Logo
< TKİP, katliamı lanetlemeye ve devrimci dayanışmayı büyütmeye çağırıyor...

Düzen kültürüyle çok yönlü hesaplaşmaya! - R. Defne


Kadın sorunu derin tarihsel kökleri olan toplumsal bir sorundur. Bu sorunun marksist tahliline dair partimizin bakışındaki berraklık ortadadır. Ancak bu açıklık kadar önemli olan, bunun bir devrimci olarak gündelik yaşamımızda nasıl karşılık bulduğudur. Bu nedenle şu sorular önemlidir: Çok yönlü eğitimi gerektiren bu konuya dair partinin teorik netliği pratiğimize nasıl yansıyor? Ataerkil kültürün alışkanlıkları ve etkileriyle devrimci temellerde nasıl bir hesaplaşma yaşıyoruz? Devrimci yaşam pratiğimizde bu soruları sıklıkla sormak ve sürekli iç mücadele yürütmek durumundayız.

Ataerkil kültürün gerici-geleneksel alışkanlıkları ile burjuva yoz kültür birlikte, farklı biçimlerde yaşamımızı etkiliyor. Bu gericilik, düzen kurumları ve araçları ile sürekli olarak pompalanıyor.

Bir devrimci olarak, günlük yaşamda kullanılan dilden ev içi yaşama, duygusal ilişkilerimizden yoldaşlık ilişkilerine kadar pek çok alanda ataerkil gerici kültürün yansımalarına karşı hassasiyet göstermeliyiz. Bu özen gösterilmediğinde, kadın-erkek fark etmeksizin, düzen kültürü ve alışkanlıkları söylem ve davranışlarımızda ortaya çıkabiliyor. Buna dikkat çekildiğinde, verilen tepkiler “feminist” bulunabiliyor. Ya da tersinden, yapılması gereken müdahale “feminist etiketi yememek” adına yapılamayabiliyor.

Her iki durum da, kadın sorununa devrimci bakış planındaki zayıflığın ya da çarpık kavrayışın sonuçları olarak yaşanmaktadır. Bu zayıflık ya da çarpık bakışın gerisinde, feminizmin ideolojik eleştirisinin doğru bir teorik çerçevede yapılamaması ve Marksizm’in kadın sorununa bakışının içselleştirilememesi vardır.

Partimizin konuya ilişkin değerlendirmelerinde, “kadına yaklaşımda ataerkil ideoloji ve kültürün, yanı sıra burjuva yozluğunun etkilerinin saflarımızdan özel bir çabayla kazınması”na dikkat çekilmiş, “Erkek ve kadın militanın komünist yeni insan ortak paydasında birleşebilmesi”, sorunun çözümü olarak tanımlanmıştır.

“Bunlar, kadın sorununun salt marksist teorik çerçevede kavranışının çok daha ötesinde bir sorunlar bütünüdür. Elbette öncelikle böyle bir teorik kavrayışı gerektirir, fakat bu kendi başına hiçbir biçimde yeterli olmaz, sorunu çözmez. Burada asıl ve çözücü olan, bilincin ve kişiliğin çok yönlü olarak devrimcileşmesidir, egemen ideoloji ve kültürün etkilerinin kazınmasıdır. Bu, özü bakımından, teorik dağarcığın gelişmesiyle değil, fakat ideolojik ve kültürel açıdan, ahlak ve moral değerler bakımından, devrimci sınıf mücadelesi içinde çok yönlü bir dönüşüm sorunudur.” (TKİP II. Kongre belgeleri)

Binyıllık kökleri olan bu sorunun ciddi bir hesaplaşma süreciyle aşılabileceği gerçeği unutulmamalıdır. Kadın sorunu konusunda teorik eğitim devrimci pratik çabayla birlikte ele alındığında, ataerkil kültürün etkilerini parçalamak mümkün olacaktır. Bu hiçbir biçimde ertelenemez bir görevdir. Kadının kurtuluşuna ilişkin devrimci propagandanın karşılığının devrimci birey nezdinde de görülebilmesi gerekmektedir. İşçi ve emekçilere yönelik faaliyetimizde göstermemiz gereken devrimci tutarlılık açısından bunun önemi ortadadır. İşçi ve emekçiler, devrimciler nezdinde yarının dünyasını, yeni kültürünü tanıyacak, güvenecektir. Bundan dolayı, bugünkü devrimcileşme mücadelesi ile yarının yeni insanı olma mücadelesi arasında kopmaz bir bağ vardır.


Üste