Logo
< Devrimci yenilenme ihtiyacı - M. Efe

Güç birliği ve ittifak girişimleri üzerine


Emperyalist-kapitalist düzenin krizleri işçi sınıfı ve emekçilerin hayatın her geçen gün daha çekilmez kılıyor. Dünyanın birçok yerinde krize, açlığa, yoksulluğa, baskı ve zorbalığa karşı işçiler, emekçiler ve çeşitli toplumsal kesimler tepkilerini ortaya koyuyorlar. Bugün bu tepkilerin politik-pratik zaafları ile sınırlılıkları olduğu açık. Buna rağmen toplumun geniş kesimlerinin arayış içinde olduğunu göstermesi, artan sorunlara karşı öncü çıkışlar olması açısından fazlasıyla önemli.

Devrimci güçlerin görevi bu toplumsal tepkilerin doğru bir kanala akmasını sağlayacak adımlar atmaktır. Bunun en temel alanlarından birini işçi sınıfının kendi siyasal kimliği ve örgütlülüğü ile mücadeleye çekilmesi oluşturuyor. Aksi durumda açığa çıkan toplumsal tepkilerin düzen içi dar sınırlarda kalacağı açıktır. Düzen siyasetinin çeşitli klikleri tarafından ehlileştirilerek mücadeleci bir hat ve kanalın oluşmasının önü kesilecektir. Dünya ve ülkemizde bu duruma sayısız örnek verilebilir. Geçmişin dersleri ve deneyimlerinden geleceği kazanmak için sonuçlar çıkarmak ve buna uygun adımlar atmak açısından fazlasıyla önemli bir yerde duruyor. Devrimci bir bakışla sınıf ve kitlelerin durumunu, ihtiyaç olan ve atılması gereken adımları saptamak ve bunu uygun pratiği örgütlemek ve güçlendirmek acil bir ihtiyaç.

Biriken toplumsal sorunlar ve tepkiler

Ülkemizde her geçen gün artan sorunlarla karşı karşıyayız. Özellikle son yıllarda sermaye iktidarının baskı ve zorbalığı, devrimci ve ilerici güçler başta olmak üzere toplumun değişik kesimlerine karşı estirilen devlet terörü, geniş kesimlerin hareketsiz kalması gibi bir sonuç açığa çıkarmıştır. Devrimci ve ilerici güçlerin kitle bağlarının ve hareket alanının daralması kitlelerin tepkisinin açığa çıkmasını zorlaştırıcı önemli bir faktör olmuştur. Düzen muhalefetinin, gerici iktidarın saldırılarını her alanda destekleyen, kolaylaştıran, hatta uygulayıcısı olan tutumu burjuva anlamda bir tepkinin dahi açığa çıkmasının önünü kesmiştir. Adeta gerici-faşist AKP-MHP iktidarının kitleleri frenleyici aparatı olarak davranmaları, iktidarın pervasızlıkta sınırlarını aşmasını kolaylaştırmıştır.

Gelinen aşamada ekonomik krizin ağır faturasının toplumun geniş kesimlerinin sırtına yüklenmesi, tüm baskı ve zorbalığa rağmen öncü çıkışların açığa çıkmasına ve kitlelerde biriken hoşnutsuzluğun kendini dışa vuracak kanallar aramasına neden olmuştur. Birbirinden güç alan ve yeni direnişleri tetikleyen mevzi direnişler, sınıf ve kitle hareketi başta olmak üzere gerici iktidarın baskı ve zorbalığından rahatsızlık duyan kesimlere ilham olmuş ve yeni mücadele kanalları yaratma arayışını güçlendirmiştir. Halihazırda son bir yılda katılım açısından sınırlı fakat dönemin ihtiyaçlarına yanıt verebilmesi ve yol gösterici olabilmesi açısından fazlasıyla anlamlı işçi direnişleri yaşanmıştır. Yaşanan direnişler, öne çıkan işçiler ve diğer kesimlerde olduğu gibi devrimci-ilerici güçlerde de moral-motivasyon yaratmış ve yeni mücadele kanalları, biçimleri yaratılması noktasında anlamlı bir dizi eğilimin açığa çıkmasına vesile olmuştur.

Direnişler ve güç-eylem birlikleri, ittifaklar

Devrimci-ilerici güçler kadar düzen siyasetinin farklı klikleri de yeni ittifaklar, güç birlikleri vb. arayışlarını yaygınlaştırmış bulunuyor. Hali hazırda oluşturulan ittifak, güç birlikleri, eylem birlikleri AKP iktidarına kaybettirme ekseninde duruyor. Düzen siyasetinin farklı kliklerinin temel eksenini devletin “bekası” söylemi oluşturuyor. Misyonları, toplumsal sorunlara çözüm üretmeyi değil, emperyalizmin ve sermayenin çıkarlarını korumayı gerektirdiği için, daha kullanışlı aparatlar olacaklarını kanıtlamaya çalışıyorlar.

Reformist sol güçlerin oluşturduğu-oluşturmaya çalıştıkları ittifak vb. zeminler de AKP'ye kaybettirme eksenini merkezine alan, bunu sol-sosyalist söylemlerle birleştiren bir hatta şekilleniyor. Yaklaşık bir yıldır bu eksende kurulmaya çalışılan, bozulan, yeniden kurma hedefiyle davranan birçok oluşumdan bahsedebiliriz. Sınırlı birkaç eylem vb. sınırlarda kalan, ağırlıklı olarak karşılıklı ziyaretler ve iyi niyet açıklamalarına daralan bu adımlar, sınıf ve kitle hareketinin önünü açmak bir yana uzun vadede ciddi bir engele dönüşme potansiyeli taşıyor.

Hesaplar AKP’ye kaybettirme ve parlamento üzerinden yapılıyor. Atılan adımlar da, işçi sınıfı söylem planında anılsa da, esasında sınıfsal bir perspektif ve taraflaşmadan uzak atılıyor. Düne kadar HDP başta olmak üzere çeşitli siyasi partilerle bir araya gelmeyen parti ve örgütler, gelinen aşamada seçim ittifakı üzerinden bu gibi birlikteliklerin parçası oluyorlar. TİP'li vekillerin parlamentodaki performansları, bunun az çok toplumda yarattığı etki, bu parti ve örgütleri cezbeden bir olgu olarak orta yerde duruyor.

Tüm hesaplar ve adımlar büyük ölçüde bu zeminde ve parlamentarist bir bakışla atılıyor. İşçi sınıfı söylemi, “sınıf siyaseti” vurguları, parlamentarist özlemleri kamufle etme ihtiyacından başka bir işlev görmüyor. Sınıfın devrimci eylemini örgütlemek yerine parlamentoda işçileri temsil etmek, işçilerin sözünü meclise taşımak, grup kurma hayallerinden işçi bakana kadar vardırılan söylemler, geniş yığınları düzen siyasetine hapsetmekten başka bir şey ifade etmiyor.

Parlamento devrimci hedefler ekseninde ele alınmadığı gibi, sınıfın örgütsüz ve dağınık yapısı da düzen içi reformist emellerinin dayanağına dönüşmüş durumda. Sol-sosyalist hareketin gerilediği son birkaç yılda bu gibi adımlar daha belirgin atılmaya başlandı, daha pervazsız söylemlerle savunulur oldu. Sınıfın örgütsüzlüğünün tespiti devrimci bir sınıf hareketi yaratma hedefine değil, belirgin bir biçimde kendini parlamentoda var etme pratiğine bağlanıyor.

Bu gidişat devrimci güçlere, devrimci bir sınıf hareketini geliştirmek ve devrimci kitle mücadelelerini örgütlemek için daha fazla görevler yüklüyor. Bu görevlerin bir yanını ideolojik-politik mücadele, diğer yanını ise bu doğrultuda hayat bulacak etkin bir devrimci pratik çaba oluşturuyor.


Üste