Logo

TKİP V. Kongresi sunumu - Partinin sınıf çalışması, deneyimler ve sorunlar


(TKİP V. Kongresi’ne sunulan “Sınıf Çalışmasının Sorunları” başlıklı metni, Şubat 2016 tarihli geçen sayımızda yayınlamıştık. Şimdi ise sözkonusu metni hazırlayan yoldaşın tamamlayıcı nitelikteki sözlü sunumunun kayıtlarını yayınlıyoruz. Gizliliğin gerektirdiği bazı bölümler buradaki yayında çıkarılmıştır...)

Kongreye sınıf gündemi kapsamında sunulan yazılı metin bütünlüğü içinde temel noktaları içeriyor. Bu nedenle ben daha çok tamamlayıcı bir sunum yapmaya çalışacağım. Daha çok da metal sürecinin dersleri ve deneyimleri üzerinde durmaya çalışarak.

Sınıf çalışmasının sorunları, siyasal mücadele sahnesine çıktığımızdan beri gündemimizde hep de özel bir yer tuttu. Fakat özellikle son yıllarda, birbirini izleyen MK toplantılarının, parti kongrelerinin, parti okullarının döne döne ele alıp tartıştığı en temel gündemlerden birisi oldu. Sorun parti basınımızda her vesileyle ve çok yönlü olarak tartışıldı. Özellikle Merkez Yayın Organı üzerinden pek çok yazı kaleme alınarak ayrıntılı tartışmaların konusu haline getirildi.

Bunların hemen tümü de, temel zayıflık alanlarımızın neler olduğunu açıklıkla ortaya koyan değerlendirmeler ve tartışmalardı. Ancak bu konuda sağlanan açıklıklara ve bu açıklıklar üzerinden ortaya koyduğumuz tüm çabalara rağmen, sınıf çalışmasında hedeflediğimiz mesafeyi almakta büyük bir zorlanma yaşadık. Nitekim değerlendirmelerimizde hep bir eşiğe gelip dayanmış olduğumuzu söyledik. Ve bu eşiği, son bir yılın eylemli süreçlerindeki başarımıza rağmen, hala da aşmayı başaramadık. Yer yer zorluyoruz, belli adımlar atıyoruz, ileriye doğru hep bir mesafe alıyoruz. Ama hala da tanımladığımız eşik aşılmak üzere duruyor önümüzde.

Son yıllarda ve özellikle son birkaç yıllık süreçte aldığımız mesafe, geçmişle kıyasladığımızda elbette önemli, bunu hiçbir biçimde küçümseyemeyiz. Yaşadığımız zorlanmalar ya da başarısızlıklar ne olursa olsun, deneyim ve birikim planında oldukça anlamlı bir gelişme sağlamış durumdayız. Son birkaç yılın gösterdiği en önemli olgu budur. Bu süreçlerdeki başarılı müdahale pratiğimiz, uzun yılları bulan bu deneyimin ve birikimin ürünü olmuştur.

Ama buna rağmen, özellikle hedeflerimiz üzerinden baktığımızda, aldığımız mesafenin yetersizliği konusunda bir tartışma olduğunu sanmıyorum. Buradaki tartışmalarımızda, yeni tarihsel dönemden söz ettik, partinin gelişme süreçleri üzerine tartışmalar yapıyoruz. Gerek yeni tarihsel dönemin önümüze koyduğu görev ve sorumluluklar, gerekse de partinin gelişme süreçleri açısından, bu alandaki zayıflığımızı aşmak can alıcı bir önem taşıyor. Eğer bu zayıflığı aşamazsak, partinin gelişme süreçleri ciddi sorunlarla yüzyüze kalacaktır. Sorun bu denli önemli.

Sınıf cephesinde yaşanan son üç eylemlilik sürecinde oynadığımız rol, parti kongresine sunulmuş bulunan metinde de ortaya konulduğu gibi, partimizi sınıf cephesinde bir odak olarak öne çıkartmış olsa da, bu, sınıf çalışması alanındaki sorunlarımızın artık geride kaldığı anlamına gelmiyor. Tersine, özellikle metal fırtınası, zayıflık ve yetersizliklerimizi bir kez daha, fakat bu kez daha sarsıcı bir biçimde yüzümüze vurdu, bütün bunları çok daha açık bir biçimde görmemizi sağladı.

“Zayıflıklarımız ve yetersizliklerimiz” denildiğinde, şunu doğru anlamak durumundayız: Tartışmalarımızı metal sürecine müdahalemiz üzerinden yapıyoruz genellikle, bu bir yanılsamaya yol açmamalıdır. Yetersizliklerimiz ve zayıflıklarımız, yalnızca metal sürecini değil, fakat partinin sınıf çalışmasının toplamını kesmektedir. Metal sürecinde sadece yansımalarını buldu, kendisini daha açık bir biçimde dışa vurmuş oldu. Tam da bu zayıflıkların kendisi, müdahalemizde belli sınırları aşamamamıza, daha ileriye taşımada zorlanmalara yol açtı.

Biz son derece anlamlı bir inisiyatif ve pratik sergiledik metal sürecinde. Parti çalışması açısından bundan öğrenebileceğimiz çok şey var. Bununla birlikte, parti çalışmamızın genelinde bugüne kadar aşamadıklarımızın yanısıra, son metal sürecine müdahalemizde ayrıca bazı zayıflıklar yaşadık. Tartışmayı somutlayabilmek, daha anlaşılır hale getirebilmek için, bu süreçteki müdahalemizi, bu müdahalede yaşadığımız yetersizlikleri ve zaafiyetleri de tartışmak, bunları da bilince çıkarmak durumundayız.

Sınıfa dönük çalışmamızda bizi en çok zorlayan ya da zayıflıklarımıza kaynaklık eden en temel sorun alanımız, sınıfa dönük çalışma tarzımız oldu. Bunu yıllardır tartışıyoruz. Nitekim bu çerçevede parti saflarında bakış açısı planında belli bir açıklık da yaratılmış durumda. Sorun daha çok bunu pratikte aşmak planında ortaya çıkıyor. Kuşkusuz gelinen yerde, yer yer aşan örnekler de yaşanabiliyor. Geçmişle kıyaslandığında anlamlı bir yönelim var. Greif’ın dersleri ve deneyimleri ışığında, onun pratiğine uygun bir çalışmayı örmek çabası da var. Ama henüz bunları partinin geneline yayabilmiş değiliz. Ve bu çabaların ne kadar istikrarlı olacağı konusu da önemli. Zira zorlanmalar karşısında, hedeflediğimiz tarzda bir çalışmayı ilerletmede ne denli ısrar ve kararlılık göstereceğimizdir asıl önemli olan.

Geçmiş süreçlerde de bizim belli çalışma alanlarında hedeflerimize uygun çalışmayı örgütlemek noktasında anlamlı pratiklerimiz oldu. Greif Direnişi de bunun en ileri örneği olarak yaşandı. Sınıf çalışmamızda yüklenmenin ürünü anlamlı bir ileriye sıçrayıştı Greif. Ama daha sonraki sürece baktığımızda, bunu istikrarlı bir yönelim olarak genele mal edemediğimizi de gördük.

Sonuç olarak sorun bugün bizim karşımıza, bunu temelli bir yönelim haline getirebilmek, çalışmayı bu zeminde ilerletebilmek sorunu olarak çıkıyor. Biz Greif öncesinde de anlamlı çalışma deneyimleri üzerinden belli mesafeler alabilmiştik. Fakat bunlar her seferinde şu veya bu nedenle, ama temelde o istikrarlı yüklenme iradesini ortaya koyamadığımız için, sürekliliği olan bir yönelime dönüşemedi. Yer yer zorlamalarımızın ardından, biz tekrar rutinde ifadesini bulan eski çalışma tarzımıza dönmek durumunda kaldık.

Bu nedenle özellikle Greif deneyimini ve derslerini pratiğimize ışık tutacak bir tarzda yeniden yeniden el almak durumundayız. Zira Greif, ön örgütlenme süreci ve direniş pratiğiyle, yaşadığımız zorlanmaların nereden ve nasıl aşılabileceği noktasında son derece yol gösterici bir deneyim oldu.

Genel planda deneyimlerimizi irdelemek, sonuçlar çıkarmak noktasında belli bir başarısızlığımız var. Ama bu Greif için geçerli değil. Partimiz Greif’ın sınıf hareketi açısından taşıdığı önem, bu çerçevede de deneyimleri ve dersleri konusunda önemli değerlendirmeler yapmış bulunuyor. Yine de müdahalemizin üstün yanları kadar zayıflıkları üzerinde durmak hala da bir ihtiyaç. Greif’e dönük müdahalemizde, özellikle direniş sürecinde, belli yetersizlikler ve zayıflıklar yaşadık. Bu zayıflıkları gereğince tartıştık ama yazık ki parti geneline çok fazla mal edemedik. Bazı sorunların kamuoyu önünde tartışılması gerekmiyor kuşkusuz, ama çalışmamız açısından önem taşıdığı için bunu hiç değilse parti içinde yapabilmek gerekirdi.

Metal sürecine gelince. Aradan aylar geçti, ama biz hala da bu sürecin değerlendirmesini gereğince yapabilmiş, derslerini ve deneyimlerini ortaya koyabilmiş değiliz. Konuya ilişkin bir ilk sunum burada delege yoldaşlardan biri tarafından yapılacak. Dolayısıyla şu an söylenebileceklerin belli sınırları olması kaçınılmaz olsa da, sonuçta bütün bir süreç üzerinden bize yansıyan bir tablo var. Bu tablo üzerinden müdahalemizi irdeleyebilmek durumundayız. Metal sürecine ilişkin özel sunumun ardından da zaten konuyu yeniden tartışma olanağı bulabileceğiz.

Greif’te örgütlenme ve direniş öncü devrimci müdahalenin ürünüydü. Ve bütün bir Greif sürecine devrimci müdahale çabası damgasını vurdu ve bu direnişin sonuna kadar da sürdü. Kuşkusuz zayıflıkları ve eksiklikleri vardı, ama bütün bir süreç boyunca devrimci sınıf çizgisinin gerekleri doğrultusunda hareket edildi, bu sayede örnek bir direniş pratiği sergilendi. Özellikle de işçilerin bilincini geliştirmek noktasında anlamlı bir çaba harcandı. Bence Greif’ın en ayırdedici yönlerinden biri buydu, devrimci müdahale çabasıydı. Devrimci öncülere sahip bir işçi direnişiydi bu, bunun temel önemde imkanlarına sahipti.

Metal direnişi ise, özellikle son derece kritik önem taşıyan başlangıç evresinde bizim politik ve pratik müdahalemizle bir itilim kazanmış olsa da, esas olarak nesnel dinamiklerin ürünü oldu. Yaşadığımız sorunlar da temelde bundan kaynaklanan sorunlar oldu. Nesnel dinamikler üzerinden patlak veren bir eylemliliğe müdahalenizin, ön hazırlıklarınızın yetersiz olduğu koşullarda, belli sınırlarla yüzyüze kalması kaçınılmazdı.

Biz bu süreçte, eylemliliğe bir ilk itilim kazandırmada ve ardından da isabetli tutumlarla yaymada gerçekten çok önemli bir rol oynadık. Bu gerçeği hiçbir biçimde karartmadan, bu sürece müdahalede yaşadığımız yetersizlik ve zayıflıkları da çok yönlü olarak irdelemek ve parti saflarını bu konuda eğitmek durumundayız. Bunu yapmak, çalışmamızın önünü açabilmek bakımından önem taşıyor. Zira metal süreci, sınıfa müdahaledeki zayıflıklarımızı görebilmek bakımından çok anlamlı bir eğitim malzemesi sunmaktadır.

Metal sürecine müdahalede en temel zayıflık alanımız neydi? Herşeyden önce Greif gibi fabrika zemininde örgütlü mevzilere sahip değildik. Bunun da bir parçası olarak bu hareketlilik devrimci öncü işçilerden de yoksundu. Dolayısıyla ciddi bir zayıflıkla yüzyüzeydi. Yanı sıra kendi güç ve olanaklarımız da oldukça sınırlıydı. Bütün bu olumsuz koşullara rağmen böyle bir direnişe politik önderlik ve pratik inisiyatif planında yine de anlamlı bir müdahalede bulunabildik.

Elbette yıllardır metal sektörüne yönelik bir çalışmamız, fabrikalara dönük müdahalelerimiz, işçi ilişkilerimiz vardı; ama stratejik fabrikalarda derinleşen bir çalışmaya dayalı mevziler yaratamamış olmamız, bütün bir sürece müdahalemize damgasını vurdu, daha doğrusu, bu müdahalenin kaçınılmaz sınırlarını gösterdi. (...)

Dolayısıyla, metal sürecine müdahalemizi değerlendirirken bütün bunları gözönüne almak, ama beraberinde sergilediğimiz zayıflıkların ve zaafların altını kalınca çizmek, böylece sınıf çalışmamız için yol gösterici bir deneyim olarak değerlendirmek durumundayız.

Sürece bakıldığında, en temel sorunun devrimci politik müdahale alanında yaşandığı görülüyor. Kuşkusuz bu sadece metal sürecine ilişkin bir zayıflık değildir, her dönem tartıştığımız sorunlardan biridir. Nitekim üç yıl önceki IV. Parti Kongresi’nde de bu sorun gündeme gelmiş, sınıfın geriliğinin politik müdahalemizi geriye çektiğini, yer yer ekonomizme düşme belirtileri sayılabilecek zayıflıklar yaşanabildiğini saptamıştık. IV. Parti Kongresi bu eğilimleri eleştirmiş, ortaya açık ve net bir bakış koymuş, devrimci politik müdahalenin sınıf çalışmamızın belirleyici ana ekseni olduğunun altını çizmişti.

Hiç değilse yansıyan tablo üzerinden baktığımızda, metal sürecinde bu açıdan çok belirgin zayıflıklar yaşandığını görüyoruz. Birlik sayfasının durumu bunun özellikle göze çarpan örneklerinden biri oldu. Metal eylemliliklerine müdahalede bu sayfanın kendi yönünden çok önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Hareketin somut seyrine yön vermede ve yayılmasında önemli bir rol üstlenen bu sayfa, yazık ki aynı başarıyı devrimci müdahale planında gösteremedi. Bu doğrultuda etkili bir araç olarak kullanılamadı.

Bunun bir bakış açısı zaafiyetinden değil, fakat sürecin yoğun ve hızlı akışından doğan bir sonuç olduğu söyleniyor. Evet, yoğun bir süreçti, dahası güç ve olanaklarımız oldukça sınırlıydı, o hengamenin içinde bazı şeyleri yapmak zor olabilirdi, bunu anlamak mümkün. Ama sorunun salt bundan kaynaklandığını düşünemeyiz. Bunun ötesinde, özellikle metal işçilerinden yansıyan gerilik, açık ki devrimci politik müdahale planında bir tutukluğa, geri bir duruşa yol açtı. Metal işçileri ne Tekel işçilerine, ne de direniş sürecindeki Greif işçilerine benziyorlardı. Sınıf bilincinin geriliği, örgütlenmesinin geriliği, gerici düzen ideolojileriyle o çok yönlü kuşatılmışlık, belli ki tüm bunlar bu tutukluğu besleyen bir basınç yarattı. Bizim müdahalelerimizle hız kazanan bir süreç var, bunu daha da ileriye taşımak istiyoruz, buradan gelen sorumluluklarımız var. İşte bunu yapabilmek, bu sorumluluğu koruyabilmek adına, sözkonusu geri bilinçle çok fazla karşı karşıya gelmemeye çalışıldığını görüyoruz. Çok zorunlu durumlar dışında bunun üzerine gidilmekten geri duruldu, bu yeterince açık. Süreç boyunca toplamda yansıyan bu idi.

Sonuçta sürece devrimci politik müdahale belirgin biçimde zayıf kaldı. Birlik sayfası metal işçilerinin geri bilincinin sürekli olarak yankılandığı bir platform haline geldi. Elbette bu kendi başına bir sorun değil, sonuçta sınıfın verili gerçeği bu. Ama biz bunu bu sınırlarda bırakmamalı, bu geriliğe etkin bir biçimde müdahale ederek mümkün mertebe dengeleyebilmeliydik. Belki o ilk dönemin yoğunlukları içinde yeterince yapılamayabilirdi, fakat daha sonraki süreçlerde mutlaka yapılabilmeliydi. Oysa daha sonrasında da aynı zayıflığın sürdüğünü görüyoruz.

Sorun salt Birlik sayfasının bu açıdan etkili bir biçimde kullanılmamasıyla da sınırlı değil. (...) Sonuçta, Birlik sayfasının “devrimci müdahale” açısından etkili bir şekilde kullanılamadığı, diğer müdahale araçlarının devreye sokulamadığı bir tablo var. Bunlar yapılabilirdi, “yoğunluklar” hiçbir biçimde bunun önünde bir engel değildi.

Birlik sayfasının ötesinde zayıflıkların yansıdığı başka alanlar da var. Pratik süreçlerde dışa vuran zayıflıklar bunlar. İşçilerin geriliğini gözetmek adına müdahalelerimize sınırlar konulduğunu biliyoruz. Daha ilk adımda başladı bu türden hatalı eğilimler. Bursa’da Kent Meydanı’nda bir eylem gerçekleştirildi. Bu eylem öncesinde, Birlik adına yapılmaması gereken bir açıklama yapıldı. Hiçbir pankart açılmayacak denildi! İşçiler böyle bir geri eğilim taşıyabilirler, hiçbir pankartın açılmasını istemeyebilirler. Ama Birlik bu geri tutumun sözcüsü olamaz, gerekçesi ne olursa olsun, altında Birliğin imzası olan böyle bir açıklamayı yapamaz, yapmamalıydı. Nitekim bu tutum daha sonrasında eylemliliklerin dayanışmaya kapatılması biçiminde sürdü. Eylemlerin dayanışmaya kapatılması, bizim devrimci müdahalenize de kapatılması anlamına geliyor. Bunu görebilmeli, buna daha en başından gereken tutum alınmalıydı.

Greif’taki işçiler de geri bilinçli işçilerdi, şovenizmin, dinsel gerici ideolojinin etkisi altındaki işçilerdi. Onlar da fabrikada işgal süreci başladığında, direnişi dayanışmaya kapatmak istediler, fabrikaya kimseyi almayalım dediler. Ama öncü işçilerin varlığı, onların kararlı tutumları, işçileri ikna etmeleri sayesinde bu aşıldı. Elbette metalde bu türden devrimci öncü işçiler yoktu, müdahalemiz belli sınırlara çarpıyordu. Bu açıdan farklılık ortada olsa da, biz bu noktada çok daha kararlı bir tutum almalı, sürekli biçimde üzerine gidebilmeliydik. Oysa zaman zaman böyle yapmamalısınız diyen zayıf açıklamaların ötesine geçemedik.

Bu tutum aslında Kent Meydan’ındaki tutumun bir uzantısıydı. Bilinç çok geri, şu an çok fazla yapılabilecek bir şey yok anlayışı kendini gösterebildi. Ama burada sorun, sizin müdahalenizin o an ne kadar sonuç vereceği değil ki. Bu müdahale hiç değilse Birlik sayfası üzerinden sürekli ve güçlü bir biçimde yapılabilmeli ki, işçilerin hiç değilse nispeten ileri kesimlerinin zihninde giderek soru işaretleri yaratılabilsin.

Son derece önemli bir başka zayıflık alanı, fabrikayı terketmeme eylemlerinde polis denetiminin kabullenilmesiydi. Yine geri bilincin ürünü bir zayıflıktı bu. Ön hazırlık süreçleri üzerinden müdahalemizin yetersizliği koşullarında bu konuda da yapabileceğimiz çok şey olmayabilir ama biz bunu da sürekli ve sistemli bir biçimde işlemek durumundaydık. Bir direnişi sakatlayan, geri bilincin aşılmasını güçleştiren, “mücadele içinde eğitim”i zaafa uğratan, bu açıdan önemli sonuçları olan bu kabullenişin üzerine kararlılıkla gidilebilmeliydi. Nitekim bazı işçiler, facebook sayfaları üzerinden yaptıkları tartışmalarda, bunun yarattığı olumsuz sonuçları bizzat kendileri anlatıyorlar ve bunu açıkça eleştiriyorlar. Sonuçları eylemi belirgin biçimde zaafa uğratan bu geriliğe cepheden ve çok güçlü bir biçimde vurulabilmeliydi. Birlik sayfası üzerinden, Birlik bülteni üzerinden, bildiriler vb. üzerinden bu yapılabilmeliydi. Müdahale tam da bu alanlar üzerinden yapılabilmeli ve işçilerin bilincine seslenmenin her türlü aracı bu doğrultuda kullanılabilmeliydi. Bu konudaki zayıflık, işçilerin geri bilincinin yarattığı baskılanmadan çok bağımsız değil.

Bir başka zayıflık ise şu oldu: İşçiler tarafından hedef tahtası haline getirilen, Türk Metal sendikasıydı. Kapitalist patronlar geri planda kaldılar. Hatta yer yer kimi fabrikalarda bu geri bilincin yansımaları rahatsız edici boyutlara da vardı. Bu elbette bizi aşan bir durumdu, işçilerin verili gerçekliğiydi. Ama tam da bundan dolayı, özellikle ve öncelikle bunun üzerine gidilmeliydi. Bu da gereğince yapılamadı. Birlik temsilcisiyle yapılan röportajlarda, işçiler ilk adım olarak Türk Metal’e yöneldiler, sonraki hedef metal patronları olacaktı gibisinden, geri bilincin de etkisiyle biraz “aşamalı bilinçlenme” teorisini akla getirebilecek vurgular var. Yani “önce Türk Metal, sonra MESS”! Kuşkusuz bu kaba bir tarzda yapılmadı, ama burada da belli belirsiz bir biçimde bir bakış açısı zayıflığı kendini hissettirdi.

Bir işçi eylemliliğine müdahalede, bu en geri bir işçi eylemi olabilir, bir fabrikada ücret zammı için eylem olabilir ya da bir yemek boykotu olabilir, vb., sonuçta siz işçilere seslenirken, düzen ve devlet gerçekliğini, hele de sermaye ve sınıflar gerçekliğini, elbette uygun bir dil ve üslupla, ama kesin olarak sürekli bir biçimde işlemek zorundasınız. Devrimci müdahale budur, bir eylemliliğe politik müdahale budur. Hedefimiz her durumda sınıf hareketinin devrimci gelişiminde mesafe alabilmektir. Her çabayı buna yöneltmektir, her eylemden, her fırsattan bu doğrultuda yararlanabilmektir. Metal sürecinin toplamında bu açıdan yazık ki çok tutuk kalındı ve önemli zayıflıklar sergilendi.

Bu aynı konuda açıklayıcı bir ORS örneği var. ORS, kararlılığıyla ve soluğuyla gerçekten dikkat çeken bir direnişti. Yakın zamana kadar da süren bir direniş oldu. Ama direniş süreci boyunca ORS işçileri, Birlik sayfası üzerinden, günlerce patrona seslenip durdular. Öyle ki, patrona bir yalvarmadıkları kaldı. Fabrikada muhatap oldukları bir yönetici var, hep o yönetici hedef tahtası haline getirildi. Eğer o yönetici giderse, patronun karlarını nasıl da katlayacakları konusunda sözler bile verdiler. Geri bilincin son derece çarpıcı bir örneğiydi bu davranışlar.

Bu çerçevede şunu söylemek gerekir. Eğer siz bu sayfayı işçilerin bir kürsüsü haline getirmişseniz, onlara söyleyecek sözünüz de mutlaka olmalı! Kuşkusuz direnişi yücelteceğiz; ama bunu yaparken söylenmesi gerekenleri söylemiyorsak, işçilerin bilincine seslenmek diye bir sorunumuz yok demektir!

Devrimci müdahale, sınıfın bilincini geliştirmeyi hedefleyen müdahaledir, sınıfa bilinç taşımaktır. Bunun en etkili bir şekilde yapılabileceği süreçler de, tam da bu türden eylemsel süreçlerdir. Bu müdahalenin imkanlarını yakaladığınızda, sürekli ve sistemli bir biçimde bunu yapabilmek durumundasınız, bilinç ne denli geri olursa olsun, bundan hiçbir biçimde kaçınamazsınız. Vurgulanması, altı kalınca çizilmesi gereken, temel noktalardan biridir bu.

Sınıf hareketi cephesinde en temel zayıflık alanının ne olduğu konusunda yeterli bir açıklığımız var. Kolluk güçleri başta olmak üzere devlet kurumları, sermaye sınıfı, kurulu düzen, sınıf mücadelesi vb., tüm bu konularda son derece geri bir bilinç egemen işçilere. Ama eğer biz sınıf mücadelesini geliştirmede mesafe almak istiyorsak, bu geri bilince güçlü bir biçimde vurmak zorundayız. Denilebilir ki, öylesine bir gerilikle yüzyüzeyiz ki, “devrimci müdahale” gidip bir duvara çarpıyor! “Duvara çarpıyor” olsa bile, hiçbir biçimde bunu yapmaktan geri duramayız. Mutlak bir biçimde, sadece eylemlilik süreçlerinde de değil, gündelik siyasal çalışmamızın her anında da bunu yapabilmek zorundayız. Bunu yapmadığımızda, temel misyonumuzu yerine getirmiyoruz demektir.

Kuşkusuz işçiler temelde ancak mücadele süreçleri üzerinden eğitilebilirler. Bu nedenle de öncelikle işçilerin eylemini geliştirmek, onları mücadele süreçlerine çekmek, propaganda ve ajitasyonumuzun içeriğini de bu çerçevede oluşturmak gerekir. Yani devrime, sosyalizme ilişkin genel ve soyut bir propaganda ve ajitasyon değil, sınıfı harekete geçirmeyi hedefleyen bir propaganda ve ajitasyon! Zira işçiler ancak fiili mücadeleler içerisinde edindikleri özdeneyimler üzerinden eğitilebilirler. Bunlar çok iyi bilinen gerçekler.

Ama bu temel önemde gerçekler, temel önemde bir başka gerçeği de hiçbir biçimde unutturmamalı: İşçiler eyleme çekildiklerinde ya da kendiliğinden eyleme geçtiklerinde, bu kendiliğinden sınırlar içerisinde kaldıkları sürece, bu süreç onların eğitiminde/bilinçlenmesinde son derece sınırlı bir rol oynuyor. İşçi hareketinin yıllardır yaşadığı kısır döngünün gerisinde bu var. İşçiler yıllardır hareketlilik içindeler. Sendikal örgütlenmedir, işten atılmadır, düşük ücretlerdir, ücretlerin ödenmemesidir, vb... Bu zeminde eylemlilikler yıllardır yaşanıyor. Ayrıca işçi hareketi dönemsel çıkışlar, hareketin önünün açılabileceği beklentisi yaratan eylemlilikler yaşadı. Ama bunlar sınıfın eğitiminde, dolayısıyla sınıf hareketini ileriye taşımada esaslı bir rol oynayamadı. Çünkü kendiliğinden bilincin sınırları çok fazla aşılamadı. Bunun içindir ki, bu her seferinde işçilerde, sonuç alamamanın getirdiği bir moral kırılmaya, geri çekilmeye vb.’ne yol açtı.

Evet, sınıfın bilinci eylemli süreçler içerisinde geliştirilebilir, sınıfın kendi özdeneyimleri üzerinden bu başarılabilir ama sınıfın eylemli süreçlerde edindiği o dar sınırlı bilinç üzerinden alınabilen mesafe de ortadadır. Bu şaşırtıcı da değildir. Zira kendiliğinden edinilen bilincin dar sınırlarını kırmak, eylemin derslerini ve deneyimlerini bilince çıkarmak, devrimci öncü müdahalenin bir ürünü olabilir ancak. Tam da bundan dolayıdır ki, o eylemlilik sürecine eşlik etmesi gereken “devrimci müdahale”, çok büyük bir önem taşımaktadır. Bunu yapmadığınız, yapamadığınız sürece, bu türden bir müdahaleyle sınıfın eylem içinde öne çıkan öncülerini eğitmeyi başaramadığınız sürece, sınıf hareketi de gelecekteki mücadeleleri ileriye taşıyacak deneyim ve birikimden yoksun kalacaktır.

Önemli olan işçilerin bir mücadele sürecine girmeleridir; bu süreç onları eğitecek, kaçınılmaz biçimde ileriye çekecektir, diye düşünülebiliyor. Ama yazık ki bu hiç de öyle kendiliğinden olmuyor, olamaz da. Özellikle de bugün, sınıf hareketinin bugünkü verili durumunda. Bugünün koşullarında bu ancak devrimci öncünün bilinçli ve yöntemli müdahaleleriyle başarılabilir.

Nitekim metal sürecinin ürünü bağımsız sendika gerçeği üzerinden yansıyanlara bakıldığında, bunun böyle olduğu bütün açıklığı ile görülebilir. Burada bir araya gelenler güya geride kalan sürecin öncüleri, ama aynı zamanda sürecin tüm geriliklerinin de temsilcileri! Onlardan yansıyanlara baktığımızda kendiliğinden sürecin onlara pek de bir şey katamadığını tüm açıklığı ile görebiliyoruz. Metal sürecinden çıkarılması gereken en önemli derslerden biri tam da budur.

Sonuç olarak şu söylenebilir: Sınıf hareketinin verili geriliği, bizim politik müdahalemizin içeriğini şu veya bu düzeyde etkiliyor. Gerek genelde sınıf çalışmamız, gerekse de metal sürecinde yansıyanlar açısından bunu görebilmek ve gereken müdahaleyi yapabilmek durumundayız. Sorun hiçbir biçimde, bizim müdahalemizin o gün için hangi sonuçları yaratacağı değildir. Çok geri bir bilincin duvarına çarpabiliriz, ama hiçbir biçimde söylenmesi gerekenleri tok ve güçlü bir biçimde söylemekten geri durmamalıyız. Sorun, ne söyleyeceğimiz değil nasıl söyleyeceğimiz sorunudur. Sınıflar gerçeği üzerinden ve sınıfın diliyle gidebilmek sorunudur,

Devrimci propaganda ya da sınıf hareketine devrimci politik müdahale, kapitalizmin ürettiği kötülükleri ya da sendika bürokratlarını ihanetini vb.’ini sergilemenin ötesine geçebilmelidir. İşçilere kapitalist düzen, sermaye devleti, sınıflar ve sınıf mücadelesi vb. gerçeklikleri her vesileyle anlatabilmek durumundayız. Bu bizim gündelik faaliyetimizin temel ekseni olabilmelidir. Gündelik siyasal faaliyet diyoruz, sınıfa politik sorunlar üzerinden gitmek diyoruz, ya da sınıfın dar ekonomik sorunları/ekonomik mücadele talepleri üzerinden gitmek vb., bütün gidişlerimizde, yani ister politik gündemler üzerinden olsun, isterse fabrikanın dar sorunları olsun, biz bu çerçevede bir müdahaleyi yapabilmek, sınıfa “politik bilinç taşıma” işlevini yerine getiren bir faaliyeti örgütlemek zorundayız.

Altı çizilmesi gereken bir diğer nokta, sendikal mücadeleye bakışımız ya da sendikal mücadele alanındaki pratiğimiz...

 (...)

Metal sürecinin ürünü bağımsız sendika deneyimi, bugün ortaya çıkan pratik ışığında, özellikle bizim sendikalara bakış açımız üzerinden çok yönlü irdelenmesi gereken bir konudur. Bu alandan yansıyan zayıflıklar üzerinden, bizim sendikal mücadeleye bakış açımızın ne olduğunu ve yaşadığımız sorunları nasıl aşacağımızı tartışmamız gerekiyor. Sendikalar sorununa ve iktisadi-sendikal mücadeleye nasıl bakmamız gerektiğini ele alan temel bir metin dün kongreye sunulmuştu. Bu metindeki bakış açısı ışığında sorunları irdelediğimizde, buradaki zayıflık alanlarını görmek bir güçlük taşımıyor.

Sendikal mücadele cephesini ele alan bu temel değerlendirmenin yanısıra, Kuruluş Kongresi’nde bu soruna ilişkin yapılan tartışmalara da dikkatli bir şekilde bakmak gerekir. Kuruluş Kongresi’nde bu aynı konuda çok anlamlı tartışmalar yapılmış, sorunun çok değişik boyutları ele alınıp irdelenmiş. Bunlar bugüne de yol gösteren tartışma ve değerlendirmeler. Hatta bazı tartışmalar bugün yaşadıklarımıza olduğu gibi oturuyor. Örneğin bağımsız sendika sorunu metal üzerinden tartışılmış, o dönem de metal eylemliliği ve Türk Metal’den büyük toplu istifalar var... Partinin Kuruluş Kongresi’ne denk gelen 1998 sonbahar hareketliliğinden söz ediyorum. Sözkonusu tartışmalar metalde ortaya çıkan bağımsız sendika deneyimi açısından da bugün son derece günceldir ve yön gösterecek niteliktedir. Gerek temel önemdeki sendikalar metni, gerekse de Kuruluş Kongresi tartışmaları, bugün özellikle parti saflarında bir eğitim konusu haline getirilebilmelidir.

Bizim sorunumuz ya da hedefimiz, hiçbir biçimde ne yapıp edip işçileri bir sendika çatısı altında örgütlemek değildir. Greif pratiğimiz bu açıdan yüz ağartıcıdır. Biz işçileri bir an önce DİSK Tekstil’de ya da bir başka sendikada örgütleyelim bakışıyla bir sendikal örgütlenme çalışması yapmadık. Orada ciddi bir emek harcayarak anlamlı bir süreç işlettik. İşçileri sendika bürokrasisi gerçeği konusunda, mücadele deneyimleri konusunda vb. eğitmek için çaba harcadık ve bu çabanın sonuçlarını da aldık. İşçileri sınıf hareketinin bugünkü düzeyinde işgal gibi bir eyleme yöneltebilmek, tam da bu çabanın bir ürünü oldu. Bu, sendikalaşma mücadelesini nasıl ele alacağımızın, onu nasıl bir perspektifle yürüteceğimizin ya da yürütmemiz gerektiğinin özel önemini gösteriyor.

(...)

Bizim hedefimiz ne yapıp edip işçileri bir sendikal çatı altında toplamak değil demiştim. Herşeyden önce bizim sınıfa dönük çalışmamız hiçbir biçimde sendikal örgütlenme çalışmasına daraltılabilecek bir çalışma değil. Asıl hedefimiz devrimci bir işçi hareketini geliştirebilmektir. Sendikal örgütlenme çalışması da bunun içinde bir yere oturabilir ancak. Dolayısıyla, sendikal örgütlenmeyi sınıfı devrimcileştirme faaliyetinin bir parçası olarak ele almak durumundayız.

(...)

Kuruluş Kongresi’nde sendikalaşma sorunu çerçevesinde yapılan tartışmalarda (ki oldukça somut ve ayrıntılı tartışmalar) “işçiler sendika yönetimine!” şiarının yeterli olmadığı, “devrimci işçiler sendika yönetimine!” şiarının formüle edilmesi gerektiği tartışılıyor ve bu ortak bir iradeye dönüşüyor. Kaldı ki “devrimci işçiler sendika yönetimine” sloganı daha ‘70’ yıllarda tartışılan ve kabul gören bir slogan. Sendikal cephe sözkonusu olduğunda yapmamız gereken, sınıf hareketinin bu alanında da devrimci sınıf çizgisini geliştirmek ve hakim kılabilmektir. Bunun taşıyıcısı olacak işçiler de doğal olarak ancak sınıf bilinçli devrimci işçiler olabilir. Bu bilinçten yoksun işçilerle bu alanda yol yürünemez. Siz eğer sendika yönetimlerinde sınıf bilinçli devrimci işçilere sahip olamazsanız, bu alanda devrimci sınıf çizgisini hayata geçirmeyi de başaramazsınız. Sınıfın verili geri bilinci üzerinden bugün için bu alanda yapabileceğimiz çok fazla bir şey olmaz.

Metalde bir gerçeklik var ama. Metal işçileri öncü devrimci işçilerden yoksun. Bu durumda karşı karşıya kaldığımız sorunları nasıl aşabileceğimizi tartışmamız gerekiyor.

(...)

Metal sürecinden yansıyanlar üzerinden söyleyebileceklerim bunlar.

***

Son olarak, sınıf çalışması çerçevesinde daha önceki oturumlarda yaptığımız tartışmalarda da vurgulanan kimi noktalara dikkat çekmek, bunları kısaca sıralamak istiyorum.

* Yeni güçler kazanmak ve kadrolaşmada mesafe almak istiyorsak, örneğin ihtiyaç duyduğumuz aydın güçleri saflarımıza kazanmak istiyorsak, etkili ve sonuç alıcı bir sınıf çalışmasına, bu alanda başarılı pratiklere ihtiyacımız var. Kendini üretemeyen rutin bir çalışma, saflarımıza kazandığımız yeni güçlerin bir süre sonra zayıflayıp düşmesine yol açıyor. Başarılı pratiklerimiz ise, arayış içindeki güçleri partiye yönelten, yeni güçlerin parti ile bağları güçlendiren, parti çizgisine duyulan güveni pekiştiren bir rol oynuyor.

Sonuç üretmeyen genel bir politik faaliyet değil, etkili bir sınıf çalışmasıyla alınacak mesafedir, parti saflarına yeni güçleri çekecek olan. Belki kısa dönemde fabrika çalışması üzerinden kadrolaşmada istediğimiz mesafeyi almakta zorlanabiliriz ama etkili bir sınıf çalışmasıyla çok değişik güçleri saflarımıza kazanmayı pekala başarabiliriz.

* Bir başka nokta fabrika bültenleridir. Fabrika çalışmasında mesafe almada fabrika bültenlerinin oldukça işlevsel bir araç olduğu raporlardan da yansıyor. Belli çalışma bölgelerimizde Greif pratiğine uygun bir tarzda fabrika çalışmaları zorlanıyor. Yoldaşlarımız fabrikaya yönelik bültenleri sistemli olarak kullanmaya başladıklarını ve bunların çalışmanın ilerletilmesinde önemli bir rol oynadığını belirtiyorlar.

Yine Greif sürecinde bir bülten pratiği var. Greif’ın öncü işçileriyle yapılan röportajda bu konuda özetle şunlar söyleniyor: Çalışma bir yere gelip tıkanmıştı, ileriye taşımakta güçlük çekiyorduk. Ön örgütlenme sürecinde fabrika bültenlerini kullanıyorduk ama çok sistematik değildi. Süreç bir yerde zorlanmaya başlamıştı, bunu aşabilmek için ne yapabiliriz diye tartışırken, bu bültenleri etkili ve sistemli bir biçimde kullanmaya başladık, yararını da fazlasıyla gördük...

İşçileri eğitmeyi hedefleyen, fabrikanın sorunlarını ele alan, sorunların nereden nasıl aşılabileceğini ortaya koyan işlevsel bültenler olmuş bunlar. Çok daha düzenli bir biçimde çıkarmaya başladıkları bültenin çalışmanın ilerletilmesinde önemli bir rol oynadığını özellikle vurguluyorlar. Bu önemli bir deneyim ve sonuçlarının ne olduğunu da biliyoruz.

Bu pratikler, fabrika bültenlerini daha özel bir tarzda gündemimize almamız gerektiğini, işçilerin bu araca özellikle ilgi gösterdiğini gösteriyor. Tek tek işçilere müdahalenin ötesinde fabrikadaki işçi kitlesine seslenebildiğimiz önemli bir araç fabrika bülteni. Özellikle hedef fabrikalarımızın tümü üzerinden bu aracı işlevine uygun bir biçimde kullanabilmeliyiz.

* Önemli bir başka nokta: Sınıf çalışmasının sorunlarını tartışırken, daha en başından itibaren, stratejik fabrikalarda çalışmayı örgütlemenin önemine vurgu yaptık. Bu vurgumuz hiçbir zaman zayıflamadı. Ama söylem planında bunu çok tekrarladığımız halde pratik yönelimde belirgin bir zayıflık yaşadık.

Bu zayıflığın gerisinde ne var? Biz stratejik fabrikalarda konumlanamıyoruz, buradaki güçlüğü aşamıyoruz diyoruz. Evet, temelde bu var, bu yeterince açık. Fabrikalarda konumlanamadığımız için de, bir süre sonra bunları hedeflediğimiz fabrikalar olmaktan çıkarıyoruz. Ne yapıyoruz? Orta ölçekli işletmeler var, buralarda nispeten daha kolay mesafe alabileceğimizi düşünüyoruz. O halde öncelikle buraya yönelelim, zaten stratejik olanlarda kısa vadede mesafe almamız da mümkün değil, öncelikle buraya yoğunlaşalım diyoruz. Bir yerel örgütün çalışmasını ilerletebilmek için bu tür orta ölçekli fabrikalara yönelmesinin bir mantığı var. Ama gelinen yerde, bunun yanısıra, stratejik mevzilere yönelik bir çalışmayı da mutlaka örgütleyebilmek gerekiyor.

Bugün bu doğrultuda belli yönelimlerimiz var. Metal sürecinin de ışığında bu yönelimi güçlendirmek, belli fabrikalarda konumlanmak meselesine vurguyu daha güçlü bir biçimde yapıyoruz. Artık bunun gereklerini yerine getirmeliyiz. Geçen gün bir yoldaş konuşmasında, stratejik fabrikalar olarak bölgemizde Mercedes var, Arçelik var diyordu. Oradaki bölge örgütü hedef aldığı orta ölçekli fabrikaların yanısıra bu fabrikaları da gündemine özel bir tarzda almak durumunda.

Hedefli bir yönelim, genelde fabrikalara taşıdığımız faaliyetin ötesinde bir faaliyeti örgütlemeyi, bildirilerimizle, bültenlerimizle, 1 Mayıs vb. vesilelerle gitmenin ötesinde bir yoğunlaşmayı ve yüklenmeyi gerektiriyor. İçerde konumlanamamış olsak bile, mutlaka hedeflediğimiz stratejik fabrikalara dönük sistematik, özgün ve kuşatıcı bir çalışmayı örgütleyebilmeliyiz. Bunu başardığımızda, bir biçimde ilişkilenmenin imkanlarını da zaten buluruz.

Öte yandan, bir fabrikayı hedef seçtikten sonra, oradaki yoldaşlarımız atıldıysa eğer, müdahale imkanlarımız sınırlansa bile, çalışmayı sürdürme ısrarını gösterebilmeliyiz. Burada da bir zayıflık yaşıyoruz. Bir çalışmayı bir yere kadar getiriyoruz, yoldaşlarımız atılıyorlar, oradaki çalışma tekrar rutine dönüyor, özgün yüklenme bir yana bırakılıyor.

* Bir başka nokta, deneyimlerimizi toparlamak ile sınıf çalışmamızı irdelemek, sorgulamak ve sorunları ortaya koymanın ötesinde nasıl aşacağımıza yoğunlaşmak planında yaşadığımız zayıflık. Bir yönelime giriyoruz; bu yönelim ne denli isabetli, ne kadar mesafe alıyoruz, nerden nereye gidiyoruz, müdahalemizin sonuçları neler, neyi eksik bırakıyoruz, vb., vb... Bu tür bir sorgulamayı döne döne yapabilmeliyiz. Bunun yapılabileceği yerler öncelikle başarılı organ toplantılarıdır. Yayın organlarımızın da bu çerçevede etkili bir şekilde kullanılabilmesinin, sınıf çalışmasının sorunlarının ve deneyimlerin MYO üzerinden partinin geneline mal edilebilmesinin önemi ortada.

* Son bir noktayla bitiriyorum. Sınıf çalışmasında önemli bir deneyimimiz ve birikimimiz var dedik. Yazılı birikimimiz de küçümsenemeyecek kapsamda. MK toplantılarında, parti okullarında, kongrelerde yapılan tartışmalar, yanısıra MYO’da yayınlanan çok sayıda işlevli değerlendirmemiz var. Oysa bizim halen bu birikimi gereğince incelemek ve özümsemek planında belli bir zayıflığımız var. Birikimimizi dikkatli bir gözle incelemek ve bunun ışığında yayın organlarımızda işlemek gerekiyor. Çünkü bunlar yayınlanıyor, okunuyor ve genellikle de bir daha dönülüp bakılmıyor. Bu bizim bir gerçeğimiz. Oysa bu alandaki birikimin özümsenmesi siyasal çalışmamız açısından apayrı bir önem taşıyor. Bu çerçevede bir kitap derlemesinin ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.


Üste