Logo
< İşçilere güvenmek ve güven vermek

Sınıf çalışmasında dinsel gericiliğin ve solculuğun etkileri


Sınıf çalışmasında dinsel gericiliğin ve solculuğun etkileri

Bugün sınıfını örgütlemesinin önündeki engellerden birisi dinsel gericiliği yarattığı etki alandır. Kendi gözlemlerim üzerinden bu olguyu ve bu konudaki bazı hatalı yaklaşımları ele almak istiyorum.

İşçileri ezen ekonomik baskı, kaçınılmaz olarak, çeşitli biçimlerde politik baskıyı, toplum içinde aşağılanmayı, kitlelerin entelektüel ve manevi hayatında aptallaşma ve çürümeyi doğurur. İşçiler ekonomik haklarını elde etme uğruna mücadele etmek için az çok bir politik özgürlük kazanabilirler, ama sermayenin iktidarı ortadan kaldırılmadıkça hiçbir özgürlük onları yoksulluktan, işsizlikten ve baskıdan kurtaramayacaktır. Başkasının çıkarına durmadan çalışmak, yoksulluk ve kaderine terk edilmişlik yüzünden ezilen halk kitlelerini her zaman ve her yerde bunaltan ruhsal baskı yöntemlerinden biri de dindir.

“Din, bütün hayatları boyunca yoksulluk içinde acı çekenlere sabırlı olmayı, boyun eğmeyi öğütler, onları öbür dünyada kavuşacakları ödüllerin umuduyla avutur. Başkalarının emeği sayesinde yaşayanlara gelince, din bunlara yeryüzündeki hayatlarında yardımsever olmalarını salık verir, böylelikle sömürücü olarak var oluşlarını sürdürmelerini kolaylıkla haklı çıkarmalarını sağlar, bu gibilere mutlu bir hayatın anahtarını ucuz ucuz satar. Din, halkın afyonudur. Din, sermaye kölelerinin insan olarak besledikleri umutları, biraz olsun insanca yaşama isteklerini içinde boğdukları bir çeşit manevi içkidir.” (Lenin, Proletarya Kültürü)

Lenin’in işaret ettikleri bugün de güncelliğini korumakta ve bizlere ışık tutmaktadır. Yaşadıklarımızı ve gözlemlerimizi buradaki bakışaçısıyla değerlendirebilirsek, anlamlı sonuçlara ulaşmayı da başarabiliriz.

Konunun güncelliği nedeniyle, sınıf çalışmasının önündeki bu önemli engele ilişkin deneyim ve gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.  

Dinsel gericilik sadece devleti ele geçirme planında değil toplum yaşamında da giderek büyük bir güç kazanıyor. Sağından soluna (devrimci-demokrat hareketler de dahil) tüm siyasi oluşumlar AKP gericiliğinin nasıl da güçlendiği üzerine değerlendirmeler yapıyorlar. Bunun işçi sınıfına yansıma ve etkileri üzerinde ise fazlaca durulmuyor.

AKP’nin güç kazanması açıktır ki son sekiz yılın ürünü değildir. Bu sürecin önü 12 Eylül faşist darbesiyle açılmıştır. İşçi sınıfını ve emekçileri denetim altında tutabilmenin en iyi araçlarından birisi, hatta en önemlisi olan dinsel gerici ideoloji cemaat örgütlenmeleri üzerinden toplum geneline yayılmıştır. İmam-hatip okulları bir çığ gibi büyümekle kalmamış, tarikat okulları, yurtları, kuran kursları vb. üzerinden gelinen yerde önemli bir mesafe alınmıştır. İşçi ve emekçiler o günden bugüne yoğun bir biçimde dinsel gerici ideolojiyle zehirlenmektedir.

Dinsel gerici bir odak olarak AKP, örgütlenmesini her kademede en iyi şekilde işletmektedir. Artık cemaat ilişkileri işçi ve emekçilere yol göstermektedir. Cemaatler, burjuvazinin ihtiyaçlarını karşılayacak köleler yetiştirmektedir. Esnaflar üzerinden önemli bir etki alanı yaratmışlardır. Alışveriş üzerinden yakalanan ilişkiler cemaatler tarafından değerlendirilip gerekli yerlere iletilmektedir. Cemaatle ilişkili bir esnaftan alışveriş yapan işsizler fabrikalarda işe sokulabilmektedir. Cemaat ilişkileri fabrikalarda bizzat şefler, hatta müdürler tarafından yönetilebilmektedir. Sekiz yıllık süreçte, kamusundan özel sektörüne kadar AKP/cemaatlerle bağlantılı işçi ve emekçiler yerleştirilmiştir. Bugün hangi fabrikaya bakarsanız bakın böyledir. Özellikle büyük işletmelerde bu daha açık bir şekilde görülmektedir. İşçi ve emekçi mahallelerinde de cemaat toplantıları rutin hale gelmiştir. Gün boyu 8-12 saat fabrikalarında sömürüye boyun eğdirmeleri yetmiyor, bir de akşam toplantılarında öbür dünya güzellemeleri üzerinden işçilere vaazlar veriyorlar. Öyle bir anlayış yaratılmış durumda ki, birçok işçi “ekmek veren el ısırılmaz” gibi söylemlere sığınmaktadır. Bir iş kazası yaşandığında suçlu olarak kendilerini görebilmekte, alınmayan güvenlik önlemlerini akıllarına bile getirmemektedirler. Zira yaşanan taktir-i ilahidir! Taşeronluk, işsizlik, düşük ücretler de kaderin kendisidir.

İşçi sınıfının bu durumu solcu işçileri olumsuz etkiliyor. Bu işçiler arasından kazandığımız ilişkiler dinsel gericiliğin yarattığı etkiyle kırılma yaşayabiliyorlar. Sınıfın örgütlenmesinde bir adım ileri çıkan işçiler, bu kırılmanın etkisiyle büyük bir karamsarlık ve güvensizlik içerisine düşebiliyorlar. Dinsel gericiliğin sınıf üzerinde kurabildiği etkinliğin nedenlerini bilince çıkaramadıkları için, doğru bir yaklaşım sergileyemiyorlar. Kimi lafta solcu ve devrimciler ise, dinsel gericiliğe güç kazandıran zemini ortadan kaldıracak bir yönelime girmek yerine, en kolay iş olarak solculuklarını dinsizlik üzerinden sergiliyorlar, böylece kendilerini sınıftan soyutluyorlar. Kendi dar dünyalarında gezinmeyi solculuk sanıyorlar, fakat mücadeleye geldiğinde de uzak duruyorlar. Bunlar da böylece sınıfın örgütlenmesinde ikinci bir engele dönüşüyorlar. Dinsel gericiliğin etkisi altındaki işçilerin devrimci düşünceleri yadsımalarına yardımcı oluyorlar.

Bir komünistin işi ilk elden işçilerin dini inançlarıyla uğraşmak olmamalıdır. İşçi sınıfının dünya görüşünü yaşamın pratiği içinde sınıfa kavratmalıdır. Kapitalist düzen bilimsel sosyalizmi sınıfla bütünleştirmek için bize çok sayıda olanak sunmaktadır. Kötü çıkan yemekler, yatırılmayan ücretler, iş kazaları, taşeronluk, sendikal örgütlenmeye getirilen engeller, ücretlerin düşüklüğü vb. sorunlar üzerinden mücadeleyi örgütleyerek, onları mücadeleye çekebiliriz. Öyle anlar gelir ki bıçak kemiğe dayanır; cemaatçi, bundan iş çıkmaz dediğimiz bir işçi bile mücadeleyi en önde sürükleyen biri hale gelebilir.

Bugün için işçi sınıfının bir kesimi gericiliğin etkisi altında sömürüye kayıtsız kalabilir. Çünkü sömürünün yoğunluğu ve çaresizlik duygusu geri bilinçli işçilerin dinsel gericiliğe sıkı sıkıya sarılmasına neden olmaktadır. Bunun bilincinde olmalı, işçileri sosyal mücadeye çekecek bir faaliyeti örgütlemeye yoğunlaşmalıyız. Mücadele içinde özgüven kazanan işçiler çaresizlik duygusunu da aşacaklardır.

Sınıfın örgütlenmesi ve devrimcileşmesi bugünden yarına olabilecek bir şey değildir. Bu, biz komünistlerin müdahalelerinin ötesinde bir dizi etkene bağlıdır. Önemli olan bu zorlu süreçte iyi bir hazırlık yapabilmek, sınıfla bağları güçlendirebilmektir.

Ancak, hiçbir koşulda din sorununu burjuva radikal demokratlarının sık sık yaptığı gibi, soyut, ülkücü bir biçimde, sınıf mücadelesinden kopuk ‘entellektüel’ bir sorun gibi ortaya koymak yanlışına düşmememiz gerekir. Aşırı baskı temeline oturan ve işçilerin eğitilmediği bir toplumda, dinsel önyargıların sadece propaganda yöntemleriyle yokedilebileceğini sanmak budalalık olur. İnsanlığın üzerindeki din boyunduruğunun, toplumdaki ekonomik boyunduruğun bir sonucu ve yansıması olduğunu akıldan çıkarmak burjuva dar görüşlülüğünden başka birşey değildir.(Lenin, Din Üzerine)

Komünist bir metal işçisi / İzmir