Logo
< Fabrika çalışması üzerine notlar

Mekan paylaşımı ve zamanın verimli kullanımı üzerine…


 

Mekan paylaşımı ve zamanın verimli
kullanımı üzerine…

Yoğun iş saatleri veya yaygın pratik siyasal faaliyetin ardından şu veya bu sayıda yoldaş evlerde buluşuyoruz. Barınma mekanlarında geçirdiğimiz süre, doğal olarak fabrikada, siyasal faaliyette veya kitle çalışmasında geçen zamandan bazı yönleriyle farklı olmaktadır. Elbette mücadele bir bütündür ve yaşamın her anında devam eder. Bu bütünün bir parçası olmakla birlikte, yine de yoldaşlarla evlerde geçirdiğimiz sürede “biz bize” olmaktayız.

Evlerde geçirdiğimiz zaman kesitleri genelde kısa olabilir. Kampanyalara eşlik eden yoğun pratik siyasal faaliyet dönemlerinde ise, bu süre kaçınılmaz olarak daha da sınırlanmaktadır. Ancak bu durum, barınma mekanlarının kullanımı ve buralarda geçen sürenin akılcı/verimli bir şekilde değerlendirilmesinin önemini hiçbir şekilde azaltmaz, azaltmamalıdır.

Mekan paylaşımı yüzeysel bir bakışla basit gibi görünebilir. Ancak sözkonusu olan herhangi bir mekan değil de partili kadro veya militanların paylaştığı mekan olunca, durumun öyle olmadığı kolaylıkla anlaşılabilir. Zira ortak felsefi temelin, ortak dünya görüşünün, ortak bir gelecek idealinin ve bu uğurda verilen mücadelenin sayısız bağla birbirine bağladığı yoldaşların barınma mekanlarında da, taşıdıkları iddiaya uygun bir yaşam tarzı oturtmaları gerekmektedir. Bu mekanda yoldaşlar birbirlerinin aynasında yansımalarını bulurlar. Bu mekanlarda paylaşımın, içtenliğin, örnek davranış ve bilincini sürekli geliştirip/yetkinleştirme çabasının, karşılıklı olarak birbirini geliştirme kaygısının, hata ve zaafların aşılması için devrimci eleştiri-özeleştirinin vb., ne oranda yaşam alanı bulduğunu, bu yansımalara bakarak anlamak mümkündür.

Elbette ki ideal olan aynı mekanı paylaşan partililerin, ev işinden okuma/araştırmaya, faaliyeti değerlendirmekten siyasal/pratik, teorik/ideolojik tartışmalara kadar birbirini geliştirme bilinciyle hareket etmesi, bu yönde çaba harcamasıdır. Partili yoldaşların her zaman ideal düzeyde olmasa bile, verimli bir mekan paylaşımı yaratmaları zor değildir. Her yoldaşın farklı bir kişilik ve karakter sergilemesi, değişik ortamlarda şekillenmiş olması, gelişim sürecinin faklı seyretmesi gibi olgular bu başarıyı yakalamanın önünde engel değildir. Hatta bu tür farklılıkları bir avantaj olarak değerlendirmek de mümkündür. Yeter ki, önyargılı yaklaşma hatasına düşmekten kaçınabilelim.

Alışkanlıkların gücünü kırmak için…

Aynı mekanı paylaşan yoldaşların, devrimcileşme süreci öncesi yaşamlarında farklı alışkanlıklar edindiği bir gerçektir. Bu fark belli sınırlar içinde “çatışma” alanına dönüşebilir. Her gelişme, çatışmaya neden olan bir çelişkinin şu veya bu düzeyde çözümü ise, bu durumda yoldaşlar arasında çıkan kimi çelişkilerin “çatışma”ya dönüşmesinde de bir sakınca yoktur. Akılda tutulması gereken bir başka önemli nokta varsa eğer, o da her çatışmadan olumlu yönde bir gelişmenin çıkmayacağıdır. Dolayısıyla çatışmaya bilinçli, saptanmış bir amaç için girmek esastır. Konumuz sınırlarında bu amaç; zaman ve mekanın rasyonel kullanımı, devrimci iç yaşam ve yoldaşlık ilişkilerinin pekiştirilmesi olarak özetlenebilir.

Bu alanda yaşanan çatışmaların kimi zaman ilişkileri zedelemesi, hatta yoldaşlar arasında önyargılar oluşturması sözkonusu olabilmektedir. Bunun bir nedeni, alışkanlıkların gücünü fiilen kabullenmekten başka bir anlama gelmeyen “alışkanlıklarda ısrar” ise, diğer nedeni “müdahale yönteminin sorunlu olması”dır. Deneyimler, her iki durumda da çatışmadan ileriye dönük bir sonuç çıkarmanın mümkün olmadığını sayısız kere kanıtlamıştır. Tarihsel akışın sürekli değişim/gelişim, altüstü oluş ve yeniden oluşum süreci olduğunu savunan bir devrimcinin, “ben böyle alışmışım, kendimi değiştiremem” demesi ihmal edilmeyecek bir çelişki olduğu gibi, çatışmalarda kırıcı, incitici olmaktan özenle kaçınmanın önemi de gözardı edilemez. Yoldaşlar olarak çatışmaya girdiğimizde amacımız, hatası veya zaafı olan bir başka yoldaşa “haddini bildirmek” ya da “mat etmek” değil de, tersine, sözkonusu hata ve zaafları aşması için yüreklendirmek, yol/yöntem önermek/göstermek olduğuna göre, -eğer amaç bu değilse, zaten ortada ciddi başka sorunlar var demektir- üslubumuz ve sorunlara müdahale tarzımız da buna uygun olmak durumundadır.

Sorunun bir diğer boyutu ise, bazı yoldaşların yeteri kadar açık ve rahat olmamaları/olamamalarıdır. Bu durumda bir sorunla karşılaşan yoldaş, rahatsızlık duyduğu halde bunu dile getirmemektedir. Bu ise rahatsızlık verici sorunun kendini yeniden üretmesine meydan vermekle kalmıyor; eğer sorunların birikip patlak vermesine yol açmıyorsa, rahatsızlığın farklı mekanlarda, farklı muhataplar nezdinde dışa vurumuna yol açıyor. Burada rahatsız olduğu soruna müdahale etmeyen ya da edemeyen yoldaş, devrimci iç yaşamın kurallarını ihlal ederek, farklı bir sorunun yaratıcısı konumuna düşebiliyor. Bu tutum masum gibi gözükse de, ortaya çıktığı her yerde başlı başına bir eleştiri ve çatışma konusu olmalıdır.

İdeolojik-teorik gelişimi pekiştirme
alanı olarak barınma mekanları

Devrimci siyasal sınıf faaliyetinin yoğun temposu içinde bulunan sınıf devrimcilerinin, zamanı en verimli şekilde geçirmek gibi bir kaygıları olmalıdır. Uzun iş saatleri veya yoğun pratik/siyasal faaliyet içinde geçen zamanın günümüzü önemli oranda kapladığı bilinmektedir. Bu ise, evlerde geçirdiğimiz süreyi kısıtlıyor. O halde evlerde geçirdiğimiz süreyi verimli bir şekilde değerlendirmenin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Karşımıza mekan içi sorun çıktığında devrimci tarzda müdahale edebiliyorsak, evde verimli zaman geçirmenin zemini de hazır demektir. (Bu zemin, aynı zamanda “alışkanlıkların gücü”ne karşı verdiğimiz mücadelenin başarısı için de özel önem taşımaktadır.) Geriye planlama yapıp pratik adımlar atmak kalıyor.

Bir mekandaki yoldaşların gelişim düzeyi farklı olabilir. Dolayısıyla farklı konulara eğilmeyi tercih edebilirler ya da öyle olması gerekebilir. Bu, sözünü ettiğimiz planlamanın önünde engel değildir. Zira planlama kimi zaman yoldaşların bir metni ortak okuyup tartışmaları üzerine olabileceği gibi, tek tek yoldaşların kendi okuma/araştırmaları üzerine de olabilir. Ancak yoldaşların birikim düzeyinden bağımsız olarak, bazı temel metinlerin birlikte okunup tartışılması gerektiğini de gözardı edemeyiz. (Böylesi bir çalışmanın, aynı zamanda parti yayınlarına sunacağımız katkılar için konu belirlemek, belirlenen konular üzerinde tartışmak için de verimli olacağını hatırdan çıkarmamak gerek.) Genel bir ifade ile, temel kaygı zamanın verimli, amaca uygun şekilde geçirilmesini planlamak olmalıdır.

Burada elbette faklı konulara dair sohbetler olacaktır, olmalıdır. Ancak bu tür sohbetleri belli sınırlar içinde tutmak yoluna da gidebilmeliğiz. Zira “her tercihin aynı zamanda bir vazgeçiş” olduğu çağda yaşamaktayız hala. Bilimin aydınlık ufuklarına ulaşabilmek için bazı şeylerden vazgeçmek zorunda olduğumuz ise bir başka gerçektir. Yani hayatın her alanında olduğu gibi, zamanı verimli geçirme noktasında da iradi bir müdahale yapmakla karşı karşıyayız.

İradi müdahalenin önemi günümüz koşullarında daha da artmıştır. Zira burjuvazinin insanı çelen araçları hiçbir zaman bu kadar yaygın, sinsi, etkili, ulaşılabilir olmamıştır. Zamanı değerlendirme konusunda gerekli iradi müdahaleyi yapamayan devrimcilerin bu konuda muaf olacaklarını sanmak yanılgıdır. Ortalığın egemen sınıflar hizmetindeki kurumlar tarafından çarpık bilgi kirliliğiyle boğulduğu bir çağda yaşadığımızı gözönüne alırsak, marksist-leninist felsefi, teorik-ideolojik donanımın önemi daha iyi anlaşılır.

Pratik/siyasal faaliyet zaman zaman yoldaşlarda, “bu kadar yoğun geçen bir günün ardından istesek de okuyup tartışamayız” kanısının ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Kimi zaman durum gerçekten de öyle olabiliyor. Ancak insanın önemli özelliklerinden birinin “alışmak”, giderek de “kanıksamak” olduğunu da bir gerçek. Yani “zorunluluk” sonucu ortaya çıkan bir durum, “alışkanlık” haline gelip kalıcılaşabiliyor. Bir adım sonrası ise, zamanı verimli geçirme kaygısının zayıflayarak geri plana düşmesidir ki, tehlikeli olan da budur. Kaybettirdiklerinin yanı sıra bu tarz, ortama yeni katılan yoldaşların şekillenmesinde birçok olumsuz iz bırakmaya fazlasıyla müsaittir.

Oysa öncekilerin yanı sıra, partinin son dönem temel metinlerinde döne döne üstünde durulan konulardan biri ideolojik-teorik eğitimin önemi ve bu alanda biran önce atılması gereken adımlardır. Sözkonusu metinlerde, parti birikimi ile kadroların birikim düzeyi arasındaki geniş açının daraltılması, dahası giderek kapatılması gerektiği, partinin çalışma alanlarında yapacağı sıçramanın da burada sağlanacak başarı ile yakından ilgili olacağı vurgulanmaktadır.

Barınma mekanlarının uygun kullanımı ve zamanın verimli geçirilmesi, partinin bu çağrısına karşılık verebilmek açısından da önemlidir. Zira partinin temel metinlerinde eğitim sorunu hiçbir zaman tek yönlü ortaya konmamıştır. Tersine, eğitim sorunu, ideolojik-teorik temelin güçlendirilmesi, devrimci pratik/siyasal faaliyet içinde yetkinleşme, devrimci militan ve örgüt kimliğinin geliştirilmesi bütünlüğü içinde ele alınmıştır. Yani partili kadro ve militanlar devrimci pratik/siyasal faaliyetle birlikte, ideolojik-teorik temeli güçlendirmek, giderek partinin birikim düzeyine erişmek çabası içinde olacaklardır.

Zamanı verimli bir şekilde geçirmeyi planlama başarısını gösteremeyen bir partilinin, istenen bu gelişmeyi sağlaması mümkün mü? Bu soruya olumlu yanıt vermek zor. Çünkü; “Tüm yoldaşlarımız partinin bilinç düzeyini kendinde somutlayabilmeli, sürekli bunun çabası içinde olmalıdırlar. Parti ve devrim davasına bağlılığın gereklerinin yerine getirilebilmesi, herşeyden önce buna, ‘bilinçli savaşçılar topluluğu’ olabilmeye bağlıdır.” Ancak “Partinin teorik-programatik çizgisinin derinlemesine ve yaratıcı bir biçimde kavranabilmesi ise, herşeyden önce marksist-leninist dünya görüşünün kavranmasını, asgari bir marksist formasyonu gerektirir.” (Partide teorik-ideolojik eğitim sorunu, Ekim/237, Haziran 2004, ya da Parti Değerlendirmeleri-2, s.218-234 )

O halde öyle bir planlama yapabilmeliyiz ki, bu hem marksist-leninist klasiklerin, hem de partinin temel metinlerinin incelemesine imkan verebilmelidir.

Son bir vurgu olarak belirtelim ki, partinin yeniden düzenlenen internet sitesinde konu başlığına göre sunulan belgelere ulaşmak artık çok kolaydır. İlk sayısından itibaren MYO’nun arşivlenmesi (ki bunun yapılmakta olduğu anlaşılıyor) bu olanağı daha da genişletecektir. Gecikmeli de olsa, temel metinlerin siteye yerleştirilmesini, partinin bu belgeleri yeniden inceleme çağrısı olarak da algılamak gerekir.