Logo
< Burjuva kültürün etkilerini saflarımızdan söküp atalım!

Gençlik çalışmasının güncel sorunları


Gençlik çalışmasının güncel sorunları

 

Yeni öğrenim dönemi başlarken, gençlik hareketinin ve çalışmamızın sorunlarını tartışmak doğal bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor. Elbette genç yoldaşlarımız gençlik yayınında bu tartışmayı değişik yönleriyle yapıyorlar. Fakat bu, merkez yayın organı üzerinden bu tartışmaları genelleyerek perspektif sunma, gençlik hareketinin sorun ve gündemlerini ihtiyaca uygun bir şekilde işleme sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor.

Gençlik çalışmasında Ekim’in yeri

Sorun yalnızca Ekim’in, merkezi önderlik görevlerinden biri olarak gençlik çalışmasına yönelik taktik-siyasal müdahalelerde bulunması zorunluluğundan ibaret değildir. Bunun yanı sıra, partinin en temel örgütleyici araçlarından biri olarak, kendi özgünlüğü üzerinden gençlik alanında da bu misyonunu gereğince yerine getirebilme sorumluluğu bulunuyor. Elbette bugünün Türkiye’sinde, bugünün gençlik hareketi koşullarında Ekim’in bu alanda yapabileceklerinin belli sınırları var. Böyle de olsa, hem bizzat partimizin çevresindeki gençlik güçlerinin, hem de genel olarak gençlik hareketinin doğal taşıyıcısı durumundaki ileri gençlik kitlesinin ilgi duyduğu, değerlendirdiği, yararlandığı bir araç olabilmesi, biraz da gençlik alanından beslenip beslenmemesine, bu alanla doğrudan ilişkiler kurup kuramamasına bağlıdır.

Böylece, Ekim’in gençlik alanında kullanımı ve ona katkı görevini gençlik çalışmamızın temel sorunlarından biri olarak ifade etmiş oluyoruz. Bu sorunun öncelikli muhatapları doğrudan çalışmanın yürütücüsü konumundaki genç yoldaşlarımızdır. Ekim’le bu türden bir bağ kurma kaygısı herhangi bir görev olarak değil, parti ile gençlik çalışmamız arasındaki bağları güçlendirme sorumluluğu olarak önümüzde duruyor.

Ekim, partili kimliği, dönemin gençlik hareketinin doğurduğu zayıflıklara karşı mücadele ederek inşa etmenin en temel silahı olarak kullanılabilmelidir. Diğer şeyler bir yana, onun kullanımı bile başlı başına ihtilalci bir kimliğin inşasına başlamaktır. Dönemin yarattığı tasfiyeci liberalizm ortamında düzen, aile, okul vb. ile hesaplaşmaların sürekli ertelediğini ve bunun da doğal görülebildiğini biliyoruz. Herhangi bir abartıya düşmeksizin diyebiliriz ki, bugün illegal bir yayın olarak Ekim’e yazmak, onu okumak, onu dağıtmak, onun üzerinden politik düzeyi olan kitleyle bağ kurmak bile, düzen-devrim ikilemine bizzat dokunmak anlamına gelecektir.

Temel değerlendirmelerimizin güncelliği

Gençlik hareketiyle ilgili tartışmalarımızda bize yön göstermesi gereken, doğal olarak öncelikle Ekim’in değerlendirmeleridir. Yakın dönem değerlendirmeleri içinde, özellikle 2004 yılında 139. ve 140. sayılarda peşpeşe yayınlanan iki başyazı, gençlik hareketiyle ilgili o güne kadarki tüm birikim, pratik ve deneyimlerin tahlili üzerinden kaleme alınan ve net bir perspektif ortaya koyan metinler olarak, güncel ilgiyi fazlasıyla hak etmektedirler. Bu değerlendirmelerde hem gençlik hareketinin hem de gençlik çalışmamızın güncel plandaki sorun ve ihtiyaçları kapsamlı bir şekilde ele alınmakla kalınmıyor. Bir yandan alanın temel niteliğiyle ilgili özgün belirlemeler yapılırken, diğer yandan buradan süzülen sonuçlar güncel durum, sorun ve ihtiyaçların tahliliyle birleştirilerek dönemsel bir taktik-siyasal hat çiziliyor.

Sözkonusu metinler ile birlikte gençlik alanıyla ilgili en temel yakın dönem değerlendirmelerimize kolaylıkla ulaşılabileceği için, burada genel bir tekrar yerine onları incelemeyi öneriyoruz. Yine de son beş yıl üzerinden, yer yer tekrara düşmek pahasına bazı başlıkları yeniden ele almak, bazı sorunları sürecin yansımaları üzerinden irdelemek, bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor.

Belli yönleriyle gençlik hareketinin süreçleri ve durumu

Bugün gençlik hareketi en geri ve en dağınık dönemlerinden birini yaşıyor. Bu belirleme aslında, dönemsel canlanma dönemleri dışında, son yılların temel bir olgusunu yinelemekten başka bir şey değil. ‘96’da başlayan kırılma sonrasında gençlik hareketinin bir parça yükselme işaretleri verdiği dönem 2000’li ilk yıllardır. Bunun çapı ise dönemin sosyal hareketliliğinin sınırları tarafından belirlenmiştir.

Dolayısıyla gençlik hareketinde “yükseliş”, “canlanma” vb. denildiğinde, bu süreçteki sosyal mücadelenin durumuna bakmak gerekiyor. Nitekim, sözkonusu değerlendirmelerin yapıldığı tarihlerde, bu canlanma belirtilerinin de sonlandığını görüyoruz ki bu nedensiz değildir. Yalnızca sosyal hareketliliğin kendiliğinden sınırlarını aşamadığı, politik sıçrama yapamadığında yaşadığı bir gerilemeden de ibaret değildir. Gençlik hareketindeki canlanma belirtileri tam da devletin hücre saldırısıyla yeni bir dönemi başlattığı tarihlere denk geliyor. Hücre saldırısına karşı hapishanelerdeki devrimcilerin canı-kanı pahasına yükselttiği direniş, saldırıyı püskürtmeye yetmedi, yetemezdi. Hücre saldırısının asıl başarısı ise, devrimci harekete vurduğu darbenin katmerlisini toplumsal muhalefete vurması oldu. İşçi sınıfı ve emekçi kitle hareketinin ileri kesimlerinden başlayarak geniş yığınlara yayılan bir travmaya yol açtı. Sınıf savaşımının gerçeklerinden kopmayan hiç kimse, etkileşimi zincirleme bir süreç olarak görmekte zorlanmaz.

İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin, en temel haklara saldırılar gündeme geldiğinde (kölelik yasası çıkarken, siyasal hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemelerde AB demokratikleşmesi perdesi altında ağır baskı ve yasakların önü alabildiğine açılırken) en ufak bir tepki gösterememesi de, en dinamik kesimini devrimci olanların oluşturduğu ileri kitlesinin yaşadığı kırılmadan, ideolojik, politik, özellikle moral ve özgüven alanındaki yıkımdan bağımsız anlaşılamaz. O günden bu yana siyasal atmosferi ilkesizlik ve tutarsızlıkla, kendiliğindencilik ve oportünizmle, daha da kötüsü her türlü devrimci değerde inanılmaz bir erozyonla zehirleyen tasfiyeci liberalizmin güç kazanması da doğrudan bununla ilintilidir. Elbette bunda hücre saldırısının başarısı tek etken değildir fakat bundan büyük bir kuvvet kazandığı da açık bir olgudur.

O dönem canlanma yaşayan gençlik hareketi, bir yandan Afganistan ve Irak savaşları ile dizginlerinden boşanan emperyalist saldırganlık karşıtı duyarlılıkla beslenirken, diğer yandan ise bu genel kırılmadan payına düşeni alıyordu. Tam olarak bu aşamada devreye yoğun bir soruşturma ve uzaklaştırma saldırısı girdi. Bu saldırıyı faşist terörün tırmandırılması tamamladı. Sermaye iktidarı böylece hücre saldırısının üniversite ayağını da gerçekleştirmiş oldu. Her geçen gün daha dar bir kesime sıkışan direnme çabalarının da etkisizleşmesiyle tam bir dağılma ve gerileme süreci başladı. Bu yüzden son beş yılın her biri, bir öncekini aratır tarzda “en kötü dönem” olarak tanımlanıyor.

Öyle ki, gençlik hareketinin devrimci politik güçleri alana özgün müdahale planında her geçen yıl daha derin bir iddiasızlığa sürükleniyorlar. Kendi tarzlarında bir militan çalışmayı örgütsel bir liberalizmle bütünleyen bir-iki reformist çevrenin faaliyetleri dışında, sistemli ve sürekli faaliyet ancak genç komünistlerin bulundukları alanlarda onlar tarafından yürütülüyor. Düne kadar iyi-kötü bir siyasal etkinlik ve faaliyet alanı olan belli başlı üniversitelerde politik faaliyet yürütmek neredeyse imkansız hale gelmiş durumda. Bunun en çarpıcı örnekleri Çukurova, Trakya, Karadeniz Teknik gibi üniversiteler ile İstanbul’daki belli kampüslerdir. Son yıllarda neredeyse her ile açılan taşra üniversitelerinin durumu ise çok daha iç karartıcıdır.

Gençlik hareketinin bu duruma gelmesinde temel rol oynayan bir diğer etken, genel olarak gençlik kitlesinin (hareket sözkonusu olduğunda üniversiteli gençliğin), yine yaşanan genel toplumsal süreçlerden payına düşeni almasıdır. Gençlik yığınları içinde idealist/duyarlı bir kimlikle öne çıkanların oranı her geçen gün daha da düşüyor. Genç olmanın getirdiği merak ve ilgiyle işe yarar kitaplar, kaynaklar okumak, uğraşlar edinmek yerine, gerçek hayata yabancılaşmayı ve ilgisizliği büyüten bir sanal oyun merakı, en ücra emekçi mahallerinde bile oldukça yaygındır. Son birkaç yıldır liselerde, günümüz koşullarında kitlesel de sayılabilecek bir politik ilgi ve hareketliliğin yaşanması bu gerçeği değiştirmiyor. Zira bu kitlede de duyarlı, sağlıklı kimlik-kişilik konusunda ciddi kusurlar bulunuyor.

Soruşturma-uzaklaştırma karşıtı mücadelenin önemi

Bu koşullarda gençlik hareketinin geleceği açısından, üniversiteye adım atan politik olarak duyarlı ileri gençlik kesiminin politik faaliyetle tanışabilmesi yaşamsal bir önem taşıyor. Dolayısıyla üniversitelerde siyaset yapma hakkının gaspı, gençlik hareketinin önündeki en temel, en öncelikli engeldir. Bu hakkın gaspı soruşturma, uzaklaştırma, bunu tamamlayacak tarzda tutuklama terörüyle sağlanıyor.

Bu sorun kendi başına gençlik hareketinin üstesinden gelebileceği düzeyi çoktan aşmış bulunuyor. Burjuva kamuoyunda dahi yer yer tepki alabilen, öğrenim hakkının gaspına dönüşen siyaset yapma, duyarlılığını ortaya koyma hakkının okul yönetimleri, polis ve mahkemelerin işbirliği ile bu denli kaba bir çiğnenmesi karşısında yapılanlar son derece yetersiz. Oysa herhangi bir alandaki bu türden bir saldırı, tüm kamuoyunun desteğini kazanmaya, günün sınıf ve emekçi hareketlilikleriyle etkin bir kader birliği kurmaya yönelecek bir faaliyetin gündemi olabilmelidir. Bu çerçevede genç komünistlerin geçtiğimiz öğrenim yılında bir yereldeki soruşturma-uzaklaştırma saldırısı karşısında örgütledikleri süreç, şüphesiz eksik kalan yönleri giderilerek, özellikle de toplumsal destek ve tepki örgütleme, etkin bir kamuoyu oluşturma seferberliği yönü güçlendirilerek temel alınabilecek bir örnek teşkil ediyor.

Bu söylenenlerden, sorunu salt öğrenci gençlik mücadelesinin sorunu olarak görmekten kurtulmak gerektiği de kendiliğinden anlaşılıyordur. Partinin siyasal sınıf çalışmasını yürüten örgütlenmeleri de, gençlik alanında bu tür bir faaliyete/mücadeleye en ileri düzeyde bir destek sunabilmelidir. Bu yapılmadığında, gençlik hareketi ve çalışmasına verdiğimiz önem boş bir laf kalıbı haline gelecektir. Yeri gelmişken, yer yer sınıf çalışmamızın kimi yerellerinden de yansıyabilen ilgisizliğin (yayınına, alanın sorunlarına ve harekete ilgisizlik, bazı durumlarda küçümseme) kesin bir şekilde geride bırakılması gerektiğini de hatırlatmış olalım.

Soruşturma-uzaklaştırma terörü (siyaset yasağıyla birlikte eğitim hakkının gaspı) gençlik çalışmasının herhangi bir politik gündemi olarak değerlendirilmemelidir. Önemi bakımından, öğrenci hareketinin dönemsel olarak karşısında duran ve elbette birbiriyle yakından bağlantılı olan tüm diğer faaliyet gündemlerinden (eğitimdeki özelleştirme politikasının üniversitelerdeki yansımaları, harçlar, barınma ve yaşam sorunları, sivil faşistlerin ve ulusalcı çetelerin zaman zaman yoğunlaştırılan saldırıları, ÖGB-polis terörü, YÖK ve 12 Eylül karanlığı, akademik ve bilimsel düzeydeki düşüş, ulusal sorun ve anadilde eğitim, emperyalist savaş ve saldırganlık vb...) daha öncelikli olarak tanımlanabilir. Ancak bununla, tüm gündemlerden kopuk, dahası somut bir gelişmeye dayanmayan bir soruşturma-uzaklaştırma karşıtı mücadele ve faaliyetten söz etmiyoruz. Böyle bir yaklaşım yalnızca güçlerin tükenmesine ve mevcut imkânların heba olmasına yol açar. Elbette ki aslolan, somut bir gelişmeye dayanan ve gerek toplumsal açıdan gerekse öğrenci hareketinde öne çıkan özgün gündemlerle dolaysız bağlarını kuran bir mücadele ve faaliyeti örgütleyebilmektir.

Elbette bugünkü veriler ve gelişmelerden hareketle, küresel krizin henüz kontrol altında tutulabilse de her an kendini şiddetli bir şekilde dışa vurması kuvvetle olası etkilerinden biri olarak eğitimde özelleştirmenin tırmandırılması (doğal olarak en temel ihtiyaçlar alanlarında baş gösterecek sorunlar), emperyalizmin bölgede hazırlıklarını yürüttüğü yeni hamlelerin yarattığı sorunlar üzerinden emperyalist savaş, bununla doğrudan bağlantılı bir şekilde uzun bir süredir gündemde olan “açılım” tartışmaları üzerinden Kürt ulusal sorunu (doğal olarak anadilde eğitim) gibi başlıklar da önplana çıkan gündemler olacaktır.

Gençlik hareketinin özgün sorunları çerçevesindeki diğer gündemler ise, somut gelişmelere bağlı olarak yer değiştirerek faaliyete konu olabilecektir. Kaldı ki, alana özgü somutluğu genelde yakalayabilen, sürekli ve sistemli bir faaliyete dönüşen bir politika belirleyebilen bir gençlik çalışmamız olduğu ölçüde, faaliyetin politik gündemleri ile ilgili bir zorlanma yaşanmıyor zaten.

Birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi sorunu ve Genç-Sen deneyimi

Gençlik hareketine müdahalede zorlanma noktalarından ilki soruşturma-uzaklaştırma terörüne göğüs germek, ikincisi ise hareketin hem çok dar hem de olabildiğince parçalanmış tablosudur. Yukarıda işaret ettiğimiz değerlendirmelerde, dönemin olanakları ve ihtiyaçları üzerinden sorun ayrıntılı bir biçimde tartışılmış bulunuyor. Konuyla ilgili olarak, birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketini geliştirme ihtiyacına yapılan vurgu, politik gençlik örgütlenmelerinin mücadelenin politik ihtiyaçlar temelinde birliktelik sağlaması zorunluluğuna bağlanıyor. Bu aynı zamanda, günün koşullarında gençlik hareketinin kitlelerle birleşmeyi başarabilecek etkili bir çıkışının, gençlik hareketini oluşturan ileri gençlik birikimine dayanma zorunluluğu olarak da anlaşılabilir. Daha somutta sorun, “ilerici-devrimci gençlik güçlerini mücadelenin öne çıkan gündemleri ve ihtiyaçları doğrultusunda giderek kurumlaşan bir mücadele birliği içine çekmek, bunu zamanla birleşik bir gençlik örgütlenmesi düzeyine vardırmak” olarak tanımlanıyor.

O günden bugüne geçen süreç, genç komünistlerin yaptıkları değerlendirmelerden de görüleceği üzere, mücadele birliği ve birleşik gençlik örgütlenmesi konusunda gençlik örgütlenmelerinin ve birikiminin fazlasıyla sorunlu ve yetersiz olduğunu, her gün daha katı bir gerçeklik şeklinde doğrulamış bulunuyor. Esasında ülkemizin yakın geçmiş deneyimi, hareketin kitlesellik ve birleşiklik arzettiği dönemlerin, nesnel dinamikler üzerinden yaşanan çıkışlar olduğunu gösteriyor. Bu kendiliğinden yükselişlerin yaşanmasında, ilerici-devrimci çevre ve grupların örgütsel müdahalesinin rolü ihmal edilebilir düzeydedir. Dahası, devrimci gruplar gençlik içinde ancak bu türden yükselişler sayesinde bir güç kazanabilmiş, bir yer tutabilmişlerdir. Elbette örgütsel müdahalesiyle belirleyici olmasa da, devrimci-politik kesimin bu süreçlerde belli bir etkisi olmuştur. Ancak bu, gençlik hareketini kendiliğindenlik sınırlarının ötesine taşımaya yetmemiştir. Dahası, küçük-burjuva akımlar genelde kendiliğinden oluşan birleşiklik ve kitleselliği bozucu, dağıtıcı bir rol oynayabilmişlerdir.

Bu davranışın bir benzeri Genç-Sen süreçlerinde göze çarpmaktadır. Genç-Sen bir işçi sendikası aracılığıyla öğrenci hareketinin gündemine taşındı. Elbette gündeme gelmesinde sendika üzerinde etkinliği olan belli siyasal anlayışların kendince hesapları önemli bir yere sahipti. Üstelik hala da kitlesel bir temele kavuşamadığı ölçüde, dışarıdan dayatılan bir örgüt modeli olma zaafını koruyor. Tüm bunlara rağmen, birincisi, salt sendika örgütlenmesinin ileri kitleler nezdinde taşıdığı meşruiyetin gücünden; ikincisi, herhangi bir grubun dayatması olarak algılanmamasından; üçüncüsü, arkasında birçok açıdan tartışmalı da olsa en ileri sendikal mevzinin bulunmasından ve nihayet ileri gençlik dinamiklerini sürekli olarak birlikte davranmaya zorlayan nesnel etkenlerden kaynaklı olarak tüm hareketlerin ilgisini çekti ve belli bir kesimin katılımını sağlayabildi.

Bu aracın birleşik, kitlesel, devrimci gençlik hareketini geliştirmekte oynayabileceği rolün bir sınırı olabilir. Fakat masabaşı bir üretim olsa da, gençlik gruplarının içinde çalışma yürütmesine açık bir araç olduğu ölçüde, gençlik hareketini geliştirmede dayanak olabilecek bir mücadele birliği ve birleşik örgütlenmenin olanaklarını barındırıyor. Hareketin genel çıkarlarını her koşulda önde tutan komünist gençliğin böyle bir aracı önemsemesinden daha doğal bir şey olamaz.

Ne var ki, bizzat Genç-Sen süreci döne döne, gençlik içinde var olan siyasal örgütlenmelerin (doğal olarak ileri gençlik birikiminin omurgasının), harekete birleşik bir karakter kazandırılmasına yapıcı değil bozucu bir etkide bulunduklarını gösteriyor. Yalnızca birleşiklik sağlanmasında değil gençliğin kitlesel örgütlenmesinde de işlevsel olabilecek bu tür bir aracı etkin hale getirmek bile, politik faaliyette olduğu gibi, kitle tabanı ve örgütlenmede de büyük bir kuvvet olabilmeyi gerektiriyor. Bugün boğucu bir bürokrasinin hakimiyetindeki Genç-Sen ile politik-taktik çizgilerin taban inisiyatifi ve demokratik temelde yarıştığı bir Genç-Sen arasında tam bir karşıtlık vardır. Bu koşullarda ikincisine ulaşabilmenin ve birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi politikasına itilim kazandırmanın yolu, bağımsız bir güç olarak etkin bir faaliyet yürütebilmekten ve örgütlü bir temelde politik kitle tabanını büyütmekten geçiyor. Doğal olarak burada birbirini besleyen süreçlerdir sözkonusu olan. Bu hiç de çeşitli gündemler üzerinden sağlanabilen politik birlikteliğin karşısına konulabilecek bir yaklaşım değildir. Tersine, böylesi mücadele ve eylem birliklerinin bir parça işe yarayabilmesi dahi, grupsal kaygıları hareketin ortak çıkarlarının önüne koymayan samimi siyasetlerin gücüne bağlıdır.

Birlikte faaliyeti ve eylemi örgütlemeyi dayatan 6 Kasımlar, bahar eylemlilikleri ya da son haraç zamları gibi özgün gündemler, gençlik hareketine, onun ileri birikimine müdahalenin de sınırlarını çiziyor. Politik faaliyet kapasitesi kadar nitel ve nicel açıdan gelişkin bir militan kuvvet olmak, bu süreçlerde belirleyici bir önem taşıyor. Bir yandan birleşik hareketi her olanağı değerlendirecek tarzda zorlarken, diğer yandan bunu etkin bir bağımsız faaliyet örgütlemeyle birleştirebilmeyi, bir başka deyişle bağımsız siyasal güç olma çabasını bir an bile zayıflatmamayı bize dayatan işte bu olgudur. Birlikte hareket ve iş yapma (daha özel bir zemin olarak Genç-Sen de dahil) süreçlerinde tavrımızı belirleyecek olan budur. Sonuçsuz kalacak tarzda enerjimizi tüketen, bağımsız siyasal faaliyetin engeline dönüşen, politik kimliği silikleştiren, yer yer çeperimizi dahi dağıtabilen ortaklaşma çabaları bizim sorunumuz olamaz.

Sonuç olarak, bir ihtiyaç olarak kendini dayatan ve sağlıklı bir zeminde yaşanan ortaklaşma, birlikte iş yapma süreçlerinin etkin bir örgütleyicisi ve katılımcısı olmalı, fakat günün koşullarında sonuçsuz kalmaya mahkum ve yıpratıcı zorlamalardan ise uzak durmalıyız.

Gençlik hareketinin politik özelliği, çalışmanın politik niteliği

Gençlik hareketine müdahalede karşımıza çıkan üçüncü bir zorluk alanı, hareketin politik kitlesi ile geniş yığınları arasındaki derin uçurumdur. Hareketin politik-örgütsel dayanağı durumundaki ileri kitlesi politik olarak duyarlı, fakat alanın özgün sorunlarıyla zayıf ilişki içindeyken, geniş yığınlar da genel toplumsal sorunlara alabildiğine ilgisiz bir durumdadır. Bunun yarattığı sorunlar, Türkiye’de devrimci gençlik hareketine tarihine damgasını vuran özelliği ile birlikte ele alındığında daha iyi anlaşılır.

Türkiye’de gençlik hareketi hep düzen-devrim çatışması ekseninde bir taraflaşmanın ifadesi olmuştur. Bugün de politik faaliyetin ilk muhatapları doğrudan toplumsal sorunlara duyarlılıkları, devrimci mücadeleye ilgileri ile öne çıkıyorlar. ‘60’lar ve ‘70’ler döneminde de bu böyledir, ‘80 sonrası dönem boyunca zaman zaman yaşanan geçici canlanma dönemlerinde de... Hatta en reformist-liberal çevrelerin bugün, gençlik sözkonusu olduğunda devrimci şiarlara sarılmalarının, yer yer diğer alanlarda görülmeyen bir militan eylem çizgisi izlemek zorunda kalmalarının gerisinde de bu vardır.

Gençlik hareketimizin politik kimliğinin ne anlam ifade ettiği ve müdahalede hangi zorunlulukları doğurduğunu belirlemek için, bazı Avrupa ülkelerindeki gençlik hareketiyle kıyaslama yoluna gidebiliriz. Avrupa’nın birkaç ülkesinde son yıllarda gündeme gelen gençlik hareketleri, genelde gençliğin eğitim hakkına yönelik saldırı politikalarına tepki temelinde yükseldi. Fransa ve Almanya’daki liseli gençlik eksenli hareket bunun çarpıcı örnekleridir. Bunun temelinde, tarihsel mücadelelerin kazanımı olan, en kötü dönemlerde dahi harekete geçirilebilen bir hak bilincinin varlığı yatmaktadır. Emperyalist-kapitalizmin tüm bozucu etkilerine, toplumsal ölçekte derinleşen yabancılaşmaya rağmen, kazanılmış bu hak bilinci genç kuşakları harekete geçirebilmektedir. Buna karşın Avrupalı kimliğinde, emperyalist ayrıcalıklardan kaynaklı olarak, devrimci-politik duyarlılık ve eylemlilik niteliğinde belirgin bir zayıflık vardır.

Türkiye’deki gençlik kitlesi açısından ise tersi bir durum söz konusudur. Toplumdaki, dolayısıyla gençlik kitlelerindeki hak bilinci alabildiğine zayıfken, hareketin dinamiği olan kesimin temel hareket noktası devrimci özlemleri ve politik eyleme olan ilgisidir. Alanın özgün sorunlarından çok, genel toplumsal sorunlar çerçevesinde hareketlenmeler yaşanıyor. Emperyalist savaş ve saldırganlığın, Ortadoğu’daki gelişmelerin ortak hareketlenmeler yaratmasının nedeni de budur.

Gençlik hareketinin bu özellikleri, gençlik alanındaki faaliyetimizin niteliğini belirleyecektir. Demek oluyor ki, gençlik alanındaki faaliyetimiz, ağırlık merkezi bakımından düzen-devrim çatışması üzerinden bir politik içeriğe sahip olmalı, devrimci sosyalist temelde bir ajitasyon-propaganda ve örgütlenmeyi esas almalıdır. Bununla, alanın özgün sorunlarından ve somut gelişmelerinden kopuk kuru sosyalist ajitasyonu değil, alanın her türlü sorununu düzen-devrim ikilemi temelinde ele alan bir çalışmayı kastediyoruz. Zira bir parça ciddiyeti olan herhangi bir siyasal faaliyet ancak alanın özgünlüğünden, somut sorunlarından kopmadan inşa edilebilir.

Faaliyetin politik niteliğine dair bu vurguyu iki açıdan önemli görüyoruz. Öncelikle hareketin genel ihtiyaçları bakımından önemsenmelidir. Zira, gençlik içinde çalışma yürüten belli siyasal güçler ile Genç-Sen üzerinden karşımıza çıkanlar, “kitlenin geriliği” gerici dayanağına yaslanarak, bunu kaba bir kitle kuyrukçuluğunu gerekçesi haline getirerek, kendi bünyelerine çektikleri gençliğin politik ilgisini ve enerjisini törpüleyen ve yozlaştıran bir çizgi izliyorlar. Bunu diğer taraftan, keskin ve temelsiz bir solculukla belli bir kitleyi gençliğin somut gündemlerinden uzak tutan, sistematik ve sürekli bir faaliyetten alıkoyanların iradeci apolitizmi tamamlıyor.

Dolayısıyla, gençlik hareketinin doğal taşıyıcısı olan ileri gençlik kitlesinin devrimci bir temelde faaliyetin içine çekilmesi ve sağlıklı kimliksel şekillenmesi, alanın özgünlüğünü yakalayabilen, somut gündemleri üzerinden yürütülen, fakat kesin bir tarzda devrimci politik niteliği gelişkin bir faaliyeti zorunlu kılmaktadır.

Doğal olarak bunu eylem çizgisinde ve politik çalışmanın yürütülüş tarzı ile araçlarında devrimci militan bir nitelik tamamlamalıdır. Bu alandaki her zayıflık gençliğin devrimci coşkusunu kucaklayamayacağı gibi, her türlü aşırı zorlama da geniş yığınlarla hareket arasında giderilmesi zor bir kopukluğa yol açacaktır. Kitlenin geriliği, dönemsel koşullar ile hareketin nesnel ihtiyaçları iki ayrı şeydir ve bizim tutumumuzu belirleyecek olan ikincisidir.

Komünist gençlik çalışması açısından politik niteliğin önemi

Faaliyetin politik niteliğine dair vurguyu önemli kılan ikinci neden ise, bizzat komünist gençlik faaliyeti ve örgütlenmesi açısından doğuracağı sonuçlardır. Türkiye’de dönemsel koşullar ne olursa olsun, gençlik hareketinin ileriye çekilebilecek kesimlerinin özellikleri, çalışmanın devrimci politik niteliğini bir tercih değil bir zorunluluk haline getiriyor. Buna uygun davranılmadığında, en doğru politikalarla dahi liberal reformist cenderenin dışına çıkmak mümkün olamaz.

Böylesi bir zaafiyet aynı zamanda gençlik kitlemizin ve örgütlenmemizin şekillenmesini ve niteliğini de belirleyecektir. Bu zaaf giderilemediği koşullarda, örgütsel liberalizm, devrimci-militan kimlikte zayıflık kaçınılmaz olur. Gençlik alanındaki örgütsel yapımız, ihtilalci partimizin varoluş niteliğine aykırı hastalıklarla malul olur. Örneğin yıllarca üniversiteli gençlik çalışmamızda yer alıp da sonra kolayca dökülmeyi, devrimin ve partinin ihtiyaçları orta yerde duruyorken büyük bir rahatlıkla “ben mesleğimi yapacağım” demeyi normal karşılamayı bundan bağımsız düşünemeyiz. Yine yıllarca faaliyetimizin etkin özneleri olup da hala düzen-devrim tercihini yapamayan yoldaşlarımızı, ancak bunun üzerinden anlayabiliriz. Oysa gençlik, insanlık tarihi boyunca, toplumun en devingen, en cüretkar, en atak, en coşkulu ve en fedakar kesimi olmuştur. Dolayısıyla tercihlerde de daha tereddütsüz olması gerekir…

Gençlik alanında saflarımıza katılan en yeni insanın dahi düzen-devrim çatışmasını aile, okul, gündelik yaşam, ilişkiler vb. alanlarda devrimci bir iradeyle çözümleyebilmesi, yürüttüğümüz faaliyetin niteliğine, örgütlenme ve eylem çizgimize dolaysız bir şekilde bağlıdır. İdeolojik kuvvetle sınıf intiharını gerçekleştirip partili kimliği gençlik alanının nesnel tablosuna rağmen inşa etmek, devrimci siyasal niteliği belirgin bir faaliyetten, devrimci örgütlenmeden ve militan eylem çizgisinden bağımsız başarılamaz. Partili kimlik konusunda zayıflığın olduğu her yerde, temelde yatan sorunun bu üç alandaki zayıflıktan kaynaklandığı dikkatli hiçbir gözden kaçmayacaktır.

Komünist gençlik çalışmasıyla ilgili özel tartışma alanına girmişken, son bir soruna, gençlik alanında kitle çalışması sorununa, daha özelde kitle örgütlenmeleri boyutuna de değinelim. (Değinmek diyoruz, zira bunun yanı sıra, gençlik örgütlenmemiz, kadrolaşma sorunları, eğitim sorunu, çalışmanın araçları vb. bir dizi alanda özel tartışmalar yapmak ayrıca bir ihtiyaçtır.) Bu soruna burada gençlik hareketine genel müdahale sorunlarının bir bileşkesi olduğu değiniyoruz. Alanda Genç-Sen de dahil çok sayıda örgütlenme aracı bulunuyor; kulüpler, topluluklar, yerel yayınlar, mesleki örgütlenmeler, vb... Yaygın bir siyasal çalışma yürütebildiğimiz halde, yer yer kendi içine kapanan, deyim yerindeyse kendi dünyasını genel kitleden koparan bir örgütsel zemini aşamayabiliyoruz. Oysa yer yer olumlu örneklerden de görülebileceği üzere, kitlelerle devrimci politikalar arasında en etkili ve yaygın ilişkileri kurmamızı sağlayacak araçlar, sözkonusu türden yığınsal kitle örgütlenmeleridir. Bunların içinde etkin bir şekilde yer almayan, bu tür örgütleri dar grupsal ihtiyaçların ötesine geçerek etkince değerlendirmeyen herhangi bir siyasal çalışma yalnızca günü kurtaran bir iş yapmış olur. Farklı gençlik örgütlenmelerinin çevresindeki samimi gençlik güçlerini etkileyebileceğimiz alanlar, genel siyasal faaliyetten çok, bu tür araçlar içindeki etkinliğimiz olabilir. Dahası ideolojik geriliğin ayyuka çıktığı günümüz koşullarında, her türlü sol söylemi aynı kefeye koyan bir ileri kitlenin olduğu yerde, bu etkinlik çok daha hayati bir önem kazanmaktadır. Şimdilik bunu hatırlatmakla yetinelim.

Başta da belirttiğimiz üzere, sadece değinme sınırlarında kalan sorunlar da dahil, gençlik alanındaki sorunları Ekim’de işlemek tüm genç yoldaşlarımızın önünde yeni dönemin önemli bir sorumluluğu olarak duruyor. Bu sorumluluğun gereğince yerine getirileceğine inanıyor, tüm genç yoldaşlarımızı görevi omuzlamaya çağırıyoruz.