Logo
< 15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi

Çalışma tarzı sorunları üzerine bazı düşünceler - D. Yılmaz


Çalışma tarzı sorunları üzerine
bazı düşünceler

D. Yılmaz

Çalışma tarzı sorunları başlığı altında ifade edilen sorun alanı, partinin bütün bir siyasal ve örgütsel yaşamını boydan boya kesmektedir. IV. Parti Kongresi belgelerinde ifade edildiği gibi, çalışma tarzından kaynaklanan sorunları aşmadan partinin yaşadığı siyasal ve örgütsel darlığı aşmak da mümkün olmayacaktır. Son olarak Ekim’in 287. sayısının başyazısında sorunun stratejik önemi tüm temel yönleri ve güncel sorun alanları üzerinden ortaya konulmuştur. Evet, parti artık kendi sınıfsal kimliğine uygun olarak toplum düzeyinde bir güç odağı haline gelmek, bunun için başta işçi sınıfı içerisinde olmak üzere kitleselleşmek istiyor. Partinin bütününde bu hedefe ulaşmamızı sağlayacak bir yenilenme, yeni bir bir düşünce, davranış ve eylem tarzı istiyor. Bu çerçevede mevcut düşünme ve davranma kalıplarını yıkarak çok yönlü bir dönüşüm istiyor. Elbette artık pratikte bu değişimin gösterilmesini, bunun için de bizzat yaşamın içerisinde tarzdan kaynaklanan sorun alanları üzerinde düşünen, sorgulayan, kafa yoran kadrolar istiyor.

Başyazı, şu ya da bu nedenle kongrenin ortaya koyduğu çerçeve üzerinde ısrar gösterilememesine, sorunun aşılmasındaki zorlanma nedeniyle yan yollara sapılmasına, giderek yüzeydeki bazı değişikliklerle eski tarzın bir biçimde sürdürülmesine yönelik bir müdahale olmuştur. Bu nedenle de saflardaki etkisi güçlü olmuş, belirgin bir heyecanla karşılanmıştır. Örneğin son dönemde nispeten kitlesel gerçekleştirilen çeşitli merkezi etkinlikler yer yer bir rahatlama duygusu ve soruna ilişkin mekanik bir kavrayışın yüzeye çıkmasına neden olabilmekteydi. Oysa ilgili başyazıda da belirtildiği gibi, “yeni çalışma tarzı” basitçe yoğun tempolu bir siyasal kitle çalışması içerisine girmek değildir. Biz yıllar önce de bu tür yüklenmelerle benzer kitlesellikte ve siyasal etkisi yüksek etkinlikler yapıyorduk. Ama bu başarılı kitle etkinliklerinin ardından sınıf ve kitleler içerisinde kalıcı kazanımlar elde edemedik, siyasal-örgütsel omurgamızı belirgin biçimde geliştiremedik, toplum içerisinde etkin bir güç odağı haline gelemedik, en önemlisi de işçi sınıfı içerisinde güçlü bir taban kazanamadık. Bu tür kampanyalar ancak gelişmenin sadece bir yönüdür. Eğer çalışma tarzı üzerine daha temelli bir değişim ve dönüşüm süreciyle birleşmezse, parti siyasal yaşamını tehdit eden darlığı aşamaz, siyasal ve örgütsel kazanımlar da kalıcı olmaz ve geleceğe taşınamaz.

Bu yazı, sözkonusu Ekim başyazısının uyarıcılığı ve sağladığı açıklıklar, yanısıra saflarda ortaya çıkardığı canlı tartışma ortamı üzerinden içerisine girilmiş bir düşünsel yoğunlaşmanın ürünüdür. Bundan dolayı belli tekrarlara düşülse de, saflarımızdaki konu üzerinde artacak tartışmalar ve giderek somut ve pratik sorunlar üzerinde yoğunlaşacak bir düşünsel emeğin bir parçası olarak ele alınmalıdır. 

Sorun çok yönlü fakat karmaşık değil!

Çalışma tarzı dediğimizde yabancı bir olgudan değil, kadrolar olarak etimizde-kemiğimizde hissettiğimiz, bizzat kişisel yaşamımızda her an doğruladığımız canlı bir süreçten bahsetmiş oluyoruz. Bunun için mevcut ve yeni çalışma tarzını tam da kendimiz ve bulunduğumuz örgütlerimizin somut gerçekliklerinden yola çıkarak kolayca anlayabiliriz. Böylelikle görevler alanı zor ve karmaşık görünse de, gerçekte ihtiyaç olanı net biçimde anlayabilir, doğru adımlarla istenen yönde bir gelişme çizgisine oturabiliriz.

İstenen bellidir: Verimli bir sınıf-kitle çalışması. Sorun şudur: Neden kitle ilişki ağımızı büyütemiyor, neden bu ilişkileri harekete geçiremiyor, neden bunlar içerisinde kadrosal imkanları çıkaramıyor ve neden tüm bu süreci etkin bir siyasal mücadele ile birleştiremiyor, ya da kitlesel ve etkili mücadele zeminleri ortaya çıkaramıyoruz? Tüm bu soruların tek bir yanıtı olmadığı gibi, birinin çözümü diğerinden kopuk değil. Ama bunlar sorunun içinden çıkılamaz karmaşıklıkta bir sorun olduğunu da göstermiyor. Sorunu basitleştirmek ve giderek bir yol bulmak, hedefimize kilitlenmek, kilitlenmek ölçüsünde de gerek kişisel ve gerekse de örgütsel olarak siyasal süreçler ve sınıf-kitle çalışmasındaki sorunlar üzerinde enine boyuna tartışmak, sonuçlar çıkarmak, deneyimleri bu gözle değerlendirmek ve yeniden denemekle mümkündür. Bu ise ancak parti misyonunu taşıyan devrimci bir örgüt yaşamı içerisinde olacaktır.

Çalışma tarzı bir partinin kendisini politika-örgüt ve mücadele alanında nasıl kurduğu ile ilgilidir. Elbette her şeyi partinin temel stratejik amaçları, ideolojik-politik çizgisi belirler. Parti bu stratejik amaçlarına ulaşmak üzere ideolojik-programatik görüşleri doğrultusunda politik ve örgütsel bir yaşam kurar, düzene karşı verilen ideolojik-politik ve pratik bir mücadele içerisinde varlık hakkı kazanır, giderek bir güç odağı haline gelir. Demek oluyor ki, devrimci sınıfın önderliğine soyunan bir parti, öncelikle örgütsel omurgasını işçi sınıfı zeminine oturtmak, günlük siyasal mücadelesini bu zeminde örgütlemek, hem bu siyasal mücadele içerisinde işçi sınıfı içerisindeki siyasal-örgütsel tabanını büyütmek, hem de bu zemine-sınıfa dayanarak toplumsal siyasal alanda taraf olmak zorundadır. Böylelikle, devrimin ne zaman geleceğinden bağımsız olarak stratejik amaçları için temeller oluşturur: Kadrosal-örgütsel güç, işçi sınıfı içerisinde zemin tutarak kazanılmış bir konum, toplumsal-siyasal alanda gücünden bağımsız olarak bağımsız bir siyasal odak haline gelmek böylelikle mümkün olur. İşte o zaman parti, devrimci bir durumda kendisini sahnenin önüne taşıyacak bir zemine sırtını yasladığını bilir, bu güvenle siyasal-örgütsel yaşamını sürdürür.

Çalışma tarzının bir partinin kendisini politika-örgüt ve mücadele alanında nasıl konumlandırdığı-nasıl kurduğuyla ilgili bir sorun olduğunu söyledik. Peki bu somutta ne anlama geliyor? İlgili merkezi parti değerlendirmelerinde de zaman zaman bu sorunla bağlantılı olarak vurgulanan bazı örneklerden de de yararlanarak açmaya çalışalım. Yeni çalışma tarzı öncelikle partinin “tarihsel dönem ve devrimci parti” değerlendirmelerine uygun bir bilinç açıklığını gerektirir. Elbette bilinç demek, bugünkü güncel sorumluluklara tarihsel bir çerçevede bakabilmek anlamına gelir. Bu bir misyon bilinci demektir ki, bu bilinç sorunlara yaklaşımda, politik ve pratik çözümler üretmede devrimci örgüt ve kadronun düşünce tarzındaki değişimin yolunu açacaktır. Böyle düşünen bir kadro ve örgüt, sadece tarihin öznesi olduğunu bilmez, aynı zamanda andaki politik süreçlere devrimci bir tarzda yanıtlar üretmek sorumluluğu ve zorunluluğu duyar. Çünkü devrimci bir örgüt-kadro sadece yorumlamakla kalmaz değiştirir. Değiştirmek için devrimi beklemez, varolanı devrime doğru yöneltme gücü ve refleksi edinir. Demek oluyor ki, çalışma tarzı dediğimizde bir düşünce, davranma ve eylem tarzı değişikliğinden söz etmiş oluyoruz.

Eylem örgütü haline gelmek!

Bir propaganda örgütü olmaktan çıkıp eylem örgütü haline gelmek, hedeflenen çalışma tarzının en önemli boyutlarından birisidir. Ama bu, propagandayı küçümsemek ya da eylem peşinde koşmak anlamına gelmez. Varolanı böyle anlamak mekanik bir kavrayışa özgüdür. İstenen, partinin siyasal-toplumsal ve sınıfsal süreçlere ilişkin düzenli-sürekli bir müdahale çizgisinin politika-örgüt-eylem bütünlüğü içerisinde geliştirilmesidir. Bu da demek oluyor ki, esas olan taktik politika ve eylem alanında her an işleyen bir biçimde partinin hareket tarzını değiştirmektir. Unutmayalım, genel planda çeşitli süreçlere ilişkin tutum belirlemede partinin dün olduğu gibi bugün de esaslı bir sorunu yoktur. Ama iş bu yaklaşımları taktik politika ve eylem alanına taşımaya geldiğinde, bir darlık ve tıkanma yaşanmaktadır. Elbette şu ya da bu politik sürece ilişkin taktik politik-eylem çizgisi belirlenirken sınıf mücadelesinin düzeyi, sınıflar arası güç ilişkileri ile birlikte öznel güç ve imkanların durumu da dikkate alınır. Ama bizde sorun kendisini, taktik politika ve eylem çizgisini belirlerken bu koşulları dikkate alıp almamakta değil, çoğu durumda bu yönde bir düşünce ve davranış çizgisinin tutturamamakta gösterebilmektedir.

Ya siyasal yaklaşımlar genel doğrular olarak bir tarafta tutularak apolitizme düşülmektedir. Ya da taktik politika alanına inilemediği ölçüde, bu yaklaşımların genel ve yüzeysel bir propagandasının ötesine geçilememektedir. Oysa, toplum düzeyinde politika yapıyorsanız, tüm toplumsal özlem ve duyarlılıklardan yararlanmayı bilmeli, bunlar üzerinden işçi sınıfını idelolojik-siyasal olarak kazanabilmeyi, giderek de mücadele sahnesinde siyasal sınıf kimliğinize uygun bir güç odağı yaratabilmeyi başarabilmelisiniz. Bu ise her şeyden önce taktik politika alanına inmek demektir. Elbette taktik politika sadece genel siyasal ve toplumsal sorun ya da gelişmeler üzerinden yapılmaz. Aynı zamanda, ne kadar yaşamın içerisindeyseniz, ne denli kendi toplumsal zemininize oturmuşsanız, o denli zengin, somut ve etkili politikalar üretme olanağına sahip olursunuz. Ama hangi düzeyde olursa olsun taktik politika dediğinizde, herhangi bir soruna ilişkin politik bir tutumdan hareket ediyorsunuzdur. Ama bu politik tutum kendisini hayat içerisinde doğrulamalıdır. Bunun için de propaganda-eylem-örgütlenme bütünlüğü içerisinde hayata geçirilmeli, uygulanmalıdır.

İşte bu bütünlük içerisinde alanlarda politika üreten bir davranış çizgisi geliştirmeyi başarabildiğimizde, sınıf ilişkilerinin durumu, işçi sınıfının durumu, güç dengeleri, güç ve olanaklarımız vb.’ni de dikkate alarak taktik bir politika-örgüt-eylem çizgisi belirleyebiliriz. Bunun her zaman kitlesel eylemler olması gerekmez. Ya da olağanüstü bir gelişmeye rağmen, güç dengeleri ve elinizdeki imkanlar ancak bir taşı atmaya yetiyor olabilir. Ama sonuçta bu taş, herhangi bir duruma ilişkin saptanmış bir politikanın eylemsel sonucu olduğu ölçüde, son derece anlamlı ve değerlidir. O halde, gücün olduğunda daha fazlasını yapacaksındır ama bugün de politikanla, pratiğinle, herşeyinle yaşamın içerisindesindir. Hem siyasal alanda hem tutum alarak hem de eylem alanında bir taş atarak varlığını ortaya koyarsın.

Yukarıda vurguladığımız gibi, bunu devrimci iddiamızın doğal ürünü bir tür reflekse, bir davranış çizgisine dönüştürmektir önemli olan. Böyle davranmazsanız, bir yerden sonra siyasal gelişmeler karşısında ezilir, misyon duygunuzu ve iddianızı yitirirsiniz.

Örneğin, sizin çalışma yürüttüğünüz bir alanda bir işçi katliamı yaşanmıştır. Bu gelişme karşısında yapacağınız çalışma, bu katliamı en yaygın biçimde teşhir etmek, sınıf içerisindeki öfkeyi büyütmek ama beraberinde de etkin bir eylemli mücadeleye konu etmek biçiminde olmalıdır. Bu ise güç ve imkanlarınıza, bulunduğunuz alanda değerlendirebileceğiniz potansiyel enerjiye bağlıdır. Ama öznel durumunuz ne olursa olsun, mutlaka bu bütünlük içerisinde davranmalısınız. Onlarca fabrikaya değil, birkaç fabrikaya seslenebilirsiniz, ama bununla da kalmaz, kitlesel bir eylem yapamıyorsanız hedefini bulan bir eylem biçimine başvurabilirsiniz.

Doğru bir eylem tarzı için öncelikle, hemen her gelişmeye taraf olmanızı ve sorumluluk duymanızı sağlayacak bir misyon bilincine sahip olmak gerekir. Bununla birlikte siz bir sınıfı temsil ediyorsunuz, o sınıfın ileri siyasal kuvvetisiniz. Yaptığınız eylemlerle o sınıfı en duyarlı kesimlerinden başlayarak harekete geçirmek durumundasınız. Çoğu durumda eylem biçimi üretmekte yaşanan tıkanıklığı çözmenin yolu buradan geçmektedir. Bu bir politik önderlik kapasitesi anlamına geldiği gibi, çalışma tarzımızdan kaynaklanan sorunların çözümünün de anahtarıdır.

Her yolla sınıfı politikleştirmek!

Elbette sorunun çözümünü bu son örnek bağlamında ele almak onu bir bakıma darlaştırmak ve mevcut tarzı başka bir düzeyde sürdürmek olur. Aslında şu ya da bu gelişmeden bağımsız olarak temelde yapılması gereken, siyasal çalışma ve mücadele yaşamımızı temelde fabrikalar olmak üzere işçi sınıfı merkezli kurabilmektir. “Çalışma tarzında köklü bir değişim ihtiyacı” başlıklı değerlendirmede ele alındığı gibi, bunu yaparken ekonomizm-sendikalizme düşülmemeli, ekonomik duyarlılık ve taleplerden yola çıkılsa bile yürütülen faaliyet devrimci bir çerçevede kurulmalıdır.

Örneğin fabrika çalışması sendikalaşma çalışması demek değildir.  Elbette duyarlılık bu alandaysa, o fabrikadaki çalışma bu gündem üzerinden yürütülse bile, beraberinde siyasal gündemler ihmal edilmez. Sürekli bir sosyalist propaganda, siyasal süreçler konusunda sistematik bir teşhir, yaratılan duyarlılıkları eylem alanına taşımak yönünde girişimler fabrikadaki olağan parti çalışmasıdır. Komünistlerin amacı, tek tek kapitalistlerle işçiler arasındaki gerilimlerden yola çıkarak işçi sınıfını politikleştirmektir, ama bu düz ve mekanik bir süreç değildir. Zira işçiler kapitalistlerine karşı mücadeleden önce genel politik süreçler üzerinden de politikleşebilir ve mücadele sahasına inebilirler. Bu bazen çok daha olanaklı hale gelebilir. Burada önemli olan, partinin işçi sınıfını siyasallaştırmak ve bağımsız bir politik hareket haline getirmek doğrultusunda sistemli ve kararlı bir çalışma yürütmesi, siyasal bilinç taşıma görevini bu bütünlük içerisinde amaca en uygun biçimde yerine getirebilmesidir.

Bugün partinin talebi, mevcut güç ve imkanların kendi içerisinde olağanüstü bir zorlanmasıyla siyasal çalışmaya yüklenmek değil, çalışma ve hareket tarzında köklü bir değişikliğe gitmektir. Bu, keskin politik mücadele anları da dahil, çalışmanın günlük olarak planlanmasında köklü bir değişiklik yapmak demektir. Bu, misyon duygusunda, konumlanışta, siyasal süreçlerin ele alınışında, sorunları çözme tarzında, örgütü yönetmede, mücadele ve eylem tarzında çok yönlü bir dönüşüm demektir. Tüm bu ve benzeri bakımlardan atılacak adımlarla hem örgütün hem de kadronun hareket tarzını değiştirmek demektir.

Çalışma tarzı esasta bir hareket tarzıdır. Her çalışma tarz kendine göre bir düşünce, yaşam ve davranış tarzı yaratır. Bunun ne demek olduğunu bir örgütsel yapı ya da kadronun pratiğinden giderek de anlayabiliriz. Bir örgüt eğer kendisini bir düşünceyi hedef kitlesine propaganda etmek üzerine kurmuşsa, bu örgütün hareket tarzı, en fazla bildiriyi en hızlı şekilde alana taşımakla sınırlıdır. Örgütsel-yaşam bu çerçevede alışkanlıklar ve mekanizmalar ortaya çıkararak biçimlenir. Ama bu örgüt aynı zamanda hedef kitlesini harekete geçirmeyi hedefliyorsa, propagandanın yanında bu kitleyi harekete geçirecek araç ve yöntemleri de bulmak zorundadır. Bu durumda hem propagandanın içeriği değişecek ve zenginleşecek, hem de propaganda eylemle birleşeceği için örgütlenmenin kapsamı genişleyecektir. Artık bir düşünceye yandaş kazanmakla yetinmeyen örgüt, giderek bu insanları eyleme çeken ve eylemine önderlik eden bir düzey kazanacaktır.

Partinin çağrısına yanıt vermeliyiz!

Doğru bir çalışma tarzı için öncelikle örgüt ve çalışmanın kendisini işçi sınıfı zemininde sağlam biçimde kurması gerekir. Bu zeminde sürekli biçimde politika-örgütlenme ve eylem bütünlüğü içerisinde müdahale çabası içinde olması gerekir. Siyasal alanda devrimci odaklaşma için güçlü bir siyasal pratik gerekir. Elbette tüm bunları bütünlük içerisinde yürütebilecek güçlü bir önderlik kapasitesi gerekir, ki bu çalışma tarzının değiştirilmesinde çözücü halkadır.

Yerel örgütler ve tek tek kadrolar çalışmalarını bu gözle ele almalı ve sürekli sorgulamalıdırlar. Yaşanan darlığı aşmak doğrultusunda düşünsel yoğunlaşma içine girmeli, pratik zorlanma alanlarını tek tek tespit ederek yüklenmelidirler. Örneğin bir kadronun yaşamını ele alalım. Bu kadro gününü geneldeki dağınık kitle ilişkilerini bir adım ötesine geçmeyi düşünmeden görmekle yetiniyor, zaman zaman merkezi propaganda materyallerini rutinleşmiş bir tarzda belli fabrika ve servis noktalarına taşıyor, zaman zaman yapılan kitle eylemlerine katılıyorsa, bu kadro ne gelişme ve serpilme imkanı bulur, ne de verimli olur.

Elbette sorun tek tek kadroda değil, o kadronun da bir parçası olduğu örgüttedir. Çünkü bu örgüt, tüm kadrolarını sınıf eksenli bir çalışma içerisine sokmalı, yaşamlarını bu doğrultuda denetlemeli, ilişki ve günlük yaşamını mekaniklikten çıkaracak taktik politika-örgüt ve eylem çizgisi ortaya koymalı, buna uygun araçlarla beslemelidir. Elbette kadro-örgüt ilişkisi tek yönlü pasif bir ilişki değildir. Örgütler de kadrolardan oluşur ve nitelikli, ne yaptığını bilen, misyon bilinci gelişkin kadrolar, devrimci-dinamik bir örgütün yaratılmasında temel önemde bir rol oynarlar.

Devrimci kadrolar olarak sorumluluklarımıza bu çerçevede bakmalı ve rolümüzü oynamalıyız. Parti tarihsel misyonumuzu yerine getirmek bilinci ve iradesiyle bizi her bakımdan kabuğumuzu kırmaya çağırıyor, bu çağrıya yanıt vermeliyiz.


Üste