Logo

Partide savaşçı militan kimliği güçlendirmenin önemi


Örgütsel güvenlik sorunları açısından

Partide savaşçı militan kimliği güçlendirmenin önemi

 

Komünistler olarak temel tarihsel hedeflere bağlı stratejik bir savaş yürütüyoruz. Günün görev ve sorumluluklarına buradan bakıyor, siyasal mücadelenin karşımıza çıkardığı güncel sorunları bu hedefler üzerinden ele alıyoruz. Aynı yaklaşım “devrimci örgüt ve örgütsel güvenlik sorunları” açısından da böyledir. Zira program şahsında ilan ettiğimiz devrimci stratejik hedefler, en başta bunun ciddiyetine uygun mücadele biçimlerini, davranış çizgisini ve örgütsel şekillenişi gerektirir.

Kaldı ki devrimci bir savaş örgütü açısından güvenlik sorunu, tanımlanan stratejik hedeflere ulaşabilmesi ve dolayısıyla geleceği açısından “yaşamsal” bir yer tutmaktadır. Hangi nesnel koşullar altında olunursa olunsun, sorunun önemi ve ciddiyeti tam da buradan kendisini ortaya koyar. Güvenliğe dair yapılan o anki tartışmalar nesnel olarak günün ihtiyaçları üzerinden yürütülse de, asıl olarak “çizginin/örgütün geleceğine/akibetine” yöneliktir.

Elbette siyasal mücadelenin güncel seyri, sınıfların o günkü güç ve örgütlenme düzeyleri, mevcut çelişkilerin kuvvetiyle doğrudan ilişkilidir. Karşıt sınıfların mücadele içerisinde kullandığı araçlar, silahlar, saldırı ve savunma taktikleri, o anki nesnellik üzerinden bir karşılık bulur. Dolayısıyla, verili koşullar üzerinden bakıldığında, örgütsel güvenlik üzerinden yürütülen tartışmaların içeriği ve bunun üzerinden belirlenen araçlar ve yöntemlerde kimi farklılıklar gündeme gelebilir. Fakat devrimci bir savaş örgütü açısından örgütsel süreklilik ve buna bağlı olarak güvenlik sorununun kapsamı, tüm bunları da aşan bir mahiyete, “stratejik bir öneme sahiptir”. Zira yürütmekte olduğumuz mücadele, tarihsel çelişkiler aşılana kadar sayısız muharebeler, yengiler ve yenilgilerle birlikte “kesintisiz ve her an” devam edecektir. Tam da bu sebeple, örgütsel güvenlik sorununu da en başta “sınıflar savaşı” düzleminde kavrayabilmek, bu savaşın sürekliliği içerisinde ele alabilmek büyük önem taşımaktadır. Saflarımızda “militan mücadele çizgisini” ve “savaşçı kimliği” şekillendirebilmenin de önkoşulu budur.

Ancak çoğu zaman güvenlik sorunu “anlık-dönemsel gelişmeler ve tedbirler sınırında” algılanabilmekte, düşmanın bir plana, sistematiğe ve dolayısıyla stratejiye dayalı saldırıları karşısında “sürekliliği” olan bir davranış çizgisi geliştirilememektedir. Yürütmekte olduğumuz savaşın yasalarını tarihsel bütünlüğü içerisinde kavrayamamaktan kaynaklanan bu tutum, çoğu zaman devrimci örgütü çeşitli koşullar altında saldırıya açık hale getirmekte, deyim yerindeyse düşmanın hedeflerine çok daha kolay ulaşmasına zemin oluşturabilmektedir.

Elbette kimi düşman saldırıları taktik bir mahiyete, örneğin güçten düşürmeye, alanları budamaya, gelişen hareketin önünü kesmeye yönelik olabilir. Bu tarz darbeler karşısında somut ve güncel önlemler hızlıca alınabilmelidir. Ancak her taktik saldırının arkasında muhakkak ki çok daha ötesini hedefleyen stratejik hesapların yer aldığı bilinmelidir. Düşman cephesinden gerçekleştirilen her saldırı ve dönemsel yönelimin daha kapsamlı planların birer parçası olduğu unutulmamalıdır.

Saflarımızda bu bilinci kökleştirmek, savaşçı militan kimliğin geliştirilmesi açısından büyük önem taşıyor. Zira biz tarihsel hedeflere bağlı bir savaş yürütüyoruz, işçi sınıfının militan savaş örgütüyüz diyoruz. Saflarımıza katılan, mücadele eden her bir insanımızı öncelikle bu bilinçle şekillendirmek hayati bir önem taşıyor.

 “Her an” savaş halinde olduğumuz bilinci oturtulmadığı yerde rehavet, kendiliğindencilik, kolaycılık ve amatörlük kaçınılmaz olarak karşımıza çıkıyor. Düşmanın saflarımızda bu zaafların yerleşip kökleşmesi için uygun koşulları yaratmayı bir yöntem olarak kullandığını da kimi örnekler üzerinden biliyoruz. Son yılların deneyimleri bir kez daha göstermiştir ki, sınıf düşmanı, devrimci örgütlere etkili darbeler indirmek, güçten düşürmek ve dahası hepten tasfiyeye etmek için “çok daha stratejik davranıyor”. Uzun süreli ve sistematik planlar yapıyor. Saldırı öncesinde yıllara yayılan soluklu bir hazırlık süreci işletebiliyor. Düşman cephesinden geçirilen bu hazırlık süreci devrimci örgütler şahsında çoğu kez “güvenlik zaafiyetlerinin” boy verdiği dönemler olarak yaşanabiliyor. Yıllara yayılabilen bu “uzun sessizlik” dönemlerinde tek tek insanlarda kişisel konformizmin, örgütsel liberalizmin ve rehavetin önü açılırken, örgüt platformlarında ise olası saldırılar karşısında refleksler zayıflayabiliyor. Öyle ki bir savaşta olduğumuz bilinci körelebiliyor ve “beklenmedik” düşman saldırıları karşısında şaşkınlıklar yaşanabiliyor. Bu durumun ve ruh halinin dolaysız bir sonucu olarak öldürücü nitelikte bir dizi hatanın önü açılıyor. Tabii ki düşman bu süre zarfında kesintisiz bir şekilde denetliyor, iz sürüyor, sızmaya çalışıyor ve daha etkili saldırılar gerçekleştirebilmenin uygun koşullarını hazırlıyor. Deyim yerindeyse düşman düşmanlığını yapıyor! Savaşı kendi cephesinden “kesintisiz bir hazırlık ve saldırılar bütünlüğü” üzerinden yürütüyor.

Peki, bizler, gerek tek tek komünistler olarak gerekse kolektifler düzeyinde, düşmanın bu hazırlıkları karşısında “savaşçı bir yaklaşımla” hareket edebiliyor muyuz? Kesintisiz bir şekilde yaşamın her alanında bu gerçeği gözetiyor muyuz? Düşman cephesinden her an gelebilecek saldırılar karşısında yeterince hazırlıklı ve donanımlı mıyız?

Bu sorular çoğaltılabilir. Fakat asıl olan sorulara verilecek cevaplardır. Maalesef çoğu yoldaşımız olası bir saldırı atmosferi ya da bir hareketlilik dışında bu soruları belki aklına bile getirmiyor. Ya da parçası olduğu siyasal faaliyetin “rutinliğinde” algılamakla yetiniyor. Ki böylesi bir algı ufku daraltıyor, güvenlik tartışmasını sadece alınacak “anlık tedbirler” sınırına mahkûm ediyor. Her koşulda uygulanması gereken disiplin ve örgütsel ilkeleri “olağan” süreçlerde esnetip yer yer boşa düşürebiliyor.

Tüm bunlar “devrimci militan” kimlik ve bunun gereği olan pratik tutumda yaşanan zayıflıkların birer göstergesi olarak değerlendirilmelidir.

Burada sorgulanması gereken ilk nokta, güçlerimiz şahsında devrimci stratejik yaklaşımın ve buna bağlı olarak hedeflerin ne kadar içselleştirildiği konusu olmalıdır. Saflarımızda program bilincini ve bunun gereği olan pratik davranış çizgisini oturtmayı temel bir görev olarak önümüze almalıyız. Mücadeleye katılan her bir yoldaşa programımızın “bir savaş” çağrısı olduğunu titizlikle kavratabilmeliyiz. Savaşçı militan kimliği şekillendirebilmek, bunun ruh halini saflarımızda hâkim kılmak öncelikle devrimci stratejik bir yaklaşımın oturtulmasına bağlıdır. Zira devrimi ciddiye alan, onun güncel sorumluluklarını bilimsel temellerde kavrayan bir devrimci, sınıflar savaşının ortaya koyduğu yasalara kayıtsız kalamaz. Onyılların birikim ve deneyimi ile şekillenen devrimci örgütün yaşamsallığını yeterince bilince çıkaran kimse onun geleceğini “kolayından” tehlikeye atmaz, atamaz. Bu yönüyle ortada olan bir kavrayış sorunu değilse eğer, dönüp kimlik planında ortaya çıkan sorun alanlarına dikkatlice bakılmalıdır.

Bu açıdan sorgulanması gereken bir başka önemli sorun alanı ise çalışma tarzı ve buna bağlı olarak gelişen alışkanlıklardır. İnsanlar saflarımıza katıldığı andan itibaren kendisini bir faaliyet zemini içerisinde buluyor. Bu zemin üzerinden şekillenen çalışma tarzımız, mücadele yol ve yöntemlerimiz ve örgütsel işleyişimiz, kadro ve militanlarımızın dönüşüm süreçlerinde doğrudan sonuçlar yaratıyor. Devrimci niyetlerle saflarımıza katılan her bir insanın gelişimi ve daha ileriden kazanılması açısından bu süreç büyük önem taşıyor. Eğer mevcut zeminimiz militan savaşçı kimliğin gelişiminde sonuçlar yaratmıyorsa, kadrosal niteliğimizi, örgütsel düzeyimizi her an ileriye taşımıyorsa, tersine tek düze ve sınırlı bir devrimcilik anlayışı yerleştiriyorsa, çalışma tarzımızı her açıdan döne döne eleştirmemiz gerekiyor.

Özellikle açık çalışma içerisinde şekillenen güçler şahsında bu eleştirel yaklaşım çok daha özel bir önem taşıyor. Zira bu alanda kullanılan araç ve yöntemler, örgütsel işleyiş ve çalışma tarzı, güçlerimizin pratik alışkanlıklarından mücadele anlayışına kadar bir dizi sonuç yaratıyor. Halihazırda açık çalışma koşullarının, niyetlerden öte nesnel olarak savaşçı kimliği ve ruh halini zayıflatan bir dizi etkene sahip olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Bu alan üzerinden kazanılan birçok yoldaşta özellikle ihtilalci mücadele anlayışı ve pratik şekilleniş eksik ve kusurlu kalabiliyor. Parti çalışmasının ve örgütsel yaşamın genel ilkeleri ve kuralları kendi dışında görülüp yabancılıkla karşılanabiliyor. Dolayısıyla çetin koşullara hazırlık açısından yetersizlikler yaşanabiliyor. Hepsinden de öte, buna uygun bir ruh hali ve moral güç şekillendirilemeyebiliyor. Bu nedenle, bu alanda yürütülen faaliyette ve buna bağlı olarak şekillenen çalışma tarzında partimizin genel mücadele prensiplerini hâkim kılmak çok daha büyük bir önem taşıyor.

Örgütsel güvenlik sorunlarını da kesen yönüyle partimizdeki militan savaşçı kimliği geliştirmenin sorunları üzerinden ele almamız gereken bir başka alan ise, verili nesnel koşulların karşımıza çıkardığı zorluklardır. Zorlu bir tarihsel dönemin içerisinden geçmekte olduğumuzu sıklıkla vurguluyoruz. Bunun kendisi mücadelenin diğer tüm alanlarında olduğu gibi devrimci örgütü geliştirme ve örgütsel güvenlik sorunlarını da doğrudan kesen bir mahiyete sahiptir. Mevcut sınıf hareketinin tablosu, partinin sınıf kitleleri ile kurduğu bağların düzeyi, mücadelenin yürütüldüğü araçlar, bunların hepsi partideki ruh halinde ve tek tek kadroların şekillenişinde etken olmaktadır. Bunların yanı sıra solun genel durumu, devrimci iddia ve iradede yaşanan kırılmalar ve buradan gelen zayıflatıcı etkenler de saflarımızda bir dizi sonuç üretiyor. Deyim yerindeyse bu açıdan hayat “sağa çekiyor”.

Güçlerimizi dışımızdan yansıyan her türlü gelişmeye, hareketliliğe ve diğer nesnel süreçlere karşı kesintisiz bir şekilde uyarmak, koşulların ortaya çıkardığı zayıflatıcı etkenler karşısında güçlendirmek, dahası sistematik bir şekilde eğitmek ertelenemez bir görev olarak önümüzde duruyor. Verili zorlu koşullar üzerinden parti çalışmasının her alanında ve her unsurunda militan mücadele çizgisini geliştirmek ve yerleştirmek sorumluluğunun gereklerini kesintisiz bir şekilde yerine getirebilmeliyiz.

Sonuç olarak, biz komünistler siyasal mücadele süreçlerinin her aşamasında ve her anında kurallara ve ilkelere dayalı bir davranış çizgisini hakim kılmak, gündelik mücadelenin önümüze koyduğu çok yönlü görevleri büyük bir disiplin ve titizlikle ele almak, her an karşımıza çıkabilecek düşman saldırıları karşısında uyanık ve “eli tetikte” olmak, yani net bir savaşçı kimlikle hareket etmek durumundayız. Süreç içerisinde yaratılan tüm devrimci birikim ve değerler sisteminin biricik güvencesi olan Parti’mizin geleceğe yürüyüşünü güvenle ve başarıyla gerçekleştirebilmesi için her bir yoldaşın buna uygun bir sorumluluk bilinci ile davranması ve kendi payına sonuçlar çıkarması büyük önem taşımaktadır.

Partimizin III. Kongresi gündemleri içerisinde “partiyi devrimcileştirme” alt başlığında yer alan şu paragraf, aslında yukarıda belli yönleri ile ortaya koymaya çalıştığımız çerçeveyi yeterli açıklıkta özetlemektedir.

“(…) Parti, şimdi tüm bu gerçekleri çok daha bilinçli ve açık bir biçimde hesaba katarak kendindeki sağcı eğilimlere özel bir tarzda ve yüreklice yüklenmek durumundadır. Amaç ve hedef, partide militan ihtilalci bir bilinci, ruhu ve pratik davranışı her bakımdan egemen kılmak üzere, devrimci sınıfın savaşçı partisi olabilmenin tüm gerekleri üzerinde özel bir tarzda yoğunlaşmaktır. Özellikle Kuruluş Kongresi’ni izleyen ve solun tüm kesimlerini tasfiyeci bir batağa sürükleyen son 10 yılın her türlü kirini ve pasını parti saflarından silip atmaktır. Devrim ve sosyalizm davasına kendini adama bilinci ve ruhu ile bağlanabilen bir devrimci militan kimlik, sınıf ve kitle hareketine militan önderlik pratiğinin geliştirilmesi, devrimci örgüt sorununda bilinç açıklığı ve pratik hassasiyet, illegal örgütün ve çalışmanın her bakımdan güçlendirilmesi, siyasi polise karşı mücadelede yetkinleşme, işkenceye ve zindana bilinç ve moral açıdan tam hazırlık, kadroların hiç değilse bugünün siyasal mücadele ihtiyaçlarına yanıt verebilecek çerçevede silahlı eğitimi... Bu ve benzeri bir dizi soruna, kadroları ve bir bütün olarak partiyi devrimcileştirme sorunu üzerinden bakabilmek durumundayız.” (TKİP III. Kongresi Gündemi...)


Üste