Logo
< Parti örgütlerinden 24. yıl gecesine mesajlar…

Kapitalizm savaşlar ve büyük felaketler düzenidir!


(Ekim Devrimi'nin 105., TKİP’nin kuruluşunun 24. yılı etkinliğinde yapılan konuşma...)

Değerli dostlar, yoldaşlar,

Bizim için anlamı büyük iki önemli yıldönümünü kutlamak için üç yıl sonra yine bir aradayız. Büyük Ekim Devrimi’nin 105’inci, partimizin kuruluşunun 24’üncü yılındayız. Bugün burada bizleri yalnız bırakmayan, etkinliğimize katılarak coşkumuzu paylaşan tüm dost ve yoldaşlarımızı içten devrimci duygularla selamlıyorum.

“İşçilerin birliği halkların kardeşliği gecesi”ne hoş geldiniz!

Dostlar, yoldaşlar…

Kapitalizm savaş demektir! Kapitalizme özgü bu sade ama temel önemde gerçeği yeri geldikçe hep vurguluyoruz. Olayların seyri de bizi her adımda aynı sadelik ve açıklıkla doğruluyor. Sistemin yalana ve riyakarlığa dayalı propaganda aygıtı, yaşadığı sürece Sovyetler Birliği’ni her türden kötülüğün kaynağı olarak göstermeye çalışmıştı. Sovyetler Birliği kendi iç zayıflıklarına yenilerek tarih sahnesinden çekileli otuz yıl oldu. Bu otuz yıl her türden kötülüğün ve felaketin kaynağının tam da kapitalist dünya düzeninin kendisi olduğunu bize tüm açıklığı ile gösterdi. Elbette militarizmin ve savaşların baş kaynağı olduğunu da.

‘90’lı yıllara gerçek bir emperyalist haydutluk örneği olan birinci Körfez savaşı ile girmiştik. Aynı ‘90’lı yıllardan bir başka emperyalist haydutluk örneği olan Yugoslavya savaşı ile çıkmıştık. 2000’li yıllara Afganistan ve ardından Irak’a karşı yeni emperyalist saldırı savaşlarıyla girmiştik. Bunu 2010’lu yıllarda Libya’ya ve Suriye’ye karşı emperyalist savaşlar izledi. Şimdi 2020’li ilk yıllardayız ve bu kez, Avrupa’nın göbeğinde yeni bir emperyalist savaşla yüz yüzeyiz. Ve bu sonuncusu kelimenin en tam anlamıyla emperyalistler arası bir savaştır. Herkesin çok iyi bildiği gibi, Ukrayna bir kurbandır. Gerçekte savaşanlar ABD emperyalizmi liderliğindeki NATO ülkeleri ile Rusya’dır.

Kapitalizm savaş demektir! Kapitalist emperyalizm, emperyalist paylaşım savaşları demektir! Halen sürmekte olan Ukrayna savaşı gerçek bir emperyalist paylaşım savaşı örneğidir.

2020’li yıllara tüm dünyayı kasıp kavuran korona salgını ile girmiştik. Bu büyük salgının insani bedeli kadar tüm faturası da dünyanın emekçilerine ve yoksullarına ödetildi. Bundan ancak çıkacak gibi olduk ki, bu kez sonuçları yine tüm dünyayı derinden etkileyen Ukrayna savaşı ile yüz yüze kaldık. Kapitalist sistemde sorunlar yapısal ve kroniktir, sonu gelmez. Ama salgınlar ve savaşlar, kapitalizme özgü olağan gündelik sorunlardan farklıdır. Bunlar etki ve sonuçları bakımından, insanlık düzeyinde birer gerçek felaket örneğidir. Dünya kapitalist sisteminin 2008’de patlak veren ekonomik krizi buna bir başka örnek oluşturmuştu. Ağırlaşan çevre sorunları ve iklim krizi halen bunun bir öteki örneğidir.

Kapitalizm sonu gelmez sorunlar düzenidir. Kapitalizm etki ve sonuçları küresel olabilen büyük felaketler düzenidir.

Avrupa’nın göbeğinde uzun aylardır sürmekte olan bir savaş var. Ukrayna’nın yıkımına ve onbinlerce insanın yaşamına mal olan bir savaş bu. Savaşın yol açtığı gelişmeler tüm dünyayı derinden etkiliyor. Savaşın ağır faturası emekçilerin gündelik yaşamına dolaysız olarak yansıyor. Ama ABD ve batılı emperyalistler kıllarını kıpırdatmıyorlar. Savaşı durdurmak için çabalamak bir yana, her yolla onu daha da körüklüyorlar. Savaşın uzayıp gitmesi için Ukrayna’yı silaha boğuyorlar. Bu arada kendileri de hummalı bir biçimde silahlanma yolunu tutuyorlar.

ABD emperyalizmi ve Batılı müttefikleri isteselerdi bu savaşı daha baştan engelleyebilirlerdi. Bunun için NATO genişlemesini durdurmaları ve Donbass halkının Sovyetler Birliği döneminden kalma haklarına saygı duymaları yeterliydi. Ama bunu yapmadılar. Tersine, yangına körükle gittiler.

ABD emperyalizmi kapitalist dünya sistemi içinde git gide zayıflayan hegemon konumunu yitirmek istemiyor. Son otuz yıldır gerçekleşen tüm savaşların gerçek nedeni budur. Son Ukrayna savaşının da. NATO genişlemesi ile Rusya’yı bugünkü savaşa sürüklemesi, Tayvan politikası ile Çin’i tahrik edip durması, Kore yarımadasında savaş tehlikesi yaratacak kışkırtıcı politikalar izlemesi, -tüm bunlar bunun içindir. ABD emperyalizmi çok kutuplu bir dünya isteyen güçlerin daha zayıfken burunlarını sürtmek istiyor. Ukrayna savaşı yoluyla Rusya’yı güçten düşürmek ve etkisizleştirmek işte bu politikanın bir parçasıdır.

Bu anlaşılmadan bugünkü savaşın gerçek nedeni ve mahiyeti anlaşılamaz. Aynı şekilde sürmekte olan savaşın yarattığı potansiyel büyük tehlikeler de... İnsanlığın ve canlı yaşamın sonu demek olacak bir büyük nükleer savaş tehlikesi bunların başında gelmektedir.

Kapitalizm savaş demektir derken, barış sosyalizmle gelecektir diye de ekliyoruz. Fakat bu, sürmekte olan emperyalist savaşa karşı barış mücadelesinin güncel önemini azaltan bir vurgu değildir. Bu yalnızca, etkili bir barış mücadelesinin, savaşın asıl kaynağına karşı mücadeleyle birleştirilmesi gerektiğini anlatmaktadır. Ukrayna savaşına karşı barış istemi ve mücadelesi günümüzün en acil görevlerinden biridir.

Bu istemi yükseltmeli ve bu mücadeleyi vermeliyiz.

Değerli dostlar,

2023 dönemecinin muhtemel akıbeti, denebilir ki günümüz Türkiye’sinin en önemli sorunudur. Bu dönemecin kritik önemini küçümsemiyoruz. Devleti tüm kurumlarıyla ele geçirmiş ve topluma da halen çok şey dayatmayı başarmış olsa da, dinci-faşist koalisyon hala da kendi düzenini oturtabilmiş değildir. Seçim yoluyla ya da seçimleri boşa çıkarmanın bir yolunu bularak iktidarı elde tutmayı başarırsa eğer, kısa vadede toplumun üzerine yeni düzeyde bir karabasan olarak çökme yolunu tutacaktır. Bunun ağır ve ezici sonuçlarını ise, bugüne kadar olduğu gibi işçi sınıfı, emekçiler ve mazlum Kürt halkı ile ilerici-devrimci güçler yaşayacaktır. Bu gerçek, dinci-faşist iktidarın hesaplarını boşa çıkarmanın devrimci açıdan çok özel önemini açıklıkla ortaya koymaktadır. Bu tartışmasızdır.

Fakat halen tartışmalı olan, ilerici-devrimci güçlerin bu muhtemel sonuca karşı kendi görev ve sorumluluklarını nasıl ele alacaklarıdır. Devrimcilerin işi seçim sandığına bel bağlamak olamaz. Onlar gerçek güç ve ağırlıklarını, dinci-faşist iktidara karşı mücadelelerini, her zaman olduğu gibi girmiş bulunduğumuz seçim sürecinde de kitleleri birleştirmek, örgütlemek ve mücadeleye yöneltmekle ortaya koyabilirler. Bunun yerine tutup dikkatleri seçim sandığına yöneltmek, peşinen düzen muhalefetinin yedeğine düşmektir. Bu niyetlerle değil olayın mantığı ile ilgili kaçınılmaz bir sonuç olacaktır. Düzen muhalefetinin göstereceği başarının sonucu ise, AKP’siz bir AKP düzeninden başka bir şey olmayacaktır. Zira AKP halen yalnızca bir hükümet partisi değil fakat devletin ta kendisidir. Devlet bürokrasisinde bir çözülme ve AKP bünyesinde bir çatlama yaratılmadığı sürece, onun yarattığı düzen esası yönünden ayakta kalacaktır. Çözülme ve çatlama ise ancak güçlü bir toplumsal hareket geliştirilerek gerçekleştirilebilir. Oysa bizzat düzen muhalefetinin kendisi bundan öcü gibi korkmaktadır.

Dolayısıyla devrimciler, 2023 dönemecine yönelik olarak kendi rollerini, kendi konumları üzerinden, kendi sınıfsal alanlarında, kendi yol ve yöntemleriyle, kitlelerin bilincini, mücadelesini ve örgütlenmesini geliştirmeyi hedef alan bir çizgide oynamakla yükümlüdürler. İşçileri ve emekçileri kendi acil istemleri üzerinden fiili-meşru bir çizgide mücadeleye çekmek, bu mücadeleyi büyütmek ve elbette dinci-faşist iktidara karşı bir halk hareketi boyutlarına ulaştırmaya çalışmaktır onların görevi. Güçlerinden ve olanaklarından bağımsız olarak bu böyle olmalıdır. Sorun hiçbir biçimde neyin ne denli başarılabileceği değildir. Sorun devrimci konum üzerinden bağımsız devrimci bir çizgide hareket edebilmektir. İlkelere dayalı devrimci bir çizgi üzerinden mücadeleyi büyütebilmek, mücadele mevzilerini çoğaltabilmektir.

Partimizin 2023 dönemecine bakışı ve pratik mücadele hattı budur.

Son bir konuya değinerek bitirmek istiyorum. Bu yıl Deniz Gezmişlerin idamının ve Kızıldere katliamının 50. Yılını andık. Gelecek yılsa İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 50. Yılını anacağız. Anıları elli yıldır dipdiri duran bu yiğit devrimler, ’71 Devrimci Çıkışı’nı gerçekleştiren bir kuşağın liderleriydiler. ‘60’lı yıllardaki büyük sosyal uyanışın ve sola kitlesel kayışın içinden çıkmış bir kuşaktı bu. Devrim tarihimizde oynadıkları temel önemde rol solda devrimcileşmenin önünü açmalarıydı. Bunu kurulu düzenin yasal cenderesinin dışına çıkarak, reformizmden ve parlamentarizmden koparak, tüm kurumlarıyla sermaye devletini karşılarına alarak başarmışlardı. Bunu ezen ulus şovenizmden koparak ve kemalizmin o güne kadar sol hareketi kötürümleştirmiş etkisinden sıyrılamaya yönelerek başarmışlardı. Sol hareketimizin en diri kesimi böylece devrimcileşmiş, ‘70’li yılların büyük devrimci yükselişi içinde etkin bir konum ve kimlik kazanmıştı.

Fakat yazık ki 12 Eylül faşist askeri darbesini izleyen kolay yenilgi ile ‘80’li yılların sonunda dünyada yaşanan gelişmelerin çifte etkisi altında yaşanan tasfiyeci süreçler, tüm bu tarihsel kazanımlara ağır bir darbe vurdu. Bizzat ’71 Devrimci çıkışının ürünü olan ‘70’li yılların devrimci akımları bu tasfiyeci süreçler içinde zamanla devrimci kimliklerini yitirdiler. Yeniden düzenin icazet alanına döndüler. Bugün açıklıkla izlemekte olduğumuz gibi, devrimle tüm bağlarını kopararak yeni türden reformist ve parlamentarist partilere dönüştüler.

TKİP bu akıbetin dışında kalmasını, 12 Eylül yenilgisinin dersleri üzerinden devrimci bir yenilenme yaşamasına, sınıf devrimciliği çizgisine yönelmesine borçludur. Biz komünistler daha çıkışından itibaren bu konuda açık bir bilince ulaşmıştık. Geçmişin devrimci kazanımlarını korumanın ve devrimci sınıf çizgisi üzerinden geleceğe taşımanın biricik olanaklı yolunun bu olduğuna işaret etmiştik. Zaman bizi haklı çıkardı.

Katledilişlerinin 50. Yılında Deniz Gezmiş’in simgelediği devrimciler kuşağının anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Onlardan devraldığımız devrim bayrağını yükseklerde tutacağız ve geleceğe taşıyacağız.

Sizleri buna olan sarsılmaz inanç ve içten devrimci duygularla bir kez daha selamlıyorum…

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Yaşasın partimiz TKİP!