençliğin konumu ve misyonu

Komünist gençliğin mücadelenin bütün dönemlerini ve alanlarını kesen en öncelikli görevi, gençlik içinde proletarya sosyalizminin/işçi sınıfı devrimciliğinin bayrağını yükseltmek, ideolojide, politikada, değerler sisteminde ve nihayet belirleyici bir alan olarak pratik mücadelede bunu layıkıyla temsil etmeyi başarabilmektir. Bu başarılamadığı sürece, komünist gençliğin gençlik hareketi içindeki özel konum ve misyonundan söz etmenin herhangi bir anlamı kalmaz ve bu durumda sözünü ettiğimiz önderlik misyonu zaten yerine getirilemez.

Komünist gençlik bu tür bir temsilin halihazırda tüm temel önkoşullarına sahiptir. Partimizin konumu ve toplam birikimi ona bu olanağı fazlasıyla vermektedir. Fakat bunu potansiyel bir olanaktan gerçek bir silaha çevirmek, ancak bunu edinmeye, sindirmeye ve mücadele içinde ete-kemiğe büründürmeye yönelik sistematik bir çabaya bağlıdır. Partinin yakın önderliği ve yönlendiriciliği altında bunu sürekli bir çaba içinde edinmek komünist gençlik için temel önemde bir sorumluluktur.

Komünist gençlik bunu layıkıyla başarmak zorundadır; zira ancak bu taktirde mücadelenin omuzlarına yüklediği görev ve sorumluluklara başarıyla yanıt verebilir; ancak bu takdirde, mücadelenin içinde ve kitlelerin gözünde kendisiyle tüm diğer burjuva ve küçük-burjuva akımlar arasındaki belirgin dünya görüşü, politik çizgi ve değerler sistemi farkını ortaya koyabilir. Bu ikincisi, komünist gençliğin tüm öteki burjuva ve küçük-burjuva sol akımlar ile kendi arasındaki belirgin farka göstermesi gereken özen, bugün gençlik içinde önemli bir sorun alanı olarak durmaktadır karşımızda. Birlikte iş yapma zorunluluğu mücadelenin ve dolayısıyla politizasyonun son derece geri koşullarıyla da birleşince, kitlelerin nispeten ileri kesimlerinin gözünde bile, sol eğilimli gençlik akımları bir bütün olarak algılanabilmektedir. Tersinden ise, kendi başına yürüme güç, irade ve olanaklarından yoksun bulunan, ancak birbirlerine tutunarak kitlelerin karşısına çıkabilen sol gençlik grupları, kendi farklı konumlarının ifadesi ayrımları çoğu durumda bir yana bırakabilmektedirler. Ve bu hiç de mücadelenin genel çıkarlarını gözeten olumlu bir birlik kaygısından değil, fakat ayrım çizgilerine ilişkin kimlik ve kavrayış zaafiyetlerinden kaynaklanan bir tutumdur. Nitekim biz çoğu durumda bunun ölçüsüz bir grupçuluk ve ilkel bir grup reklamcılığı ile elele gittiğini de biliyoruz. Yani burada, geleneksel küçük-burjuva akımlarda görmeye alışık olduğumuz o ilkesiz liberalizm ile mezhepçi sekterlik içiçedir.

Demek ki burada sözkonusu olan gerçekte tümüyle iki farklı durumdur. Komünist gençlik, temsil ettiği farklı dünya görüşü ve politik sınıf kimliği ile bunun ürünü olan politik çizgi ve değerler sistemi sorununu önemsemeli, buradan kaynaklanan farklı konum ve kimliğinin tüm öteki küçük-burjuva sol akımlarla karışmasına/karıştırılmasına karşı belirgin bir hassasiyet göstermeli, kendi kimliğini tüm öteki akımlardan özenle ayrı tutmalıdır. Ama tam da bu kendine özgü konumunun gerektirdiği bir özel sorumlulukla, her türlü grupçuluktan, küçük hesapçılıktan, mücadelenin ortak çıkarlarına zarar veren tutum ve davranışlardan özenle kaçınmalı, tam tersine, birleşik bir devrimci gençlik hareketi geliştirmenin önceliklerini ve çıkarlarını her türlü grupçu ve dar görüşlü hesapların üstünde tutarak, gençlik hareketi içinde örnek bir tutum sergilemelidir. Bu iki davranış arasında da diyalektik bir birlik, bir konum ve tutum tutarlılığı vardır.

Biz genel olarak devrimci değil, fakat komünist devrimcileriz. Bizim devrimciliğimiz tutarlı bir dünya görüşüne dayanmakta ve belirgin bir sınıf niteliği taşımaktadır. Partimizi devrimci ve reformist kanatlarıyla geleneksel solun tüm öteki parti ve gruplardan ayıran temel önemde bir konum ve kimlik farkıdır bu ve buna zorlu bir mücadele içinde ulaşılmıştır. Bu fark hiç de etikete değil, fakat tümüyle dünya görüşüne, politik kavrayışa ve pratik davranışa dayalıdır. Üzerinde titremenin önemi de buradan gelmektedir. Ayrım çizgilerinin açık seçik olmasına özen göstermek, genel bir devrimci söylem ve pratik içinde kendine özgü kimliğimizin kararmasına izin vermemek, tam da komünist gençliğin gençlik hareketi içinde yerine getirmesi gereken özel önderlik rolüyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. İlkinde ne denli özenli ve tutarlı davranılırsa, mücadele ilişkilerine ve gereklerine ilişkin bu ikinci alanda da o denli başarılı olunabilir. Komünist gençlik kendine özgü konumunu, bunun tüm öteki sol siyasal akımlardan farkını anlamaz, sindirmez ve gerekleri doğrultusunda üzerine düşenleri yerine getirmek için yeterli çabayı ortaya koymazsa eğer, zaten gençlik hareketi içinde herhangi bir özel önderlik rolü de oynayamaz.

Konum ve kimlik farkı, bu çerçevede önderlik misyonu, komünist gençliğin önüne ideolojik ve pratik mücadele cephelerinde önemli görevler koymaktadır. Gençlik alanında her türden burjuva gerici akıma karşı çok yönlü bir mücadele temel önemde bir ihtiyaçtır. Devrimci bir gençlik hareketi geliştirme sorunu bundan ayrı düşünülemez. Gençlik içindeki gündelik çabanın çok temel ve organik bir boyutudur bu. Bu nedenle üzerinde çok özel olarak durmayı gerektirmez. Biz burada bundan çok, sol hareketin kendi iç bünyesinde burjuva ve küçük-burjuva sosyalizminin temsilcisi akımlara karşı mücadele ve elbette öncelikle ve özellikle ideolojik mücadele üzerinde durmak istiyoruz. Bu mücadele gerekli ve zorunludur, zira politik ve örgütsel cephedeki görevlerin başarıyla yerine getirilmesi bu mücadeleyle sıkı sıkıya bağlantılıdır.

Sol saflarda ideolojik mücadele ile kısır grupçu çekişmeler çoğu kez birbirine karıştırılmakta, bu ikincisinden kaçınmak adına birincisinin gerekleri bir yana bırakılabilmekte, ya da bırakmayı gerektirdiği sanılmaktadır. Oysa ilkelere dayalı sistemli bir ideolojik mücadele, ilişkileri bozan ve güçleri parçalayan kısır çekişmelerden tümüyle farklıdır ve gerçekte her zaman, mücadelenin sağlıklı ve başarılı bir biçimde ilerletilmesine hizmet eder. Bu nedenle bu mücadeleye gerekli önem verilmeli, temel konulardan gündelik sorunlara kadar mücadelenin sağlıklı bir çizgide ilerletilmesini ve başarısını ilgilendiren herşey eleştiri, tartışma ve mücadele konusu yapılmalıdır. Yayın organlarından birim ve alanlardaki özel zeminlere ve araçlara kadar tüm olanaklar amaca uygun biçimde bu doğrultuda kullanılmalıdır.

Çok uzun yıllardan beri gençlik hareketi saflarında bu türden bir düşünsel canlılık, tartışma ve ideolojik mücadele kültürü olmadığı için bu sorun özellikle önemlidir ve komünist gençlik kendi cephesinden bunun üzerine gitmeli, bu türden tartışmaları ve düşünsel mücadeleleri zorlamalıdır. Bu tartışmalar ve mücadeleler işin özünde toplumun, devrimin ve akmakta olan mücadelenin temel ve güncel sorunlarına ilişkin olacağı için, başarılabildikleri ölçüde gençlik hareketinin düzeyini yükseltmek gibi son derece önemli bir amaca hizmet etmiş olacaklardır. Soldaki düşünsel ilgisizlik (temelinde teoriye ilgisizlik var ve sol siyasal akımlar payına ideolojik zayıflığın/belirsizliğin bir yansımasıdır bu) ve kısırlık, yazık ki olduğu gibi gençliğe yansımakta, toplumun genç aydın potansiyelini temsil eden, etmesi gereken öğrenci gençliğin bilinçli kesimi sayılan ilerici-devrimci öğrenci hareketi bu konuda solun ortalamasını aşan herhangi bir düzey sergileyememektedir. Bundan dolayıdır ki geleneksel sola egemen zaaflar, hatalı tutum ve alışkanlıklar, düşünsel yavanlıklar olduğu gibi gençliğe yansımakta ve gençlik hareketinin ayağına dolanmaktadır. Bu son vurgudan da anlaşılacağı gibi, düşünsel ilgi, tartışma ve mücadeleler tam da devrimci gençlik hareketinin sağlıklı bir çizgide ilerletilebilmesi ihtiyacının ayrılmaz bir parçasıdır.

Komünist gençlik sol hareketin yakın geçmişiyle teorik ve pratik bir hesaplaşmanın ürünü bir siyasal akıma mensup olma açık üstünlüğüne sahiptir. Bu, kendini açık seçik bir ideolojik-politik çizgi, tutarlı bir devrimci sınıf programı, sağlam değerler sistemi ve nihayet pratik tutarlılık olarak somutlamış, sınıf hareketiyle birleşme sürecinde günden güne mesafe alan devrimci bir partide ete-kemiğe bürünmüştür. Tüm bu üstünlükleri gençlik hareketinin durumuna ve sorunlarına ilişkin açıklıklara dayalı üstünlük de birleştirdiğimizde, komünist gençliğin neden her alanda ve özel olarak da düşünsel alanda gençlik hareketi içinde öncü ve sürükleyici bir rol oynaması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkar. Komünist gençlik bu rolü halihazırda başarıyla oynamakta ve yakaladığı gelişme çizgisiyle partiyi gençlik alanında günden güne daha etkin bir güç haline getirmektedir. Partinin gençliğe yönelik tüm çabası ise bu başarıyı yeni düzeylere çıkarmaktır. Bu çaba parti için stratejik önemdedir; zira bu ülkenin yakın tarihinde çok özel bir yer tutmuş ve büyük bedeller ödemiş devrimci gençlik hareketinin son kırk yıldır en temel ihtiyacı gerçek bir devrimci sınıf önderliği olagelmiştir ve partinin gençlik çalışmasına ilişkin perspektifi işte bu ihtiyacı artık nihayet somut olarak karşılayabilmek ve bunu süreklileştirmektir. Bu doğrultudaki her başarı gençlik hareketi ile devrimci sınıf hareketi arasında kurulmuş bir köprü olacak, böylece sınıf hareketine gençlik gibi dinamik bir kesimi yedek bir güç olarak kazandırırken, tersinden de devrimci gençlik hareketini yıllardır özlemini duyduğu sağlam sınıfsal önderliğe kavuşturmuş olacaktır.

Belirtmeye gerek yok ki, bütün bunlar aynı zamanda partinin gençlik çalışmasının stratejik çerçevesini ve amacını da ortaya koymaktadır. Komünist gençlik de gençlik mücadelesi içindeki yerine ve misyonuna bu stratejik çerçeve ve amaç üzerinden bakmak durumundadır.

Gençlik hareketi ve siyasal akımlar

12 Eylül karşı-devrimi sonrasında toplumun genelinde olduğu gibi gençlik cephesinde de epeyce şeyin değiştiği, geniş gençlik kitlelerinin eski ilerici duyarılılıklarından önemli ölçüde koptukları/koparıldıkları bir gerçektir. Bu olgunun bir uzantısı olarak, bugün her biçimiyle gerici burjuva ideolojisi ve kültürü gençlik kitlelerini etkisi altında tutmaktadır. Bunun da ötesinde, hemen tüm burjuva gerici akımlar, toplumdaki genel etki ve ağırlıklarına bağlı olarak gençlik kitleleri üzerinde de siyasal bir etkiye sahiptirler. Bu etki gerici akımların bir kısmı için somut bir gençlik çalışmasına dayanmasa, dolayısıyla dolaysız bir politik-örgütsel ilişki anlamına gelmese bile yine de onlar hesabına olgusal olarak vardır. Apolitik ve ilgisiz görünen geniş gençlik kesimleri gerçekte, edilgen bir konum ve tutum üzerinden de olsa önemli ölçüde bu etkinin nesnesidirler.

Gençlik cephesindeki mücadele, gençlik kitlelerini siyasal mücadeleye ve giderek devrime kazanmaya yönelik tüm çaba, temelde ve esası yönünden zaten her biçimi ve görünümüyle bu burjuva gerici ideolojik ve politik etkiyi kırmaya yöneldiği için,  sorunun bu yanı üzerinde burada özel olarak durmamız gerekmiyor. Gençlik hareketinin sorunları çerçevesinde bizim için önemli olan, öncelikle gençlik hareketi içinde sol, devrim ya da sosyalizm adına politik çalışma yürüten akımlarıdır. Bunlar şoven milliyetçiliği ve ordu yardakçılığını bayrak edinmiş kemalist-milliyetçi gruplardan Kürt burjuva milliyetçilerine ve her biçimiyle küçük-burjuva sol akımlara kadar geniş bir yelpaze oluşturmakta, bugünün gençlik hareketi içinde şu veya bu ölçüde bir yer tutmaktadırlar.

Bu geniş gruplar yelpazesini ele alırken özellikle dikkat etmemiz gereken temel bir nokta, grupsal oluşumlar olarak kendi aralarında büyük bir parçalılık gösteriyor olsalar bile, gerçekte onları belli akımlar olarak sınıflamak ve bu esasa ilişkin kimlik üzerinden ele almak gerektiğidir. Örneğin hangi grupsal/partisel kimlik altında kendilerini gösterirlerse göstersinler, sol bir iddia ve aldatıcı bir anti-emperyalist söylemle gençlik kitleleri karşısına çıkan ve gençlik hareketi içinde yer tutmaya çalışan kemalist-milliyetçi gruplar temelde aynı olan gerici burjuva milliyetçi akımın farklı görünümlerinden öte bir şey değildirler. Emperyalizme karşı mücadeleyi burjuva milliyetçiliği sınırları içinde ele alıp alabildiğine daraltan ve yozlaştıran, mevcut statüko ve ilişkilerin korunmasına indirgeyen, “milli devlet”i sahiplenme adına burjuva sınıf devletini ve onun belkemiği olarak düzen ordusunu tapınma ölçüsünde savunan, bu arada bunu azgın bir şovenizm ve Kürt düşmanlığı ile de birleştiren, bu temel üzerinde geleneksel faşist akımla aynı safa düşebilen ve gelinen yerde bunu bilinçli bir politika olarak da benimseyen bu akım, bu konumu ve politik tutumuyla artık tümüyle karşı-devrimci niteliktedir ve gençlik hareketinin önünde aşılması gereken bir engel olarak durmaktadır. İP, devlet güdümlü karanlık Türksolu çevresi ve kemalist söylemli sosyal-demokrat gençlik grupları bu kapsama girmektedir.

Bu akımın öteki gerici burjuva akımlardan ayıran ve burada gençlik hareketi ile bağlantılı olarak ele almamızı gerektiren özgünlüğü, onun gençlik kitlelerinin karşısına sol, anti-emperyalizm ve hatta İP örneğinde görüldüğü gibi bir ölçüde sosyalizm adına çıkabilmesidir. Bu özgün konum bu akımlara karşı mücadeleninin daha etkili, fakat yine de daha dikkatli verilmesini gerektirir. Bu mücadele daha etkili olmak zorundadır; zira onlar gerici-burjuva konum ve kimliklerini sol ve anti-emperyalist temalar arkasına gizlemekte, böylece sıradan kitleler karşısında aldatıcı bir inandırıcılık kazanmakta, onları bu çerçevede etkileyebilmektedirler. Daha dikkatli olmak zorundadır; zira tam da büründükleri aldatıcı kimlik ve kullandıkları demagojik söylem, onlara gerçekte ilerici-devrimci gençlik hareketinin bir parçası olarak kazanılması gereken bazı güçler kazandırmaktadır. Dolayısıyla bu akıma karşı etkili bir ideolojik-politik mücadeleyi bu akımın etkisi altındaki gençlik güçlerine karşı daha dikkatli, yerine göre daha esnek bir tutumla birleştirmek, bunun gerektirdiği özeni göstermek gerekir. Bu son uyarı somut duruma ve dolayısıyla mücadelenin pratik alanına yöneliktir. Yine de aslolanın siyasal konumlar olduğunu, bu grupların gençlik içindeki uzantılarına karşı tutumun da bu çerçevede olması gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Sırtını orduya ve devlete dayamış olmanın şımarıklığı ve saldırganlığı ile hareket edebilen bu gruplarla ilişkide provokasyonlara gelmemek, fakat zaafiyet ifadesi olarak algılanabilecek yumuşak ve ikircikli tutumlardan da uzak durmak gerekir. Yakın geçmişte yaşanan bazı olaylar (Ankara’da İP ve İstanbul’da Türksolu saldırganlığı) komünist gençliğin bu konuda genel çizgiler içinde doğru davrandığını göstermiş bulunduğu için bu sınırlarda söylemiş bulunduklarımız ile yetinmek istiyoruz burada.

İdeolojik olarak bu akımla kesişen yanları bulunan ve dolayısıyla onlarla ilişkide belirgin biçimde zaaf gösteren bazı reformist sol gruplar dışında tutulursa, bugün ilerici-devrimci gençlik grupları arasında bu akıma karşı politik tutumda bir ortaklığın bulunması olumlu bir durum ve imkandır. Fakat genel politik nitelemedeki bu ortaklığın, bu akımlara karşı pratikte de isabetli ortak tutumlar anlamına gelmediğini yaşananlardan biliyoruz. Geleneksel küçük-burjuva akımlar birçok konuda olduğu gibi bu konuda da sorunu tek boyutlu ve biçimli ele almaya fazlasıyla yatkındırlar. Bu ise yakın geçmişte yaşanan bazı örneklerde olduğu gibi gençlik hareketi için bir zaafiyet alanına dönüşebilmektedir. (İdeolojik mücadele ve politik teşhir ve tecrit yerine, ne pahasına olursa olsun şiddet, gerçekte bu akımların yarattığı provokasyonların tuzağına düşmek ve bu arada geniş gençlik kitleleri karşısında tartışmalı duruma düşmek demektir.)

Gelinen yerde özgün bir konuma yerleşmiş bulunan bir başka gençlik akımı ise liberal burjuva bir çizgiye kaymış bulunan Kürt milliyetçiliğidir. Kürt hareketi, ulusal hareket olmanın da getirdiği bir özgünlükle bugün bünyesinde son derece heterejon eğilimler barındırmakta ve bu, devrimci eğilimlerden Amerikancılığa kadar geniş bir iç yelpaze oluşturmaktadır. Fakat halen hareketi sürükleyen ve belirleyen, teslimiyet ve düzenle bütünleşme çizgisine oturmuş Kongra Gel’dir ve bu parti artık liberal çizgide milliyetçi bir burjuva partisidir. Yani Kürt hareketi bugün artık geçmişteki devrimci kimliğini tümden yitirmiş, liberal milliyetçi çizgide düzen içi bir burjuva akıma dönüşmüştür. Fakat bu olgusal gerçek, ilkin bu akımın haklı ve meşru bir temele sahip bazı ulusal istemlerle hareket ettiği ve bu çerçevede, tümüyle karşı-devrimci olan ezen ulusa mensup liberal ya da kemalist burjuva akımlardan farklı olarak, liberal nitelikte de olsa demokratik muhtevalı bir hareketi temsil ettiği; ve ikinci olarak da, partisel düzeyde sözkonusu yeni kimlik oturmuş bulunmakla birlikte, heterojen bileşimli ve büyük ölçüde alt sınıflara dayalı taban kitlesi için bunun henüz bütünüyle böyle olmadığı gerçeğini gözden kaçırmamıza yolaçmamalıdır.

Bu özgün konumun gerektirdiği politik tutuma gelince, yapılması gereken; emperyalizm ve Türk burjuvazisi ile uzlaşmaya ve giderek birleşmeye dayalı egemen çizgiye karşı etkili bir mücadele yürütmek, fakat öte yandan haklı demokratik istemleriyle gençlik hareketi içinde kendini gösterdiği ölçüde, Kürt gençlik hareketiyle olanaklı sınırlar içinde güç ve eylem birliğine açık olmaktır. Bu güç ve eylem birliği bize hiçbir biçimde Kürt hareketinin bugün edindiği yeni konum ve kimliği unutturmamalı, bunun gerektirdiği ideolojik ve politik mücadele görevlerini zayıflatmamalı, ve nihayet, alt sınıflar Kürt gençliğini dolaysız olarak devrim ve sosyalizm mücadelesine kazanmak asli görevinden alıkoymamalıdır.

Bunun bir uzantısı olarak, bugün Kürt halkının meşru istemlerine karşı duyarlılık adı altında teslimiyetçi Kürt hareketinin kuyruğundan ayrılamayan ve birçok durumda onun politikasına dolgu malzemesi olan bazı küçük-burjuva sol grupların bu tutumuna karşı da ilkeli bir ideolojik mücadele verilmelidir. Bu kuyrukçu politika sık sık devrimci gençliğin güç ve eylem birliğini zaafa uğrattığı için sözkonusu mücadele özellikle önemlidir.

Bugünün gençlik hareketi içinde bir biçimde yer tutan bu iki özel akımı bir yana bırakarak geleneksel sol siyasal akımlara geçiyoruz. Görünüşe bakılırsa bugün gençlik alanında çok sayıda sol grup faaliyet göstermekte, solun parçalı yapısı olduğu gibi gençlik hareketine de yansımaktadır. Bu parçalı yapı bir gerçek olmakla birlikte, temel ideolojik-politik konumlar ve kimlikler üzerinden baktığımızda, gerçekte solun genelinde olduğu gibi gençlik içinde de başlıca üç ana akımla karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bunlar, burjuva sosyalist akımın temsilcisi olarak reformist sol gruplar, küçük-burjuva sosyalizminin temsilcisi olarak devrimci-demokrat gruplar ve nihayet proletarya sosyalizminin temsilcisi olarak komünistlerden oluşmaktadır. Partimizin bu akımların oluşum süreçleri ve temel özellikleri üzerine kapsamlı değerlendirmeleri bulunduğu için burada bunları ayrıca ele almak bir ihtiyaç değildir (Fakat bu akımları ideolojik-sınıfsal şekillenişleri, tarihsel evrimleri ve bugün gelmiş bulundukları yer yönünden iyi tanımak ve dolayısıyla pratik ilişkilerde hata yapmamak için bu akımalara ilişkin parti değerlendirmelerini döne döne incelemek komünist gençlik için her zaman bir ihtiyaçtır).

Burada bizi ilgilendiren, komünist gençliğin sayısız grup karmaşası içinde boğulmayıp bu çok sayıda grubun her birini her zaman mensup bulunduğu ana akım üzerinde değerlendirmeye özen göstermesi, ideolojik mücadelede olduğu gibi pratik mücadelenin akışı içinde bu gruplara ilişkin olarak karşılaştığı sorunlara da bu temel gerçeğin ışığında bakmayı başarabilmesidir. Buna özen gösterdiği ölçüde bu grupların gerçeği konusunda yanılsamalara düşmekten büyük ölçüde kurtulacak, pratik mücadelenin karmaşık akışı içinde onlarla ilişkilerinde düşebileceği hataları en aza indirecektir. Elbette burada sözkonusu olan genel bir sınıflamadır ve bu, bu sınıflamalar içine giren her bir grubu olduğu kadarıyla kendi özgünlüğü içinde kavramamızı, mücadele sürecinin akışı içinde bunun gerektirdiği özgün tutumları göstermemizi gereksiz kılmaz; tam tersine, bunu sağlıklı bir genel çerçeve içinde yapma olanağı sağlar bize.

Reformist sol akım sözkonusu olduğunda göz önünde tutulması gereken önemli bir nokta, geleneksel sosyal-reformist hareketin bugüne uzantısı olanlar (TKP vb.) dışında kalan reformist grupların büyük ölçüde dünün devrimci akımlarının karşı-devrim süreçlerinin tasfiyeci basıncı altında eski konum ve kimliklerini yitirmesiyle oluşmuş olmaları gerçeğidir. Bu özgün durum, ortaya çelişkili bir olgu çıkarmaktadır. Dünün devrimci akımları olarak bu gruplardan bazıları bugün hala da yer yer belli bir devrimci söylem kullanabilmekte; oysa gerçekte, dün devrimci bir konumdan savundukları bir davayı bugün artık tümüyle terketmiş olmanın ikiyüzlülüğünü ve dejenerasyonunu yaşamaktadırlar. Devrimci söylemleri kullanmaları mücadeleye gerçekte hiçbir şey katmamakta, tam tersine, devrime samimiyetle yönelen güçlerin bir kısmı için aldatıcı bir tuzağa dönüşmektedir. Bu olgu gençlik sözkonusu olduğunda özellikle belirgindir ve bu nedenle gençlik hareketini sorunları ele alınırken özellikle gözönünde bulundurulmalıdır.

Somut olarak bakıldığında, bugünün reformist akımı ile devrimci konum arasındaki fark, temelde devrim ile reform farklılığının bir ifadesidir. Fakat bu farklılığın gençlik güçleri saflarında da bu kadar kesin bir biçimde yansıdığını, örneğin reformist gençlik grupları saflarındaki birçok gencin devrim yerine reforma dayalı bir mücadele safı seçtiğini söylemek o kadar kolay değildir. Bu aynı olgunun gençlik dışı kesimler için de bir ölçüde geçerlilik taşıdığı söylenebilse bile, bunun gençlik alanındaki anlamı yine de tüm öteki kesimlerden farklıdır. Söylemde hala da devrim ve sosyalizmi savunur görünen reformist akımlara belli gençlik güçlerinin yönelişinde bir inanmışlık ve samimiyet de vardır. Bu yöneliş sonrasında reformist akımlar bu güçleri büyük ölçüde kendilerine benzetip onlardaki samimi devrimci ruh ve heyecanı törpüleseler bile, bu ancak zamanla olabilmektedir. Bu gerçek gençlik hareketinin sorunları ele alınırken gözönünde bulundurulmalıdır. Devrimci çizgide bir kitlesel gençlik hareketi geliştirmenin sorunları çerçevesinde reformist akımların denetimindeki gençlik güçlerini de içerecek şekilde bir ilerici-devrimci gençlik kesiminden sözetmemizin ve bu toplam güce dayalı bir mücadele ve örgütlenme çizgisi savunmamızın gerisinde, gençlik hareketine özgü bu durumun da belli bir payı vardır.

Fakat bu hiçbir biçimde genel olarak reformist akıma karşı çok yönlü ideolojik-politik mücadelede gösterilmesi gereken açık, kesin ve kararlı tutumu zayıflatmamalıdır. Tam tersine, bu akımların tabanına karşı göstereceğimiz esnekliğin kendisi, ancak bizzat bu taban üzerinden yansıması da dahil reformist ideoloji, politika ve pratiklere karşı kesin ve kararlı bir mücadeleyle birlikte bir anlam kazanır ve sağlayabileceği esas yararı da böylece sağlar. Reformizm bugün gençlik hareketi için ciddi bir sorun kaynağıdır. Zira bu akım, gençlik kitlelerinin düşürülmüş bulunduğu geri konum üzerinden politika yapmakta, bu gerilikten yarar ummakta, bu ise geriliği, apolitizmi ve edilgenliği süreklileştiren bir rol oynamaktadır. Bu nedenle devrimci çizgide kitlesel bir gençlik hareketi geliştirebilmenin temel gereklerinden biri, bu liberal ve kuyrukçu akıma karşı ilkeli, kararlı ve kesintisiz bir mücadele yürütmektir.

Yakın zamana kadar reformist sol akımların gençlik içinde nispi bir etki ve ağırlığa sahip olduklarını söyleyegeldik. Gelinen yerde durum artık böyle değilir. Son birkaç yıldır reformist akım gençlik içinde belirgin biçimde güç kaybetmektedir. Devrimci hareketin farklı gelişmelerin etkisi altında hızla güç kaybettiği bir ortamda, bu zaafiyet durumu neredeyse kendiliğinden bir biçimde reformist akımlara geçici bir güçlenme alanı yaratmıştı. Fakat gençlik hareketi içinde istikrarlı ve etkin bir çalışmadan yoksun olan reformist sol grupların bu geçici olmaya mahkum durumu korumaları için bir neden yoktu. Nitekim son yıllarda süreklileşmiş bir eğilim olarak sürekli güç kaybetmeleri de bunu göstermektedir.

Fakat bunun gençlik hareketinin gelişimi için kendi başına çok rahatlatıcı bir zemin yarattığı da söylenemez. Zira somutta reformist gruplar güç kaybetseler de, bir ideolojik-politik eğilim ve sola eğilimli öğrenci kitlelerine hakim ruh hali olarak reformizmin gençlik hareketi içindeki ağırlığı sürmektedir. Bu, gençlik hareketindeki genel geriliğin, sola eğilimli gençlik kitlelerindeki edilgenliğin, toplumdaki genel atmosfere de bağlı olarak mücadeleden uzak durmanın yine kendiliğinden yarattığı bir sonuç ve olgudur. Üstesinden gelebilmenin en etkili yolu ise, hareketin pratik gelişimini hızlandırmaktan, tüm olanakları ve fırsatları bu doğrultuda seferber etmekten, edilgenliği kırmanın yaratıcı yol ve yöntemlerini bulmaktan geçmektedir.

İdeolojik ve sınıfsal şekillenişiyle küçük-burjuva devrimci demokrat bir çizgide bulunan akıma geçiyoruz. Büyük ölçüde yakın geçmişin öğrenci hareketi içinde şekillenen ve yakın zamana kadar en önemli kadrosal güçlerini hala buradan devşiren bu akıma mensup gruplar, bugün gençlik hareketi içinde alabildiğine daralmış küçük çevrelerce temsil edilmektedirler ve dahası gelinen yerde artık herhangi bir gelişme dinamizmine de sahip değildirler. Herşeyden önce bunun temel önkoşullarından yoksundurlar. Genel planda dayandıkları ideolojik-programatik temel çöküntü halindedir. Taraftarı oldukları parti ve gruplar geçmiş çizgilerini bugün eski açıklıkla savunamamakta, ama yıllar geçip gittiği halde yerine birşey de koyamamaktadırlar. Daha çok gündelik politikayla ve genel geçer bir devrimci propaganda söylemiyle süreci götürmeye çalışan bu gruplar, gençlik içinde bu kadarını bile başarmakta çoktandır zorlanmaktadırlar. Gençlik hareketi için dönemsel politika bile üretememekte, gençlik hareketinin gerçek sorunlarıyla ve ihtiyaçlarıyla ilgilenmemekte, fakat buna rağmen gençlikten çok şey bekler görünmektedirler.

Açık ve net bir dünya görüşünden, bunun ifadesi bir teorik temel ve programdan yoksun olan bir akımın bu haliyle karşılaşacağı kaçınılmaz akibet, kendiliğindencilik ve olayların ardından günü kurtarma kaygısına dayalı bir sürükleniştir. Bunu kaba bir grupçuluk ve ilkesiz bir faydacılık tamamlamaktadır. Genelde olduğu gibi gençlik hareketi içinde de geleneksel küçük-burjuva akımların durumu tamı tamına budur. Akıl almaz tutarsızlıkların, kronikleşmiş hatalı davranışların, düşünsel ilgisizliğin, gençlik hareketine ilişkin olarak üç gün sonrasına bakma sorumuluğu ve yeteneğinden yoksunluğun, “öncü” sekterlikten kuyrukçu sürüklenişe gidip gelmelerin, her yeni hareketlenmede yaşanan aşırı iyimserlikten geçici duraklamalarda hızla karamsar bir ruhhaline ve pratik edilgenliğe geçişin, saymakla bitmez daha bir dolu tutarsızlığın gerisinde hep bu vardır. Devrimci bir programı ve stratejisi olmayan bir akımın, hele de zor ve sabırlı bir çalışma gerektirdiği bir durumda, gençlik hareketine yönelik elle tutulur bir devrimci politika geliştirebilme şansı zaten olmaz, nitekim halihazırda yoktur da.

Geleneksel küçük-burjuva devrimci demokrat akımın genel planda artık kendileri tarafından bile kanıksanan yapısal zaafiyetleri yazık ki gençlik hareketi alanına daha da kötü bir biçimde yansımakta ve gençlik hareketine bir çıkış hazırlama çabalarını iyice zora sokmaktadır. Zira bu zorlu çaba herşeyden önce bilinç açıklığı, hareketin sorunlarına ve bunun çözümlerine ilişkin açık bir değerlendirme, ve nihayet, ortaya konulacak çalışmada ve yürütülecek mücadelede buna dayalı bir istikrar, tutarlılık ve ısrar gerektirir. Gençlik güçlerinin ortak bir çizgide birleşmesini kolaylaştıracak, dolayısıyla birleşik ve örgütlü bir devrimci gençlik hareketininin gelişimini hızlandıracak olan da budur. Fakat halihazırda olmayan da yazık ki budur. Alabildiğine daralmış bir zemin içinde amaçsızca, en fazla günü kurtarmak kaygısıyla dönenip durmanın gerisinde de bu, yani perspektifsizlik ve politikasızlık var. Bunun olmadığı yerde ise, ya olayların da itmesiyle pratik sağduyu zaman zaman birlikte iş yapma olanağını kolaylaştırmakta, ya da çoğu durumda olduğu gibi aşırı sorumsuzluk ve sürükleniş bu akıma mensup grupların alışılmış davranış tablosu haline gelmektedir.

Geleneksel sol akımlara ilişkin bu kısa değerlendirme ve gözlemler, gençlik çalışması ve mücadelesi içinde karşılacağımızı sorunları ve güçlükleri doğru değerlendirebilmek ve herşeye rağmen başarıyla aşabilmek için gözönünde bulundurulmalıdır.

Gerektiğinde kendi başına fakat olanaklı olduğunca en geniş güçlerle...

Bugün partinin gençlik harketinin durumuna ilişkin bir değerlendirmesi ve buna bağlı olarak ortaya konulmuş bir politikası var. Komünist gençliğin güncel görevi bu politikayı hayata geçirmeye kilitlenmek, başarısı için azami çaba sarfetmek, bu başarıyı güvenceleyebilmek için her türlü araçtan, olanaktan ve fırsattan zamanında ve en iyi biçimde yararlanabilmektir. Hedef birleşik, kitlesel ve örgütlü bir devrimci gençlik hareketi yaratmaktır. Belirlenmiş politika temelde buna yöneliktir, doğruluğunu olduğu kadar başarısını da sınayacak olan budur.

Hiçbir pratik adım ya da önceliğin önüne koymaksızın, tersine, tam da pratik çalışma ve mücadeleye paralel olarak ve onunla içiçe, dahası pratik deneyimin yarattığı açıklıklardan da yararlanarak, bu politikayı gençlik hareketi içinde tartıştırmak ve olgunlaştırmak, başarının önkoşullarından biridir. Biz gençlik hareketinin durumuna ve sorunlarına, bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerine ilişkin olarak ortaya konulmuş her düşünceye önyargısızca yaklaşmaya, onu irdelemeye ve tartışmaya hazırız. Fakat aynı tutumu ciddiyet ve sorumluluk sahibi, böyle olduğunu düşünen ve savunan tüm öteki çevrelerden de bekleriz. Bu karşılıklı olarak yapılmak zorundadır, zira gençlik hareketinin içinde bulunduğu kısır döngüden bir an önce çıkmaya şiddetle ihtiyacı vardır ve bu da ancak ortaklaştırılmış politik müdahalelerle olabilir. Politik müdahale ise politika, sorunlara ve çözümlere ilişkin politik açıklık demektir. O halde herkes konuya ilişkin ne düşünüyorsa ortaya koymalı ve ortaya konulanları da önyargısızca tartışmalı, dahası bunu, politik müdahaleyi ve çözüm sürecini asgari sınırlarda olsun ortaklaştırmak üzere yapmalıdır. Bu ise öncelikle bugüne kadar yapılagelen grupçu ve mezhepçi alışkanlıkları terketmeyi, bu çerçevede oluşturulmuş sözde çözüm reçetelerini bir yana bırakmayı, sorunlara olduğu kadar çözümlere de gençlik hareketinin tümü ve genel ihtiyaçları üzerinden bakmayı, politik ve örgütsel çözüm önerilerini de bu çerçevede ortaya koymayı gerektirir.

Grupçuluğu kimlik edinmiş ve gerçek sorunlar yerine dar grupsal ihtiyaçları temel kaygı haline getirmiş geleneksel gençlik çevrelerinin buna kolay yanaşmayacağı kesin olduğuna göre onları buna zorlamak da ciddi bir mücadeleyi gerektirir. Bu mücadele verilmeli ve bu tartışma her yolla zorlanmalı, mücadelenin zorlamasıyla ortaya çıkan birlikte iş yapma sürecinin ortamından olduğu kadar deneyimlerinden de bu amaçla en iyi biçimde yararlanılmalıdır.

 Gençlik çevrelerini böyle bir tartışmanın ve giderek pratik çözüm sürecinin içine çekme çabası gösterilirken komünist gençliğin özellikle dikkat etmesi gereken temel noktalardan biri, parti tarafından belirlenmiş olsa bile, gençlik hareketinin sorunlarına ve olanaklı çözümlerine ilişkin politikanın, ortaya konulduğu andan itibaren (onu ortaya koyandan bağımsız olarak) artık devrimci gençlik hareketinin tümüne ait olduğu gerçeğidir. Öteki çevrelerin bugün bu politikayı ne ölçüde benimsediklerinden bağımsız olarak, nesnel mantığı ve niteliği ile bu böyledir. Eğer bu politika gençlik hareketinin durumunun nesnel bir değerlendirmesinin ürünüyse, ve daha da önemlisi, şu veya bu partinin öznel ihtiyaçlarını değil fakat devrimci gençlik hareketinin gerçek ihtiyaçlarını hareket noktası olarak alıyor, buna dayanıyorsa, bu durumda belirlendiği andan itibaren bu politika artık devrimci gençlik hareketinin tümüne ait demekir. Bunu gözönünde bulundurmak grupçu önyargıları darbelemeyi ve sorunların daha rahat bir biçimde ele alınmasını ayrıca kolaylaştıracaktır. Burada biçime değil fakat tümüyle işin mantığı ve ruhuyla ilgili bir soruna işaret ettiğimizi özellikle vurgulamak istiyoruz.

Bir başka temel önemde noktaya geçiyoruz. Bu, doğru devrimci politikayı hayata geçirirken kendi gücüne ve bağımsız çalışmasına dayanmak ve güvenmek ile, amaca uygun biçimde en geniş güçleri birleştirmek ve birlikte çalışma yürütmek arasında kurulması gereken doğru ilişki sorunudur. Gerektiğinde kendi başına yürümek güç ve iradesi gösteremeyenler, başkalarını birlikte yürüyüşe çekmek güç ve iradesi zaten gösteremezler. Politik yaşamın genelinde geçerli olan bu ilke, bugünün gençlik hareketi gerçekliği gözetildiğinde özellikle önemli ve geçerlidir. Temel hedef ile günün gerçekleri arasında doğru, amaca uygun düşen bir ilişki ve bütünlük kurabilmektir burada sözkonusu olan. Doğru bir politikanın hayata geçirilmesi mücadelesinde bütünsel hedefi şaşmaz bir güven ve kararlıkla gözetmek ile, bu değişmez hedefe günün henüz sınırlı ve kısmi kalabilen olanaklarından hareketle ulaşmaya çalışmak iki ayrı şeydir. İlkine ulaşmak tam da ikincisinden hareket etmeyi gerektirir.

Yeni öğrenim yılının bazı ilk deneyimleri bile, çok sayıda grup içinde yanlızca birkaç grubun doğru bir politik tutumla hareket edebildikleri ölçüde ortaya pekala başarılı pratikler konulabildiğini ve tam da bu örnek pratik başarı üzerinden öteki bazı çevrelerin de ortak çalışmanın içine çekilebildiğini göstermektedir. Daha çok İstanbul’a özgü bu olumlu deneyimler, izlememiz gereken yolun ne olduğu konusunda da somut bir fikir vermektedirler. Bütünsel hedefi her zaman göz önünde bulunduracağız ve ona ulaşmaya çalışacağız; fakat ona ulaşmanın biricik yolunun, tam da bugün için olanaklı olandan hareket etmek olduğunu da bir an için bile unutmayacağız. Önemli olan haklı bir zeminde durmamız, gençlik hareketinin ihtiyacı olan doğru ve kucaklayıcı bir politika izliyor olmamızdır. Bu koşula uymak kaydıyla tek başımıza hareket etmekten geri durmayacağımız gibi, bazı sınırlı çevrelerle işe başlamaktan da geri duramayız. Bu politika çerçevesinde bizimle iş yapanların ne kim olduğuna ve ne de güçlerinin ne kadar olduğuna bakacağız. Zira aslolan doğru politikada birleşmektir; ayrım ve tercihler de buna göre olmak, buna göre yapılmak durumundadır. Kimler buna yatkın ya da hazırsa birlikte iş yapmanın, adım atmanın ilk muhatapları da doğal olarak onlar olacaktır. Bu çizgide tutarlılık ve kararlılık gösterilirse zamanla başarı kazanılacağından, zaman içinde daha geniş güçlerin birleşik çalışmaya, mücadeleye ve giderek ortak kitelesel örgütlenme çizgisine kazanılacağından kuşku duyulmamalıdır. Doğru politikanın gücü bunu zorlayacaktır ve inanıyoruz ki olayların akışı bunu kolaylaştıracaktır.

Burada bir başka önemli nokta soluklu olabilmek, bu zorlu süreci soluklu biçimde götürebilmektir. Grupçuluğun ve mezhepçiliğin bir kültür olarak kök saldığı, birçok çevrenin hareketin genelinde umut keserek daha çok kendi grupsal kazanımları üzerinden soruna baktığı bir ortamda ortak çalışmaya, mücadeleye ve birleşik örgütlenmeye dayalı bir devrimci gençlik hareketi hedefine ulaşmak elbette kolay değildir, hele de bir öğrenim yılının sorunu hiç değildir. Fakat komünist gençlik gerekli kararlılık, tutarlılık ve ısrarı gösterebilirse eğer, sorunu bu öğrenim yılı içinde gündemleştirmeyi ve hiç değilse bazı çevrelere benimsetmeyi başarabilir. Bu durumda bazı birimlerde bu öğrenim yılı içinde ilk örnek adımlar atılır ve böylece gelecek öğrenim yılı içinde amaca uygun çözümler için zemin genel planda bir hayli olgunlaştırılmış olur. Koşulların uygun göründüğü bazı birimlere bu çerçevede yüklenmek ve ortaya bazı ilk olumlu örnekler çıkarabilmek bu nedenle sanıldığından da büyük önem taşıyor. Zira bu, sorunun genel planda ve soyut olarak ortaya konulmasına son verecek, olumlu örneklerin genelleştirilmesi üzerinden soruna ve çözüme yüklenme olanağı sağlayacaktır.

Komünist gençliğin bilgisini, deneyimlerini ve yönlendirici değerlendirmelerini içte partiye ve dışta kamuoyuna sürekli biçimde sunduğu bu sürece ilişkin olarak söylemek istediklerimizi şimdilik bunlarla noktalamak istiyoruz.

Gençlik hareketinin bazı güncel sorunları

Gençlik hareketi içinde bugün öne çıkan ya da zaman zaman tartışma konusu olan iki soruna ilişkin yaklaşımımızı da burada bir kez daha kısaca ifade etmek istiyoruz.

Bunlardan ilki son haftalarda yeniden baş gösteren faşist saldırılardır. Bu saldırılara ilerici-devrimci gençliğin anında ve birleşik bir güç olarak yanıt vermesi ve kararlılığını sergilemesi, devrimci gençlik hareketi payına olumlu bir sınav ve önemli bir kazanımdır. Gençlik faşist terör çetelerinin ortamı terörize etmeye yönelik bu türden girişimlerine pabuç bırakmayacağını göstermekle kalmamış, saldırıların gerisindeki polis desteğine ve üniversite yönetimlerinin bu saldırılardaki sorumluluğuna da özel bir biçimde dikkat çekmek yoluna gitmiştir. Genel çizgileriyle yerinde olan bu tutum özellikle İstanbul’da (ki halihazırda olayların merkezi bu kenttir) faşist çeteleri teşhir ve tecrit etmiş, bu arada nispeten daha geniş bir öğrenci kesiminde politik bir duyarlılığa da yolaçmıştır.

Faşist terör çeteleri bu ülkede son 40 yıldır toplumsal muhalefeti terörize etmek için, özellikle de gençlik hareketine karşı kullanılageldiler. Bu konuda artık zengin bir deneyime sahibiz ve bundan böyle bu konuda hiçbir biçimde hata yapma lüksüne sahip değiliz. Oysa bazı ilk belirtiler geçmiş deneyimlerin kolayca gözden kaçırılabileceğinin rahatsız edici işaretlerini vermektedir. Bu türden hatalı tutumların önüne daha en baştan almak, devrimci gençlik hareketinin gelişme seyri ve yakın geleceği bakımından özel bir önem taşımaktadır. Bu çerçevede, saldırılara karşı kararlı bir tutum içinde olan ve üstüne düşeni en etkin biçimde yerine getirmeye çalışan komünist gençliğin, öte yandan bunu bu saldırıların gençlik hareketi için bir tuzağa dönüşmesi tehlikesine döne döne dikkat çekmekle birleştirmesi, bunu yazılı değerlendirmeler halinde sürekli parti basınımızda işlemesi son derece yerinde bir tutumdur ve onun bu konudaki öncü bilincine dikkate değer bir göstergedir.

Saldırıların özellikle İstanbul’daki en hareketli öğrenci biriminde gündeme getirilmesi rastlantı değil, fakat devletin karanlık odaklarının alışılagelmiş tutumuna tümüyle uygun bir davranış tarzıdır. Amaç bir avuç saldırganla ortamı terörize etmek, bu yolla öğrenci hareketinin dikkatini temel önemdeki sosyal, siyasal ve akademik sorunlardan ayırarak salt bu saldırılara kilitlemek, böylece onu içinden çıkılması zor bir kısır döngüye mahkum etmektir. Faşist saldırıların başarısı tam da bu sonucun ne kadar elde edildiği ile ölçülmelidir. Eğer sonuç gerçekten bu oluyorsa, her seferinde bu çeteler okullardan kovulup atılsalar bile, gerçekte karşı-devrim odakları açısından asıl amaca fazlasıyla ulaşılmış demektir.

Bu saldırıların arkasında hiç de basitçe MHP değil, fakat muhtemelen onun bilgisini ve denetimini de aşan bir biçimde dosdoğru devletin karanlık merkezleri vardır. Bütün bir yakın tarihimiz bunun böyle olduğunu artık en dolaysız olgular ve belgelerle ortaya koymuş bulunmaktadır. Bizde sivil faşist hareket dolaysız olarak devletin denetimindedir ve hep de devletin karanlık odaklarının uygulamaya koydukları planların bir parçası olarak iş görmüştür. Çatlılar’ın ipi her zaman kontr-gerillanın elindeydi ve onun toplumsal muhalefeti terörize etme ve sindirme planlarının tetikçileri durumundaydı faşist terör çeteleri. Bugün bu özellikle böyledir; zira faşist parti olarak MHP bugün artık ‘70’li yıllardaki türden teröre dayalı etkin bir iktidar arayışına sahip değildir. Onun bu açıdan posası çıkarılalı çok oldu ve kendi başına iktidar olma sevdası daha Türkeş hayattayken noktalandı. Elbette bu parti bugün de faşist-şovenist saldırgan bir retoriğin merkezi durumundadır, politik güç ve etkisini de önemli ölçüde buradan devşirmeye çalışmaktadır. Fakat bu ideoloji ve politika ile eğitip yetiştirdiği terör çeteleri ya mafya çeteleri olarak dolaysız biçimde sermaye gruplarına ya da tetikçi gruplar olarak doğrudan devletin karanlık odaklarına bağlıdırlar ve bu bağlar faşist partinin kendi denetimini de aşan bir özelliktedir. MHP bu açıdan burjuvazinin ve devletin ihtiyaçlarına göre yararlanabildiği bir faşist militan/çeteci gruplar fideliğidir.

Bu gerçekleri gözönünde bulundurmak, “faşizme karşı omuz omuza!” diye haykırırken hedef olarak asıl nereye bakılması gerektiğini gözden kaçırmamak anlamına gelir. Türkiye faşizminin kaynağını ve uygulama araçlarını görmek için Türkiye’nin yakın tarihi çıplak gözle görülebilecek gerçekler sunmaktadır bize. Bunun için 12 Martlar’a ve 12 Eylüller’e ve özellikle de onların hazırlanış süreçlerine bakmak bile kendi başına yeterlidir. Emperyalizm, işbirlikçi büyük sermaye ve onun devleti, bize faşizmin toplumsal dayanağını, siyasal kaynağını ve temel uygulama araçların vermektedir. Türkeş’in MHP’si her zaman bunun yalnızca bir parçası, daha çok da tetikçisi oldu; faşist ideolojiyi yaygınlaştırmak ve daha da önemlisi ortamı terörize etmek doğrultusunda etkin bir biçimde kullanıldı ve bilindiği gibi günü geldiğinde aynı güçler tarafından geri plana da itilebildi.

Dolayısıyla bugün yeniden yaygınlaştırılacak gibi görünen sivil faşist saldırıları ele alırken, MHP ne yapmak istiyor diye sormak yerine devletin karanlık güç odakları gelişme potansiyeli taşıyan gençlik hareketine hangi yeni tuzakları hazırlamak peşinde diye sormak, olup biteni doğru değerlendirmek için temel önemde ilk koşuldur. Ne yapmak istedikleri sorusuna ise geçmiş deneyimler üzerinden kolayca yanıt bulabiliriz. İlerici-devrimci gençlik hareketi bugün emperyalist savaştan AB hayallerine, özelleştirmeden paralı eğitime, üniversitelerin şirketleştirilmesinden inceltilerek sürdürülmek istenen YÖK kıskacına kadar bir dizi temel önemde toplumsal ve siyasal sorun üzerinden, yani toplumun öteki emekçi sınıf ve katmalarını da dolaysız olarak ilgilendiren ve dolayısıyla gençlik hareketini onlara yakınlaştıran gündemler üzerinden güç kazanmaya ve kitleselleşmeye çalışmaktadır. Oysa bir avuç çetecinin ortamı terörize eden saldırısı bir anda tüm bu gündemleri geri plana itiyor ve herşey bir süreliğine de olsa bu bir avuç saldırganla uğraşmaya kilitlenebiliyor. İşte devletin karanlık güç odaklarının uygun yöntemlerle polisten ve okul idarelerinden de destek alarak gündeme getirdikleri saldırılarla amaçlanan da tamı tamına budur. Gençlik hareketi eğer bu tuzağa düşmez ve bu oyunu bozarsa, faşist saldırıları gerçekten püskürtmüş ve tuzakları boşa çıkartmış olur. Yok sorunu bir avuç saldırganla uğraşmaya indirgerse, bu durumda tuzağa boylu boyunca düşmüş olur.

Bu saldırıların bugün devrimci öğrenci gruplarını çevreleyen en yakın halkalarda bir duyarlılık yaratmış, bu sınırlarda safları biraz genişletmiş ve politizasyonu artırmış olması da yanıltıcı olmamalıdır. Buna bugün için bir olanak olarak bakılabilir, ama bunun üzerine yapılacak hesaplar kaba bir dargörüşlülük ifadesi olmaktan öteye gidemez. Zira saldırılarla ortam sistematik biçimde terörize edildiği ölçüde, temel hedeflerle birlikte bu destek halkaları da zamanla kaybedilir. Bu konuda ‘70’li yılların zengin ve acılı deneyimi ortada hiçbir tartışma ve tereddüt bırakmamaktadır.

Dolayısıyla yapılması gereken, bu saldırılara karşı kararlı duruşu bu saldırıların kaynağına ve amacına yönelik kapsamlı bir aydınlatma ve ajitasyon çalışması ile birleştirmek, geniş öğrenci kitlelerine saldırıların gerçek kaynağını göstermek, devleti, hükümeti, polisi ve üniversite yönetimlerini olup bitenden sorumlu tutmak, demokratik kamuoyunda ve işçi-emekçi hareketi içinde bu çerçevede bir duyarlılık oluşturmak ve destek örgütlemek, bu arada öğrenci gençliğin temel sorunlarına dayalı gündemlere ne pahasına olursa olsun bağlı kalmak, buna dayalı çalışmaları ve mücadeleyi hiçbir koşulda aksatmamaktır.

Tümüyle farklı nitelikte olan ikinci soruna geçiyoruz. Bu gerçekte tümüyle başka nedenlerle ortaya çıkan, ama bazı çevreler tarafından demagojik bir biçimde “propaganda-ajitasyon özgürlüğü” sorunu olarak sunulan tartışma konusudur. Buna ilişkin tartışmalar ortak iş yapma ve eylemlilik sürecini zaafa uğrattığı, ya da birilerine bundan kolayca geri durma ve bazı reformist çevrelerin kuyruğuna gönlü rahat bir biçimde takılma olanağı verdiği için, burada konu üzerinde kısaca durmamız gerekmektedir.

“Eylemde birlik, propaganda-ajitasyonda serbestlik” olarak formüle edilen ilke ‘70’li yıllardan kalan, ama o yıllarda bile yazık ki küçük-burjuva sorumsuzluğu ve tekelciliğinden dolayı çoğu durumda uygulanamayan önemli kazanımlardan biridir. Birlikte iş yapma ve eylem örgütleme süreci elbette propaganda-ajitasyonda tam bir özgürlükle birlikte gitmek durumundadır. Buna herhangi bir sınırlama getirmek bizim işimiz değildir, tersine biz bunun genele ilişkin olduğu kadar bizzat yapılan ortak işe ve örgütlenen eylemliliğe ilişkin tam bir eleştiri özgürlüğü ile de birleştirilmesinden yanayız. Böyle düşündüğümüz içindir ki, gençlik hareketine ilişkin değerlendirmemizin ilk bölümünde, yine bize yakın geçmişten (‘60’lı yıllardan) miras bir ifade olan “birlik-eleştiri-birlik” formülasyonunu ara başlık olarak kullanma yoluna gitmiştik. Birlikte iş yapmak böyle bir eleştiri hakkını tam bir özgürlükle içermek durumundadır, zira ortak iş yapma sürecinin ortaya çıkardığı hatalı tutum ve zaafların üstüne ancak bu sayede gidilebilir ve daha ileri bir birlik zemini ancak bu tür bir eleştirinin düzeltici ve güçlendirici katkısıyla yakalanabilir. Önemli olan eleştirinin dayandığı devrimci kaygı ve yöneldiği devrimci amaçtır; bu alanda devrimci bir sorumluluk ve ciddiyetle hareket etmek kaydıyla, devrimci eleştiri birlik sürecinin biricik gerçek güvencesi işlevi görür. Bunun olmadığı koşullarda ise önce ilkesiz uzlaşmalar yaşanır ve ardından da çok geçmeden ilkesiz ayrılıklar başgösterir; böylece bütün bir süreç zaafa uğrar.

Fakat halihazırdaki tartışmanın özünün bununla yakından uzaktan bir ilgisi olmadığını da önemle vurgulamak istiyoruz. Ortak hedef ve bu hedefte yoğunlaşma kaygısı taşımayıp da, küçük burjuva sorumsuzluğunu ve traji-komik bir hal almış bulunan grup reklamı kaygısını propaganda-ajitasyon özgürlüğü olarak sunanların, buna yöneltilen eleştirileri ve bu çerçevede ortak hedefte yoğunlaşmaya çağrıyı yasakçılık saymak yoluna gitmeleri, basit bir demagojiden öteye bir değer taşımamaktadır. Ama yazık ki güya buradan, bu sorundan kaynaklanan “anlaşmazlık”lar 6 Kasım’da ortak eylem sürecini yer yer zaafa uğratabilmiştir. Birileri AB’ci teslimiyetçi Kürt hareketinin kuyruğuna takılabilmek için bu bahanenin arkasına saklanabilmişlerdir.

Komünist gençliğin bu durumda alması gereken tutum, ortak eylemin çıkarları adına şu veya bu grubun davranışlarına sınırlama getirmek değil, tam tersine tam bir propaganda-ajitasyon ve eleştiri özgürlüğünü savunmak; fakat bunu, ortak iş ve eylem yapma sürecine karşı küçük-burjuva sorumsuzluğunun etkili bir eleştirisi ve teşhiri ile de birleştirmek olmalıdır. Bu sonuncusu yazık ki gereğince yapılmıyor, oysa sürekli olarak ve bizzat yayın organlarımız üzerinden yapılmak zorundadır. Bırakalım küçük-burjuva sorumsuzluğu dilediğince boy göstersin, fakat biz de bu sorumsuzluğun anlamını, etkilerini ve sonuçlarını acımasızca eleştiriye ve teşhire tabi tutalım. Üstelik olayın olup bittiği dar alanlarda değil, fakat yayın organlarımızda ve dolayısıyla kamuoyu önünde. Sözü edilen alışkanlığın/hastalığın en iyi, en etkili, en sonuç alıcı panzehiri budur, bu davranış çizgisi olabilir ancak.

Gençlik çalışmamızın bazı özel sorunları

Değerlendirmemizi komünist gençliğin kendi yönelimlerine ve çalışmasına ilişkin bazı sorunlarla bitirmek istiyoruz. Bu, yeni şeyler ortaya koymaktan çok, parti tarafından daha önce zaten ortaya konulmuş birkaç temel önemde sorunun, bizzat bu eski değerlendirmelerden de yararlanarak yeniden vurgulanması sınırları içinde olacak ve bu kadarı gerekli yararı fazlasıyla sağlayacaktır.

Partinin gençlik çalışması temelde iki ana amaca yöneliktir. Bunlardan ilki, alt sınıflar gençliğinin kendine özgü toplumsal bir kesim ve güç olarak sınıflar mücadelesinde tuttuğu önemli yerden kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede parti güçlü bir devrimci gençlik hareketinin gelişimini ve bunun devrimci işçi hareketinin yedek bir gücü haline getirilmesini önemsemekte, gençlik çalışmasında bunu temel ve belirleyici bir amaç olarak ele almaktadır. Bu temel amacın dayandığı bakış açısını konuya ilişkin bir parti değerlendirmesi şöyle ortaya koymaktadır:

“Toplumsal mücadelede alt sınıfların genç kuşaklarının tuttuğu çok özel yer, taşıdığı çok özel önem, marksist-leninistler için her zaman açık bir sorun olagelmiştir. Tüm devrimlerin ve büyük devrimci mücadelelerin somut deneyimi, gençliğin devrimci siyasal mücadelede taşıdığı çok özel önemi en açık biçimde göstermiştir. Türkiye’nin yakın geçmişi, büyük toplumsal çalkantılara sahne olan son 35-40 yıllık dönemi, bu gerçeği ayrıca doğrulamıştır. Türkiye’nin bu döneminde ilerici-devrimci siyasal mücadelenin yükünü çok büyük ölçüde alt sınıfların genç kuşakları üstlenmişlerdir. Yine Kürt ulusal uyanışı başlangıçta genç aydın kuşaklar içerisinde şekillenmiş, son 13 yıl içerisinde Kürt ulusal hareketinin yaşadığı muazzam gelişmenin esas yükünü de Kürt gençliği omuzlamıştır.

“Komünistler başından itibaren gençliğe ilişkin bu temel gerçeğin bilinci içinde oldular. Devrimlerin ve devrimci siyasal mücadelelerin alt sınıfların genç kuşaklarına ilişkin ortaya koyduğu gerçeği özlü bir biçimde formüle eden, ‘Gençliği kazanmak geleceği kazanmaktır!’, ‘Gençlik gelecek, gelecek sosyalizmdir!’ türünden şiarlar kullandılar...”

İkinci ana amaç ise, daha özel planda öğrenci gençlik çalışması üzerinden anlamını bulmaktadır. Bu, öğrenci gençlik çalışmasına işçi hareketinin devrimci aydın öğe ihtiyacı açısından da bakmak, böylece bu çalışma içinde kazanılmış genç aydın kadroları profesyonel devrimciler olarak sınıf çalışmasına yöneltmektir. Bu, geleneksel sola egemen olan ve daha çok öğrencilerden kazanılmış kadrolarla devrimci örgüt inşa etmek anlamına gelen bildik politikadan tümüyle farklıdır ve bu farkın nereden geldiğini parti yine biraz önce andığımız değerlendirmesinde ortaya koymuş ve bunu öğrenci çalışmasına ilişkin somut görevlere bağlamıştır:

“Geleneksel akımlar, geçmişte ve bugün, öğrenci gençlik içerisinden sağladıkları militan kadro güçlerini, genel bir kural olarak, sınıf dışı kesim ve katmanlara yöneltme yoluna gitmişlerdir. ‘80 öncesinde bu yönelim semtlere ve taşraya doğruydu. Şimdilerde ise daha çok semtlere, büyük kentlerin varoşlarına doğrudur. Komünistler ise, küçük-burjuva devrimciliğine yönelttikleri ideolojik eleştirinin ve sınıf yönelimi biçimindeki pratik sürecin bir gereği olarak, bu komünist genç aydın potansiyelini fabrikalara ve atölyelere yöneltme yoluna gitmişlerdir. Bu yeni bir tutum, yeni bir pratik ve elbetteki yeni bir gelenektir. Bu, öğrenci gençliğin bünyesindeki marksist aydın potansiyeliyle, bağımsız bir ideolojik ve örgütsel kimlik kazanma ihtiyacı içerisinde olan işçi sınıfı hareketi arasında kurulmuş sağlam bir köprüdür.

“Bu yeni tutum, pratik ve geleneği burada özellikle hatırlatmamız boşuna değildir. Amacımız, gençlik çalışmamızın, somutta öğrenci gençlik çalışmamızın, bunu çok daha bilinçli bir biçimde gözetmesi gerektiğine dikkat çekmektir. Hareketimizin partileşmesi, sınıf çalışmasının marksist eğitimli ve donanımlı profesyonel kadro ihtiyacını çok daha yakıcı bir hale getirmektedir. Ve biz bu ihtiyacın bir kısmını bizzat öğrenci çalışmasından sağlamayı sürdürmek durumundayız. Gerek bir bütün olarak hareketimiz, gerekse öğrenci çalışması içindeki kadrolarımız, bunu hep gözönünde bulundurmalıdırlar. Bu pratik bağ ve iletişimin, öğrenci çalışmamıza da sağlam bir zemin ve güçlü bir soluk kazandıracağını belirtmek ise gereksizdir.”

Burada bugün de söylenebilecek herşey yeterli güç ve açıklıkta ifade edilmiş, somut hedeflere bağlanmıştır. Buna ekleyeceğimiz ise şudur: Komünist gençlik partinin bu hedefinin bilincinde olmalı, yarına dönük görevlerine bu gözle bakmalı, fakat bu konuda aceleci tutumlardan da özenle kaçınmalıdır. Deneyimlerimiz, gençlik çalışmasından sınıf çalışmasına zamansız güç aktarmaya kalkmanın yarardan çok zarar getirdiğini göstermektedir. Buradaki acelecilik hem gençlik çalışmasını yersiz ve zamansız olarak zayıflatan sonuçlar yaratabilmekte, hem de gençlik çalışması ve mücadelesi içinde yeterince gelişip olgunlaşmamış, buradan alabileceklerini gereğince alamamış genç kadroların sınıf çalışması gibi daha zor, karmaşık ve yorucu bir alanda başarısız kalabildiklerini, soluklu davranamadıklarını ve güçlüklere yenilebildiklerini göstermektedir. Bu deneyimleri gözetmeli, sınıf çalışmasına geçmeyi zamansız bir gençlik hevesi sorunu olmaktan çıkarmalı, gençlik çalışması ve mücadelesi içinde çok yönlü olarak eğitilmiş ve olgunlaştırılmış kadroların parti ve sınıf çalışmasına aktarılması sorunu olarak ele almalıyız. Böylece hem gençlik çalışmamızı hesapsız güç kaydırmalarıyla zayıflatmaktan korumuş ve hem de partiye ve sınıf çalışmamıza gerçekten yararlı olabilecek genç kadrolar sunmayı başarmış olacağız.

Bir başka sorun liseli gençlik çalışmasıdır. Gençlik hareketi ve çalışmasının başlı başına bir alanı olması gereken liseli gençliği böylesine bir genel değerlendirme içinde bile ancak kısa değinmeler sınırlarında ele almak başlı başına bir sorun sayılmalıdır. Fakat bu partinin bir ele alış kusurundan çok liseli gençlik hareketinin son yıllarda bir hayli zayıflamış, bu nedenle birçok akımın neredeyse gündeminden düşmüş olmasının ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Yine de partimiz kendi payına son zamanlarda bu zayıflığa yüklenmiş ve gelinen yerde hiç değilse bazı kentlerde ilk önemli sonuçlara da ulaşmış durumdadır. Dahası bu çalışmayı giderek daha etkili ve sistematik bir biçimde ele almak, geliştirmek, yaymak kararlılığındadır. Henüz ilk adımlarında olan bu çalışma geliştikçe parti bizzat bu çalışmasın sorunlarına ilişkin olarak değerlendirmelere gidecek, kitlesel bir liseli devrimci gençlik hareketi ve örgütlenmesi geliştirmenin sorunları üzerinde ayrıca ve gereğince duracaktır. (Kaldı ki genç komünistler halihazırda basınımızda bunu parça parça yapmak yoluna da gitmektedirler.)

Biz burada şimdilik yalnızca bu çalışmanın hala da belirgin biçimde eksik kalan, ya da daha açık bir ifadeyle özel bir yönelime konu edilmeyen bir yönüne değinmek istiyoruz. Bu, meslek liseleri çalışmasıdır. Bu soruna geçmişte değişik defalar dikkat çektik ve bu buna yönelik belli pratik-örgütsel girişimlere de yolaçtı. Fakat her seferinde, liseli gençlik çalışmasındaki genel zayıflama ve gerilemeye de bağlı olarak, bu girişimler anlamlı sonuçlara varamadan kesildi, kesintiye uğradı. Şimdi liseli gençlik çalışmasına yeni bir yüklenme içindeyiz ve tam da bu nedele meslek liseleri çalışmasına yeniden özel bir vurgu yapmak istiyoruz. Ve bu konuda da geçmiş değerlendirmelerimizde söylenleri burada bir kez daha yinelemekle yetinmek istiyoruz:

“Endüstri meslek liseleri, sanayi birimlerine kalifiye işçi yetiştiren kurumlardır. İşsizliğin çok büyük boyutlara ulaştığı bir ülkede, bu kalifiye genç işçi adayları, üstelik büyük sanayi birimlerinde, nispeten daha kolay iş bulabilecek konumdadırlar. Öğrenci gençlik çalışmamız bu olguyu çok daha dikkatli bir biçimde değerlendirmek durumundadır. Meslek liselerinde bulunan genç yoldaşlarımızın gençlik yayınımıza yansıyan değerlendirmeleri, bu konudaki bilinç açıklığının göstergeleridir. Bu bilinci örgüt çapında ve gençlik çalışmamızın toplamında genelleştirmeliyiz. Daha da önemlisi, ona gecikmeksizin pratik bir anlam kazandırmalıyız. Endüstri meslek liseleri öğrenci gençlik çalışmamızın en önemli ve en öncelikli alanlarıdır, öyle olmak durumundadırlar. Gençlik çalışmamız gecikmeksizin kendini buna göre uyarlamak, meslek liselerini hedef alan çok daha bilinçli ve planlı bir yönelim içine girmek zorundadır. Gençlik yayınımız ise bu konuda bugüne kadarki nispeten olumlu çizgisini daha da güçlendirmelidir. Sorunu döne döne işlemeli, bu alandaki deneyimleri döne döne aktarmalı, bu yönelimi sürekli teşvik etmelidir. Bu alana özgü propaganda materyalleri, özellikle broşürler hazırlanmalı, bilinçli ve yaygın bir dağıtımın konusu yapılmalıdırlar...”

***

Günümüz gençlik hareketinin durumuna, sorunlarına ve bu çerçevede komünist gençliğin görev ve sorumluluklarına ilişkin değerlendirmemizi böylece noktalamış oluyoruz.

 


Üste