Logo
< Deneyimler ışığında kampanyalar süreci

Tunus’la başladı, Mısır’la sürüyor!..


Tunus’la başladı, Mısır’la sürüyor!..

Ortadoğu halkları yoksulluğa ve zorbalığa karşı ayakta!

İMF-Dünya Bankası patentli neoliberal saldırılara karşı emekçilerde biriken öfke, kapitalizmin küresel krizinin yıkıcı sonuçlarıyla doruğa çıktı. İşsizlik, yoksulluk, sefalet yetmiyormuş gibi uzun yıllardır devletin zorbalık ve onur kırıcı icraatlarına da maruz kalan Tunus halkı, sonunda ayaklandı. Korku duvarını yıkan emekçiler sokaklara döküldüler ve Arap Dünyası’nda bir ilki gerçekleştirerek, diktatörü ülkeden kovdular.

İşçi sınıfı ve emekçilerin çalışma hakkından yoksun bırakılan genç kuşakları tarafından başlatılan, kısa sürede emekçilerin desteğini alarak ülkenin dört bir yanını saran Tunus halk ayaklanması, Arap ülkeleri emekçilerinin, Latin Amerika emekçilerinin meşru-militan mücadele hattından ilerlemeye başladığının somut göstergesi oldu.

Tunus'la başlayıp halen  Mısır’la sürmekte olan büyük halk hareketleri, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da artık yeni bir dönemin başladığına işaret ediyor.

 

İşçi sınıfının genç kuşakları kölelik zincirlerini parçalıyor!

Arap dünyasında genç nesil genel nüfusun yarısından fazlasını, yer yer üçte ikisini oluşturuyor. Küresel kapitalizmin zayıf halkları olan Arap rejimleri, eğitimli ya da eğitimsiz gençliğe işsizlik, yoksulluk ve geleceksizlikten başka bir şey sunmuyor. Ekonomik baskının yanısıra, sırtını emperyalist güç odaklarına dayayan zorba rejimler, sömürü, kölelik ve diktatörlüğe karşı sesini yükseltenlere azgınca saldırarak “istikrarı” muhafaza ediyorlardı. 

Tunuslu Muhammed Buazizi’nin işsizlik, yoksulluk ve zorbalığı bedenini ateşe vererek protesto etmesiyle başlayan eylemler, daha ilk adımda, rejimin temel dayanağı olan devletin zor aygıtına ağır bir darbe indirdi. Zira otuz yıldan beri toplumsal hareketi bu aygıtla denetim altında tutan rejim, dört hafta gibi kısa bir sürede tam bir acze düştü.

Korku zincirlerini parçalayan işçi ve emekçiler, ölümü göze alarak diktatörlüğün üzerine yürüdüler. Sokakları işgal eden işçi sınıfının genç kuşaklarının ayaklanması, Arap halklarına eziyet eden ve batılı emperyalistler tarafından desteklenen zorba rejimler için sonun başlangıcı oldu.

Tunus halkının başarısı, hiçbir diktatörlüğün baki olmadığını, korku zincirlerini parçalayarak ayaklanan işçi ve emekçilerin önünde hiçbir gücün duramayacağını bir kez daha kanıtladı.

İflas eden sadece zorba rejimler değil, kapitalist sistemin kendisidir!

Küresel çapta uygulanan neoliberal politikaların iflası, ardından patlak veren kapitalizmin küresel krizinin yıkıcı etkileri, emekçilerin genç kuşakları üzerideki basıncı katlanılmaz hale getirdi. İflas eden yalnızca neoliberalizm değil, bizzat kapitalist sistemin kendisidir. Sistem genç kuşaklara iş, aş, özgür ve onurlu bir yaşam sunmak olanağından artık tümüyle yoksundur.

Tunus’ta ve Mısır’da gençliği ve emekçileri ayağa kaldıran sorunlar hiç de sadece Kuzey Afrika'ya ve Ortadoğu’ya özgü değildir. Dünya genelinde emekçilerin ve emekçi sınıflara mensup gençliğin temel sorunları giderek ortaklaşmıştır. Kapitalizmin metropolleri arasında yer alan Fransa, İngiltere ve İtalya'nın yanısıra Yunanistan, Portekiz ve İrlanda gibi ülkelerde yaşanan grevler, direnişler, genel grevler ve militan kitle gösterileri, sorunların küresel niteliğine işaret etmektedir.

Neoliberal saldırılar ve kapitalizmin küresel krizinin yıkıcı sonuçları kuşkusuz bağımlı ülkelerde daha derinden hissediliyor. Bu ülkelerde rejimler esas olarak polis devletine dayandığı için, ekonomik ve sosyal yıkımı siyasal planda sistemli baskı ve zorbalık tamamlıyor. Emperyalistlerin bu ülkelere milyarlarla avroluk "kurtarma" fonları akıtmaları da sözkonusu değil. Bu olgu, bağımlı ülkelerde biriken devrimci enerjinin akacak kanal bulduğunda açığa çıkmasını kaçınılmaz kılıyor. Tunus’ta işçi sınıfının genç kuşakları ile emekçilerin ayaklanarak diktatörü defetmesi, ardından Mısır’ın aynı yoldan yürümesei bunun göstergesi olmuştur.

Arap halkları Tunus işçi ve emekçilerinin açtığı yoldan ilerliyor

Arap halkları 22 ülkeye bölünmüş olsa da kendine özgü bir iletişim ve etkileşim içindedirler. Filistin sorunu, rejimlerin olmasa da, 360 milyonluk Arap halklarının ezici çoğunluğunun da sorunu kabul ediliyor. Bu etkileşim, tel örgüler yerinde kalsa da, kritik olaylarda sınırları ortadan kaldırıyor. Bu olgu, Tunus’taki halk ayaklanmasının neden tarihsel bir önem taşıdığına da açıklık getiriyor.

Ayaklanmanın bir diğer önemli boyutu, son 30 yıldır diktatörlük ve dinci gericilikle anılan bir bölgede gerçekleşmiş olmasıdır. Emperyalist güçlerin bölgeye biçtiği “deli gömleği”ni paramparça eden ayaklanma, Ortadoğu’da önümüzdeki sürece sınıf mücadelelerinin damgasını vuracağını göstermektedir. Arap dünyasında yeni bir dönemin başladığına dair yapılan vurgunun özü bunu anlatıyor.

Tunus’un ardından Cezayir, Mısır, Yemen, henüz yaygın olmasa da Ürdün ve Sudan’da da işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve polis devletine karşı, özgür ve onurlu bir yaşam talebiyle sokaklara dökülen işçi ve emekçiler, Arap halkları arasındaki etkileşimin ne kadar güçlü ve dolaysız olduğunun somut göstergesi olmuştur.

Arap dünyasının bambaşka bir görünüm almasını sağlayan olayların ikinci önemli halkası, Tunus yolundan ilerleyen Mısırlı emekçilerin de ayağa kalkmış olmasıdır.

Mısır, bölgede çok özel konumu olan bir ülkedir: İlkin, Akdeniz’i Kızıldeniz üzerinden Hint Okyanusu’na bağlayan Süveyş kanalını denetleyen bir ülke; ikincisi, Arap dünyasının en etkili ülkesi; üçüncüsü, Ortadoğu halklarının baş düşmanı olan ABD-İsrail ikilisine pervasızca hizmet eden işbirlikçisi bir rejim tarafından yönetiliyor.

Büyük önem taşıyan bu hususlardan dolayı, Mısır’daki Amerikancı rejimin yıkılması halinde -ki vahşi devlet terörü ve katliamlara rağmen, sokaklara çıkan yüzbinlerin kararlı duruşu, zorba rejimin son günlerini yaşadığına işaret ediyor- emperyalist-siyonist güçler için tam bir kabus, dünyanın işçi ve emekçileri için ise yeni bir umut kaynağı olacaktır. Böyle bir olayın Arap halklarında yaratacağı yankının muazzam olacağından ise kuşku duyulmamalıdır.

Arap halklarının ayaklanması emperyalist merkezlerde korku yarattı

Tunus halkının ayaklanmasından pek etkilenmiş görünmeyen emperyalist güç odakları, Mısır halkının sokakları işgal etmesiyle birlikte kaygılanmaya başladılar. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, peşpeşe açıklamalar yaparak, Mısır’daki işbirlikçilerine direktif vermeye başladı. Yanısıra İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya gibi emperyalist devletlerin Dışişleri Bakanları da benzer açıklamalar yaparak, Mısır’daki olayların büyümesinden duydukları korkuyu yansıttılar.

Bu korku yersiz değildir. Zira Mısır’daki gerici rejimi yıkacak bir ayaklanma bölge ve dünyada derin etkiler yapmakla kalmayacak, yanısıra dinci gericiliği kullanarak Ortadoğu halklarıyla oynama ya da onları kapitalizmin metropollerindeki emekçiler nezdinde “şeytanlaştırma” dönemi de kapanmış olacaktır.

Artık Ortadoğu, sınıf çatışmalarının üstünü örtmek amacıyla kullanılan olayların merkezi değil, sınıf çatışmalarının halk ayaklanmaları boyutuna vardığı bir bölge olarak dünya işçi ve emekçilerine örnek olan bir merkez olacaktır. Emperyalist güç odaklarını korkutan da, olayların böyle bir seyir izleme eğiliminin farkına varmış olmalarıdır.

Hareket devrimci öncü partisini er veya geç yaracaktır

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da başlayan yeni süreç karmaşık, çalkantılı, çatışmalı bir seyir izleyecektir. Emperyalistler ile bölgedeki işbirlikçileri hareketi hedefinden saptırmanın, dahası kokuşmuş rejimleri reforme edip güçlendirmenin olanağı haline getirmenin yollarını arıyorlar. Bu gerici manevralar, hem halk kitlelerinin sisteme karşı biriken öfkesini kontrol altında tutmayı, hem de yozlaşmış rejimlere yeni bir imajla yola devam etme zemini hazırlamayı hedefliyor.

Bu gerici planların uygulanma şansının oldukça düşük olduğunu belirtmek gerekir. Zira emperyalist-siyonist güçlerden zaten nefret eden Ortadoğu halkları, artık işsizlik, yoksulluk ve sefalete karşı da ayağa kalkmış bulunuyorlar. Dolayısıyla sadece iş ve aş değil, aynı zamanda özgür ve onurlu bir yaşam da talep eden emekçi kitleleri, özellikle de onların genç kuşaklarını sahte vaatlerle oyalamak artık kolay değil. Bu dünyada insanca çalışma koşulları ve onurlu bir yaşam uğruna ayaklanan halkları, “öteki dünyanın cenneti” ile avutmak da artık eskisi kadar kolay olmayacak.

Ayağa kalkan emekçi kitlelerin halen en büyük handikapları, devrimci bir önderlikten yoksun olmalarıdır. Devrimci bir partinin öncülüğü olmadan sorunlara köklü çözümler üretecek zaferlere ulaşmak mümkün değildir. Eylem içindeki kitlelerin bunun henüz fazlaca farkında olmamaları da zaafiyetin bir başka boyutudur.

Devrimci bir önderlikten yoksunluk halen hareketin en temel eksikliği olsa da, ayağa kalkan kitlelerin kısa sürede bilinç sıçramaları yaşadığı gözönüne alındığında, mücadele içinde bunu bir ölçüde giderecek birikimlerin oluşacağı da bir gerçektir.

Arap dünyasında yaşanan gelişmeler, işçi ve emekçilerin öngörülemeyen bir zamanda ayağa kalkmalarının mümkün olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu olgu, işçi sınıfının illegal, ihtilalcı devrimci öncü partisini inatla örgütlemenin, geliştirip güçlendirmenin taşıdığı hayati önemi, bu son olaylar üzerinden ayrıca kanıtlamıştır.

Enternasyonal dayanışmayı yükseltme görevi ihmal edilmemelidir!

Onlarca yıldan beri emperyalist-siyonist kuşatma ve zorba rejimlerin baskısına maruz kalan Arap halklarının ayağa kalkması, enternasyonal dayanışmanın önemini bir kat daha arttırmıştır. Eylemli dayanışma ile mücadeleden süzülen her tür bilgi, birikim ve deneyimlerin karşılıklı olarak aktarılması, henüz yeni başlayan sürecin ayrılmaz bir parçası olmalıdır.

Arap dünyasındaki hareket kuşku yok ki Ortadoğu’nun bir parçası olan Türkiye işçi sınıfı, emekçileri ve gençliği için de esin kaynağı olacaktır. Bu durum ayaklanan Arap halklarıyla enternasyonal dayanışma görevini daha da anlamlı ve yakıcı hale getirmektedir.

28 Ocak 2011


Üste