Logo
< Hatice'de sınıfın kiniyle bilenmek...

Sınıf ve kitle çalışmasının sorunları üzerine


Sınıf ve kitle çalışmasının sorunları üzerine

Sınıf-kitle çalışmasında belirgin biçimde mesafe almak, bu çerçevede doğru bir çalışma tarzı geliştirebilmek halen partinin gündemindeki temel sorunlardan biridir. Bu konunun kendi somut pratiğimiz üzerinden canlı ve işlevsel tartışmalarla ele alınması, bu çerçevede özdeneyimlerimizin çok yönlü olarak irdelenip gerekli sonuçların çıkarılması, bunların da merkezi yayınlar üzerinden partinin bütününe taşınması, temel bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç üzerinde Parti Okulları’nda ve ardından IV. Parti Kongresi’nde özel bir biçimde durulmuştur. Ayrıca partinin konuya ilişkin tüm değerlendirmelerinde buna özel bir tarzda döne döne dikkat çekilmektedir.

IV. Parti Kongresi, bu alanda mesafe almanın partinin gelişme süreçleri açısından hayati bir önem taşıdığının altını özellikle çizmiştir. Doğal olarak bu konuda siyasal faaliyeti örgütleyen önderlik kadrolarına daha özel bir sorumluluk düşmektedir. Yürütülen siyasal faaliyetin sorunlarına yoğunlaşılması, mevcut çalışma tarzına ilişkin eleştiri ve tartışmaları da gözeterek çalışmanın planlanıp örgütlenmesi, çalışmanın somut gelişme seyrinin dikkatle izlenmesi, yaşanan sorunların ve zorlanmaların zamanında ve isabetle saptanması, bütün bunlar ışığında yolaçıcı değerlendirmelerin ortaya konulması, herkesten önce çalışmanın başındaki önderlik kadrolarının omuzlarındaki bir sorumluluktur. Yeni dönemde atılan adımlar nelerdir, mesafe almada özellikle öznel planda ne tür güçlükler önümüzü kesiyor, tarzımızı değiştirmekte neden zorlanıyoruz, zayıflık ve yetersizliklerimizin üstesinden nasıl gelebiliriz vb. sorunlar üzerinden sürekli bir yoğunlaşma olabilmeli ve bunun sonuçları da MYO üzerinden düzenli biçimde yansıtılabilmelidir.

Aynı şekilde yerel önderliklere, il çalışmasının başındaki yoldaşlara da bu konuda önemli sorumluluklar düşmektedir. Merkezi yayınlar üzerinden olduğu kadar parti yönetimine sunulan raporlar üzerinden de. Raporlarda, sınıf-kitle çalışmasında hedeflenen tarzı hayata geçirme doğrultusunda yapılan planlamalar, harcanan çabalar, saptanan hedefler üzerinden yürütülen çalışmalar, yaşanan sorunların neler olduğu ve nereden kaynaklandığı vb. konular somut bir biçimde ortaya konulabilmelidir. Raporlar, yürütülen faaliyetin periyodik dökümü olmanın ötesine geçebilmeli, yaşanan zorlanmaları ortaya koymakla da yetinmemeli, bunların aşılmasına ilişkin perspektif ve planlamaları mutlaka içerebilmelidir.

Halen periyodik örgüt raporları bu açıdan belirgin bir zayıflık taşımaktadır. Elbette faaliyetin “dökümü”nün yanısıra zayıflıklara ve zorlanmalara da işaret edilmektedir. Ancak asıl yapılması gereken, gelinen yerde az-çok açıklık taşınan zayıflık ve yetersizliklerin tekrarlanması değil, bunların nasıl aşılacağıdır. Kimi örgüt raporları adeta kendisini tekrar etmekte, birbirini izleyen iki rapor arasındaki süreçte, çalışmaya farklı olarak nasıl bir müdahale yapıldığını, nasıl bir mesafe alındığını ya da neden alınamadığını anlamak mümkün olmamaktadır. Kendi etrafında dönüp duran, adeta kendini aynı biçimde tekrarlayan faaliyet tarzı, raporlar üzerinden de yansımaktadır.

Bu sorun, önümüzdeki dönemde boyunca tüm yerel örgütlerimizin öncelikli gündemi olabilmeli, sınıf-kitle çalışmamıza, çalışma tarzına ilişkin genel perspektif ve tanımlamalar üzerinden değil, fakat somut pratiğimiz üzerinden müdahale edilebilmelidir. Her organ toplantısında mevcut siyasal pratiğimiz masaya yatırılıp irdelenebilmeli, sorunlar saptanmalı, bunu aşmanın yol, yöntem ve araçları konusunda açıklıklar sağlanmalı, bu çerçevede somut hedefler belirlenebilmelidir. Bunun başarılabilmesi ise düzenli ve işlevli organ toplantılarına sıkı sıkıya bağlıdır. Organ toplantılarındaki düzenlilik, buradaki başarının olmazsa olmaz koşuludur.

Bu çerçevede bir başka önemli konu, sınıf-kitle çalışmasında ideolojik-politik bakışa/kavrayışa ilişkin zayıflıkların üzerine sürekli ve sistematik bir biçimde gidilmesi, tüm kadroların bu açıdan ciddi bir eğitimden geçirilebilmesidir. Hem merkezi hem de yerel planda bu çerçevede özel bir yüklenme bugün temel bir ihtiyaçtır. Sınıf-kitle çalışmasının sorunları organ toplantılarının, bir dizi seminerin konusu olmakla kalmamalı, bu konuda bugüne kadar kaleme alınan tüm temel değerlendirmelerimizin yeniden ve yeniden incelenmesi sağlanmalıdır. Partinin halen bu sorun çerçevesinde gerçekten yolaçıcı olan çok sayıda değerlendirme ve makalesi, demek oluyor ki bu konuda önemli bir düşünsel birikimi vardır. Fakat çoğu durumda bunlar bir ilk okumanın ardından unutulmakta, yaşanan süreçlerin de sağladığı açıklıklar ışığında bunlara dönüp yeniden yeniden bakmak genellikle ihmal edilebilmektedir.

Güçlü bir iradi yüklenme temelde bir kavrayış sorunudur!

Çalışma tarzında köklü bir değişim ancak güçlü bir iradi yüklenmeyle başarılabilir. Sorunu aşmaya kilitlenen güçlü bir iradi yüklenme ise temelde bilinç/kavrayış açıklığı üzerinden mümkündür.

Zira sorun, doğru bir bakışaçısı ile ele alınamadığı, kapsamına ve nasıl aşılabileceğine ilişkin yeterli açıklıklar yaratılmadığı koşullarda, doğru bir müdahalenin konusu da olamayacaktır. Fakat daha da kötüsü, tam da bu nedenle müdahalelerle sonuç alınamadığı ölçüde sorun giderek kanıksanacak, böylece çözümü kendiliğinden bir sürece bırakılcaktır. Tüm yüklenmelerimize rağmen ulaşılan sonuç bu oluyor, demek ki bizi aşan nesnel güçlükler var, saptadığımız hedeflere ulaşmamızı bunlar engelliyor yaklaşımı, şu ya da bu ölçüde etkili olabilecektir. Bu da sonuç almaya kilitlenen bilinçli ve iradi bir yüklenmeyi zora sokacaktır.

Güçlü bir iradi müdahale sorunların ne olduğu ve nasıl aşılabileceğine ilişkin kavrayış açıklığı üzerinden gerçekleşebileceğine göre, “daha güçlü bir biçimde yüklenmeliyiz”, “daha yaratıcı ve inisiyatifli olmalıyız”, “hedeflere kilitlenmeliyiz”, “olanakları en iyi bir biçimde değerlendirmeliyiz”, “doğru çalışma tarzını oturtmalıyız” vb. türünden genel söylemler üzerinden yol alınamayacağı açıktır. Bu türden genel çağrılar değil, somut pratiğimizin, kendi özdeneyimlerimizin bizzat kendisi, bunların döne döne ele alınıp yolaçıcı sonuçların ortaya konulabilmesidir, faaliyeti gerçekten ilerletecek olan. Elbette pratiğimizi doğru bir bakış/kavrayış üzerinden irdeleyip sorgulayabildiğimiz koşullarda... Zira uğraşmamız gereken dar pratiğin sorunları değil, ideolojik-politik bakışaçısının yön verdiği, öncelikleri her adımda gözetmesi gereken hedefli ve yöntemli bir siyasal çalışmanın sorunlarıdır.

Mevcut tarzımızı, bunun yarattığı alışkanlıkları, kalıpları ve ölçüleri, öznel zayıflık ve yetersizliklerimiz, politik kavrayış planındaki zayıflıklarımız nedeniyle aşmakta zorlandığımız ölçüde, hedeflediğimiz tarzda bir politik çalışmaya güçlü bir yüklenmeyi de henüz yeterince başaramıyoruz. Dolayısıyla, halihazırda uğraştığımız sorunlar esasta hedeflenen çalışma tarzı üzerinden karşımıza çıkan sorunlar değil. Onca koşuşturmaya, onca emek ve çabaya rağmen sorunu çözme doğrultusunda anlamlı bir mesafe alınamamasının gerisinde bu var. Ancak mevcut tarzımıza köklü bir müdahale karşımıza gerçek sorun alanlarını çıkaracak, böylece onlarla uğraşmak da ileriye doğru mesafe almamızın önünü açacaktır.

Yaşadığımız sorunları, aşma noktasında karşı karşıya kaldığımız güçlükleri bu gözle sorgulamalıyız. Sorunlarımızı nasıl ele almamız ve üzerine nasıl gitmemiz gerektiğine ilişkin kavrayış açıklığı, tarzımıza köklü bir müdahale iradesini de güçlendirecektir.

Teorik-ideolojik donanımın önemi

Marksist bakışaçısı devrimci faaliyetin ve mücadelenin sorunlarına nasıl yaklaşılması gerektiğine ilişkin önemli açıklıklar sağlamaktadır. Bu alandaki zayıflığımız nedeniyle, partinin son yıllarda yüklendiği sorun alanlarından biri bu olmuş, buna ilişkin olarak çok yönlü bir müdahale çabası ortaya konulmuştur. Saflarımızda sorunun önemine ilişkin sağlanan açıklıklara rağmen gereklerinin yerine getirilmesi doğrultusunda harcanan çabaların halihazırdaki yetersizliği ortadadır. Dolayısıyla, marksist bakışaçısının edinilmesi, ideolojik-teorik donanım planındaki zayıflık, üzerine kararlılıkla gidilmesi gereken temel sorun alanlarından biri olmayı sürdürmektedir. Zira zayıflıklık ve yetersizliklerimiz “pratik” yüklenmeler değil, politik kavrayışa dayalı açıklıklar üzerinden, onun yön verdiği dönüştürücü müdahalelerle aşılabilir.

Marksizm, nesnelliği gözeten, bu temel üzerinde değiştirme ve dönüştürme misyonuna açıklık getiren bilimsel bir ideolojidir. Dolayısıyla, marksist bakışaçısının güçlendirilmesi, sorunları doğru tanımlamayı, doğru bir tarzda ele almayı, bu sayede bunların üzerine çözücü bir biçimde gitmeyi kolaylaştıracaktır. Nesnel güçlüklere rağmen sınıf-kitle çalışmasında güçlü bir iradi yüklenmeyi başarabilmek, değiştirme/dönüştürme misyonunun doğru bir biçimde kavranıp içselleştirilebilmesi ölçüsünde mümkün olabilecektir.

Sınıf-kitle çalışmasının sorunları sözkonusu olduğunda, “aslolan dünyayı yorumlamak değil fakat değiştirmektir” biçiminde formüle edilen, son derece özlü fakat devrimci varoluşu tüm açıklığıyla ortaya koyan belirleme üzerinde derinlemesine düşünmek, pratiğimizde bunu hep gözetmek durumundayız. Devrimciliğin temel misyonu değiştirip dönüştürmektir! Elbette değiştirme ve dönüştürme doğrultusundaki çabalarımızın sınırlarını belirleyen “son tahlil”de nesnel koşullardır. Gelişme süreçlerinde yaşanması zorunlu aşamaları atlamaya çalışan bir iradi müdahale üzerinden yol almak mümkün değildir. Bu açıdan nesnelliği gözeten, ona uygun bir müdahale pratiğini geliştiren bir değiştirme/dönüştürme çabası üzerinden ilerlenebilir.

Fakat tam da bu noktada temel önemde bir zayıflık kendini gösterebilmekte, nesnel güçlükler, değiştirip dönüştürmenin yolunu açacak olan politik müdahalede geriye çekici bir rol oynayabilmektedir. Sınıf hareketinin verili geriliği sınıfa güçlü ve tok bir politik seslenmeyi zayıflatabilmekte, böylece sınıfa “bilinç taşıma” zaafa uğramakta ve bu giderek kanıksanabilmektedir. Böylece öznel iradi müdahalenin oynaması gereken rol, yani değiştirip dönüştürme misyonu gereğince yerine getirilememektedir.

Oysa, tam da sınıf hareketinin yıllardır bir türlü aşılamayan verili geriliğinden dolayı, değiştirip dönüştürme doğrultusunda etkin bir çaba apayrı bir önem taşımaktadır. Bugünkü koşullarda sınıf hareketine etkili bir politik müdahale sergilenemeden yol alınamaz. Reformistlerin, verili geriliğe uyum üzerinden sınıf içinde etki alanı yaratmaya çalışsalar da, anlamlı sonuçlar elde edemediklerini biliyoruz. Zira sınıf hareketi daha ileri bir mecraya giremediği, devrimci çizginin yön verdiği etkin bir siyasal sınıf çalışması bunun yolunu açmayı kolaylaştıramadığı sürece, bu mümkün değildir.

Dolayısıyla nesnel gerçeklik/öznel müdahale arasındaki ilişki doğru kavranamadığı, bu konuda marksist bakışaçısı içselleştirilemediği koşullarda, değiştirip dönüştürme çabası da zaafa uğrayacaktır. Bu, emekçi kitlelere dönük “pratik” çalışmamızın zayıflaması anlamında değil, sınıfa yönelik doğru bir politik müdahale planındaki zaafiyet olarak anlaşılmalıdır.

Nesnelliğe teslim olmayan etkin bir politik müdahale!

Elbette işçi sınıfı nesnellik üzerinden şekillenen “belli mücadele süreçleri” üzerinden eğitilmeden daha ileri mücadelelere hazırlanamaz. Ancak, nesnelliğin belirlediği bu “belli mücadele süreçleri”nde oynamamız gereken rolün gereklerini yerine getirebilmek durumundayız. Sınıf hareketinin verili geriliği hiçbir biçimde etkili bir politik müdahaleyi zayıflatan bir rol oynamamalıdır.

Bugün açıktır ki, kendi dar ekonomik sorunları üzerinden bile mücadeleye yönelmekte zorlanan işçilerin politik talepler üzerinden kolayca harekete geçmesini bekleyemeyiz. Fakat bu hiç de, bu “düzen aşılamadan hiçbir soruna kalıcı çözüm getirilemeyeceği” doğrultusunda güçlü bir politik propaganda-ajitasyon faaliyeti yürütülmesine engel değildir. Geri bilinçli bir işçiyle en sıradan bir sorun üzerine konuşurken bile bunu yapabilmek, kapitalist düzene ilişkin temel gerçekleri en sade ve anlaşılabilir bir biçimde ortaya koyabilmek gerekir.

Zira devrimci siyasi faaliyetin temel hedefi, her yolla, her türlü sorundan ya da güncel gelişmeden yola çıkarak, işçilerin devrimci bilincini ve eylemini geliştirmektir. Bu ister bir fabrikada yemek sorunu olsun, ister bir sendikalaşma faaliyeti olsun, ya da emperyalist saldırganlığa karşı tutum geliştirmek olsun... Eğer hergünkü faaliyet içinde bu yapılamıyorsa, faaliyet kendi içinde bir yemek boykotu, kendi içinde bir sendikal örgütlenme çalışması, ya da savaşın ürettiği kötülüklere karşı propagandanın sınırlarının ötesine geçemiyorsa, burada devrimci siyasal çalışmadan sözedilemez.

Dolayısıyla sorun basitçe politik gündemler üzerinden sınıfa yönelik propaganda ve ajitasyon sorunu da değil, fakat öne çıkan sorunların ve gündemlerin nasıl ele alındığı, nereye bağlandığı sorunudur. Tüm bu sorunların temelinde neyin yattığının ortaya konulabilmesidir. Bu açıdan, örneğin Ocak zamları ile Suriye’ye yönelik saldırganlık arasında esasa ilişkin bir farklılık yoktur. Birisi ekonomik, diğeri ise politik bir sorundur. Burada önemli olan, bu sorunların işçilerin bilincini geliştirmede hareket noktası olabilmesidir. Eğer bunlardan yola çıkılarak düzene ilişkin temel gerçekler anlatılabiliyorsa, sorunların temelde kapitalist düzenden kaynaklandığı ortaya konulabiliyorsa, devrimci propaganda ve ajitasyon faaliyeti hedefine ulaşıyor demektir.

Sınıf-kitle çalışmamızı bu bakışaçısıyla ele almalı, mevcut propaganda-ajitasyon faaliyetimizin içeriğini bu gözle sorgulamalıyız. Gündelik propagandamız, bildirilerimiz, bültenlerimiz sıradan emekçinin zihninde soru işaretleri oluşturabilmeli, ileri işçilerin bilincinde politik açıklıklar yaratabilmelidir.

Dolayısıyla sorun temelde politik eksenli sınıf-kitle çalışmasını örgütleme sorunudur. Sınıf hareketinin verili koşullarında ekonomik ajitasyon kuşkusuz önem taşımaktadır. Fakat bu hiçbir biçimde kendi içinde ekonomik ajitasyonla sınırlanmak ya da önce ekonomik ajitasyon sonra politik ajitasyon anlamına gelmez. En sıradan bir ekonomik sorun bile politik ajitasyonun malzemesi olabilmeli, ekonomik sorunlar ile politik sorunlar arasındaki kopmaz bağ başarıyla kurulabilmelidir. Daha da önemlisi ise, dar ekonomik sorunlardan yola çıkılarak yürütülecek bir politik ajitasyonun yetersizliğidir. Zira bununla sınırlı bir ajitasyon politik müdahalemizin çerçevesini daraltacak, sınıfı politikleştirmenin geniş olanaklarını değerlendirememek anlamına gelecektir.

Zira burjuvazi çok yönlü bir ideolojik-politik kuşatma üzerinden sınıfı ve emekçi kitleleri etkilemekte, kendi denetimi alanında tutmayı başarmaktadır. Bu sayede emekçi kitlelere yönelik saldırılarını fazla bir sorun yaşamaksızın hayata geçirmektedir. Dolayısıyla, ekonomik sorunlara daralan bir politik ajitasyon üzerinden bu sorunun üstesinden gelemeyiz. Bunun ötesine geçmeyi başaran bir propaganda, ajitasyon ve siyasal teşhir faaliyeti yürütmeden sınıfın bilincini geliştirmeyi başaramayız.

Politik eksenli sınıf çalışması, toplumun gündemindeki tüm sorunların gündelik bir faaliyet üzerinden sınıfa taşınması demektir. Toplumun değişik kesimlerine yönelen saldırılar ile sınıf yönelik saldırılar arasındaki bağ doğru bir biçimde kurulabilmeli, bunun sınıfsal bir saldırı olduğu, bu saldırıların kaynağında kapitalist düzen gerçekliğinin durduğu sınıf kitlelerine sürekli ve sistemli bir faaliyet üzerinden anlatılabilmelidir. Siyasal sınıf bilinci, sınıfın dar ekonomik sorunları üzerinden değil, ancak bu temelde geliştirilebilir.

Sınıfın bilincini geliştirmek doğrultusunda etkili bir politik müdahale gerçekleştirilemediğinde, dar ekonomik sorunları üzerinden harekete geçen işçiler bu çerçevede bile kararlı bir mücadele yürütememekte, bu nedenle bu mücadeleler sınıfın eğitimi noktasında oynaması gereken rolü gereğince oynayamamaktadır.

Sınıf hareketinin geri tablosunun siyasal faaliyetimizin içeriğini zayıflatabilmesinin gerisinde kavrayış planındaki zayıflık ve yetersizliklerimiz yatmaktadır. Sınıfa politik bilinç “taşımak”, sınıfı hareketinin verili düzeyi ne olursa olsun, hiçbir biçimde zayıflamamalı, temel misyonumuzun bu olduğu bir an bile unutulmamalıdır.

Sınıf-emekçi kitlelerin gerçek eğitimi!

Sınıf-kitle çalışmamızı ele alırken, üzerinde önemle durulması gereken sorun alanlarımızdan biri bu olmakla birlikte, sorun kendi başına düzen, devlet, sınıflar vb.’ne ilişkin gerçekleri sergileme çerçevesinde güçlü bir politik propaganda ve ajitasyon sorunu da değildir. Propaganda ve ajitasyon faaliyetimiz sınıf-emekçi kitleleri mücadeleye çekme, hareket geçirme doğrultusunda bir etki yaratamıyorsa, içeriğinde temelli bir zayıflık var demektir. Zira sınıfın ve emekçi kitlelerin gerçek eğitimini sağlayacak olan eylemli süreçlerdir. Propaganda ve ajitasyon faaliyetimiz bunu yolunu açabilmek, kitleleri harekete geçirmeye hizmet edebilmek durumundadır.

Bugün en çok zorlandığımız, en çok uğraşmak zorunda olduğumuz zayıflık alanımız, dolayısıyla, sınıf-kitle çalışmasında yüklenmemiz gereken en temel halka budur.

Elbette eylemli süreçleri örgütlemek kendi içinde amaçlaştırılamayacağı gibi, propaganda-ajitasyonun eylem çağrılarına bağlanması üzerinden de başarılamaz.

Bugün sınıfın değişik kesimleri eylemlere, direnişlere vb. kendiliğinden yönelmekte, fakat bunlar sınıfın eğitimi noktasında oynaması gereken rolü gereğince oynayamamaktadır. Son yıllarda gerçekleşen çok sayıda işçi direnişine rağmen, sınıf hareketi bir türlü önünü açamamakta, ileri bir mecraya girmeyi başaramamaktadır.

Bunun gerisinde yatan sorun ya da sorunlar nedir?

Sorun alanlarından biri, sınıfın eylemli süreçlere hazırlanmasıdır. Sınıf donanımsız olarak girdiği eylem süreçlerinden ya yenilgiyle ya da nadiren çok sınırlı kazanımlarla çıkmaktadır. Bilinç planında asgari bir donanımdan yoksun emekçiler, her türlü etkiye açık oldukları ölçüde, refomistlerin, sendika bürokratlarının ve devletin çok yönlü müdahalelerini etkisizleştirmenin imkanlarından yoksun kalmaktadırlar. Bu koşullarda sınıf devrimcileri olarak yaptığımız müdahaleler belli sınırların ötesine geçememektedir, kimi zaman ayları bulan çaba ve emeğe rağmen…

Çok sayıda işçi direnişine yönelik müdahalemizin sonuçları bunu yeterli açıklıkta ortaya koymaktadır. Sözkonusu direnişlerin bizim müdahale alanımızın dışında gelişmesi, sürece sonradan dahil olmamız, çok yönlü müdahale çabalarına rağmen, bu direnişlere müdahalede harcadığımız emeğin sonuçlarının yeterince alınamamasına yolaçmaktadır. Burada sorun öznel müdahale planındaki yetersizliklerimizden çok, bizim müdahale alanımız dışında patlak vermiş direnişler olmasından kaynaklanmakta, böyle olunca da direnişler bir ön hazırlık sürecinden yoksun olmanın zayıflıklarını taşımaktadır.

Sınıf hareketinin verili durumu ile bizim güç ve olanaklarımızın sınırlılığı koşullarında, elbette bunun bir mantığı vardır. İçinden geçilen süreçte patlak veren direnişler bu türden zayıflıkları kaçınılmaz olarak yaşayacaktır. Sınıf hareketine müdahale görevi çerçevesinde bize düşen sorumlulukları elbette yerine getireceğiz. Fakat bunun sınırları konusunda yeterli açıklıkları taşımalı, ortaya çıkan sonuçlara ilişkin değerlendirmelerimizde bunu gözönünde bulundurmalıyız. Elbette bu öznel plandaki müdahalemizin zayıflıklarının üzerini örten bir rol oynamamalı, fakat bizi aşan zorlanma alanlarını gözden kaçırmaya da yol açmamalıdır.

Bundan çıkartılması gereken en önemli sonuç, çalışma yürüttüğümüz fabrikalarda örgütlenecek eylemsel süreçlerin sürekli ve sistemli bir politik müdahalenin ürünü bir ön hazırlığa dayanması gerektiğidir. Çalışma yürüttüğümüz fabrikalarda, şu ya da bu nedenle, bu süreç yaşanmadan gerçekleşen eylemler ciddi zayıflıklar taşımakta, belli kazanımlar elde edilemediği gibi, fabrika ile bağlarımızın zayıflamasına bile yol açabilmektedir.

Sınıfın ve emekçilerin ancak ve ancak eylemli süreçler üzerinden eğitilebileceği temel gerçeğini bir an bile unutmamalı, siyasal sınıf çalışmamızı örgütlerken bunu hep ve özenle gözönünde tutmalıyız. Fakat yukarıda kendi özdeneyimlerimiz üzerinden de işaret etmeye çalıştığımız gibi, eyleme geçmeyi kendi içinde amaçlaştırmamalı, asgari hazırlıktan yoksun zamansız çıkışlardan da kaçınmalıyız.

İşçi ve emekçi kitleleri harekete geçirebilecek sorun ve fırsatları başarıyla yakalamak, bunun üzerinden eylemsel süreçler örgütlemek inisiyatifi gösterebilmek, kitleleri eylem alanlarına, proteso gösterilerine başarıyla taşıyabilmek, temel önemde bir başka görev alanıdır. Bunun çok yönlü sorunları üzerinde yoğunlaşabilmeyi gündelik bir iş haline getirmeliyiz.

Öte yandan, çalışma yürüttüğümüz alanlarda, işçi-emekçi semtlerinde, işçi ve emekçileri duyarlı oldukları sorunlar üzerinden de harekete geçirebilmek durumundayız. Sorun, bölgede emperyalist savaşa suç ortaklığı olabilir, bir emekçi semtinde sergilenen devlet terörü olabilir, Alevilere yönelik saldırı olabilir, bir işçi havzasında iş cinayeti olabilir, konut sorunu olabilir, ulaşım sorunu olabilir, zamlar olabilir, emekçi semtinde bir lisenin imam-hatip’e çevrilmesi olabilir vb., vb… Sonuçta emekçileri harekete geçirebilecek çok sayıda sorun ya da gelişme üzerinden güçlü refleksler gösterebilmek durumundayız.

Elbette çok yönlü ele alınması gereken bir zayıflık alanıdır bu. Burada genel çerçevesi üzerinden asıl işaret etmek istediğimiz nokta ise şudur: Hedeflenen tarz üzerinden faaliyeti örgütlemek, böylece emekçi kitleleri harekete geçirebilecek olanakları en iyi biçimde değerlendirebilmek de, temelde bir politik bakış ve kavrayış sorunudur. Bu alandaki zayıflığımızı aştığımız ölçüde, yaratıcı bir bakış ve inisiyatifle, kitleleri mücadeleye çekmek ve mücadele içinde örgütlemek planında da gitgide daha çok başarılı olabileceğiz.


Üste