Logo
< 15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi

TKİP VI. Kongresi tutanakları… Sınıf mücadelesi ve TİS süreçleri


İa: Gündemimiz “Sınıf mücadelesi ve TİS süreçleri”. Önümüzdeki komisyon metni, gerçekte Parti Programı’nın “emeğin korunması” bölümüne ilişkin tartışmalarının özetlenmiş hali. Sunum metninin son paragrafında, bunu neden tercih ettiğimizin açıklaması var:

“Emeğin korunması mücadelesini ve bu kapsamda değerlendirilebilecek TİS süreçlerini, olumlu veya olumsuz yönleriyle bu bütünlük üzerinden değerlendirebilmek önemlidir. Devrimci sınıf çalışmasının temel yaklaşımları, süreç değerlendirmelerinde de esas kriterleri vermektedir. Bu süreç sınıfın bilinç ve örgütlülüğüne ne katmıştır? Sınıfın inisiyatif ve iradesinin açığı çıkmasına ne gibi bir etkisi olmuştur? Sermayenin, devletin ve sendikal bürokrasinin karşısında konumunu güçlendirmiş midir? Önemli olan daha da çoğaltılabilecek bu soruların devrimci yanıtlarıdır...”

Sınıf zemininde somut politika yapabildiğimiz gündemlerden birisi olan TİS süreçlerinde, sendikalar, sendikal bürokrasi, sendikal mücadele alanlarında bir dizi tartışmalı nokta ortaya çıkabiliyor. Sunum metninin ortaya koyduğu çerçeve üzerinden bu sorunları tanımlamaya çalıştık.

Ch yoldaş konuşmasında, birtakım süreçlerin nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair anlamlı vurgular yaptı. İlkesel önem taşıyan stratejik yaklaşımlarımızı öncelikli kıstas olarak ifade etti. Yoldaşın konuşmasından da hareketle iki noktayı kısaca ifade etmek istiyorum.

İlkin TİS süreçlerine müdahalemizin hedefi, içeriği, zemini ve sınırı üzerinden durmalı, bunda ne denli başarılı olabildiğimizi somutlamalıyız. İkincisi, TİS süreçlerini kendi içinde değerlendirme darlığına düşmemeliyiz. Bunu sınıf mücadelesinin geneli içinde ele almalı, bu açıdan ne ifade ettiği üzerinde durmalıyız. Bu türden özel süreçlerin sınıf hareketinin geneline neler bıraktığı, mücadelenin genel seyrini nasıl etkilediği özellikle önemlidir.

Ch yoldaş, kimi güncel kazanımlar pekâlâ sınıfın mücadele dinamiklerini sınırlayan bir rol de oynayabilir, işçileri düzene ve sendikal bürokrasiye bağlayan sonuçlarda üretebilir dedi. Son Metal TİS sürecini bu gözle değerlendirmek özellikle önemlidir.

Metal Fırtınası Türk Metal yönetimi şahsında sendikal bürokraside önemli gedikler açtı. Türk Metal yönetimi sarsılan otoritesini tesis edebilmek için, yeri geldi taviz vermeye, yeri geldi biçimsel bir demokrasi işletmeye çalıştı. Bu türden oyun ve manevralara rağmen bir türlü eski otoritesini kuramadı. Fakat öte yandan, son TİS sürecinde nispeten yüksek bir zam almış olması ve bunun işçilerde yarattığı aldatıcı tatmin, Türk Metal’in daha özgüvenli davranabilmesini sağladı. Ekonomik sınırlarda işçilere kazanım olarak gözükebilen süreçler, hareketin genel seyri üzerinde ters etkiler yaratabiliyor. Kaldı ki “üç-beş kuruş kaygısı” üzerinden bakıldığında bile gerçekte ortada bir kazanım da yok. Buna rağmen yaratılan aldatıcı tatmin duygusu, Türk Metal çetesinin elini rahatlatan bir rol oynamıştır.

Doğal olarak bizim kendi müdahale zeminimiz, hareket eksenimiz tek başına bu dar ölçüler olamaz. Bunları gözeteriz, ama gerçekleştirdiğimiz müdahaleyi bütünselliği içinde anlamlandırmamız gerekir.

Nb: Metal TİS’leri ya da bu alandaki kimi gelişmeler üzerine tartıştık. Nasıl ki bir sendikal düzen var diyorsak, aslında buna bağlı da bir TİS düzeni var. Bundan bağımsız olmayan, temelde de kapitalistler ile sendika bürokratlarının masa başında çözdüğü, sermayenin ihtiyaçlarını esas alan bir düzen bu. TİS süreçlerinin en anlamlı yanı, sınıfın da duyarlılıklarının arttığı bir dönem olması nedeniyle, bu oturmuş düzene döne döne vurulması olabilir. TİS süreçlerinde Greif kriterlerini esas alacaksak, işçilerin söz sahibi olması, bu çerçevede taban örgütlenmesi ve inisiyatifi, taleplerin oluşturulmasından koparılıp kazanılmasına kadar taban inisiyatifine dayanmak gerektiği vb. üzerinde özel bir biçimde durmak gerekir. İşçi kitlelerindeki duyarlılığın alabildiğine arttığı bu süreçleri etkin bir şekilde değerlendirmek, önemli bir görev ve müdahale alanı olarak duruyor önümüzde.

TİS süreçleri gündelik sınıf çalışmamızın yalnızca özel bir alanı. Ama önemli imkanlar sunuyor ve bu imkanları değerlendirmek gerekiyor. Bazen kendi içerisinde TİS’e daralan bir bakışla hareket edilebiliyor. Sonuçta sınıf tırnak içinde “kazanıyor” ve biz de o süreçte sınıfa kazandırmış ve ardından bir kenarda kalmış oluyoruz. Son TİS sürecinde bu çok belirgindi. İşçiler döndüler, cebimize biraz para girdi dediler, buna katkısı için de Birlik’e teşekkür ettiler, o kadar! Böyle bir yaklaşım ve uygulamanın sonu yok, bundan bir sonuç çıkmaz demek istiyorum.

Dolayısıyla biz mevcut sendikal düzen ve ona bağlı olarak TİS düzenine vuramadığımız, sınıfın bilincinde ve eyleminde belli gelişmeler yaratamadığımız sürece, bu kaçınılmaz olarak devam edecek. İşçiler bize teşekkür edecekler ve gündelik çalışma hayatlarına dönecekler. Belki en belirgin bir şekilde buna vurmak gerekiyor. Buradan alınacak mesafe mevcut sendikal düzene de vurulan bir darbe olacaktır.

My: Bu sunum konusuna ve dolayısıyla metnine, alanlarda yaşanan kimi tartışmalar yüzünden özellikle ihtiyaç duyuldu. Bu somutta bir kez daha son metal sözleşmesidir. Başta TİS’dir ama birtakım süreçler, grevler de bunun içerisindedir. Bunlar yayınlarımıza da yansıyor, ardından birtakım tartışmalar, yorumlamalar yapılıyor. Bu nedenle ölçülerin bir kez daha konulmasının yararlı olacağını düşündük.

Partinin bu konuda önemli değerlendirme ve tartışmaları var. En güçlüsü Parti Kuruluş Kongresi’ndeki tartışmalardır. Kuruluş Kongresi’nde parti programı sorunu kapsamında tartışılan “emeğin korunması” mücadelesidir, TİS gibi dar bir alan değil. Emeğin korunması mücadelesinin önemi, kapsamı, sınırları ve elbette ele alınış tarzıdır. Bizse sorunu birtakım somutluklar üzerinden ele almak istedik.

Daha önce de belirtmiştim, her konuda yüzde yüz fikir ortaklığı sağlamak gerekli değildir. Sınıf mücadelesinin canlı ve çok yönlü pratiği içerisindeyiz. Çalışmamız büyüyor ve zenginleşiyor, bu türden sorunlar doğal olarak artacaktır. Bunu gözönünde bulundurarak bir kez daha temel ölçüleri koymak istedik.

İki ayrı alan var aslında. İlki işçinin kendi ekonomik-sendikal mücadelesidir. Kapitalist ile masaya oturur, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, ücretini yükseltmek ister. Kapitalist ise tersinden, maliyetleri düşürmek adına ağır çalışma koşullarını ve düşük ücretleri dayatır. Sonuçta çatışırlar ve biz de bu mücadele yer alırız. Bunun işçileri kitlesel olarak eyleme çekmenin kolay ve etkili bir alanı olduğunu biliriz. Sürece müdahil oluruz ve içine gireriz, derinleştirmek ve politikleştirmek, politik sonuçlar elde etmek isteriz.

Sözleşmenin iyi olması onu imzalayan bürokratı kurtarmaz. Sözleşmenin iyi olması, çok geçmeden ücretlerin düşmeyeceğini göstermez. Bizim bu açıdan geniş bir politika alanımız var. Sözleşme iyiyse iyidir deriz. Sözleşme iyidir ama ölçü budur, şu şu dinamiklere dayanmıştır deriz. Dinamik işçi ise işçi deriz, politik gelişmelerse politik gelişmeler deriz. Realite ne ise olduğu gibi kabul ederiz ve işçiye de böyle sunarız.

Ama bizim esas alanımız bu değil. Biz bu alana kendi içinde üç-beş kuruş üzerinden bakmıyoruz. Sınıfın birliğini sağlamak ve içinde bulunduğu sömürü koşullarından kurtarmak hedefi üzerinden bakıyoruz. Çok zor değil, karmaşık da değil. Ama neden bazılarımız için karmaşıklaşıyor? Çünkü iki tartışma iç içe giriyor. Biz buna niye “kazanım” demiyoruz deniliyor. Kazanım demiyoruz, çünkü sınıfı ilerletmiyor. Sözleşme iyi mi? Evet sözleşme iyi. Şu veya bu sözleşmeye atfen demiyorum. Yoldaşların verdiği verilere göre, metal sözleşmesinde sanıldığı gibi bir kazanım yok. İşyeri sözleşmelerinde de böyle. Ama bu ölüm kalım savaşı değil. Asla imzalamam vb. diyor ama imzalıyor.

Biz yine gerekeni söyleyelim. Bunun çalışma koşullarını kötüleştireceğini söyleyelim. Ama bu bizim temel mücadelemiz mi? Biz işçileri böyle bir mücadeleye sokup yormak zorunda mıyız? Aramızdaki mesafeyi açmak zorunda mıyız? Devrimci sınıf mücadelesi için faydalıysa, herhangi bir fabrikada ücret mücadelesini derinleştirmek bunu sağlıyorsa, sonuna kadar yapalım. Bunu işçiler kaldırabiliyorsa, bizimle ve sınıf mücadelesiyle bağları kuvvetleniyorsa yapalım. Yoksa yapmayalım demiyorum ama gerçek ne ise onu söyleyelim. Bu koşullarda bu ücretle yaşayamazsın diyelim.

Karmaşık bir sorun değil ama tartışmalar yaşanabildiği için, hangi ölçüleri esas aldığımızı ortaya koyan bağlayıcı bir metin kaleme almak ihtiyacı duyduk Buradan bir irade çıkaralım. Bundan sonra bir tartışma olduğu zaman, bu metin kongre tartışmalarının sonucudur, bunu esas alacağız diyebilelim. Altı ay sonra artık TİS süreci tartışılmaz, onun sonuçları, sonuçlarına karşı mücadele biçimleri vb. tartışılır.

Bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bazı şeyleri kendi sonuçlarından daha öteye götürmeyelim. Sonuçta bu bir TİS sözleşmesidir. Daha önce de örnek vermiştim. TİS’i siyasallaştıralım, siyasal madde koyalım tartışması yapılabildi. Bu bir sözleşme, bunun neyine siyasal madde koyacaksınız? Patrondan ne isteyeceksiniz? OHAL kaldırılsın talebinin ileri sürüleceği yer, TİS masası mıdır? Bunu sınıf hareketine politik müdahale sanmak gülünçtür.

Belli ki temel yaklaşımlarımızı ortaya koyan belgeler üzerinden değil, el yordamıyla tartışıyoruz, pratikten öğreniyoruz. Ama toplam birikime hâkim değilseniz, sadece pratikten öğreniyorsanız, sonuçta işte böyle tökezlersiniz.

Komünist Manifesto’dan 150 yıl sonra ekonomist bakış açısını savunabilen, sınıf hareketi ancak böyle aşamalardan geçerek bilinçlenir diyebilenleri gördük. Lenin’in aynı tartışmalara karşı neler söylediğini biliyoruz, hala bunun neyi tartışılıyor? Sınıf nasıl bilinçlenir, sınıf hareketine nasıl ve ne kapsamda müdahale edilir, ekonomik mücadelenin harekete kazandırdıklarının sınırı nedir vb...

Toparlayayım. Partinin toplam birikiminden bakacağız. Gene farklılıklarımız olacak, gene tartışacağımız noktalar olacak ama bunlar çözülecek süreç içerisinde. Veya farkı fikirler olacak ama partinin herkes için bağlayıcı bir ekseni olacak ve herkes ona uyacak.

Ad: Konuya ilişkin kimi tartışmalara bakıldığında, yöntemsel bakış sorunu var gibi görünüyor. Metal TİS’i kazanım mı değil mi tartışması aslında çok anlamı değil. Orada muhtemelen AKP’nin de müdahalesi olmuştur. O dönem şöyle bir hava vardı metal işçilerinde: Taleplerimiz bunlardır, eğer vermezlerse greve çıkacağız, yasaklarlarsa fiili grev yapacağız... Bu farklı şekillerde yansıdı. Bu arada Birlik’in sürece dair müdahaleleri, çağrıları, şiarları vardı. Alınan zam oranında, diğer TİS’lerle kıyasladığında, bir farklılık da vardı. Sınıfın verili bilinciyle şöyle bir algı oluştu. Evet bunlar bize biraz yüksek zam verdiler ama bunu vermelerinin nedeni, birincisi Birlik’in buradaki müdahalesi ve oynadığı rol. İki, işçilerin olası grev yasağı karşısında fiili grevle hakkını aramak noktasında belli bir kararlılık sergilemesi...

Aslında önemli olan bu. Kazanımdı değildi tartışması kendi içinde çok anlamlı değil. Bu açıdan bakıldığında, Birlik’in bir etkisi oldu, işçiler tarafından bu yaygın biçimde dile getirildi. Bu sınırlarda bir etki vardı. Bu çok da önemsiz değil. Birlik’in müdahalesinin metal işçileri üzerinde şu veya bu düzeyde yankı bulduğunu gösteriyor. Aslında olay bu sınırlardaydı.

Tabii ki TİS süreçleri sınıflar mücadelesinin bir alanıdır. Politik müdahale için elverişli bir zemin sunmaktadır. Sermaye ile emek arasında, işçi sınıfı ile burjuvazi arasında, sömürü, baskı, artı değer üzerinden işlenebilecek bir gündemdir. Burada işçi sınıfı kendi ürettiği artı değerden bir nebze olsun daha fazla almaya çalışıyor. Yanılmıyorsam Brecht’in şiirinde vardı, terazinin iki kefesi. İşçi sınıfı artı değeri üretiyor ve bu iki kefeye bölünüyor. Burjuvazi çoğunu alıyor, işçi sınıfına kırıntı veriyor. İşçi bir şey kazanacaksa, burjuvazinin kefesinden almak zorundadır. Bunun için de örgütlenecek, mücadele edecek ve o kefeden bu kefeye bir şeyler aktarılabilecek. Ama işçiye şunu da söylemeliyiz. Sen şimdi bunu alsan bile, zayıfladığın anda, burjuvazi kaşıkla verdiğini kepçeyle geri alacaktır. Elbette bu mücadele önemlidir ama esas olan sömürüyü ortadan kaldırmaktır. Burjuvazinin artı değerden bir hakkı yoktur, onun kefesindeki herşeyi alıp işçi sınıfına ve emekçilere vermek gerekiyor, vb...

Ch: Tam üç yıl önce, V. Parti kongresinde; gelecek TİS sürecinde Türk Metal farklı davranacaktır, yerlerde sürünen itibarını toparlamak için “mücadeleci” görünmeye çalışacaktır, eski konumunu yeniden kazanabilmesi için muhtemelen kapitalistler de, MESS de buna anlayış gösterecektir, değerlendirmesi yapılmıştı. Parti üç yıl önce bunu öngörmüştü ve sonuçta olan da bir ölçüde bu oldu.

Bunu öngördüğünüz bir durumda buna göre bir basınç uygularsınız. Nitekim böyle de oldu ve bu basınç altında Türk Metal yeni sözleşmede başka türlü davrandı. Ama bu daha baştan işçilere de bu biçim anlatılmalıydı. Türk Metal’in 2017’de neden başka türlü davranacağı da işlenmeli, MESS taviz verirse bundan dolayı verecektir, denilmeliydi. Nitekim bir bölge raporu, Türk Metal süreçten gerekli dersleri çıkartmıştır, artık fabrikalarda temsilci seçimleri yapıyor, kapı önlerinde direniş örgütlüyor, patronu grevle tehdit ediyor, diye yazıyor.

Bunda Birlik’in çok önemli bir rol oynadığı açık. TİS’te almış mıdır, almamış mıdır tartışması yerine, işçilerin önünde bunu öne çıkartmak gerekirdi. Artık Birlik’siz sözleşme bağlanamıyor demek gerekirdi. Bu politik bir tercihtir, bilerek seçilen bir vurgudur. Eğer siz kazanım olmuştur, alınmıştır diye tartışırsanız, bunu tartışmanın ekseni haline getirirseniz, çok da bir şey anlatamazsınız işçilere. Siz tartışma eksenini başka yerden kuracaksınız. Üç kuruş zam alan işçi bir kazanım elde ettiğini düşünebilir. Ama parti olarak sizin müdahalenizin amacı, işçi hareketini bu küçük çatışmalar üzerinden daha ileriye taşımaktır. Sizin müdahale planınınız bu amaca dayalıdır. Bu plan doğrultusunda ne yaptınız ve sonuç ne oldu? Tartışılması gereken budur. Siz eğer TİS’te amaç gerçekleşmiştir derseniz, işçi yatışır, Türk Metal başarı sağlamış gibi olur, siz de boşlukta kalırsınız.

Önemli olan ilkesel ve yöntemsel yaklaşımdır. Gerçekten bazen bazı tavizler sınıfı sizden uzaklaştırır, siz de sürecin size yaramadığını saptarsınız yüreklilikle. Bu sürecin somut nesnel seyrinin bir sonucu olabileceği gibi, sizin hatalı tutum ve politikalarınızdan dolayı da böyle olabilir. Siz sorunu işçiler önünde ortaya koyarken, işçi burada herşeye rağmen bir şey kazandıysa, Metal Fırtınası ve o zamandan beri Birlik’in uyguladığı basınç sayesinde kazandı dersiniz. Ardından da eklersiniz; birliğinizi korumaz, örgütlülüğünüzü güçlendirmezseniz, elde ettikleriniz çok geçmeden elinizden alınır, bunun da bilin!

Biz söylemimizi böyle kurmak durumundayız. Ücretler tabii ki her seferinde kapitalistler tarafından bir biçimde, dolaylı vergilerle, zamlarla vs. geri alınır. Ama işçi sınıfı bu mücadeleler içerisinde eğitilir, birliğini geliştirip güçlendirir, örgütlenmesini pekiştirir. Ve bunda başarılı olunduğu sürece de, elde edilenler öyle her zaman da kolayca geri alınamaz. İşçi örgütlüyse, birlik halindeyse, kazanımlarının korunmasında duyarlıysa, bu öyle kolay da olmaz. Olsa bile, bizzat buna direnme sürecinin kendisi hareketi yeni düzeylere taşır.

Lassalle’ın ünlü “ücretlerin tunç yasası” düşüncesinin sakatlığı bunu anlayamamasındadır. İşçiler ne yaparsa yapsın ücretler hep asgari düzeyde kalır ya da çok geçmeden bu düzeye geri döner, dolayısıyla buna yönelik mücadelenin, ekonomik mücadelenin ve grevlerin bir anlamı ve yararı yoktur! Böyle denilerek, sınıf mücadelesinin temel bir alanı, sözümona keskin bir söylemle, gerçekte ise kapitalistleri rahatlatacak biçimde boşa çıkartılır. Proudhon’un yaptığı buydu, Lassalle’ın yaptığı bu olmuştu. Bunların tam da işçi sınıfının mücadelesini düzenin sınırları içerisinde tutmaya çalışan küçük-burjuva sosyalizminin temsilcileri olmaları rastlantı değildir.

Ne: Komisyon metninde TİS süreçlerine bakışta esaslı bir sorun yok. Belki TİS süreçlerinin etkili bir mücadele süreci olarak ele alınması sorunu biraz daha kuvvetli konulabilirdi.

Öte yandan bizim TİS süreçlerine müdahalemizin başarısı, büyük ölçüde TİS süreci kapsamındaki işletmelerdeki varlığımıza sık sıkıya bağlı. Kuşkusuz buna rağmen bu sürece etkili bir biçimde müdahale edebilmenin yol, yöntem ve araçları var. Ama yine de tutum ve taleplerin işçiler arasında gereğince tartışılabilmesi, TİS sürecinin bir mücadele süreci olarak ilerletilebilmesi, hiç değilse temel işletmelerde var olmaya bağlı.

TİS süreçlerine müdahale kapsamında ilişki kurabildiğimiz bazı ilerici sendikacıların ileri sürdüğü bir argüman var: Siz ne derseniz deyin, bugün işçinin TİS sürecinde temelde ilgilendiği şey, sonuçta ne kadar zam aldığıdır. Öteki maddeler, sosyal haklar vb. işçinin ya özel ilgi alanı dışındadır ya da ikincil önemdedir.

Bu iddialarında haklı olabilirler. Ama işçinin TİS sürecine öyle yaklaşmasını belirleyen, sınıf hareketinin bugünkü durumuyla beraber sendika bürokrasisinin izlediği politikadır. Sorumluluğu işçiye yükleyen bu tutuma vurmalıyız. Ama öte yandan bizzat işçilerin geriliklerinin de üstüne gitmeliyiz. TİS komitelerinin etkin olması, bölümlere dayalı olması, TİS’in tabandan doğru örülerek oluşturulması, bu çerçevede özellikle önemli.

Mesela PETKİM ve TÜPRAŞ’ta bir ölçüde olsun böyle yapılıyor. Bir taslak hazırlanıyor ve temsilciler tarafından bütün bölümlere yayılıyor. Ama bunu mecbur oldukları için yapıyorlar. Çünkü öyle bir kültür yaratılmış zamanında, yapılmazsa işçi hesap soracak. İşçiler taslaklara kendi önerilerini koyuyorlar, öyle oluşturuluyor. Bu sürecin gerçek anlamda bir mücadele süreci olabilmesi ve tabana dayalı olarak işletilmesi sorunu üzerinde özel bir biçimde durmalıyız.

Ch: Ne. yoldaş bazı vurguları zayıf bulmuş olsa da bence metin yeterlidir.

My: Evet, bazı vurgular zayıf kalmış olabilir. Ama bu yöntemsel yaklaşımdan geliyor. Biz TİS’i nasıl örgütleyelim diye tartışmak istemedik, sorunun nasıl ele alınması gerektiğine ilişkin esasları ortaya koymaya çalıştık. Bizim sorunumuz TİS uzmanı olmak değil, TİS üzerinden sınıf hareketine politik müdahalede bulunmaktır.


Üste