Logo
< Dönemsel pratik faaliyetlerimizden...

Sınıf çalışmasında yaşanan zorlanmaları aşmada iradenin rolü


 

Sınıf çalışmasında yaşanan zorlanmaları
aşmada iradenin rolü

 

Sınıf çalışmamızda bugün karşımıza çıkan temel zorluk, sınıfla bütünleşme planında yaşanmaktadır. Bir sınıf devrimcisi ile sıradan bir işçinin dünyaya, olaylara ve olgulara bakışı, bunları yorumlayışı arasında büyük bir uçurum vardır. İster genel siyasal gündemler isterse işyerindeki herhangi bir uygulama üzerinden olsun, yaşanan tartışmalarda bu açıklıkla ortaya çıkmaktadır. İşçi sınıfı sınıf bilincinden yoksun ve siyasal olarak burjuvazinin denetimde olduğu sürece bu kaçınılmazdır.

Bu durumda sınıfla bütünleşme iki şekilde yaşanabilir. Ya işçilerin içinde bulundukları geri sınırları parçalar, onları kendi düzeyinize çekerek devrimci temellerde bir birleşmeyi sağlarsınız, ya da bütünleşme adına onların düzeyine iner, geri yönlerine dokunmadan böylece ilişkiyi belli bir darlığa hapsedersiniz. Ya da iki farklı dünyada yaşamınızı sürdürür, sadece zaman zaman belli müdahalelerde bulunmakla yetinirsiniz. Tam böyle olmasa da, bu son durumun bizi de kesen yanları var.

Birçok alanda olduğu gibi burada da karşımıza çıkan sorunun asıl nedeni bilinçten öte iradedir. İradi plandaki zayıflık koşullarında, bilincinizin bulanıklaşması kaçınılmazdır. İradenin zayıflamasının nedeni ise çoğu durumda işçileri kazanmada yaşanan çok yönlü zorlanmalardır.

Örnekleyerek durumu biraz somutlamaya çalışalım. Günde 10-12 saatinizi fabrikada yorucu bir çalışma içinde tüketiyorsunuz. Akşam bir şeyler atıştırıp, sıcağa-soğuğa, yorgunluğa aldırmadan, bir işçiyi ziyarete gidiyorsunuz. Diyelim kahvede oyun oynuyor. Onu oyundan kaldırıp, verimli bir tartışma yapıyor, söz verdiği yazıyı alıyor, ya da falanca etkinliğe gitmeye ikna ediyorsunuz. Bu durumda ziyaretiniz amacına ulaştığı için herhangi bir zorlanmadan söz edemeyiz. Siz görevinizi yapıyor, emeğinizin karşılığını alıyorsunuzdur.

Ancak ziyaret ettiğiniz işçi oyunundan kalkmıyor, anlattıklarınızı dinlemiyor, üstüne üstlük bir de bunlar boş işler, beni ilgilendirmiyor diye size akıl vermeye çalışıyorsa (ki çoğu durumda böyle olur), işte orada sözünü ettiğimiz zorlanma kendini gösterir. İrade orada sınanır. Eğer, “bu adamdan iş çıkmaz” deyip bir daha uğramazsınız, ya da onu hiç zorlamadan sırf iki bülten bırakmak adına alttan alır, oyununu bitirmesi bekler, biraz gevezelik edip ayrılırsanız, irade savaşını kaybetmişsiniz demektir. Her iki durumda da kendi kendinizi kandırırsınız. Ve böyle bir ilişkinin ömrü de çok uzun olmaz. Yapılması gereken ısrarla uğramak, korkuları kaygılarını anlamak, aşması için gerekli çabayı özveriyi göstermek, devrimci kimliğinizden ve ilkelerinizden taviz vermeksizin, ancak onun bilinç düzeyini de hesaba katarak müdahaleyi sürdürmektir. Zayıf yönlerine vurur ileri yönlerine sahip çıkar, daha da ileri çekmek için gereken neyse onu yerine getirirsiniz.

İşte iradenin sınanacağı yer burasıdır. Bu iradeyi gösteremezseniz, devrimcilik iddianızın zaman içinde zayıflaması da kaçınılmazdır. Çünkü burada aksayan devrimci sorumluluk, giderek çalışmanın başka alanlarında da kendini göstermeye başlar.

Kuşkusuz örnek son derece sınırlıdır. Ancak anlatılmak istenileni anlatmak bakımından yeterlidir.

Bu bir fabrika içinde de böyledir. Ya işyerinizde geniş de olsa geri temellerde kurulu ilişkilere hapis olur, ya da işçilerin burjuvazinin sistemli politikalarının ürünü olan geri yönleriyle değil de bizzat onların kendisiyle aranıza sınır koyarak tecrit olursunuz.

Mesele elbette bizim için işçilerle tek başına ilişki kurmak değildir. Böyle olsa son derece kolay olurdu. Bugün bir emekçi semtinde oturan herhangi bir işçi bile onlarca fabrikadan bir dizi işçi ile ilişki halindedir. Bunun için özel bir kimliğe, yönelime, gayrete ihtiyaç yoktur. Bu bir işçi olmanın doğal bir gereği ve sonucudur. Bizim için önemli olan kurulan ilişkinin niteliği ve düzeyidir. Hangi temelde kurulduğudur. Bunu anlamak için de, hangi sıklıkta görüşüldüğünden, hangi konu ve gündemleri tartıştığımızdan, ne tür etkinliklere katabildiğimizden yayın verip yazı almamıza kadar bir dizi noktayı sorgulamamız gerekir.

Bu teorik değil, son derece pratik bir sorundur. Devrimciliğin temel misyonu olan iradi müdahale alanını ilgilendirmektedir. Bugün devrimci bir örgütte çalışmanın gerekleri açıktır. Sınıf hareketinin düzeyi, işçi profili ve buna karşı yapılması gerekenler de bellidir. Bu zorlu görevler, iş olsun diye bir şeyler yapanların değil, sınıf bilincini taşıyan gerçek sınıf devrimcilerinin yerine getirebileceği görevlerdir. Yerine getirilemeyen her görev ve iddia ise sonuçta bir yabancılaşmayı kaçılmaz olarak doğurur.

Sınıf çalışmasında yaşadığımız zorlanmalar elbette bütünüyle devrimci kimliğin ya da iddianın zayıflığına bağlanamaz. Nesnel güçlükler olarak ifade ettiğimiz temel bir sorun alanı elbette gözardı edilemez. Ancak sınıf çalışması içerisinde yaşadığımız zorlanmaların aynı zamanda bilinç, irade, kimlik vb. konulardaki eksiklerimizin ürünü olduğu bilmeliyiz. Devrimcilik misyonu, “nesnel güçlükler”in ardına sığınmayı değil, bunun bilincinde olarak iradi müdahale alanında yapılması gerekenleri en ileri düzeyde yerine getirebilmeyi gerektirir. Bu alandaki zayıflıkların üstüne gidip açığa çıkarma cesareti gösterilmezse, aşmak için bir irade ortaya konulmazsa, zamanla zayıflamanın kaçınılmaz olacağını unutmamalıyız. Bu hem her devrimci militan için bir iç mücadele, hem de organ ve örgüt olarak kolektif bir mücadeleyi gerekli kılar. Bu mücadele bir dönemin işi değil, bütün bir devrimci yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır.

İşçiler ile ilişki kurmakta sorunlarımız olabilir, onları dönüştürmekte zorlanabiliriz. Bu alanda yaşadığımız zorlanmaların, nesnel güçlüklerin yanısıra, birikim, deneyim, yaratıcılık, girişkenlik vb. eksikliklerle ilgili olduğu, aşılmasınınsa bir süreç sorunu olduğu konusunda açıklık içinde olmalıyız. Sorunlardan biri aşıldığında karşımıza bir başkası çıkacaktır. Bizim için asıl mesele bunu görebilmek ve gördüğümüz yerde kolaycılığa kaçmadan, işin üstünden atlamadan zorluk alanının üstüne gidip aşacak bir iradeyi ortaya koyabilmektir.

M. Ercan