Parti Okulu Habip Gül Devresi... / 2011
Sınıf çalışmasının sorunları - 2
En: Sınıf çalışmasında yaşadığımız sorunlar ile zorlanmaların partinin merkezi politikalarının kavranıp kavranmaması ile ilgili olduğunu sanmıyorum. Bizim sorunumuz temelde, seçilmiş fabrikalara yönelik özgül politikalar üretememe sorunudur. Bizler her fabrikanın kendine özgü koşullarını yaratıcı bir biçimde incelemek yerine, sorunu biraz ezberci bir yaklaşımla ele alıyoruz. Bunun arkasında önemli bir deneyim sorunu yatıyor.
Sınıf hareketinin daha güçlü, fabrika direnişlerinin daha öğretici olduğu süreçlerde daha fazla başarısızlık, başarısızlık sayısının arttığı yerlerde ise daha başarılı süreçler yaşanabiliyor. Çünkü o başarısızlıklardan öğrenilebilecek çok şey var. Ama bugünün koşullarında bu başarısızlıklar çok fazla göze batıyor, çünkü fazlaca bir örnek yok. Çünkü bu deneyimleri yaşayabileceğimiz çok fazla direniş olmuyor. Sınıf hareketinin düzeyi gerçekten geri ve biz sınıf çalışması içerisinde gelişmiş kadrolar değiliz. Elbette partinin merkezi politikalarını uygulamaya çalışan, ideolojik donanım noktasında zorlanmalar yaşasa da bunun için çaba sarfeden kadrolarız ama sonuç olarak yaşanan sorun fabrika çalışmasında deneyim sorunu.
Eğer sendikanın öncülüğünde bir grev varsa, orada sendikal bürokrasiye karşı mücadele, taban örgütlenmesinin sendika üstü bir komiteye ulaştırılması bakışıyla hareket edilmesi, böylece buradaki işçilerin siyasallaşması ve doğal olarak kadrolaşabilmesi... Bunların adım adım gitmesi gerekiyor ama biz bunu fiilen çok fazla yaşamış kadrolar değiliz. Bu açıdan büyük bir deneyim sorunu var. Partinin elbette yılları bulan bir deneyimi var. Ama özellikle sınıf hareketinin gerilediği dönem sonrası kadrolarının doğallığında bir deneyim sorunu var.
Sınıfı tanımak gerekir diyoruz. Parti olarak sınıfı tanıyoruz, zaten sınıfın içindeyiz. Sonuçta biz işçilerle beraber nefes alıp veriyoruz ama bu yetmiyor. Biz bir taraftan iyi bir propaganda çalışması yapıyoruz, ama bir taraftan da fabrikalar içerisinde olmak gerekir diyoruz. Bazı yoldaşlar fabrikalarda çalışsa iyi olur diyoruz ama bu da sonuç vermiyor. Bir yoldaşımızın birkaç yıl bir fabrikada çalışması da bunun çözümü değil. Bu kesinlikle bir deneyim sorunu ve biz bir takım başarısız deneyimlerimizi de partiye maletmedikçe (geçen gün Cihan yoldaş da söylüyordu bunu), o deneyimleri organlarda ve basınımızda güçlü bir biçimde tartışmadıkça, bu sorunu çözme noktasında zorlanacağız.
Temel bir sorun da, sınıfın geriliği nedeniyle bir takım direnişlere müdahale zayıflığımız. Varolan direnişlere solun çeşitli kesimleri gidiyor, sendika bürokrasisi üzerinden tahrip ediliyor. Müdahale için büyük bir güç gerekiyor. Hep politik açıklık, hem donanım, hem de kadroların deneyime sahip olması gerekiyor. (…) Biz bunu bir yere kadar getiriyoruz ama arkası o fabrikada kalıcı bir komite oluşturabilmekle ve partinin donanımıyla onu güçlendirmekle çözülebilecek bir şey. Ben buradaki sorunun deneyim sorunu olduğunu, son kuşak kadronun bu noktada deneyimsiz olduğunu düşünüyorum, bununla ilişkilendiriyorum.
Ft: Yoldaş sorunu bir yanından, deneyim yetersizliği yanından aldı. Evet, böyle bir sorun var. Ama başka yanları da, örneğin devrimci bir kuşatıcı yoğunlaşma sorunu da var. Biz saptadığımız hedef fabrikalar üzerinden bunu gerçekte ne kadar yapıyoruz? Ben bu sorun, yoğunlaşma sorunu üzerinde durmak istiyorum.
Hedeflenen bir takım fabrikalar ve bunlara dönük müdahaleler oluyor. Politika belirliyoruz, bunu bir şekilde hayata geçirmeye çalışıyoruz. Ama bunu süreklileştirme, en azından sonuç alıncaya kadar o yoğunlaşmayı sürdürme noktasında sorun yaşıyoruz. Bunun, hedef seçtiğimiz fabrikanın kendisinde aldığımız veya almadığımız sonuçlarla da ilgili bir yönü var. Uğraşıyorsun, belli bir enerjiyi akıtıyorsun oraya bir süre. Ama bir yanıt alınamadığı ve toplam çalışma üzerinden başka yoğunlaşmalar da ortaya çıktığında, o yoğunlaşmadan vazgeçebiliyoruz. Yaşadığımız sorunlardan bir tanesi bu.
Normalde böyle olmaması gerekir diye düşünülebilir ama çoğu zaman bundan mecburen vazgeçiyoruz. Fabrika belirliyorsunuz. İçerde insanınız ya da ilişkileriniz var. Özel bildiriler, bültenler, onlarla toplantı örgütleme vb. çabalar oluyor. Sonuç alamadığında, bu arada başka bazı yoğunlaşmalar da ortaya çıktığında, ister istemez oraya ilgin zayıflıyor. O ilginin belli bir düzeyde zayıflamasının mantığı var ama yine de o müdahaleyi sürekli kılabilmek gerekiyor. İleriki süreçlerde sonuç yaratacaktır, bizim o müdahaleyi uzun vadeye yayarak süreklileştirdiğimiz koşullarda.
Bazen böyle hedeflenmiş fabrikalarda uğraşıyorsun, yoğunlaşıyorsun, vazgeçiyorsun, başka yere yöneliyorsun. Orda da benzer sorunlar ve benzer sonuçlar yaşanıyor.
(Ara sorular, buna ilişkin karşılıklı tartışmalar…)
Cihan: (…) Biz bu işçilerin mesela aile durumlarını, yaşam ortamlarını, sorunlarını merak ettik mi? İlgili işçi yoldaş etrafındaki işçilerin özel sorunlarına ilgi göstererek onlarla ilişki kurmuştu ve bu öğretici bir deneyimdi. Bu deneyimi de gözeterek biz onların aile yaşamlarını kuşatarak, çeşitli ihtiyaçlarını, sorunlarını, güçlüklerini görerek dostluğumuzu, kardeşliğimizi gösterdik mi? Daha ilerden etkilemek, her açıdan kaynaşmak gibi bir tutum ortaya koyduk mu? Biz bunu bir seferberliğe çevirdik mi?
Bini aşkın işçinin çalıştığı bir fabrika burada sözkonusu olan. O bölgede böyle bir fabrikayı tutun, onun gücüyle en az on fabrikayı ayrıca etkiler, sürüklersiniz. Büyük bir kuvvet gizli orada. Biz neden bunun gerektirdiği bir yoğunlaşma ile girmiyoruz bu gibi yerlere? (…)Bu öyle politik dille seslenmeyle politik etki ve sonuç beklemek değil, bundan ibaret değil. Bu en çok yaptığımız ve aksatmadığımız bir şey. Biz bu işçilerle kırk koldan ilişkilenebilmek, bir dizi açıdan güven vermek, güvenlerini kazanmak zorundayız.
“Sınıfa güvenmek ve güven vermek!”, yoldaşın yazısının başlığı buydu; zira ilgili işçi yoldaş, nispi başarısını tam da buna borçluydu. Bu güveni işçilerin sosyal yaşamlarına, aile ortamlarına girerek, her türden sorunlarıyla ilgilenerek, çözümde yardımcı olarak verebiliriz. Oysa biz bütün bunları pek az yapıyoruz. (…)
Bunu yapamadığımız zaman, işçiler bize başlangıçta belirli ilgi duysalar bile, bir süre sonra bu zayıflamaya başlıyor. İşçiler sizi kendine yeterince yakın hissetmiyor ve geriye çekiliyor. Diyoruz ki, ailesel sorunları var, kişisel sorunları var, ama işte bu sorunlar bizim de sorunlarımız olabilmeli. Biz bu sorunlara nüfuz edemeden işçileri kazanamayız, hele de bugünkü koşullarda. Böyle yük gibi görülüyor, zaman alan, enerji tüketen bir iş gibi görülüyor. Ama biz bunu yapamadığımız sürece de başarılı olamayız, hiç değilse bugünün bu durgun koşullarında. Biz bu tür bir kuşatma uygulamadığımız sürece çalışmamız sınırlı bir etkiyle kala kalır.
Ft: Bahsedilen biçimiyle yapmayalım diyen bir bakış yok ama yapamıyorsunuz. Onun olanakları, koşulları gerçekten yeteri kadar oluşmayabiliyor.
Cihan: Bütün çalışmayı buna göre düzenleyeceksiniz. Bütün mesele bu aslında. Bir çalışma statükosu var, bu onun içinde kendine yer ve zaman bulamıyor. O zaman o çalışma statükosunu değiştireceksiniz, sonuç alıp ilerlememiz buna bağlı.
Cn: Bence sınıfa dönük çalışmada tarzımızı kökten değiştirmek zorundayız. Burada ciddi bir sorun alanı olduğunu düşünüyorum. Hem direnişlere müdahale, hem de fabrika çalışması alanında rutinleşmiş bir tarzımız var. Politik etkimizi yaymaya yönelik çalışmayı söylem planında geride bıraktık, birçok raporda da bu dile getiriliyor, ama ben yine de pratiğimizin henüz bunu çok fazla aşılabildiğini düşünmüyorum.
Son dönemde fabrika çalışması vb. üzerinden daha somutlaşan bir faaliyet yürüttük ama bunun da ne kadar kalıcı olacağından henüz emin değilim. Bir yerden sonra, Frt. yoldaşın da söylediği gibi, ilgimiz azalıyor. Sonuç alınamadığında yine o ilgi azalacak, eski tarzımıza dönebileceğiz. O yüzden de ben o çalışma tarzını yerellerde, işçi direnişlerine ve fabrika çalışmasına müdahale çerçevesinde kökten değiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yürüttüğümüz çalışmayı çok ciddi bir biçimde sorgulamak, irdelemek, belli fabrikaları saptadıktan sonra, ne olursa olsun o fabrikalara yönelik yoğunluğumuzu kaybetmemek durumundayız. Bunu başaramazsak, aradan yıllar geçer, hedeflediğimiz mesafeyi yine de bir türlü alamayız.
İm: Bence de kritik nokta biraz bu. Bir değerlendirme yaptık ve dedik ki, belli hedeflere dayalı bir çalışma tarzını oturtalım. Diyelim ki bir bölgede bir fabrika belirledik. Ama bu da şuna dönebiliyor. O bölgede yürüttüğünüz genel çalışma tarzını bir fabrikaya indirgemiş oluyorsunuz. Eğer o sınırlarda kalırsa, o yüzeyselliği aşamazsa ne oluyor? Diyelim ki siz X bölgesinde yaptığınız çalışmayı sadece bir fabrika ya da birkaç fabrika sınırına indirgemiş oluyorsunuz. Bu da sonuç üretmekte yeterli olamıyor. Bu yönüyle Crn. yoldaşın dedikleri önemli diye düşünüyorum. O genel çalışmayı ya da belli yönleriyle yüzeysel kalan çalışmayı bir kenara bırakmak zorundayız.
Diğer mesele, ki deneyimlerde de var, bir fabrikayla, oradaki işçilerle çok yönlü temasların şekillenebildiği yerde sonuç üretiyor. Yer yer bu belli komiteleşme deneyimlerine kadar ulaşabiliyor. Öbür türlü çalışmayla bunu yapmak gerçekten mümkün değil. Ne oluyor? Siz bir fabrikaya sesleniyorsunuz, içerde bir yoldaş olsa da seslenme sınırında kalmış oluyor. Orada yapılacakların çerçevesi az-çok belli. Bunu yapmadığınızda zaten politik bağlar kurma şansınızı da kaybediyorsunuz. Çünkü seslenmeden kaynaklı bir mesafe hep kalıyor.
O adımlar atıldığı koşullarda da belli zorlanmalar yaşanabiliyor ama sonuçta işçilere nüfuz ediyorsunuz, o sosyal yaşamın içerisine giriyorsunuz. Oradaki temel sorun da şu diye düşünüyorum; oradaki ilişkiyi politik seviyeye çekebilmek gerekiyor. Bunda zorlanıldığı yerde, bir komiteleşme süreci yaşansa da, akabinde gelişen süreçte bu hızla dağılabiliyor. İkinci adımda çıkan sorun olarak bunu ifade ediyorum. Diğerinin ise zaten sonuç yaratabilme noktasında bir sınırı var. İşi biraz kendi haline bırakmak oluyor. Seçilen hedef fabrikalarda bir duyarlılık alanı olacak, siz seslenme çalışmasıyla bununla temas kurmuş olacaksınız, bu ilişki gelişecek ama bu da hasbel kader bir şey gibi karşınıza çıkıyor.
Diğeri bilinçli bir yönelim sorunudur. Bu noktada belirsizlikler yaşanabiliyor. Bir fabrika hedef olarak belirlenirken, bu konuda açıklıkla davranabilmek, belirsiz nokta bırakmamak ve ardından o fabrikadaki süreçlere ve işçilere nüfuz edecek ilişkiler yakalamayı öne almak gerekiyor. Bunun gerisi zaten o bütünlüklü müdahaledir. Orda da ben, tam da bu tarzdan kaynaklı belli kopukluklar yaşanabiliyor diye düşünüyorum. İçerdeki yoldaşın yapacaklarında da, dışardan yapılacak müdahale noktasında da, bu tarz kopukluğa dönüşebiliyor. Çünkü dışardan yapılacaklar bir tarz altında şekillenmiş. Bildiridir, fabrika bildirisidir, vb... Bu rutinin kendisi ister istemez o bütünlüklü çalışmayı oluşturmakta zorlayabiliyor diye düşünüyorum.
Ft: O bahsedilen tarz çok zaman ve enerji harcamayı gerektiriyor. Gerçekten de baştan sona çalışma tarzını değiştirmek ile ilgili bir yönü mutlaka var. İlişkilerin geriliği vb.’nin yanısıra politik bağlar kurmanın zor olduğu koşullarda, o tür bir ilgi çok daha fazla önem taşıyor. Ama bu da zorluklar barındırıyor kendi içerisinde. İşçinin ailesine, sorunlarına ilgi göstermek başlıbaşına bir iştir gerçekten. Zaman sorunudur, yoğunlaşma sorunudur. Toplam çalışmayla birlikte yapmak gerçekten zor olabiliyor. Öbür yönüyle imkanlarımızın yarattığı sorunlar var. Çok geniş imkanlara da sahip değiliz, insanların sorunlarının çözümüne yardımcı olmak açısından.
Cn: İnsanların her sorununa çözüm getirmemiz zaten mümkün değil. Ama politik yönelimin yanısıra kalıcı dostluk ilişkileri geliştirebilmek bile kendi içinde önemli. Politik yönelimimiz üzerinden yaygın ilişki kurabiliyoruz ama bunun bugünkü koşullarda hiçbir kalıcılığı olmayabiliyor. Gerçekten büyük bir sirkülasyon var. Bize yansıyan somut gözlemler de bunu gösteriyor. (…)
Sonuçta işçilere politik olarak seslenmek noktasında bir sorunumuz yok. Varolan ilişkileri, onların en ileri olanlarını kalıcılaştırmak, asıl sorunumuz. Ben bunu onları hemen bugünden parti saflarına kazanmak anlamında söylüyor da değilim. Hiç değilse çevremizde kalıcı bir işçi kitlemiz olabilmeli. Bu konuda belirgin bir zayıflığımız var.
Er: Bu çok genelden çözülebilecek bir sorun gibi gelmiyor bana. Sonuçta bir fabrikaya dönük yerel bir politika olabilmeli. O politikayla birlikte yaşam alanından, çalıştığı yerden, içerden, dışardan, her yerden sarmalayarak bir şekilde nüfuz edebilmek meselesi.
Cn: Bu gerçekten yapılabiliyor mu? Asıl sorun da burada.
Er: Ama bu, merkezden, bu böyle yapılmalıdır denilince yapılabilecek bir şey değil. Zaten merkez de bunu böyle yapmamız gerektiğini söylemiyor mu? Bir takım ayrıntılar, özgünlükler, bunlar yerelin kendi yetenekleri, deneyimleriyle çözülecek şeylerdir. Yani yerellerde politik önderlik meselesiyle doğrudan bağlantılı. Her yönüyle orayı kuşatmak elbette tek başına propaganda çalışması, materyal çalışması demek değil. İçerdeki yoldaşın bir-iki işçi ile tanışması meselesi de değil. Ama her yönden kuşatabilmek, içerdeki yoldaşın aldığı bir takım sinyaller, bir takım bilgiler kendini ortaya koymadan diğer işçilerin yaşam alanına nüfuz edebilmektir. Oraya dair bir şey yapacaksak, merkezin müdahalesinin bu noktada belli sınırları olacağı için, o yerelin deneyimiyle ilgilidir. O yüzden, genel çalışma tarzımızı değiştirmek derken, ben ezberciliğe kaçanın yerel önderlikler olduğunu düşünüyorum.
Merkezi önderliğin sürekli aynı şeyleri tekrarladığını düşünmüyorum. Çok farklı özgünlüklerin de ifade edildiğini, özellikle son çalışma tarzı, politik önderlik meselesi üzerinden ortaya konulanların çok yol açıcı olduğunu, yerel kadroların kafasını açacak önemli değerlendirmeler olduğunu düşünüyorum. Bundan sonrası o yerellerde kurulacak bağlarla ilgili.
Bizde bir fabrikaya girip onu birkaç ayda örgütleyen işçi yoldaşlar da oldu. Bu, o giren yoldaşın kökeniyle, çalışma deneyimiyle, direniş görüp görmediği ya da sendikal deneyim yaşayıp yaşamadığı ile ilgili. Zaten hayatı çalışma içerisinde geçen bir yoldaş kısa sürede sonuç alabiliyor. Oradaki yoldaşın çok önemli bir payı oluyor. Bakışla ilgili, deneyimle ilgili bu. Ben genel çalışma tarzımızın değişmesi noktasında söylenenleri ya anlayamadım ya da...
Cn: Benim söylemeye çalıştığım şu aslında. Bizde bakış planında, bunun gerekleri konusunda bir sorun yok. Politikaları ortaya koyan, şöyle yapmalıyız, gerçekten özgünlükleri üzerinden müdahale etmeliyiz, vb. diyen... Çerçevesini doğru koyuyoruz ve genelde yoldaşlarımız da o çerçeveyi biliyorlar. Sorun pratikten kaynaklanıyor zaten. Biz diyoruz ki, işçiyi çok yönlü olarak kuşatalım, sosyal yaşamından da kuşatalım... Ama bunu gereğince yapamıyoruz. Zaten bütün sorun da bu noktada yaşanıyor. Neden yapamıyoruz? Çünkü bizim bir çalışma tarzımız var. O kadar çok parçalanıp bölünmüşüz ki, her yere koşuşturan bir tarz bu... Kadrolarımız koşuşturup duruyorlar, o asli gördüğümüz çalışmaya bir türlü yoğunlaşamıyorlar. Çalışma tarzınızı değiştirmek için öncelikle yoğunluğu o alana vermek zorundasınız. Müdahale buradan yapılmak durumunda.
Dn: Belki şu yapılabilir yoldaş. Ortaya çıkan direnişler hem sermaye açısından hem de barındırdığı potansiyeller açısından özel bir yer tutuyorsa, oraya yöneleceksek, şu gözetilebilir belki. O fabrikayla ilgilenecek özel bir ekibe, hem diğer bileşenlerinin deneyim kazanabilmesi hem de oradan sonuç alabilmek için belli takviyeler yapılabilir. Böylece sadece oradaki ekibe de bırakılmamış olur.
İm: 2004 yılından beri, ama özellikle son iki kongre sürecinden beri, aşağı yukarı dört yıldır işaret edilen, altı kalınca çizilen bir sorun var: Siyasal sınıf çalışmasında mesafe alabilmek sorunu. Somut kazanımlara dayalı bir mesafe alabilmek için bir süreç geliştirmek zorundayız. Bunun önündeki engelleri, yani karşımıza çıkan sorunları tartışabilmek durumundayız. Bizim dışımızda bir sürü sorun, bir dizi güçlük var. Sınıf hareketinin geriliği vb... Ama bizden kaynaklanan sorunlar neler, bizim için asıl önemli olan bu.
Aslında çok açık bir soru vardı orada. Bu çalışma tarzı bunu açıkça ortaya koymakta. Nedir? Genel, rutin, belirsiz bir tarza sahipseniz, sorun budur diyebilmek. Yok deneyim yetersizliği ise, sorun budur diyebilmek. Sonuçta partiyi bir uçtan bir uca kesen sorunları bir parça burada tartışabilmek. Yoksa bir fabrikada olumlu bir süreç işlemiş olabilir ama öteki tarafta başka sorunlar yaşanıyordur. Ama toplamı kesen sorun neyse, buna açıklık getirilebilmeli. Benim algıladığım çalışma tarzına dair tartışma biraz bu.
İkincisi, buradan hareketle sonuçların üretilebilmesi... Yani doğruyu söylemekle doğruyu örgütlemek arasındaki sorun. Doğrular söyleniyor ama hayatın içerisinde örgütlemek noktasında yaşanan sorun alanları ne? Belli başlıklar çıkıyor. Örneğin deneyim sorunu. Olabilir, bugünkü kadroların deneyim sorunu. Ya da çalışma tarzından gelen sorun alanları. Bunlar ayrıntılı raporlarda zaten ifade ediliyordur. Buna açıklık getirebirsek, dönüp bunun çözümünü tartışmak durumunda kalırız.
Ben burada işaret edilen sorunun bu olduğunu düşünüyorum.
Er: Şöyle de bir durum var. Her alanın bu meseleye dair yaşadığı sorunların değişik nedenlere dayandığını ama ortaya çıkarttığı sonuçların ortaklaştığını düşünüyorum. Ya bir yılgınlık, sessizlik ya da kendiliğindencilik. Bu tür olumsuz sonuçları var. Burada bir takım olumlu deneyimleri tartışacak değiliz sanıyorum. Ama sorunun kendisi yerellere dair olduğu sürece değişik nedenleri var. Doğal olarak, bizim sorunumuz şudur diye ifade edilebilecek bir şey olduğunu düşünmüyorum.
İm: Nedenleri önemli ama. Şu nedenle yapamıyoruz, şu fabrikayı, işçileri şu nedenle kuşatamıyoruz diyebilmeliyiz. Bu bir deneyim aslında.
Dz: Birkaç gündür yaptığımız tartışmalardan, sorunun bölgelere özgü olmadığını en azından kendi adıma gözlemliyorum. Toplamından çıkartılabilecek bir sonuç olarak görüyorum. İster istemez herkes kendi yerelinden bir şeyleri görüyor ama bu sorun yerelin ötesindedir diye düşünüyorum. Çünkü artık toplamı kesen bir sorun haline gelmiş ve bugün neredeyse bütün insanlarımız bunu tartışıyor.
Aslında bu çalışmamızın bize dayattığı bir şey. Çok da sorunu keşfetmeye çalışıp, derin düşüncelere girip, çalışma tarzının bir sorun olduğunu ortaya çıkartmadık. Bir yerden sonra tıkanma, giderek sorunun tartışılmasını, ister istemez üzerine düşünmek ihtiyacını ortaya çıkarttı. Toplam çalışmamıza yukarıdan bakıldığında, bunun yerel ya da bireylere özgü bir sorun olmadığı görüldü. Böyle olsaydı zaten çözümü de basit olurdu. Kişinin kendisine müdahaleyle, partinin müdahalesiyle daha kolay çözülürdü. Genel olduğu yerde artık bunu oturup tartışmak durumundayız. Evet biz geçmişte şu deneyimlerle, şu tarzla hareket ettik ama bundan sonra şu tarzın kendisi pratikte de hayata geçirilecek tarzdır demeliyiz. Deneyimlerimizi süzerek, olumsuz yanlarını bir tarafa bırakarak, yepyeni bir tarzla hareket etmemiz gerekiyor.
Bir fabrikaya yoğunlaşmak diyoruz ama öyle bir tarz oluşmuş ki, önümüze birçok sorun çıkıyor. Zaman sıkıntısı, olanak sıkıntısı, vb. olarak çıkıyor. Bir çıkmaz içerisine giren bir tarza dönüşüyor.
Kitle çalışması noktasında hedefe kilitlenen bir tarz diyoruz ya, bu açıdan şöyle olabiliyor. Biz bir hedef fabrika seçmişiz ama fabrikaya ulaşmak için içerde olanağımız yok. Fabrikanın servisleri de içerden kalkıyor. Bir hedef fabrikamız var ama, ona nasıl ulaşırız konusunda bir ısrarcılığı ortaya koyamıyoruz. Kitlelerle ilişkilerde de aynı şey yaşanıyor. Mesela ‘90’lı yıllarda Habip yoldaşların yaşadığı örnekler var, III. Konferans tutanaklarına yansıyan. İşçi servislerinin önünü kesiyorlar. Bir biçimde oraya ulaşmak hedefiyle hareket ediyorlar. Nasıl ulaşırsan ulaş, oradaki işçiye ulaş hedefiyle. Aslında bu bir ısrarın göstergesi. Bu konuda geri adım attığımız, içerde ilişkimiz yok, dışardan ulaşma şansımız yok, çevremizde işçi yok dediğimiz oranda, hedef ortada kala kalıyor.
Bu çerçevede yol maceramız üzerinden örneklemek istiyorum. Ben normal koşullarda önümüze çıkan engelleri geçebilecek bir bedensel güce sahip değilim. Ama bize önden açık ve kesin bir dille söylendi; ne yapıp edeceksiniz, oraya ulaşacaksınız dendi. Başka bir seçenek ya da ihtimal yok, hedef varılacak dendi. Bu kesinlik karşısında hedefe kilitlendiğin oranda, artı bir güç geliyor sana, seni hedefe taşıyacak. Ben oraya varacağım, ne olursa olsun, nasıl olursa olsun oraya uluşacağım diyorsun ve gerçekten bunu başarıyorsun...
Çalışma tarzımız da buna göre olmalı. Yani sonuç bu olacak! Bizim yaratıcılığımız, ısrarımız sonuç çıkartacaktır bir yerden sonra. Mesele hedef fabrikaları belirlemek değil, fakat onları gerçekten hedef haline getirmektir. Eğer bizim hedeflediğimiz fabrikaya dair bilgimiz yoksa, ilişki kurmak ve müdahale etmek konusunda ısrarlı değilsek, bu gerçek bir hedef değildir.
Fabrikaya ulaşma, müdahale etme ya da özgün politikalar üretme gerçekten anlamlı bir yerde duruyor. Diyelim ki biz dışardan baktığımızda, oranın sorununu ücret sorunu diye saptarız ama yemekhanede çıkan bir ayran sorunu orayı çalkalıyordur. Biz döne döne ücretten bahsediyoruz ama bununla yol yürüyemiyoruz, oradaki özgünlüğü yakalayamadığımız için... Ama bunu anlayabilmek için de bizim orada hakimiyet sağlayabilmiş olmamız lazım. Bunun için de senin içerde belli olanaklarının olması gerekiyor. Ben bunu hiç de kadroların fabrikaya girmesi üzerinden algılamıyorum sorunu. Çevremizdeki işçi ilişkilerini genişletmek, işçilerin içerdeki sorunları sana yansıtabileceği bir ağı oluşturabilmek gerekiyor, asıl gerekli olan bu. Ancak o zaman doğru müdahaleyi doğru zamanlarda yapabilirsin. Yoksa, dağıtım yapıyorsun ama içerdeki sorunu karşılıyor mu karşılamıyor mu, işçiler ne düşünüyor, bilmiyorsun. Belki bir kıvılcım yaksan harekete geçecek bir işçi yapısı var ama biz o kıvılcımı yakacak zamanı kestiremiyoruz. Bu da içerdeki bağların güçlendirilmesiyle, kitle çalışmasının daha güçlü yapılmasıyla ilintili.
Aslında hepsinin temelinde kadro sorunu ve kitle çalışması sorunu var, bunlar kilit halkalar. Toplam sorunlarımız içerisinde devrimci kimlik başlığının önemli olduğunu, bununla da ilintili olduğunu düşünüyorum. Bu başlığı da sınıf çalışmasıyla birlikte görmemiz gerekiyor. Gerçekten içselleşmiş, bunu hayata geçiren bir devrimcilik! Her alanda dönüştürücü davranabilen... Salt ideolojik anlamda devrimcilikten bahsetmiyorum.
Uk: Birkaç gündür belli alışkanlıklardan bahsediliyor. Materyal kullanımının, afiş ve bildirilerin çalışmayı planladığından, belli politik hedefler doğrultusunda bunları harekete geçiremediğimizden ve sınıf çalışmasında mesafe almak hedefiyle de bir yoğunlaşmadan bahsediyoruz. Ama bu yoğunlaşmayı da, yeniden dönüp aynı alışkanlıklarla materyal kullanımı üzerinden yoğunlaşmaya, belli fabrikalar seçtiğinizde, merkezi materyallerin oralarda çok daha yoğun kullanılmasına indirgemiş oluyoruz. Ya da bir takım özgün bildiriler çıkartmaya çalışıyoruz ama genelde dışardan gözlemle yapmaya çalışıyoruz. Veya içerden bir takım bağlar kursak da, o işçilerin yaşamına giren bir ilişki tarzı kuramadığımızdan, bu sorunları da net olarak kavrayamamış oluyoruz.
Bunun temel nedenlerinden birisi, o belirgin alışkanlık. Materyal kullanımı üzerine yoğunlaşma ve genel politik etki konusunda aldığımız mesafeyi işçilerin yaşamına girme, örgütleme, orada yoğunlaşma üzerinden gösterememek. Bir yerden sonra bu genel ve yüzeysel politik etki ile işçilerin yaşamının dışında kalıyoruz. Sadece dışardan bir politik etki yaratmış oluyoruz ama bu da sonuç doğmuyor.
Bunu aşabilmenin yolu işçilerin ortamlarına, evlerine, yaşam alanlarına gidebilmek. Bunu da koyuyoruz insanların önüne. Ama bu da bir yerden sonra kitlelerle yüzyüze gelmenin ötesine geçemiyor. Sen işçinin fiziki mekanını girsen de, senin kafanda bir takım sorular varsa, ailene, yaşama, henüz kaybedebileceğin bir takım şeylere dair netlik yoksa, senin o işçinin yaşamındaki sorunlara tok bir müdahalede bulunma şansın olmuyor.
Bir direniş gerçekleştiriliyor. Bu direnişteki insanların hepsinin evine gidilmesinden bahsediliyor. Gidiliyor bu insanların evlerine. Yemek yeniyor, bir takım sohbetler yapılıyor. Ama orada insanların kafalarındaki sorunları, zaafları aşacak tartışmalar açmak konusunda, açıldığında da müdahale edip onları belli bir sonuca getirmek konusunda tutuk davranılıyor. Niye? Bu işi yapan yoldaşın belli sınırlılıkları, belki de kendi kafasında aşamadığı sorunları orada tartışma konusu olduğunda aşma iradesi gösterememesi. Biz kendi insanlarımızı geliştirmediğimiz sürece çevresindeki insanları örgütleyebilme şansı çok fazla yok.
Böylece kadro sorununa tekrardan dönmüş oluyoruz ama, bunu gerçekleştirmediğimiz sürece, istediğiniz kadar merkezi yönlendirme olsun, belli noktalara açıklık getirelim, nihayetinde onu hayatta uygulayacak, pratikte karşılığını yaratacak olan güçlerinizde böyle bir eksiklik olduğunda, mesafe almakta zorlanacağız.
Dolayısıyla iki sorun var karşımızda. Birisi bu işi uygulayacak kadrolar sorunu, öteki de alışkanlıklar sorunu. Çünkü yoğunlaşmadan anladığımız etkili materyal kullanımı olabiliyor.
İşin bir başka yanı daha var. Yıllar önce sohbet ederken bir yoldaş şöyle demişti: Bir ressam bir sokağa girdiğinde, ben buranın resmini hangi açıyla yaparım; bir devrimci ise, ben burayı nasıl örgütlerim diye bakar. Buradaki sorunlar nelerdir, insanların zaafları nelerdir, çıkış noktaları nelerdir? Bunlara ben nasıl bir çözüm üretirim ve nasıl örgütlerim? Biz böyle davranabildiğimiz koşullarda sanayi bölgelerinde, fabrikalarda belli sonuçlar elde edebiliriz. Oysa biz bir sokağa, bir fabrika bölgesine girdiğimizde, nereye iyi afiş asarız, nerde bildiri dağıtabilirize bakabiliyoruz öncelikle. Sözünü ettiğim bakışın bir sonucu bu. Ben bile geçenlerde burada bir yerlere gittik, şuraya iyi afiş asılır demekten kendimi alamadım. Bu da bir alışkanlık. Bu bir yerden sonra bir alışkanlık halini alıyor.
Herkes böyle yapıyor, tek neden budur denilemez kuşkusuz. Ama insanlar mahallelerde olsun, fabrikalarda olsun, fabrikanın içinde ya da dışında olsun, bu gözle bakabilmek durumundadır. Nasıl örgütleriz? İnsanların gözlerine baktığınızda sorunları algılamaya çalışmak, o insanları nasıl harekete geçirilebileceği konusunda belli sonuçlar çıkarabilmek gerekiyor. Bu da bir yanıyla deneyim, bir yanıyla da gerçekten yoğunlaşabilme meselesi.
Dy: Partinin özellikle son iki yıldır fabrika çalışması ve sınıfı çalışması üzerine çok ciddi bir vurgusu var. Özellikle son birbuçuk-iki yıldır çıkan yazılar, “sektörlerde yoğunlaşan, fabrikalarda derinleşen” bir çalışma tarzını oturtmak ifadesiyle başlıyor. Bundan iki-üç yıl öncesine kadar geniş kitlelere seslendiğimiz kampanya süreçlerini de artık geride bıraktık. Bu noktada o kampanyaların yarattığı yük de yok. Ama buna rağmen mesafe almakta zorlanıyoruz.
Bunun bir yönü, sektör çalışmasına ilişkin politikaların doğru kavranamaması sorunudur. Alanlardan doğru da böyle. Diğer bir yanı da, Esn. yoldaşın çizdiği, fabrikalara yönelik özgün politikalar üretip üretememe, bu hedefle davranıp davranamama sorunu. Ama bu da, bunları uygulayacak kadrolar sorununa bağlanıyor. Gerçekten de bu noktada ideolojik-politik birikimi kuvvetli, özgüvenli davranabilen birikimli kadrolardan yoksun olduğumuzu ben de düşünüyorum.
Sosyal yaşamlarını kuşatmak, sosyal alanlarından kucaklamak noktasına gelince, gerçekten de alanlarda böyle bir sorun alanı yaşanıyordur. Benim de bulunduğum alanda böyle bir sorunu yaşadığımız bir dönem oldu. Bir yıl boyunca bir grup işçi ile ilgilendik, bir kamp örgütledik, o kampın arkasından bir takım eğitim çalışmaları yaptık. Belli dönemler bunlar kesintiye de uğradı. Belli dönemlerde bir takım etkinliklerin parçası yapıp o etkinliklere katılmaları üzerinden de davrandık. Ama hedeflediğimiz mesafeyi alamadık.
Bu noktada nerde yanlış yaptık sorusuna yanıt bulmaya çalışıyorsun. Nasıl çözüm bulacağız diye kafa yorduğunda, işin şöyle bir yanı da var; sınıf hareketinin dibe vurduğu bir dönemde tekil direnişler üzerinden insanlara güven verebiliyoruz. Tekel süreci yaşandığında, her birimiz bulunduğumuz alanlarda bunun vurgusunu yapıyoruz. Sınıf nasıl havayı değiştiriyor, genelde topluma nasıl etkide bulunuyor diyerek, örgütlenme çalışmalarında işçi yoldaşlara güven kazandırmaya çalışıyoruz. O direniş sona eriyor; o havaya bakıyor, kendi bulunduğu alana bakıyor ve yine rehavete, o toplam havaya kapılabiliyor.
Bu biraz da şundan ileri geliyor. Bir, çalıştığı fabrikalara özgün politikalar üretememek sorunu, yerellerin bu noktada gerçekten güçlü politikalar üretememesi sorunu. Diğer bir yönü ise, bu özgün politikalardan doğru o süreci fabrikalarda eylemli bir hat üzerinden ilerletememek, işçiyi örgütleyememek sorunu. Bir başka nokta ise, siyasal gündemler ile fabrikanın özgün gündemlerinin birleştirilememesi sorunu.
Bunları toplam olarak yapamadığımız ölçüde, bu süreçte gerçekten yoğunlaşmaya gitmek kalıcı sonuç üretemiyor.
Kzn: Yoğunlaşamıyoruz, evet, ama bir takım etkenlerden, güç ve imkanların yetersizliğinden dolayı da yoğunlaşamıyoruz. Bu alışkanlıkların dışında, alışkanlıkların da ötesinde, imkansız hale geliyor. Hem bilmem ne toplantısına gideceksin, hem oraya hem buraya gideceksin... Böyle olunca, bu da kadroların sınırlılığı ile, sınırlı sayıda oluşuyla birleşince, ne olacak, neyi tercih edeceksin, nerede yoğunlaşacaksın? İster istemez bu yaşanıyor. Alışkanlıktan da öte bir sorun bu. Yapacak bir şey yok deniliyor. Tercih edemiyorsun, zira sana tercih olmaz deniliyor. Oysa bunların hepsi bir anda yapılabilecek şeyler değil. Bana kalırsa tercih yapamıyoruz. Çünku, hayır, onu da yapacağız, bunu da yapacağız! deniliyor. Sana bir tercih imkanı kalmıyor, böyle olunca. Ve bunların sonuçlarını da görüyoruz. Ben Crn. yoldaşın söylediklerine tamamiyle katılıyorum. O zaman başka bir şeyi yapabilmek, farklı bir işleyişi koyabilmek gerekiyor. Bu ne olur, bilemiyorum.
Ft: Çalışmanın yoğunluğu üzerine söylüyorsun bunu, değil mi?
Kzn: Tercihler noktasında yoldaş. Bu şekilde yıllar boyu mesafe katedemedik. Bu şekilde sürerse de bir mesafe katedebileceğimizi düşünmüyorum ben kendi adıma.
Yoğunlaştığımız fabrikalar yok mu? Var. Altı yıldır aynı fabrikalara, temel fabrikalara gidiyoruz. Ordan giriyoruz, burdan çıkıyoruz, şöyle yapıyoruz, böyle yapıyoruz ama başka başka bir dizi sorunumuz var, bunları çözemiyoruz. Böyle olunca da yoğunlaşamıyoruz, derinleşemiyoruz, dolayısıyla sonuç alamıyoruz.
Ft: Biz bunları hep tartışıyoruz ve genelde aynı şeyleri söylüyoruz. Yoğunlaşamamak, sosyal ilişkileri geliştirememek, politik ilişki kurmaktaki zorluklar, genel siyasal çalışmanın yarattığı dağıtıcılık ya da onun sonucu olarak yoğunlaşamamak... Her biri doğru ama bunun bir nesnelliği var. Yoldaş bir şeyler söylüyor da, ama sonuçta bir şekilde bunu bizim çözmemiz gerekiyor. Nasıl çözerize ilişkin çok fazla bir fikrim de yok. Yoldaş diyor ki, biz yaptık, o sosyal ilişkileri geliştirme noktasında... Her birimiz bunu kısmen yapıyor ama büyük ölçüde...
Dy: Bunu yapmamıza rağmen onları politikleştiremiyoruz.
Ft: Her yerelimizde bunlar kısmen yapılıyor ama yine de bizim toplamda baktığımızda en başarısız olduğumuz noktalardan biridir. Sonuçta her alanımızda sınıf çalışması deneyimleri var. Her bölgede farklı farklı örnekler var. Ama dönüp baktığımızda, biriktirdiğimiz deneyimlerin sınırlı olduğunu görüyoruz. Bunun bir yönü şudur, o kalıcı bağları kurmanın en temel noktası o işçilerle politik bağlar kurmaktır. O da öyle kolay başarabileceğimiz bir şey değil.
Bunu kalıcılaştırmanın en temel yolu, bir parça sosyal bağı güçlü tutmaktan geçiyor. Y işçisi seninle hareket eder de, direniş bittikten sonra, eğer başka bir bağı yoksa o fabrikadakilerin ötesinde, sonuçta seninle bağı kalmıyor. Çünkü o fabrikadaki sürecin kendisi bitiyor ve o seni bir ihtiyaç olarak görmüyor artık. Bir şekilde seninle bağı kopuyor. Eğer siyasallaştıramamışsan doğallığında kopuyor. Ya da siyasallaşması olanaklarına ulaşmanın yolu nedir? Bir parça sosyal bağdır gerçekten. Bunun için de zaman gerekli, kolay değil gerçekten, bu çok kolay başarılabilecek bir şey değil.
Temel sorunumuz her açıdan yoğunlaşma meselesidir. Sosyal bağ kurmak için, daha ileri güçlerle politik bağlar kurmak için, fabrikalara doğru politikalar belirleyip doğru zeminlerde müdahale etmek için. Ve bunu sistemli ve sürekli bir hale getirmek meselesi var. Bu noktalarda farklı düzeylerde zorlanıyorsunuz. Bunların tabii ki yereline göre değişen yönleri de vardır. O yereldeki güçlerin durumu, niteliği, toplam politik çalışmanın ağırlığı, vb...
Cihan yoldaş iki bin kişilik fabrika örneğini vermişti, herşeyi bir yana bırakıp oraya yoğunlaşın diye. Gerçekten de yapılabilecek bir şey midir, o konuda da çok rahat değilim. Bu o yerelin kendi başına karar verebileceği bir şey değil.
Dün burada lise çalışmasının sorunlarını tartıştık. Ne diyoruz? Olacak diyoruz, bunun başka yolu yok, mecburen yapacaksın bunun gereklerini. Başka şeyler için de geçerli. X direnişi gündeme geliyor, her yerel onu farklı bir düzeyde kendi gündemine almak zorunda kalıyor. Ya da başka gündemler ortaya çıkıyor. Bunlar da yoldaşın önerdiği o türden bir yoğunlaşmayı zorlaştırıyor.
İm: Biraz şöyle bir yönü var, tartışmalardan çıkarabildiğim kadarıyla. Sonuçta belli yönleriyle pratiğimizin eleştirisini yapıyoruz. Şöyle olunca şu tür sıkıntılar yaşıyoruz diyoruz. Önümüzde bir siyasal gündem var, bir taraftan onlara müdahale etmeye çalışıyoruz. Bunun dışında örgütsel çalışmanın gerekleri, toplantılar süreci, solla ilişkiler, bir sürü sorumlulukla birlikte ister istemez fabrika çalışmalarına yeterince yoğunlaşmakta ve derinleşmekte sıkıntı yaşıyoruz denildi. Ben söylenenleri böyle algıladım.
Bu afiş çalışmasından başka şeylere kadar ayrıntılandırılabilir. Siyasal çalışmanın bir yoğunluğu var, bu yoğunluk ister istemez bizim hedef fabrikalara yönelmemizde güçlük yaratıyor. Doğru, bu durum çoğu zaman karşımıza çıkabiliyor. Özellikle belli siyasal süreçlerin yoğunlaştığı dönemlerde böyle çıkabiliyor. Ama buradaki mesele, birincisi öncelikler meselesi. Gerçekten öncelikleri doğru belirleyebilmek önemli. Stratejik bakış diyoruz. Partinin özellikle son birkaç yıldır özellikle öne çıkardığı bir süreç varsa, sınıf temeline kavuşmadan toplumsal anlamda da sözümüzü güçlü söyleyemiyoruz dediği koşullarda, o zaman bu stratejik hedefi öncelikli bir yere koyabilmek gerekiyor. Bunu yaptığınız koşullarda çalışma tarzınız da artık ona göre şekillenecektir. Öncelikleriniz ona göre belirlenecektir. Araçlarınızı ona göre, toplantı düzeninizi ona göre, solla ilişkilerinizi ona göre düzenleyeceksindir. Bunu sadece fabrika olarak değil aslında toplam yönelimin adımları olarak da düşünmek lazım.
Bu kolay değil tabii. Sonuçta, bir tarafta 8 Mart, 1 Mayıs vb. süreçler varken, ki bence kopuk da değil, fabrika çalışmasının da temel siyasal gündemlerini bunlar oluşturmuş oluyor o dönem için. Birincisi bu.
İkincisi, bizim sorunları ifade etmede zorlanmamız yok, çözüm noktasında var. Genelde tartışmaların sonu şöyle bitiyor: Bu konuda bir fikrim yok ya da bunu nasıl yaparız bilmiyorum, ama şöyle bir sorunumuz var gibi bir yaklaşım var. Biz sorunları tespit etmek kadar çözüm noktasında da bir politik kuvvete sahip olursak, bunlar belki burada tartışma konusu bile olmaz. Çünkü yerel örgütler bu noktada kendi çözüm gücünü, kendi çözüm iradesini ortaya koyacaktır. Bizim karşımıza şu sorun çıktı ama biz bunu şöyle aştık diyebilme noktasında bir zayıflığımız var. Genelde demiyorum ama en azından hissettiğim kadarıyla söylüyorum. Bu da bir başka sorun alanıdır.
Sonuçta bu politik önderliğe dayalı çalışma tarzı kapsamına giren bir sorundur. Partinin önünde sınıf çalışmasına dair bir dizi sorun alanı var. Bu da yerellerde politik önderlik hayata geçirebildiği ölçüde aşılacaktır. Dahası partiyi toptan kesen sorunlarda merkezi önderliğin müdahalesiyle aşılacaktır. Daha çok yerellerde bu sorunları yaşıyoruz. O zaman yerel örgütlerin gerçekten meseleyi o temelde çözecek bir politik kimliğe kavuşması burada belirleyicidir. Bu yine kadro sorununa, örgüt sorununa bağlandı denebilir ama öyle. Sorunu yaşıyoruz ama onu çözme noktasında zorlanıyorsak, bu noktada bir zayıflık var gibi görünüyor.
Dy: Genel siyasal çalışmanın yarattığı bir takım yoğunluklar ifade ediliyor. Biz de kendi alanlarımız üzerinden bunu yaşıyoruz. Ama şöyle bir yanı da var. Son iki yıldır geçmişe göre siyasal kapasitemizin daraldığı bir dönemdeyiz. Eskiden çok daha yoğun bir çalışma yürütülüyordu. Dışardan bakıldığı zaman, yürütülen kampanyalar, bunda kullanılan araçlar daha çeşitli, daha kapsayıcı gözüküyordu. Bu ne sonuç yaratıyordu, bu başka bir tartışmanın konusu ama sonuçta bugün çalışmada bir daralma var. Aynı zamanda kadroların onda dokuzu sınıf çalışmasında yeralacak, buna ilişkin de bir planlama var. Ama buna rağmen istenen yolu alamıyoruz diyoruz.
Ben bunun biraz süreç işi olduğunu da düşünüyorum. Çünkü şöyle bir yanı da var. Parti III. Kongre’den sonra en deneyimli ve birikimli kadrolarının bir bölümünü illegal çalışma ekseninde konumlandırdı. Bu da çalışmanın kendisinde bir darlık yaratıyor, bunun da etkileyici bir yönü var. Ama çözüm konusunda yoldaşın ifade ettiği noktada bence de çözüm buluruz. Diyelim ki orada zorluk alanı yaşıyoruz, mesela bir kampanya süreci geliyor. Diyoruz ki, bu kadar afiş olacak, bu kadar bildiri olacak, ama bir yandan da benim metal çalışmam var, başka bir sektör çalışması var. Ben bu çalışmayı nasıl devam ettireceğim? Burda dönüp şunu söyleyemiyoruz. Sınıf çalışmasında bu noktada benim varolan araçlarım bu, kadro gücüm bu, ancak bu kadar yapabilirim. Benim afiş çalışmam ya da bildiri çalışmam şu sınırlılıkta olmalı, hedeflerim doğrultusunda, diyemiyoruz. Bu da siyasal çalışmanın pratik materyallerin kullanımı içerisinde boğulduğu yakınmasına yolaçıyor.
Bence parti şunu açıkça ifade edebilmeli. Eğer bugünkü tablomuz buysa, kadro gücümüz buysa ve sınıf çalışması noktasında gerçekten derinleşmek istiyorsak, öncelikler doğru belirlenmelidir. Bu elbette, siyasal gündemlere müdahale edilmeyecek, yerellerde buna dönük çalışma yapılmayacak sonucu yaratmamalı.