Logo
< 15-16 Haziran, sol hareket ve işçi hareketi

Siyasal gelişmeler ve işçi hareketi - D. Taylan


Ülkenin içinde debelendiği çok boyutlu kriz tablosu ekonomik ve siyasi boyutları ile sürekli olarak derinleşiyor.

İşçi sınıfı bu çok boyutlu krizin özellikle ekonomik boyutunu her geçen gün daha ağır bir şekilde hissederken, ondan bağımsız bir şekilde ilerliyor izlenimi verse de, derinleşen siyasal kriz de işçilerin duruşunu, değerlendirmelerini ve davranışlarını giderek daha fazla etkiliyor.

Bugün siyasi krizin en belirgin yansıması AKP’nin önlenemeyen gerileyişi. AKP geniş kitleler nezdinde inandırıcılığını ve güvenilirliğini sürekli yitirirken, burjuva siyaset arenasında düzende keskin bir kırılmaya engel olacak alternatifler yaratmak için girişimler hızlanıyor. Bu girişimlerin bir ayağını İBB üzerinden İmamoğlu oluştururken, diğer bir ayağında ise Babacan ve Davutoğlu üzerinden AKP’yi parçalayacak adımların atılması yer alıyor.

Toplumu boğan baskı atmosferi, sürekli yapılan zamların yarattığı ekonomik hoşnutsuzluk, grev yasakları üzerinden alınan sınıfsal tutumlar ise, AKP eksenli dinci gericiliğin etkisindeki işçi sınıfında, bugün için onu açıktan savunma iradesinde zayıflama, yarın için ise bir kopuşa hazırlık olarak gösteriyor.

Özellikle son bir yıldır fabrikalarda AKP’li işçilerin eski türden savunularından eser kalmadı. AKP etkisindeki işçi sınıfının önemli bir kesimi bugün büyük oranda sessiz bir geri çekiliş yaşıyor. Kısmen bu kitleden de hoşnutsuzluk sesleri yükselebiliyor.

Kürt sorunu ve Suriye eksenli konularda siyasi gericiliğin sınıf kitleleri üzerindeki ağırlığı devam etse de, yaşadığı ekonomik yıkım işçi sınıfını da yeni arayışlara yöneltiyor.

Elbette Türkiye tarihi açısından ekonomik yıkımların getirdiği siyasi değişimlere yabancı değiliz. Deyim yerindeyse mutfaktaki yangının hükümetler devirdiği sayısız örneğin tanığıyız. Ancak, bugün bu açıdan çok daha kaotik bir tablo ile karşı karşıyayız. Geçmişte, devlet organizasyonu hükümetlerden görece bağımsız bir gerçeklik iken, bugün AKP şahsında bir parti devleti inşa süreci sözkonusu.

Dolayısıyla geçmişte devletin bekası adına hükümetler gözden çıkarılırken, bugün düzenin değil ama devletin bekasının AKP’nin bekası ile eşitlendiği bir süreçten geçiyoruz.

Yani, düzenin bekası adına yeni alternatifler hazırlansa da, AKP şahsında devletin bekası sorunu bu alternatiflerin devreye sokulmasında burjuva siyaset arenası için bile çok daha gergin bir süreci beraberinde getirecektir.

Bu tablonun işçi sınıfını siyasallaştırma, dahası devrimcileştirme olanaklarını artıracak bir döneme kapı araladığını söyleyebiliriz.

Zira, hala büyük oranda ekonomik çıkarlarının esiri olsa da, gündelik gelişmeler işçi sınıfını her zamankinden daha fazla sınıf refleksi ile davranmaya zorluyor, kapitalizmin bin bir türlü hile ile siyasal alanın dışına ittiği sınıfsal çelişkiler asli zemininde gün yüzüne çıkıyor.

Bugün, düzenin bekası adına alternatif olmaya soyunan tüm odaklar geniş kitleler üzerinde etki yaratabilmek için işçilerin sınıfsal taleplerine yanıt vermek zorundadır. Ama tam da bu noktada, parti devleti inşa sürecinin tek başına AKP’nin değil, burjuvazinin de ihtiyacı olduğu söylenebilir.

Bugün grev yasaklarında ve daha birçok konuda olduğu gibi işçilerin ekonomik talepleri eskisinden çok daha fazla demokrasi mücadelesi ile iç içe geçmiş durumdadır. En sıradan ekonomik hak mücadelesi bile güçlü bir demokrasi mücadelesi ile iç içe geçmek zorundadır.

İşte bu zorunluluk, işçi sınıfının siyasallaşması, siyasal sınıf bilinci ile davranması için uygun koşulları da yaratacaktır.

Marx’ın veciz deyişi ile “Burjuvazi artık yönetemiyor! Proletarya henüz yönetemiyor!” İşte, proletarya ekonomik ve demokratik mücadelenin iç içe geçtiği bu yeni evrede yönetmeyi de öğrenecektir. Ve gelecek, yönetmeyi öğrenen işçi sınıfının ve ona bu mücadelede Greif’ın, Metal Fırtınası’nın ruhu ve bilinci ile önderlik eden sınıf devrimcilerinin olacaktır.


Üste