Logo
< Sermaye düzeninin zor yılı

Soluklu ve inatçı bir çalışma ile sınıfı kazanacağız!


 

Soluklu ve inatçı bir çalışma ile
sınıfı kazanacağız!

İşçi sınıfı çalışma bölgemizde son derece dağınık bir durumda. Sınıfın genç kuşağının üretim alanlarında yerini almış olmasının dezavantajlarıyla birlikte avantajlarına da sahibiz. En önemli dezavantaj, sınıf olmanın kendiliğinden bilincinin bile henüz oturmamış olmasıdır. Yaşam koşullarını iyileştirmenin bireysel yöntemlerle erişilebilecek bir yolunu bulma içgüdüsü hakim işçiler arasında. Sınıfın ileri bölükleri diyebileceğimiz sendikalı işçilerde de durum daha iyi sayılmaz. Sendika ağalarının da yardımıyla içine düşürüldüğü durum, bu nispeten ileri işçi kesiminin daha mücadele alanına bile çıkmadan yılgınlığı yaşaması anlamına geliyor.

Yolaçıcı devrimci müdahale

Sınıfın genç kesimi çok ağır çalışma koşullarında fakat çok daha düşük ücretlerle çalışıyor. Net olarak günlük 10 saat asgari ücrete çalışıyorlar. Bu zorunlu mesailerle 15 saati buluyor. Haftalık çalışma saatleri zorunlu mesailerle birlikte yer yer 90 saat gibi inanılmaz bir süreye ulaşabiliyor. Üstelik işçiler zorunlu mesailere daha fazla ücret alabilmek için gönüllü olarak kalabiliyorlar. Bir süre sonra hiçbir sosyal etkinliği olmayan insanlar için yapacak daha iyi bir işi olmadığı için de mesai kendi talepleri olmaya başlıyor.

Çalışma bölgelerimizde ve birimlerimizde işçilerin siyasallaşmasına ve sosyalleşmesine yönelik çalışmanın birlikte, içiçe ele alınıp yürütülmesi gerekir. İnsan olmanın temel önkoşullarından olan sosyalleşme, birçok fabrikada nerdeyse sıfır. Bir fabrikada iş kazası geçirip kolu kırılan işçiyi ziyarete işçi arkadaşlarını götürememiştik örneğin. S¸imdi bu noktayı yavaş yavaş aşıyoruz. İşçilerin bu kadar birbirinden kopuk oluşu, doğal olarak örgütlenme çabalarımızı da zora sokuyor. Varolan durumu yavaş yavaş kırsak da açıktan bir çalışma yürütmek için acele etmemek gerekiyor.

Bulunulan bölge ya da sektörde temel fabrikalarda işyeri örgütlülükleri temelinde asgari örgütlülüklere kavuşmadan sendikal örgütlülüğe geçilmesi, varolduğumuz birimlerden de biçilmemizi, o güne kadar binbir sabırla biriktirdiğimiz emeğin boşa gitmesini getirecektir. Dahası bu türden bir sonuç taraftarımız olan işçilerde bile yılgınlığı geliştireceği gibi genel güvensizliği de derinleştirecektir.

İşçi sınıfının varolan durumu gelecekteki çatışmaya en iyi şekilde hazırlanmamızı gerektirmektedir. Yeterince iyi hazırlanmadığımız girişimler şu anki durumda başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkumdur. En iyi olasılıkla sendikal örgütlülüğü başarmış olsak bile öncülerin işten atılması gibi sınıfın moral kazanımlarını sıfırlayan sonuçları elde ederiz. Bu ise deneyim olması dışında sınıf mücadelesi için çok fazla bir anlam ifade etmez. Zaten sınıfın başarısız birçok deneyimi var. Bu konuda son derece zengin bir deneyime sahibiz ne yazık ki.

Sendika ağalarının, sarı sendikaların durumuna ilişkin de sınıfa gerçekte fazla bir şey söylemeye gerek yok. Uzun yılların ihanet pratiği ve deneyimi sayesinde neredeyse her boyutuyla durum işçiler için yeterince açıktır. Sınıfın devrimci partisinin görevi bu durumun üstesinden gelmek üzere gerekli yol ve yöntemleri geliştirip yol açmaktır. Sadece sendika ağalarını suçlayan, fakat onların pratikte aşılmasını sağlayacak yöntemleri geliştiremeyen bir çalışma tarzı, bizi fazla ileriye götüremeyecektir. İşçiler ortadaki çıplak gerçekler konusunda salt akıla değil, bunların aşılmasını olanaklı kılacak güven verici politika ve pratiklere ihtiyaç duymaktadırlar.

Genç işçilerin umuda ve olumlu deneyimlere ihtiyacı

Bir noktadan sonra umutsuzluk ve çaresizlik psikolojisi içinde varolan duruma razı olma hali gelişecektir ve nitekim gelişiyor da. Bugün sendika ağalarının bu kadar rahat olmasının gerisinde, işçi sınıfının kendi sorunlarına duyarsızlığı ve varolan durumun değiştirilemeyeceği konusundaki oturmuş yanlış bilinç var.
Yayınlarımızda ve kitle ajitasyonumuzda eleştiriyi ağırlıklı olarak sendika ağalarına yöneltiyor oluşumuz, kuşkusuz haklı olmakla birlikte, çözüm geliştirmekten uzaktır. Kolay bir yöntemdir de bu. Yanıt vermemiz gereken soru, mevcut durumu ve elbette onların oluşturduğu barikatı nasıl aşacağımızdır. Bunu aşabilmemiz mümkündür. Üstelik işçi sınıfı bu barikatı yer yer daha önce de aşmıştır. Sorun önemli oranda umut yaratacak ve güven verecek bir olumlu propaganda dilini tutturabilmektir. Burada özellikle genç işçilerin umuda ve olumlu deneyimlere ihtiyacı var. Sınıf mücadelesi deneyimine sahip olmamaları, daha çabuk kırılmaya açık hale getiriyor onları.

İşçi hareketinin mücadele tarihi olumsuzluklar kadar güç ve umut dolu olumlu mücadele deneyimleri konusunda da yeterince zengindir. Parti işçi sınıfının belleğidir. Bu bellek işlevini yalnızca olumsuzlukları aktararak yerine getiremez. Tarihi deneyimlerle temel önemde kazanımların nasıl gerçekleştiği konusunda ısrarlı aktarımlar ve vurgular ön açıcı olacak, işçilere güven ve başarma umudu  verecektir.

Sınıfın kendi gücünün farkına varması ve kendine güvenmesi çok önemlidir. Bunun temel önemde ve kuşkusuz son tahlilde belirleyici yanı pratiktir, ama o pratiğin yönünü ve çapını belirleyecek olan da teoridir, yol açıcı devrimci teorik çabalardır. Sorunun bu yanının da önemle gözönünde bulundurulması, bunun gerektirdiği bir yönelim ve çaba içinde olunması gerekmektedir.

Y. Ulaş