Logo
< Devrimci inisiyatif ve yaratıcılık üzerine

Devrimci kişiliği proleter sınıf zemininde inşa etmek…


Devrimci kişiliği proleter sınıf zemininde inşa etmek…


Kapitalizm, çok yönlü kuşatma altına aldığı çağdaş insanı, diğer sorunların yanısıra pekçok kişilik problemiyle de boğuşmak zorunda bırakmaktadır. İnsanın insan tarafından sömürüldüğü, azınlığın çoğunluk üzerinde egemenlik kurduğu, yönetme biçiminin önemli ölçüde çıplak zora dayandığı kapitalizmde, uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin kaynağı olan üretim ilişkileri emekçilerin günlük yaşamını da pekçok yönden etkilemektedir. Bu etkilerin emekçi bireyin yaşamına yansıması karmaşık olduğu kadar zayıflatıcı/bozucu/yozlaştırıcı, başka bir ifadeyle kişiliği parçalayıcı olabilmektedir.

Kapitalizm, ücretli köleliğe dayalı sınıf ilişkilerini sürdürmek için uyguladığı ekonomik ve siyasi zorun yanısıra, düzenin resmi veya gayrı resmi kurumlarının paralel yürüttüğü "fikri zor"a da başvurur. İnsanın hem bilinç hem duygu dünyasını hedef alan bu hoyrat ve kesintisiz saldırılarla belirgin olan bir sosyal ortamda yetişen kuşaklar, hak arama bilinci ve iradesinde zayıflık, iç tutarlılıktan yoksunluk, bireyci dar kafalılık, pasiflik, eleştiriye tahammülsüzlük vb. sorunlarla malul olabilmektedir. Bu ve benzer eksiklikleri kişiliğinde barındıran kuşakların baskıyı/zorbalığı, sömürüyü/eşitsizliği, başkaldırmamayı/edilgenliği "olağan" sayan egemen sınıf ahlakının etkisine girmeleri kaçınılmaz olmaktadır.

Kapitalist/emperyalist sistemin yaygın iletişim ağını da kullanarak yürüttüğü ve zorun bir biçiminden başka bir şey olmayan emekçileri düşünsel planda teslim alma saldırısı, militarist aygıtların pervasız saldırılarıyla tamamlanmaktadır. Elbette düzenin bu çok yönlü boğucu kuşatması etkili olmaktadır. Ancak emekçiler, hiçbir zaman burjuvazinin görmeye heves ettiği "fizyolojik canlılar" yığını olmamıştır. Zira ürettiği artı-değere asalak kapitalistler tarafından el konulan, yani zenginlik ürettikçe yoksullaşan işçi sınıfının kapitalist sistemle çelişkileri uzlaşmazdır. Bu ise egemen sınıf ideolojisinin, kültürünün, ahlakının, başka bir ifadeyle burjuvazinin hayatı yorumlayış ve sunuş biçiminin sorgulanmasını sağlamakla kalmaz, alternatif bilincin gelişimini de kaçınılmaz kılar.

Hiçbir güç, sınıf çatışmalarının düzlediği bu zeminde yeni devrimci kuşakların yetişmesini engelleyemez. Bu zemin aynı zamanda egemen/resmi ahlak ve dünya görüşünün antitezi olan işçi sınıfının dünya görüşü ve ahlakının da yeşerdiği alandır. Belirtmek gerekir ki, maddenin hareket halindeki biçimlerinden biri olan insan bilincinin bu nesnel temele dayalı dinamizmi, onu gericiliğin en yoğun olduğu dönemlerde bile teslim alınamaz kılmaktadır.

 

Çelişki ve çatışma alanı olarak kişilik

 

Bilinçli bir tercihle devrimci mücadelede yeri alan kişi, bilinç ve duygu dünyasındaki çelişkileri çözmeye adım atmıştır. Bu çelişkiyi, geçmişle gelecek, düzenle devrim, kapitalizmle sosyalizm arasındaki zıtlığın bireydeki yansıması olarak tanımlamak mümkündür. Kendini devrim/sosyalizm mücadelesine adayan, gerektiğinde –ki bu Türkiye gibi bir ülkede kaçınılmazdır- bu uğurda bedeller ödemeyi göze alan kişi, çelişkiyi geçmişe karşı gelecek, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm lehine çözmeye eğilimli ya da bu konuda kararlıdır. Değiştirmek için değişmeyi, dönüştürmek için dönüşmeyi zorunlu kılan bu tercih, genelde karmaşık bir sürecin başlangıcına da tekabül eder.

Bu aşamada düzene karşı mücadele, kişinin, düzenin kendi içindeki yansımalarına karşı mücadeleyle iç içe gelişir. Bu aynı anda çifte basınç altında olmayı da içerir. Bir yanda geçmişi temsil eden ailenin, sosyal çevrenin baskısı, düzenin zorbalığı, bilinçteki gerilikler, öte yanda ise baskı ve zulme dayalı düzeni yıkma, sömürü ve kölelikten arınmış bir dünya kurma isteği/özlemi…

Devrim/sosyalizm mücadelesini tercih eden her insan bu çatışmayı şu veya bu düzeyde yaşar. Bu kaçınılmaz olduğu kadar gereklidir de. Zira gelişme, ancak çelişkinin ileri yönde çözümünün -çelişkilerin çözümü genelde çatışmalı süreçlerle mümkündür- bir sonucu olarak ortaya çıkar.

Kişinin bireysel gelişimi ve sınıfsal kökeni elbette bu çatışma sürecinde de etkili olur. Sosyalizm, maddi toplumsal gücünü ancak proletaryada, proletarya ise, dünya görünüşü/felsefesini ancak sosyalizmde bulabildiği için, bir işçinin çatışma süreci, genelde farklı toplumsal katmanlara mensup kişilere göre daha az sancılıdır. Diğerleri sınıfsal intihar gerçekleştirmek zorunda iken, proleterin böyle bir sorunu yoktur.

 

Bilinci yetkinleştirmek ve devrimci kişiliği pekiştirmek…

 

Sınıf hareketiyle kitle hareketinin zayıf, devrimci/komünist parti ve örgütlerin güçlerinin sınırlı olduğu bir geçici tarihi dönemdeyiz. Bu iklim, düzenden/geçmişten kopuşu zorlaştırmakta, kimi zaman kişilerin iç çatışmalarının gereğinden fazla uzamasına yol açmaktadır. Çatışma sürecinin dramatik kavşaklarında sıçramayı başaramayanlar, yazık ki, çoğu zaman gerileme sürecinin başlamasına engel olamıyorlar. Bu tür kırılmaları önlemek çoğu zaman mümkün olmasa da, her ciddi devrimci örgüt payına düşeni saptamalı, payı varsa -ki genellikle vardır- bunun zeminini ortadan kaldırmaya çalışmalıdır.

Benzer süreçlerden geçen kişilerin bir kısmı devrimci militan/kadro düzeyine ulaşabilirken, diğer bir kısmının kırılmalar yaşaması, kiminin düzene savrulup kiminin daha sınırlı sorumluluklarla yetinmesi, sıçrama anlarında öznenin belirgin rolüne işaret eder. Nesnel etkenlerle dolaysız bağ içinde olsa da, çatışma esas olarak öznenin içindedir, içseldir. O halde bu çatışmada düzeni, yani kişinin içinde barınan geçmişe ait olanı alt etme mücadelesinde öznenin iradi çabasının apayrı bir önemi vardır.

Bilinci yetkinleştirmeden, kişilikteki parçalı duruma son vermek, başka bir ifadeyle çatışmayı devrim/sosyalizm lehine sonuçlandırmak mümkün değildir. (Unutmamak gerekir ki, çelişkilerden arınmış süreç yoktur. Dolayısıyla buradaki "çözüm" kritik bir eşiğin aşılmasını anlatır, sonraki çelişkilerin mahiyeti ise değişmiştir). Bu durumda parçalı kişilikten devrimci/bütünsel kişiliğe sıçramak, elbette hem kolektif iradenin yönlendiriciliğini hem öznenin (devrimcinin) disiplinli/planlı çabasını zorunlu kılar.

Örgütlü mücadeleye başlama süreci, genellikle devrimci kişiliğin gelişme/yetkinleşme sürecini de içerir. Zira düzen içinde şekillenen bir kişiliğin ideolojik kavrayışı, sosyal eğilimleri, yaşam tarzı, çeşitli alışkanlıkları vb. konusunda köklü bir dönüşüme ihtiyaç duyması kaçınılmazdır.

(Ekim, Sayı: 251, Mart 2008)