Logo
< Partimizin düşünen önderleri savaşan neferleri -II

Devrim davası Onlar’ın izinden yürüyenler tarafından sürdürülecek...


 

Devrim davası Onlar’ın izinden yürüyenler tarafından sürdürülecek...

 

Devrimci kimliği savunma ve ayakta tutmanın ağır bedeller gerektirdiği bir dönemden geçiyoruz. Asalak burjuvazinin çeteleşmiş devleti, emperyalist merkezlerin yol göstericiliğinde, devrimci örgütlenmeleri tasfiye etme planını kanlı bir şekilde hayata geçirme çabasındadır. Bu, kirli ve işçi-emekçileri kölelik batağında boğma planının önündeki en büyük engel, devrimci ve komünistlerdir. Bu konuda açık bir bilince sahip olan sermaye düzeni, tutsak devrimci ve komünistleri saldırının ilk hedefi olarak seçmiştir. Ancak bu plan, onlarca devrimcinin hayatı pahasına direnişle engellenmektedir.

Devrim davasına bağlılığın en destansı örneklerini veren devrimci tutsaklar, ölümün üzerine yürümekte tereddüt etmemektedirler. Başından beri bu yürüyüşte yeralan Hatice yoldaş, Ümit ve Habip yoldaşların yolundan ilerleyerek ölümsüzler kervanına katıldı. Örgüt ve parti yaşamında, düşman karşısındaki tavizsiz tutumunda olduğu gibi, yaşamının son direnişinde de parti, devrim ve sosyalizme sonuna kadar bağlı olduğunu gösterdi. Ancak bu son direniş, herhangi bir direniş değildir. Bu direniş yeni başlangıçlara esin kaynağı olan, güç katan, fiziki anlamda bir kayıp olmakla beraber, aynı zamanda partiyi ve devrim davasını güçlendiren bir direniştir. Ve yaşamın çizgisini bütünleyen bir özelliğe de sahiptir.

Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya uğruna yaşamlarını ortaya koymayı bu ideali savunmak kadar doğal sayan devrimcilerin, kuşkusuz övülmeye ihtiyaçları yoktur. Zira yaşamları ortadadır. Bu yaşamlardan süzülecek güçlü yönlerin, mücadeleyi sürdüren kuşaklara aktarılmasıdır önemli olan.

Bu açıdan Hatice yoldaşla beraber çalıştığımız dönemde dikkatimizi çeken ve örnek alınması gereken (yaşamı ve mücadelesiyle ortada olan diğer güçlü yönlerinin yanısıra) bir yönü vardı. Bu da çalışma için en küçük bir olanağın bile değerlendirilmesi yönünde gösterdiği çaba ve ısrardır. Bu olanağın partiye sunulması için sabırla, yorulmadan zaman ve emek harcanmasıdır. Parti kuruluş kongerisinde dile getirilen, “Partiye bir iğne ucu kadar katkı sunacak bir imkan varsa, bu imkan değerlendirilmelidir” tespitine denk düşen bir ısrardı bu. Bu ısrarı, ancak yaşamlarının merkezine devrim ve sosyalizmi yerleştirenler gösterebilir.

Bir toplantı arasında bir ozanın “Bir insan değiştirdiği adresler kadar yaşar” dizesinden bahsettiğimde, gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. O zaman ben çok yaşamışım dedi. Anladım ki, bir devrimci olarak çok adres değiştirmiş.

Sömürü ve zorbalığın sembolü olan burjuvazinin, bu azınlık saltanatını sürdürmek için hiçbir vahşetten kaçınmayacağını biliriz. Ve bu zorbalığın ilk hedefinin devrimciler ve komünistler olduğunu da biliriz. Buna rağmen, bir devrimcinin, bir yoldaşımızın fiziki olarak aramızdan ayrılışını kolayından kabullenemeyiz. Bu durum, belki cephelerin şimdiki eşitsizliğinden kaynaklanmaktadır. Aramızdan ayrılanların ise, son nefeslerini verirken, tüm yaşama tutkularına rağmen rahat olmaları, son nefesin bile (olması gerektiği gibi) idealler uğruna veriliyor olmasından olsa gerek. Ya da Lyon barikatlarında son nefesini vermek üzere olan dokumacı Bouvri’nin arkadaşı Stock’a dediği gibi;

“Sil gözünün yaşlarını delikanlı, ben henüz yaşıyorum. Ölsem de arkamdan zırlama, yerime geç. Hepimiz ölümlüyüz ama iş orada değil. Mesele insanın niçin öldüğünde. Ben kendi yirmibeş yılımı, bir tok fabrikatör domuzun altmış yılına vermezdim. Hem döşekteki ölümün nesi daha iyi barikattaki ölümden...” (Ateşi Çalmak, C:1, s.508)

Dünyanın bütün barikatlarında düşenlerin önünde saygıyla eğiliyorum.

M. Dicle
Mayıs 2001


Üste