Logo
< Kendiliğinden patlamalar ve devrimci partiler

Haziran Direnişi ve Kürt hareketi


Kürt hareketi Haziran Direnişi karşısında önyargılı, öngörüsüz ve tutarsız bir tutum sergiledi. Solda mazur göstermeye çalışanlar olsa da gerçekte bu kaba tutarsızlığın haklı ve anlaşılabilir bir nedeni yoktu. Herşey bir yana, direnişin patlak vermesinde bizzat bir BDP milletvekilinin sembolik bir rolü vardı ve kendisi bununla hala da övünmektedir. Bu durumda direnişe karşı daha başından bu önyargı, bu akıl almaz güvensizlik, anlaşılır şey değildi.

Kürt basınında köşe sahibi bazı kimseler daha ilk günden itibaren harekete Ergenekon oyunu damgasını vurdular. Bu AKP ile aynı ağzı kullanmaktı ve bunu yapanların siyasal kimliklerine bakıldığında bu şaşırtıcı da değildi. Bu gerici söylemi Sırrı Sakık, Ahmet Türk gibi parlamenterler sürdürdüler. Dahası işi açıktan hükümete kalkan olmaya kadar vardırdılar. Kürt hareketinin ilerici kanadının şaşaladığı, sessiz ve edilgen bir kuşkuculuk içerisinde hareket ettiği günlerde, hareketin gerici kanadı sesini yükseltti ve kamuoyu önünde öne çıktı. Basında ve parlamentoda bunu yapanlar tam da Kürt burjuvazisinin temsilcileriydi.

Haziran Direnişi bir patlamanın ürünü idi ve bunun nasıl bir patlama olduğunu kestirmekte fazlaca bir güçlük yoktu. Sonuçta Kürt hareketi hayatın içinde, kitlelerle geniş bağları var. Haziran Direnişi gerçekliğini anlamada birçok imkana sahip. İstanbul’da patlak verip Türkiye’nin dört bir yanına yayılan bir hareketin içinde çok farklı siyasal eğilimler, bu arada ulusalcıların da olmasından daha doğal ne olabilirdi? Politikada büyük deneyim sahibi Kürt hareketi için bunu anlamak o kadar zor muydu? Haziran Direnişi tüm görkemiyle sürüyorken tutup onu Ergenekon’un bir oyunu sayarak AKP ağzı ile konuşanların, bunu neden yaptıklarını anlamakta bir güçlük yoktu. Şaşırtıcı olan, hareketin ilerici kanadının açıklıktan yoksun, belirsiz, tutarsız, çelişik ve tereddütlü tutumlarıydı.

Buradaki zaafiyeti koşullandıran ana etken, “çözüm süreci” adı altında AKP hükümetiyle girilen angajmandır. Kürt hareketinin bu angajmanı, AKP hükümetini sarsan görkemli bir kitle hareketine uzun süre mesafeli durmasının gerisindeki ana nedendir. Demek istiyorum ki, Kürt hareketininki basitçe gerçeği görememek değildir. Girdiği o yönelimin yarattığı bir handikaptır sözkonusu olan. Ya “çözüm süreci” adı altında hükümetle girilen o aldatıcı ilişkinin kopmasını göze alacaktı, ya da Haziran Direnişi’nin gerçek niteliğini, gücünü ve sunduğu çok önemli olanaklarını görmezden gelecekti. Yaptığı ikincisi oldu.

Oysa Haziran Direnişi Kürt sorununun gerçek çözüm yolunun nereden geçtiğini pratikte göstermiş oldu. Birleşik mücadele içerisinde birbirini anlamanın, birbirinin kimliğine ve istemlerine saygı duymanın, birbirini desteklemenin, giderek de bir birleşik mücadele örmenin, bu mücadele içinde birleşip kaynaşmanın ne demek olduğunu mücadele pratiği içinde ortaya koydu. Direnen kitlelerin bir kesimi ilk kez olarak Kürdistan’daki direnişe bu denli açık ve eylemli biçimde sahip çıktılar. Kürdistan’daki mücadele ile kendi mücadeleleri arasında politik ve duygusal bağlar kurdular. Binlerce kişi anında “Diren Lice, Kadıköy seninle!” sloganlarıyla yürüdü. Ve Kadıköy dediğiniz, direnişin İstanbul’daki merkez üslerinden biriydi.

Özetle Haziran Direnişi mevcut Kürt politikasının açmazı kadar Kürt sorununun uzun vadede soluklu çözümünün yolunu da gösterdi. Ancak birleşik bir mücadele pratiği içinde her türden önyargının yıkılıp aşılabileceğini, gerçek bir birleşme ve kaynaşmanın ancak bu yolla gerçekleşebileceğini, böylece de sorunun sağlıklı ve kalıcı çözümünün yolunun açılabileceğini gösterdi.

Haziran Direnişi aynı zamanda Kürt hareketinin o heterojen sosyal-siyasal karakterine de ayna tutmuş oldu. Kürt burjuvazisinin temsilcileri durmadan direnişe kara çaldılar. Sırrı Sakık en son ana kadar AKP ağzı ile konuşmaya devam etti. Böylece Kürt gericiliğinin ulusal hareket içindeki gücünü de gösterdi. Kürt hareketinin sol kanadının temsilcisi sayabileceğimiz BDP eş başkanı direnişten aylarca sonra hala, biz hareketin kendisine değil oradaki Ergenekoncu ve ırkçı kesime karşıydık, diyor. Hareket içinde ulusalcı solun olduğu bir gerçek, ama onu tutup Ergenekoncu ve ırkçı olarak tanımlamak dayanaktan yoksun bir öznel tutumdur. Solun ulusalcı kesiminin Kürt hareketine karşı önyargılı, hatta İP örneğinde olduğu gibi düşmanca bir tutum içinde olduğu bir gerçektir. Ama öte yandan Kürt hareketinin bu türden politikalar ile ulusalcı solun önyargılarını pekiştirdiği de bir başka gerçektir. Nitekim ulusalcı solun politikasına yön verenler Haziran Direnişi karşısındaki mesafeli tutumundan hareketle Kürt hareketine karşı demagojik söylemlerini sürdürebildiler. Tam da Kürt hareketi saflarında AKP ağzıyla konuşan kişilerin tutumlarını kendilerine dayanak yaparak... Bundan hareketle Kürt hareketini AKP’nin yanında ve yedeğinde göstermeye çalışarak...

Oysa Türkiye’nin devrimcileri gönül rahatlığı içinde direnen kitlelere, işte görüyorsunuz, mazlum bir ulusun politik temsilcileri olarak Kürt yurtseverleri de sizinle aynı saftalar, ortak istemler uğruna birlikte mücadele ediyorsunuz diyebilmeliydiler. Kürt hareketi yanlış politik tutumuyla bunu diyebilmek olanağını en azından zora soktu. İmralı ve Kandil’den müdahale edilene kadar BDP yöneticileri bir çift düzgün cümle bile kuramadı Haziran Direnişi lehine.

Sorunun bir başka yönü daha var. Taksim’i işgal eden topluluğun yüzde 15’i oyunu BDP’ye verdiğini söylüyor, bazı anketlerden yansıdığı kadarıyla. Buna bir de daha solda olanları, harekete siyasal sınıf bilinci üzerinden katılan Kürt emekçilerini katınız. Bu, büyük kentlerdeki Kürt emekçilerinin harekete etkin biçimde katıldığını da gösteriyor. Kürt hareketinin yaşadığı bocalamaların bu düzeyde bir katılımı engelleyemediği görülüyor. Bu da son derece anlaşılır bir durumdur. Her büyük toplumsal patlamada sonuç farklı olmayacaktır. Türkiye’nin büyük kentlerinde sol siyasal eksenli gelişebilecek her hareket birleşik mücadele dinamiği demektir ve kaçınılmaz bir biçimde Kürt emekçilerini de saflarına çekecektir. Üstelik geniş kitleler halinde.

Kürt hareketinin bugünkü zengin sosyal bileşimi aynı zamanda onun zayıflığıdır. Zira ulusal kimlik üzerinden gelen bu zengin sosyal bileşim, aynı zamanda ulusal ortak paydanın en alt noktadan, en geri çizgiden kurulması anlamına gelir. Hareketin mevcut ulusal reformist kimliği aynı zamanda buradan gelmektedir. Sınıflar mücadelesinin, Haziran Direnişi türünden kitle hareketlerinin basıncı altında bu heterojen yapı kaçınılmaz bir biçimde ayrışacaktır. Bir kesim devrimcileşirken, öteki bir kesim daha açık biçimde düzen saflarına kayacaktır. Ve bu ayrışmayı belirleyen temelde sınıfsal konumlar, çıkarlar ve buna dayalı tercihler olacaktır.

Bu süreçte HDK’nın tutumu gerçek anlamıyla bir iflas pratiği olmuştur. HDK güya Türkiye’deki toplumsal dinamikleri kucaklayan ve Kürt hareketi ile birleştiren bir oluşum olacaktı... Ama tam da buna elverişli bir hareket karşısında HDK’nın kendisi de Kürt hareketiyle o aynı zaafiyeti yaşadı. Bu ise HDK’nın Türkiye’deki toplumsal dinamikleri kucaklayan genel bir şemsiye değil, fakat yalnızca Kürt hareketinin bir uzantısı, kişiliksiz bir eklentisi olduğunu gösterdi. Hatayı Kürt hareketi yaptı, eklentisi durumundakiler ise bunu paylaştı. Kürt hareketinin izlediği politikaların bir uzantısı olmanın yolaçtığı bir kaçınılmaz akıbet oldu bu. İçlerinden bazıları bunun sıkıntısını duysalar da, sonuçta kimse bu tutumun dışına çıkmadı. Bu da daha baştan, daha bir ilk önemli sınavda, HDK’nın politik ve moral iflası demek oldu.

(…)

Kürt hareketi direnişin yarattığı imkanların gerçekte fazlası ile farkında. Bunun ulusal özgürlük mücadelesine yeni bir soluk kazandıracağını da biliyor. Çözüm süreci beklentileri boşa çıktığı ölçüde bunun önemi artacaktır. Ama çözüm süreci boşa çıkar da, eski kısır döngüye yeniden dönülürse, tabii bu Türkiye’deki toplumsal atmosferi olumsuz etkileyecektir. Haziran Direnişi’nin bu kadar etkili ve geniş çaplı olarak nispeten kolay bir biçimde patlak vermesinde beş-altı aydır çatışmanın olmamasının yarattığı atmosferin de belli bir payı var. Kısır ve çözümsüz çatışmanın Türkiye’deki sosyal dinamikleri dumura uğrattığını yıllardır söylüyoruz. Nitekim sınırlı bir ara bir anda toplumsal atmosferi rahatlatıyor, böylece sosyal sorunlar ve buna dayalı mücadele önplana çıkarıyor. Ama eskiye eski biçimiyle muhtemel bir dönüş, şovenizme yeniden güç kazandırır ve bu da toplumsal atmosferi bir kez daha ağır biçimde zehirler. Haziran Direnişi çözümün birleşik ve soluklu bir mücadeleden geçtiğini açıklıkla göstermiş olsa da Kürt hareketi bunun gerektirdiği bir dönüşümden şu an için çok uzaktır. Yine de Haziran Direnişi’nden hangi sonuçları çıkaracağını dikkatle izlemek gerekecek. Bu konuda henüz yeterli bir açıklık yok.

(H. Fırat, Haziran Direnişi-2, Ekim, Sayı: 292, Aralık 2013)


Üste