Logo
< Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar... 7 - H. Fırat

Son metal süreci üzerine - D. Yılmaz


2017-19 MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi süreci sona erdi. Oldukça hareketli geçen sürecin toplam tablosundan yansıyanları başlıklar halinde özetlemeye çalışalım:

1. Bu sözleşme süreci, 2015 metal fırtınasının ardından özel bir hesaplaşma ve mücadelenin alanı haline gelmişti. 2015 yılında Türk Metal’den dalga dalga istifa ederek bu satış şebekesine önemli bir darbe vuran metal işçisi, şalteri indirerek MESS’e karşı da günlerce direnmişti. Fakat devlet gücünün de kullanıldığı organize bir karşı saldırıyla Türk Metal adım adım yeniden fabrikalara sokulmuş, metal işçisi henüz başarabilecek düzeyde olmadığı için yeni bir sendikal düzenin kurulmasının önüne geçilmişti.

2017 grup toplu sözleşme süreci fiilen başlarken, mücadelenin ilk konusu hangi sendikanın yetki alacağıyla ilgiliydi. Hemen tüm farikalarda işçiler Türk Metal’e geri çevrilmişken, Renault ve Tofaş başta olmak üzere kritik fabrikalarda ortaya çıkacak durum, toplam tabloyu ve sürecin sonraki seyrini etkileyecekti.

Fakat kritik günler geldiğinde, MESS-AKP ve Türk Metal’in işbirliğiyle bu süreç sancısız atlatıldı. Bir iki istisna dışında büyük ölçüde Türk Metal’in yetkili sendika olduğu eski düzen kuruldu. Fakat biçimde böyle olsa da özünde hiçbir şey artık eskisi gibi değildi. Nitekim daha sonra yaşananlar bu gerçeği doğruladı.

Çürümüş işbirlikçi sendikal düzeni ayağa kaldırmaya çalışan MESS ve düzen güçleri, ortaya çıkan yeni durumu ve dinamikleri hesaba katmak zorundaydı. Toplusözleşme sürecinde bunu gözeten bir davranış çizgisi içerisinde oldular.

MESS’in basit bir aparatı olan Türk Metal, 2010 sözleşmesi sürecinden başlayarak 30 yıllık satış düzenini aynı biçimde sürdürmenin zorlaştığını görerek başladığı sendikacılık oyununu, metal fırtınanın ardından gelen bu ilk sözleşmede üst seviyeye taşıdı. MESS de bunu gözeten bir tutum sergiledi. Toplu sözleşme süreçlerinde görülmemiş düzeyde bir eylemli süreç yaşandı.

MESS’in amacı hep kendisine kazandıran işbirlikçi sendikal düzene yeniden şekil vermekti. Bu düzenin ana aktörü Türk Metal, yardımcı oyuncuları da Birleşik Metal-İş yönetimi ile Çelik-İş’ti. Süreç içerisinde ortaya çıkan Türk Metal Çelik-İş ittifakı bunun bir sonucu iken, Birleşik Metal cephesinden sözleşmenin ardından MESS’e teşekkür edilerek, başka yönden bu tamamlandı.

Elbette bu, oyuncuların yazılmış bir senaryoya göre oynandığı anlamına gelmiyor. Fakat MESS bu konuda oldukça bilinçli davranırken, sendika bürokratları da şu ya da bu düzeyde bir bilinç ve refleksle ama aynı motivasyonla eski düzenin yeniden kurulması niyetiyle hareket ettiler.

2. Ama bunun başarılamayacağı görüldü. İpliği pazara çıkmış sendikal piyonları yeniden parlatma çabalarına rağmen metal işçisinin ileri-mücadeleci kesimleri başta olmak üzere ana gövdesi bu oyuna düşmedi. İşbirlikçi sendikal düzenin oyuncuları belki ömürlerini bir parça daha uzattılar, ama yine de metal fırtınayla ortaya çıkan yeni mücadele tarzı, kültürü ve dinamiklerini ortadan kaldıramadılar.

Sonuçta, 2015’te sarsılan MESS’in işbirlikçi sendikal düzeni yeniden kurulamamıştır. Bu düzen hala sallantıdadır. Tüm kıyımlara, baskı ve saldırılara rağmen metal işçisi hareketi 2015 metal fırtınayla yarattığı mücadele tarzı, eğilim ve reflekslerini sürdürmektedir. Hakları dişe diş mücadeleyle alma bilincini korumakta, böylece işbirlikçi sendikal düzeni zorlayan, satarken manevra üstüne manevra yapmak zorunda bırakan bir baskı uygulamaktadır.

Öyle ki, MESS ve işbirlikçileri tarafından danışıklı oyun biçiminde süren bir süreç sahnelenmiş olsa da, sürecin seyrini metal işçilerinin tabandan gelen mücadele dinamiği belirlemiştir. Aksi halde ne Türk Metal öyle bir sözleşme taslağı hazırlayabilir, ne MESS imzalanan sözleşmeye razı olurdu. Ne bu kadar yoğun bir eylemlilik tablosu ortaya çıkar ne de grev tarihi belirlenirdi. Bunca manevra, aşağıdan yükselen mücadele dinamiğinin eseri olmuştur.

Yaşanan eylemlilik tablosuna bakıldığında, metal fırtınada öğrenilen mücadele biçimi ve sloganların kullanıldığı, bunların da işbirlikçi sendikal düzenin ezberlerini ve metal işçisinin önüne koyduğu sınırları fazlasıyla aştığı görülüyor.

“İşgal, grev, direniş!” sloganının sadece Birleşik Metal’in yetkili olduğu işyerlerinde değil Karsan gibi fabrikalarda da atılması, grev yasağına karşı fiili mücadele yönünde ortaya konulan irade ve istek bunun ifadeleridir.

Sendikal bürokrasiye karşı gösterilen tutum da yine metal fırtınanın ruhunu ve ortaya çıkardığı refleksleri yansıtmaktadır. Öyle ki daha önce fabrikalarda yaratılmış korku ortamında bastırılan metal işçileri seslerini daha gür ve açıktan ortaya koyabilmişlerdir. Bu sadece Türk Metal değil Çelik-İş ve Birleşik Metal cephesinde de böyle olmuştur. Birleşik Metal’de Kroman Çelik temsilcisinin Merkezi TİS Komisyonu’nda, grev yasağı karşısında sendika yönetiminin teslimiyetine karşı koyacaklarını duyurması, bunu vidoya kaydedip ilan etmesi çarpıcı bir örnektir. Genelde Birleşik Metal cephesinde metal işçisinin sendika yönetimine karşı açıktan basınç uyguladığı ve satış durumunda bağımsız hareket etme eğilimini bir biçimde ifade ettiği gözlenmiştir.

Tüm cephelerden sendika bürokratları, imzalanan sözleşmeyi, metal işçisinin bağımsız mücadele ve örgütlenme eğilimini dağıtmak için kullanmaya çalıştılar. Elde edilen sonucu sendika ağalarının başarısı gibi sunmak için sergilenen sistematik çaba ile MESS’in sözde katkısı ve anlayışına edilen “teşekkür” konuşmaları tam da bunu içindir.

Fakat metal işçisi daha en başından itibaren bu oyunu görerek davranmıştır. Bu süreçteki rolünden dolayı Birliğe gönderilen “teşekkür” mesajları bunun bir ifadesidir. Metal işçilerinin özellikle ileri kesimleri, olduğu kadarıyla kazanımların metal fırtına, Birlik ve metal işçisinin sendika ağalarından hesap sorma tutumu sayesinde elde edildiği düşüncesindedir.

Elbette metal işçisinden yansıyan eğilim, tutum ve dinamikler hiçbir şeyin güvencesi değildir. Birincisi, düzen cephesindekiler bu kazanımları ortadan kaldırmak, metal işçisini bilinç-örgütlenme-mücadele düzeyi bakımından yeniden en geri seviyeye getirmek için saldırılarını sürdürmektedir. Dolayısıyla görev, tüm bu saldırıları göğüsleyerek, hala da yolun başında olan metal hareketini her bakımdan geliştirecek bir çizgide hareket etmektir. Sadece ortak talepler, ortak ruh ve kimlik olarak değil, bununla bir arada bilinçli ve örgütlü hale getirmektir. Bu bakımdan alınması gereken çok büyük bir mesafe, oldukça ağır sorumluluklar söz konusudur.

3. Sözleşme sürecinin kazanımlarını da esas olarak buradan ölçmek gerekir.

Maddi kazanımlar planında, insani yaşam ve çalışma koşulları üzerinden bakıldığında, anlamlı bir kazanımdan bahsetmek mümkün değil. Bu açıdan altı çizilebilecek tek nokta üç yıllık sözleşmenin geri çektirilmesidir. Ücretler ve sosyal haklar bakımından metal işçisinin durumunu esaslı bir şekilde değiştirebilecek bir kazanım söz konusu değildir.

Elbette bu bakımdan önceki sözleşmelerle karşılaştırıldığında yine de bir fark söz konusudur. Metal işçilerinin önemli bir bölümünü tatmin eden de bu olmuştur. Metal işçisinin büyük beklentilerle çıktığı bu sözleşme sürecinde önceki sözleşmelerle kıyaslama üzerinden aldığı zamlardan memnun olması, büyük ölçüde MESS-AKP-sendika ağalarının oyun ve saldırıları sayesinde olmuştur. Metal işçisini en aza razı etmek üzerine kurulu bu stratejide havuç-sopa taktiği de kullanılarak işler bu noktaya gelmiştir.

Metal işçisi ne yazık ki bu oyunu bozacak bağımsız bir örgütlü hareket geliştirememiştir. Kuşkusuz MESS ve ortakları bu manevralar yerine kaba biçimde satışa imza atmış olsalardı, metal fırtına benzeri bir ayağa kalkış ihtimali zayıf değildi. Zaten bu ihtimalin kendisini güçlü bir şekilde koyması nedeniyle MESS ve ortakları bir dizi dolap çevirmek, küçük ve sonrasında geri alınabilecek türden bir dizi taviz vermek zorunda kalmışlardır.

Bu tavizlerin sınırlarının ne olduğu bir yana, asıl önemli olan, metal işçilerinin bunların metal fırtına, taban basıncı ve Birlik ile birlikte hareket etme sayesinde elde edilebildiği düşüncesinde olmasıdır. Bu, mücadelede ve örgütlenmede daha ileriye gitmenin dayanağı olabilecek bir kazanımdır.

Metal işçileri hareketi henüz işbirlikçi sendikal düzen dışında bağımsız hareket edebilecek, MESS ve ortaklarını yenebilecek bir olgunlukta değildir. Bilinç ve örgütlenme düzeyi geridir. Bağımsız bir önderlik zemini olarak Birliğin önemini görmekle birlikte, henüz onunla kaynaşan örgütlü bir hareket değildir. Nitekim Birliğin bu yöndeki çalışmaları (bağımsız eylem, kurul-komite oluşturma çağrıları vb.) yeterince karşılık bulmamıştır.

Bununla birlikte bu süreçte bu yönde anlamlı kazanımlar elde edilmiştir. Metal işçilerinin kendilerine, mücadeleye ve Birliğe olan güvenlerinin artması, fiili mücadele ve direniş isteklerinin güçlenmiş olması, hakların ancak sendikal bürokrasiye ve patronlara karşı mücadeleyle elde edilebileceği bilincinin gelişmesi bu kazanımlar arasında sayılmalıdır.

Özellikle grev yasağıyla birlikte AKP iktidarı ile hizmet ettiği sınıf gerçeği daha iyi görülmüş, AKP’nin oy deposu saydığı işçiler nezdinde büyük bir sorgulamaya sebep olmuştur. Bu metal işçisi ve bir bütün olarak işçi sınıfı içerisinde siyasal bilincin gelişimine katkı sağlayacaktır.

Grev yasağını tanımama tutumunun bu denli güçlü ifade edilmesi de son derece önemlidir. Bu işçi sınıfı içerisinde militanlaşma eğiliminin güçlenmesine hizmet edecektir. Hakların ancak devleti de karşısına alacak bir mücadeleyle, “sınıfa karşı sınıf” tutumuyla alınabileceği yönündeki bilinç en ileri öğelerinden başlayarak metal işçisi içerisinde giderek gelişmektedir.. Bu da önemli bir kazanımdır.

Sözleşme sürecinin bu şekilde bitirilmesinde AKP iktidarının Afrin konusunda yaşadığı sıkışma da özel bir rol oynamıştır. Afrin ile grev kararının aynı tarihlere denk gelmesi, ardından grev yasağının ilan edilmesi, bu dönem estirilen şoven-milliyetçi politikaların metal işçileri üzerindeki etkisini sınırlamıştır. Birliğin de katkılarıyla metal işçisi bu savaşın faturasını ödememek konusunda belli bir tutumu dışa vurmuş, AKP ve patronların dayatmalarına karşı grevi sürdürebileceği, olası bir satış karşısında ayağa kalkabileceği sinyalleri vermiştir.

Bu, şovenizmin panzehrinin sınıf mücadelesi olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Metal işçisi, son derece haklı taleplerle verilen mücadele ile “vatan hainliği” suçlaması arasında ince bir çizginin olduğunu hissetmiş, belli kesimleri de farkına varabilmiştir.

4. Kuşkusuz bunlar mütevazi kazanımlardır. Devrimci bir tarzda değerlendirilmesi, işlenmesi, geliştirilmesi, üzerinde hareket edilmesi gereken imkan ve dayanaklardır. Zaten asıl önemli olan da, bu süreçte ortaya çıkmış bu imkanları değerlendirerek metal işçileri hareketine güçlü bir müdahalede bulunmak, bu hareketi bilinçli ve örgütlü bir hareket haline getirerek bağımsız siyasal bir sınıf hareketi düzeyine taşımak, bu yönde mesafe almaktı.

Bu çerçevede sınıf devrimcilerinin ve Birlik zemininde yürütülen çalışmanın politika ve pratiğine bakıldığında, geçmişte yer yer yaşanan eksiklik ve yetersizliklerin, çıkarılan dersler ışığında giderilmeye çalışıldığı, bütünlüklü bir politika ve pratiğin örgütlenmesi çabası içerisinde olduğu görülmektedir.

Fakat yine de, yukarıda ortaya koyduğumuz gelişmeler ve imkanlar tablosu karşısında yetersiz kaldığımızı, hedeflediğimiz düzeyde bir politik ve pratik yüklenmeyi başaramadığımızı belirtmek gerekir. Elbette önemli olan sorunların ve eksikliklerin tespiti ile değiştirme gücü ve iradesinin gösterilmesidir. Bu yönde elde edilmiş anlamlı gelişme ve kazanımlara da dayanarak, yeni bir temelde sağlanmış bulunan kolektif ruhla daha ötesine geçilecektir.

Bu noktada en önemli zayıflık alanı, fabrikalar ile organik ilişki ve mevzilerin yetersizliğidir. Bu metal fırtınada olduğu gibi müdahalemizin gücünü ve sınırlarını belirlemiştir. Elbette bugün o dönemle karşılaştırılamayacak bir noktadayız. Pek çok stratejik fabrika ile organik ilişkiler, çok daha güçlü ve sınanmış bir politik etki var. Ama yine de bu hedeflenen düzeye değildir.

Bu sorunun üzerine gitmek, bu yetersizliği gidermek üzere yeni yol ve yöntemler üretmek üzere yoğunlaşmak durumundayız. Bu süreç içerisinde ortaya çıkmış maddi imkanlar ile moral kazanımlar bu bakımdan işimizi fazlasıyla kolaylaştıracaktır.


Üste