Logo
< Siyasal kampanyaların sınıf çalışmamıza etkileri üzerine

Kadrolaşma sürecinin bazı sorunları


 

Kadrolaşma sürecinin bazı sorunları

 

Devrimci sınıf mücadelesi yürüten illegal-ihtilalci bir parti için kadroların taşıdığı tayin edici önem yeterince açıktır. Tekrara düşmek pahasına, devrimci kadroların kritik önemini özlü bir şekilde dile getiren pasajı yeniden hatırlayalım:

“Doğru politik çizgiye sahip olmak, bu elbette ilk ve en önemli meseledir. Fakat yine de yetersizdir. Doğru politik çizgi ilan edilmek için değil, hayata geçirilmek için gereklidir. Ama onu hayata geçirmek için, Parti’nin politik çizgisini anlayan, bu çizgiyi kendi çizgisi olarak benimseyen, bu çizgiyi hayata geçirmeye hazır, pratikte gerçekleştirmeye hazır, bu çizginin sorumluluğunu alabilecek, savunabilecek, bu çizgi için mücadele edebilecek kadrolara, insanlara ihtiyaç vardır. Aksi halde doğru politik çizgi kağıt üzerinde kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.” (Komünist Enternasyonal’de Kadro Sorunları Üzerine, s.146, İnter Yayınları)

Bir devrimci partide militanların burada tanımlanan kadro niteliğine ulaşmak gibi bir önceliklerinin olması gerektiği açıktır. Ancak içinde bulunduğumuz verili koşullarda, yani sınıf ve kitle hareketinin alabildiğine zayıf olduğu, gericiliğin dünya ölçüsünde olduğu kadar ülkemizde de dizginlerinden boşaldığı, bunun ürünü siyasal atmosferin ağırlığını fazlasıyla hissettirdiği bir dönemde, yukarıda tanımlanan düzeye ulaşmanın belli güçlükleri olduğu da bir gerçektir. Zira devrimci bir niteliği ifade eden bu düzeye ulaşabilmek, böyle zorlu dönemlerde çok yönlü ve yoğun bir emeği, çok daha büyük bir iradi çabayı gerektirmektedir. Bunun böyle olduğunu komünist partilerin tarihsel deneyimlerden olduğu kadar, komünistler olarak kendi süreçlerimizden de biliyoruz.

İstenilen düzey ve gelişimi yavaşlatan etkenler

Örgüt konferanslarımızın yanısıra Parti Kuruluş Kongresi de kadrolaşmanın sorunlarını ele almış, sorunun önemine çubuk bükmüş, güncel boyutunu ise enine boyuna tartışmıştır. “Kadrolaşmanın ancak sıcak mücadele pratiği içerisinde, sistemli, hedefli ve istikrarlı bir siyasal sınıf çalışması yürütülerek, çok yönlü bir eğitimle sağlanabileceğini” saptayan Kuruluş Kongresi, parti politikalarını hayata geçirecek kadro kriterlerinin asgari çerçevesini ise şöyle çizmiştir:

“Bu sorumlulukların hakkını, elbette ki kendini tümüyle işçi sınıfı davasına adamış; ideolojik politik çizgiyi hiç değilse asgari düzeyde özümsemiş; kendisini örgütün asli bir öğesi olarak gören ve bunun gereklerine uygun hareket eden; örneğin Parti Tüzüğü’nde belirtilen haklarını kullanmayı bilen, görev ve yükümlülüklerini yerine getirme çabasını yaşamın eksenine koyan, sağlam bir devrimci militan kimliğe sahip partili kadrolar verebilir…” (Örgütsel cephedeki görevler ve kadrolaşmanın öncelikleri, Ekim, Sayı: 230, Kasım 2002)

Parti, burada yapılan tanımlamaya uygun kadrolar yetiştirmekte, kadro rezervi olan parti militanlarının düşünsel donanımlarını geliştirme, devrimci dönüşümlerini hızlandırma ve nihayet kadro düzeyine sıçratma noktasında pek çok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunlara kaynaklık eden pekçok öznel ve nesnel etken mevcuttur.

Militanların kadrolaşma süreçlerini yavaşlatan nedenler arasında; sınıf ve kitle hareketinin bir türlü aşılamayan zayıflığı, sol hareketin yaşadığı tasfiyeci sürecin devrimci güçleri de bir biçimde kemiren etkisi, düzen gericiliğinin toplumu zehirlemede aldığı mesafe, daha öznel planda ise tek tek kadroların donanım yetersizliği, sınıfsal kökenleri, kişiliklerinin şekillendiği sosyal ortam vb., bir dizi etkeni saymak mümkün.

Birkaç başlık altında özetlediğimiz sorunlara kısaca göz atalım.

Sınıf ve kitle hareketinin zayıf tablosu, devrimci siyasal faaliyetinin merkezine sınıf çalışmasını oturtan partimizin bazı militanlarını şu ya da bu düzeyde olumsuz etkileyebilmekte, gelişim süreçlerini zora sokabilmektedir. Zira, sınıf çalışmasında büyük bir ısrar ve kararlılık sergileyen, istikrarlı bir faaliyet yürüten komünistlerin, harcanan yoğun emeğe rağmen ulaşabildikleri kazanımlar halen sınırlıdır. Bu böyle olmakla birlikte, bazı temel değerlendirmelerimizde de vurgulandığı gibi, partiyi hem sınıfla bütünleşme hem sınıf içinden kadrolaşma açısından kendi gelişim sürecinin en ileri düzeyine taşıyan da, ilkelerinden sapmadan ve stratejik önceliklerinden şaşmadan sürdürülen bu ısrarlı ve istikrarlı çalışma olmuştur.

Devrimci siyasal sınıf çalışmasına bütünsel bakabilen, bu konuda yeterli bir ideolojik donanıma sahip olan, bu çalışmanın stratejik önemini kavrayan bir parti militanı, kimi zaman moral bozucu, can sıkıcı, hatta şevk kırıcı tutum ya da davranışlarla karşılaşsa bile, bunu tahlil etmekte, bunun yarattığı etkiyi aşmakta fazla güçlük çekmez. Elbette siyasal sınıf çalışmasında işçi ve emekçilerle dolaysız iletişim içinde bulunan parti militanları, karşılıklı etkileşim süreci içerisindedir. Ancak olguları parçalı değil bütünsel, yani diyalektik yöntemle irdeleyebilen parti militanları, güncel faaliyetin sözünü ettiğimiz türden olumsuzluklarıyla karşılaştıklarında, bunları sorun etmeden yollarına devam etmeyi başarabilmektedirler.

Sınıf ve kitle hareketinin verili durumunu bilince çıkarmak için ise, partinin 7. Yıl vesilesiyle sınıflar mücadelesinin farklı dönemlerdeki seyriyle ilgili yaptığı değerlendirmeye (Ekim, Sayı: 243, Aralık 2005) bakmak gerekir:

“Buna ilişkin derin diyalektik kavrayışı ve ölçüyü biz marksistler bizzat Marks’ın kendisinden ve en veciz ifadelerle almış bulunuyoruz. Tarihin yavaş ve evrimsel bir ilerleyiş içinde olduğu zamanlarda ‘20 yıl, bir günden fazla değildir’ diyen Marks, ama ‘daha sonra yirmi yılı kapsayacak günler gelebilir’ diye vurgulamıştır. Bununla bize tarihsel evrimin ağır ilerleyiş dönemleri ile bunu kaçınılmaz olarak izleyecek olan sıçramalı gelişmelerin diyalektik bütünlüğüne nasıl bakmamız gerektiğini anlatmak istemiştir.” (Güne Yüklenmek ve Geleceğe Hazırlanmak, Parti Değerlendirmeleri-2, s.356)

İlerici-devrimci parti ve örgütlerin güçlerinin son derece sınırlı olduğu bugünkü koşullarda, sol hareketten yansıyan tablonun iç açıcı olmadığı ortadadır. Tasfiyecilik süreci derinleşerek devam ederken, bundan bağımsız olmayan apolitikleşme de yaygınlaşıyor. Güçlerdeki sınırlılığı aşma kaygısı, ilkelerin ve stratejik önceliklerin bir yana bırakılmasına yol açıyor, hesaplı ve faydacı yaklaşımlar kaba biçimlerde dışa vurabiliyor. Sınıf ve kitle hareketinin zayıflığına eklenen bu tablo doğal olarak, devrimcileşme süreci yeni güçler üzerinde olumsuz bir etki yaratıyor. Partimizin saflarına akan militanların bir kısmı da şu veya bu düzeyde bu tablodan etkileniyor.

Oysa komünistler bugüne kadar, iki yenilginin ürünü tüm olumsuz koşullara rağmen, stratejik perspektiflerine ve önceliklerine uygun bir politik-örgütsel faaliyeti örgütlemede büyük bir kararlılık ve tutarlılık sergilemişlerdir. Yedikleri ağır darbelere rağmen, stratejik hedeflerine uygun bir politik-örgütsel faaliyette ısrar etmişler, sonuçta partiyi kendi tarihinin en ileri gelişme düzeyine taşımayı başarabilmişlerdir. Partili militanlar, solun iç açıcı olmayan bu tablosuna yolaçan nedenleri irdeleme başarısı gösterebildiklerinde (ki bu ideolojik donanımın adım adım güçlendirilmesini gerektirmektedir), partinin Türkiye devrimci hareketi açısından taşıdığı özel misyonun bilinciyle sorumluluklarına dört elle sarılmakta güçlük çekmeyeceklerdir.

Devrimcilik öncesi yaşamdan kalan zayıflıklar aşılamadığı ölçüde, düzen gericiliğinin ideolojik propagandasının insanın düşünce ve duygu dünyasını hedef alan kesintisiz ve çok yönlü saldırısı bilinçlere sızacak kanallar bulabilmektedir. Zira geçmişe ait aşılamayan her düşünce ve davranış, düzenin içimizdeki kalıntılarından başka bir şey değildir. Bu gedikler kapatılamadığı sürece, geri yönleri besleyen, bilinçleri bulandıran saldırılara karşı donanım eksik kalacaktır.

Militanların gelişim süreci geçmişin izlerini silip bilinci berraklaştırma yönünde ilerlediği müddetçe aşılamayacak engel, çözülemeyecek sorun yoktur. Bu noktada her militanın, ama özellikle sınıf dışından gelen ve henüz sınıf içinde dönüşme olanağı bulamayan militanların kesintisiz bir iradi çaba içinde olmaları gerektiği hiçbir koşulda unutulmamalıdır. Böyle bir iradi çaba sergilenemediğinde, devrimcilik öncesi yaşamdan kalma düşünce tarzı ve bunun dolaysız ürünü olan geçmişe ait alışkanlıklar aşılamaz, dahası bu konuda tutucu davranışların ağır basması da çoğu durumda kaçınılmaz olur.

Bu tür sorunların arka planına bakıldığında, kişilerin sınıfsal konumunun, içinde yetiştiği sosyal ortamın önemli bir rol oynadığı görülecektir. Kişiliği böyle bir ortamda şekillenen insanların bakışları çoğu zaman eksik/parçalı olabilmekte, bunu aşmayı sağlayacak koşulların elverişsizliği, değişim/dönüşüm sürecini yavaşlatmaktadır. Devrimci militanın öncelikle bunu bilince çıkartması, içinden geldiği sosyal ortamın devrimcileşme süreçleri üzerindeki etkisini hiçbir biçimde küçümsememesi, bunun getirdiği zayıflık ve eksikliklere karşı amansız bir mücadele vermesi gerekir. Unutamak gerekir ki sınıf devrimciliği dünyayı değiştirme iddiasıdır ve bu gerçekten büyük bir iddiadır. Öncelikle kendini değiştirmek bilinç ve iradesine dayanmadığı sürece böyle bir iddia kaçınılmaz olarak boşlukta kalacaktır. Kendini değiştirmek ve devrimci temellerde dönüştürmek ise, herşeyden önce devrimcilik öncesi yaşamın tüm yönleriyle köklü bir biçimde hesaplaşmayı, bu konuda yürekli, kararlı ve tavizsiz olmayı gerektirir.

Dönüşüm sürecinde parti örgütlerinin
kritik önemi

Her devrimcinin düzenden kopuşunun, yani devrimcileşme sürecinin kendine özgü yönleri vardır. Hemen her devrimcinin yaşamında politikleşme, devrimci mücadeleye katılma süreçleri, bu süreçlerde yaşanan deneyimler, edinilen ilk izlenimler ve bu izlenimlerden yansıyan sorunlar vardır. Buna bağlı olarak, kafada oluşmuş “ideal” ile “gerçeklik” arasındaki açı da bazen sorunlara yol açabilmektedir.

Bu tür sorunları çözmek esas olarak partinin sorumluluğudur. Bunun yolu parti organlarının, birimlerinin, hücrelerinin düzenli işletilmesinden, kucaklayıcı kolektif iç yaşamın oturtulmasından, ufuk açıcı, geliştirici, canlı bir politik atmosferlerin yaratılmasından, bunların saptanmış hedeflere odaklanmış bir devrimci sınıf çalışmasıyla birleştirilmesinden geçmektedir.

Kısa sürede bu düzeye ulaşmak her parti örgütü için mümkün olmasa da, bu hedeflere odaklanması gerektiği yeterince açıktır. Öte yandan, bunun böyle olması, sözünü ettiğimiz sorunların aşılmasında partili kadrolar ile militanlarına düşen özel sorumluluğu ortadan kaldırmıyor. Zira “eğitim, parti/organ yaşamı üzerinden kolektif olduğu kadar her bir yoldaşın bireysel inisiyatifine dayalı da bir sorumluluktur. Verili koşullarımızda kolektif yönlendiricilik altında bireysel çabaya çok daha fazla önem verilmek durumundadır.”(age)

Parti Kuruluş Kongresi, militanların kadrolaşması ve partili kadro niteliğinin yükseltilmesi için dört boyutlu bir eğitim çerçevesi çizmektedir:

 “Teorik eğitim, klasik teori, artı program eğitimidir. Politik eğitim, kadroların hareketin politik çizgisi, taktiği, döneme ilişkin görevleri temeli üzerinde eğitimidir. Pratik eğitim, insanları mücadele içerisinde, doğru bir çalışma tarzına dayalı yaratıcı, girişken, militan ve savaşçı bir pratik içinde eğitmektir. Örgütsel eğitim, örgüt iç yaşamı içerisinde eğitmektir; eleştiri-özeleştiri, demokrasi, disiplin, yoldaşlık, açıklık, bütün bu temeller üzerinden insanları eğitmektir...” (TKİP Kuruluş Kongresi Belgeleri/Örgütsel Sorunlar, s.32)

Parti örgütlerimiz bu eğitimi hayata geçirmeyi başardığında, militanların kadrolaşma sürecinde yaşadığı zorlanma alanlarının aşılması ve kadro niteliğinin yükseltilmesinin önünde fazla bir engel kalmayacaktır.