Logo
< Sınıf çalışmasında sosyalist propaganda

Devrimci eleştiri-özeleştiri ve devrimci yöntem


Devrimci eleştiri-özeleştiri
ve devrimci yöntem

“Bir siyasi partinin kendi yanılgıları karşısındaki tutumu, bu partinin ciddi olup olmadığını, kendi sınıfına karşı ve emekçi yığınlara karşı görevini yerine gerçekten getirip getirmediğini saptayabilmemiz için, en önemli ve en güvenilir kıstaslardan biridir. Yanılgısını açıkça teslim etmek, nedenlerini arayıp bulmak, bu yanılgıya meydan veren durumu tahlil etmek, yanılgıyı doğrultma yollarını dikkatle incelemek; işte ciddi bir partinin işaretleri bunlardır, ciddi bir parti için görevlerini yerine getirmek, sınıfı ve ardından da yığınları eğitmek ve bilinçlendirmek bu demektir.” (Lenin, "Sol" Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı)

Lenin'in bu çok bilinen sözlerinde, ciddi bir devrimci partinin hata ve zaafları karşısında alması gereken tutum son derece açık ve vurgulu bir biçimde ortaya konulmaktadır. Mesele sadece hata, zaaf ya da yanılgıları tespit etmek değil, fakat daha önemlisi, bunu ortaya çıkaran koşulları tahlil edip bunun nasıl aşılabileceğini ortaya koyarak, böylece sınıfı ve yığınları da eğitmektir.

“Bugüne dek bütün devrimci partiler, kendilerini beğenmişlikleri, güçlerinin nerede olduğunu göremeyişleri ve eksikliklerini ortaya koymaktan korkmaları yüzünden yıkılıp gitmişlerdir. Ama biz yıkılmayacağız. Çünkü biz eksikliklerimizi ortaya koymaktan korkmuyoruz ve onları yenmeyi öğreneceğiz.” (Lenin, Seçme Yazılar)

Devrimci bir partiyi zayıf düşüren, hata ve zaaflara düşmesi değil, bunları açıklıkla ortaya koyamaması, bunları tahlil edip anlayamaması, böylece de hatalarından öğrenmeyi başaramamasıdır.

Devrimci bir parti üzerinden yapılan bu saptamalar doğal olarak devrimci kadrolar için de geçerlidir. Devrimcilik iddiası, bir parti için olduğu kadar devrimci bir militan için de, burada işaret edilen yöntemsel yaklaşım üzerinden sınanabilir. Komünist devrimci kimlik ancak bu yaklaşım üzerinden geliştirilip güçlendirebilir. Ancak eksikliklerini, hata ve zaaflarını açıklıkla ortaya koyabilen devrimciler, böylece onu yenme başarısını gösterebilirler.

Devrimci bir parti nasıl yığınlar karşısında açık davranmak zorunda ise, devrimci bir militan da partisi karşısında aynı açıklıkla hareket edebilmek durumundadır. Devrimci bir gelişmenin, yenilenmenin olmazsa olmaz bir koşuludur bu. Sorun yapılan hatalar, sergilenen yetersizlikler değil, bunlar karşısında alınacak tutumdur. Devrimci özeleştiri silahının işlevine uygun bir biçimde kullanılabilmesidir.

Partimizin tarihinden öğrenmeliyiz!

Partimizin tarihi bu açıdan oldukça öğreticidir. Komünist hareket, kendisinin de bir parçası olduğu geçmiş devrimci hareketin köklü bir eleştirisi ve özeleştirisinin ürünüdür. Geçmişin kaba bir inkarına değil, devrimci bir temelde aşılmasına dayalı bir eleştirel-özeleştirel süreç olarak yaşanmıştır bu. Komünistler, geçmişin devrimci temellerde eleştirisine/sorgulanmasına dayanmadan yeni dönemde yol almanın mümkün olmadığını döne döne vurgulamışlar, bunu yapmayanları bekleyen akıbete işaret etmişlerdir. Bugünkü sol hareket tablosu, bu tespitlerin ne denli isabetli olduğunu yeterli açıklıkta ortaya koymuş bulunmaktadır. Geçmişiyle devrimci temellerde hesaplaşamayanlar, devrimden tümüyle kopmuş, düzenin icazet alanına boylu boyunca uzanan akımlara dönüşmüşlerdir. Geçmişle hesaplaşma gücü gösterememenin, devrimci özeleştiri silahını kullanamamanın kaçınılmaz sonucu, devrimciliğin terkedilmesi, düzen sınırlarını aşmayan politik bir konumlanış olmuştur.

Bir parti militanı devrimcileşmek/devrimci kimliğini geliştirmek sorununa buradan bakabilmek, bunu temel önemde bir sorun haline getirebilmek durumundadır. Devrimci bir partinin saflarında mücadele etmek kendi başına devrimcileşmenin bir güvencesi değildir. Uzun yıllar sınıf hareketinin ağır ve sancılı bir gelişim süreci yaşaması, yaşanan bir takım çıkışlara rağmen bir türlü devrimci bir mecraya akamaması, devrimci dönüşüm planında zayıflık taşıyan devrimciler üzerinde büyük bir basınca dönüşebilmekte, zorlanmalar karşısında “kırılmalar” yaşanmasına, devrim saflarının kolaylıkla terkedilmesine yol açabilmektedir.

Devrimcileşmek, döne döne düzen kimliği ile hesaplaşabilmeyi gerektirir. Bu süreçten başarılı bir biçimde çıkmak isteyen bir devrimci, kendi zaaflarının ve zayıflıklarının bilincinde olmak, özeleştiri denilen silahı en etkin ve işlevine uygun bir biçimde kullanabilmek durumundadır. Yaşadığı zorlanmaları kendi dışındaki etkenlerle açıklamaya çalışmak, yoldaşlarının, organının ya da partinin “yetersizlikleri”ne sığınmak, küçük-burjuva kimliği aşamayanların tipik bir davranış biçimidir.

Kendisiyle hesaplaşamayan bir devrimci, bu düzenle hesaplaşma gücünü gösteremez. Kendisiyle hesaplaşamayan bir devrimci, kendi dışındaki hata ve zaaflarla mücadele etme gücünü bulamayacağı gibi, bunu sergileyenlerle de uzlaşma yolunu seçer. “İçinden geçilen dönem”, “nesnel koşulların ürünü zorlanmalar” öne çıkarılır. Bunlar, bir dizi öznel hata ve zaafın açıklaması haline getirilir.

Partimiz sadece geçmişi devrimci bir temelde aşmak konusunda değil, bütün bir siyasal yaşamı boyunca kendi hatalarını ve yetersizliklerini ortaya koymak konusunda da olumlu bir pratiğin temsilcisi olmuştur. Bu konuda da geleneksel sol kültürle hesaplaşmış, zaaflarını, zayıflık alanlarını açıklıkla ortaya koyamayan bir partinin bunları aşma iradesi sergileyemeyeceği bilinciyle hareket etmiş, devrimci kadroları da bu çerçevede eğitmeye çalışmıştır.

Partimiz için bu olumlu pratiğe işaret ederken, ne yazık ki kadrolarımız payına aynı olumluluktan sözedebilecek durumda değiliz. Devrimci bir partinin yaşamında eleştiri-özeleştiri silahının önemi konusunda elbette açıklık taşıyan kadrolarımız, bu soruna bakışta değil fakat pratikte tek yanlı bir tutum sergileyebilmektedirler. Yoldaşlarını, organını veya partiyi rahatlıkla eleştiren yoldaşlarımız, özeleştiri denilen ve devrimcileşmenin olmazsa olmaz yöntemi olan silahı kullanmak konusunda genellikle zayıf davranabilmektedirler. Bu zayıflık devrimci kadronun gelişim sürecini yavaşlatmakta kalmamakta, partinin gelişim sürecini de zora sokmaktadır.

Devrimci dönüşüm ihtiyacının bilincinde olmak!

Kapitalist düzenin çok yönlü etkileri altında şekillenen bir kişilik ve kimlikle devrimci mücadeleye adım atıyoruz. Bakışaçımızdan değer yargılarımıza, yaşam alışkanlıklarımızdan duygu dünyamıza kadar bu şekillenmenin etkileri uzun bir süreç boyunca varolmayı sürdürecektir. “Devrimcileşme süreci” aynı zamanda tüm bunlarla savaşma süreci olarak yaşanmak zorundadır. Bu özellikle içinden geçtiğimiz dönemde sanıldığından da zorlu bir süreçtir. Zira hala da devrimci bir atmosferin zayıf olduğu bir dönemden geçiyor olmamız, sonuçta daha fazla zorlanmamıza, bu sürecin uzamasına yol açmaktadır.

Herşeyden önce bunun bilincinde olmalıyız. Yıllardır devrimci mücadele içinde yer alan, devrimcilik dışında bir yaşamları olmayan, pek çok yoksunluklara katlanan birçok yoldaşımız, buna rağmen devrimci dönüşüm planında sorunlar yaşayabilmektedir. Devrimci dönüşüm ihtiyacını bilince çıkaramamak bunda önemli bir rol oynamaktadır. “İç hesaplaşma” olarak tanımlayabileceğimiz, düzenin üzerimizdeki etkileri ile hesaplaşmanın sağlıklı bir şekilde yaşanamamasının gerisinde, bu ihtiyacın bilince çıkarılamamasının önemli bir rolü vardır.

Devrimcileşmek kesintisiz bir süreçtir. Kuşkusuz, devrimci mücadelenin seyri bu süreci şu ya da bu yönde etkileyecektir. Fakat burada önemli olan, bu konuda sergilenecek iradedir. Zira devrimcilik herşeyden önce, nesnel koşullar ne olursa olsun, “iradi müdahale” çabası demektir. Bu, kendi dışımızdaki süreçlere karşı olduğu kadar, kendi süreçlerimize müdahale açısından da çok önemli bir yerde durmaktadır. Ne yazık ki bu ikincisinde zayıflıklar yaşandığı ölçüde, bu konuda yapılan müdahaleler, yani devrimci eleştiri sonuçsuz kalabilmektedir.

Devrimci eleştiri ancak, dönüşüm ihtiyacının bilincinde olan bir devrimci üzerinde etkili olabilir. Bu bilinçle “kendi içinde” sağlıklı bir çatışmayı yaşayamayan bir devrimci kendisine yöneltilen eleştiriyi algılama başarısını da gösteremez. Zira onun için hep kendi dışında yaşanan olumsuzluklar, zayıflıklar ve zayıf devrimciler vardır. Bu noktada kendisinin oynaması gereken rolün öne çıkması gerekirken, eleştirilere kendisinin dışında olduğu zayıflıklara işaret eden açıklamalarla yanıt verilir. Böylece asıl zayıflıkların üzerinden atlanmış olunur.

Bir devrimci herşeyden önce kendi zayıflıkları ve yetersizlikleri konusunda açık olmak zorundadır.

Eleştiri-özeleştiri silahını doğru bir biçimde kullanabilmeliyiz

Eleştiri somut, açık ve net olmalı, özeleştiri de bu açıklık zemininde ortaya konulabilmelidir. Bu, hem parti, organlar, hem de tek tek devrimci militanlar açısından son derece önemlidir. Nesnel koşullara ilişkin saptamalar öznel planda yaşanan zayıflıkların üstünü hiçbir biçimde örtmemelidir. Altı döne döne çizilmesi gereken bu nokta sanıldığından da önemlidir. Zira nesnel koşullar tablosu zaman zaman başarısızlıklarımızın bir açıklaması olabilmekte ve bu da bir rehavete yolaçabilmektedir. Biz çalışıyor çabalıyoruz, yoğun bir emek harcıyoruz, buna rağmen sonuç bu oluyor, dolayısıyla sorun bizim öznel çabalarımızı aşıyor! Bu bakışaçısı son derece sakıncalıdır. Soruna böyle bakıldığında, öznel planda oynamamız gereken rol kararmakta, bu arada yolumuzu açmada önemli bir rol oynayacak olan eleştiri-özeleştiri silahı da böylece etkisizleşmektedir.

Hata ve zaaflarımızdan öğrenmek, öznel plandaki zayıflıklarımız konusunda açıklık taşımakla mümkündür. Nesnel koşulların olumsuzluğuna sığınmak yerine öznel planda yapamadıklarımıza, eksiklik ve zaaflarımıza yüklenemezsek, mesafe almayı başaramayız. Bu noktada da döne döne kendimizle hesaplaşabilmek durumundayız. Özellikle bugün içinden geçmek olduğumuz dönemde devrimcilik, nesnel plandaki olumsuzluk üzerinde durmayı değil, bu olumsuzluklara rağmen öznel planda yaşanan zayıflıklara yüklenmeyi gerektirmektedir. Böyle dönemlerde iradi müdahalenin rolü çok daha büyük bir önem taşımaktadır.

Bugün biriken bunca tepki, hoşnutsuzluk ve çelişkiye rağmen, hala da rüzgar devrim yönünde esmemektedir. Kuşkusuz bunun bilincinde olmalı, faaliyetimizin sonuçlarını değerlendirirken bunu hep gözönünde bulundurmalıyız. Ama bu hiçbir biçimde, gerek organ, gerekse tek tek kadrolar planında yaşadığımız zayıflıkların açıklaması haline getirilmemelidir. Zira böyle bir durumda, eleştiri-özeleştiri silahını işlevsel bir biçimde kullanmak mümkün değildir.

Zayıflatan değil güçlendiren bir eleştiri!

Devrimci eleştiri “hesap sormak” değildir, “yargılamak” hiç değildir. “Suçlama”ya dönüştüğü yerde ise yıkıcı bir rol oynayacaktır.

Kapitalizm bireyi yalnızlaştırmakta, kişiliğini öğütmekte ve hiçleştirmektedir. Komünistler ise bireyin kollektif içinde yeniden kimliğini ve kişiliğini kazanmasının yolunu açmayı, onun gelişip serpilmesinin önündeki engelleri aşmasını sağlamayı başarabilmek durumundadır. Devrimci eleştiri tam da bu işlevi yerine getirebilmelidir. Devrimci eleştiri kişiyi zayıflatmamalı, tam tersine güçlendirmelidir. Yargılama, hesap sorma ve suçlama tonu taşıyan her eleştiri ise zayıflatıcı bir rol oynayacaktır.

Biz bir devrimci olarak büyük bir emek harcayarak, büyük fedakarlıklar sergileyerek sorumluluklarımızı yerine getiriyor olabiliriz. Fakat bu bize, devrimciliğe yeni adım atmış olan, devrimcileşmek konusunda zayıflıklar taşıyan genç ve deneyimsiz insanları örseleme hakkını vermez. Tam tersine, bu konuda çok sabırlı olmak, onların taşıdığı zayıflıkları konusunda açıklık taşımak, müdahalemizi de bu açıklık üzerinden yapabilmek durumundayız. Bu elbette liberal bir hoşgörüyle zayıflığı meşrulaştırmaya hizmet etmemelidir. Zayıflık zayıflık olarak tanımlanmalı, fakat tanımlamanın ötesine geçerek çözümlenebilmeli, aşmanın yol ve yöntemleri konusunda gerekli yardım sunulabilmelidir.

Bu yardımın sunulabileceği biricik alan ise, devrimci siyasal pratiktir. Ancak ve ancak böyle bir pratik içinde yoldaşlarımızın mesafe alabileceğini, sorunun asıl çözümünün buradan geçtiğini, asıl yardımın bu alanda verilmesi gerektiğini hep gözönünde bulundurmalıyız.

Yoldaşlık ilişkilerini daha da güçlendiren bir tarzda...

Kolektivizme dayalı bir davanın temsilcileriyiz. Yoldaşlık ilişkileri de bu zeminden yeşerir ve güçlenir. Ancak, yoldaşlarımızın önemli bir bölümünün şekillendiği küçük-burjuva toplumsal zemin burada da temel bir güçlük alanıdır. Bireycilik, bencillik, “özel yaşam” alanları üzerinden yaşanan zayıflıklar vb., ciddi birer sorun olarak karşımıza çıkar. Devrimciliğe adım atmakla öyle hemen geride bırakılamayacak bir zayıflıktır bu. Çok yönlü bir devrimci paylaşımın yaşanmasının önünde temel bir engel, dolayısıyla yoldaşlık ilişkilerinin gelişiminde önemli bir ayak bağıdır. Yoldaşlık ilişkilerinde yaşanan zayıflık ise eleştiri silahının etkili bir biçimde kullanılmasını zora sokar.

Sorunun bu yönünün bilincinde olmalı, yoldaşlık ilişkileri alanında yaşadığımız zayıflıklarda belli bir mesafe alamadan eleştiriyi etkin bir silah haline getiremeyeceğimiz konusunda açıklık taşımalıyız. Kendisine yöneltilen eleştirinin önce “savunma” fakat giderek de “saldırı” ile karşılandığı örneklere çok da yabancı değiliz. Bunun gerisinde, eleştiriyi yönelten yoldaşın yoldaşlık ilişkileri planındaki zayıflığı, bu çerçevede yeterince güven vermemesi de önemli bir rol oynayabilmektedir. Güven ilişkilerini geliştirecek olan ise bizzat mücadele içindeki tutarlı bir pratiktir. Örneğin, kendisi de randevulara geç kalan bir devrimcinin bu konudaki eleştirisinin etkili olması mümkün değildir, buna getirilecek açıklama ne olursa olsun!

Fakat sorun, önemli olmakla birlikte, basitçe “tutarlı bir siyasal pratik”den ibaret de değildir. “Yoldaşça güven” ilişkilerinin gelişeceği alan bu olmakla birlikte yeterli değildir. Zira devrimci eleştiride esas olan, sorunun ne olduğunun tanımlanması değil, sorunun nasıl aşılacağıdır. Genellikle de temel zayıflık burada ortaya çıkmaktadır.

Sorunu tanımladıktan sonra, “eleştiri silahı”nı kullanarak, yani sorunun ne olduğunu “zaaflı yoldaşımız”ın önüne koyarak, ondan bu konudaki zayıflığını aşmasını istiyoruz! Sonra pratiğine bakıp bu konuda mesafe alamadığını gördükçe daha da üstüne gidiyoruz. Bundan sonraki süreçte eleştirinin yerini giderek suçlamalar alabiliyor. Böylece ilişkiler daha da geriliyor. “Eleştiri silahı”nın bu yanlış kullanımı, sorunu daha da içinden çıkılmaz bir noktaya getirmekle kalmıyor, yoldaşlık ilişkilerini de tahrip edebiliyor.

“Eleştiri” denilen silahı kullanırken son derece dikkatli ve özenli olmak durumundayız. Karşımızdaki “zaaflı kişilik” bir maddi-toplumsal zeminin ürünü ise, sorunu salt “eleştiri” ile aşamayacağımızın, salt eleştirilerimiz üzerinden karşımızdakinin kendisini değiştirip dönüştüremeyeceğinin bilincinde olmalıyız. Ona, tespit ettiğimiz zaaflarını aşabileceği bir pratiğin içine girebilmesini sağlayabilmek noktasında gereken tüm yardımı sunmalı ve en önemlisi bu süreçte “yoldaşça bir hoşgörü”yle yaklaşmayı başarabilmeliyiz. Yoldaşlık ilişkileri planında gereken güveni veremediğimiz ve gereken yardımı sunmadığımızda, salt “eleştirilerimiz” üzerinden bir sonuç alabilmemiz mümkün değildir.

Öte yandan, “aynı dava uğruna savaşmak”, kendi başına “iyi yoldaşlık ilişkileri” kurmak için yeterli değildir. Yoldaşlık ilişkilerinin gerçek anlamda gelişebilmesi, ilişkilerde saygıyı, büyük bir özeni ve emek harcamayı gerektirir. Ortak bir pratiğin içinde yer almak, işlere birlikte koşturmak, bu anlamda ortak bir emek harcamak da kendi başına sorunu çözmez. Zira, burada sözünü ettiğimiz dava uğruna harcanan emek değildir, bu sadece bir yanıdır. Bunun ötesinde, çok daha incelikli olan “insan ilişkileri” denilen alan vardır. Bu ise, bir devrimcinin küçümsemek bir yana, tersine büyük bir hassasiyet göstermesi gereken bir alandır.

Kapitalizm insan ilişkilerini döne döne yıkıma uğratmakta, yabancılaşma her geçen gün boyutlanmakta, insanlar büyük bir yalnızlığa itilmektedir. Bunun karşısında komünistler kolektivizmde ifadesini bulan insan ilişkilerinin temsilcileri olarak hareket edebilmelidir. Bu ise öncelikle kendi ilişkilerimizde vücut bulmak durumundadır ki, kelimenin gerçek anlamında yoldaşlık ilişkileri bunun somutlanmasıdır. Bu alanda mesafe aldığımızda, “eleştiri” silahını da etkili bir biçimde kullanmayı başarabiliriz. Yoldaşça dayanışma ve güvene dayalı ilişkiler üzerinden eleştiri, zayıflatıcı değil güçlendirici bir rol oynayacak, zaafları aşmayı kolaylaştıracaktır.

Burada şu noktanın altını da önemle çizmek istiyoruz. Sözkonusu zaafların aşılması sadece zaafları yaşayan yoldaşımızın sorunu değil, bir parçası olduğu kolektif yapının da sorunudur. Kolektivizm tam da bu noktada oynaması gereken rolü oynamalı, zaafları bireylerin kendi sorunu olarak ele almak gibi, son derece sakıncalı bir bakıştan uzak durmalıdır. Biz sorunu ortaya koyduk, tahlil ettik, gerisi ilgili yoldaşın kendi sorunudur türünden bir yaklaşımla, bir adım bile mesafe alamayız. Yoldaşımız tüm çabalarına karşın zayıflıklarını aşmakta zorlanıyorsa, kolektif kendi rolünü yeterince oynayamıyor demektir. Zaafları tanımlayıp tahlil etmekle yetinilmemeli, bunları aşmanın yol, yöntem ve araçları konusunda da gerekli tüm yardım sunulabilmelidir.

İdeolojik-siyasal eğitimin önemi

Kendi dünya görüşünü, onun devrimci yöntemini kavrayamayan bir devrimcinin kendini değiştirme/dönüştürme eyleminin zayıflık taşıması kaçınılmazdır. Dar pratikçiliğin ötesine geçemeyen bir devrimci, hatalarını, zayıflıklarını ve eksikliklerini çözümleme gücü gösteremeyeceği gibi, yoldaşları/organı tarafından kendisine yöneltilen eleştirileri kavramakta da güçlük çekecektir.

Kendi dünya görüşünün bilimsel yöntemini kavramaya başlayan bir devrimci, hem bu düzene, hem de bu düzenin kendi üzerindeki etkilerine karşı savaşma gücü bulabilecektir. Bundan yoksun olan bir devrimci ise, dar ve yüzeysel bir bakışaçısıyla soruna yaklaşacak, “devrimci eleştiri”yi küçük-burjuva bakışaçısıyla karşılayacak, “devrimci dönüşüm”ün bu son derece etkili silahından yararlanma başarısını gösteremeyecektir.

Partimizin özellikle kadrolaşma sorunları çerçevesinde döne döne işaret ettiği zayıflık alanlarından biri olan ideolojik-teorik eğitim sorunu, hala da çok az mesafe aldığımız sorun alanlarından biri olmayı sürdürmektedir. Pek çok yoldaşımız tarafından önemi sürekli vurgulanmakla birlikte, pratikte bunu aşmaya dönük çabalar yetersizdir. Bu yetersizliğin gerisinde, sorunun yeterince bilince çıkarılamamış olması vardır. Pratik-politik faaliyetler için harcanan yoğun çaba ve enerji, ne yazık ki bu temel önemdeki zayıflık alanımızı aşmak konusunda harcanmamaktadır. Oysa, sorunun bu yönüne gereken önemi vermeyen, dar pratikçilik içinde koşuşturan devrimcilerin bir süre sonra soluğunun tükenmesi, ya da o ünlü deyimle “kırılmalar yaşaması” örnekleri hiç de az değildir.

Devrimci eylem, kapitalist düzenin bilimsel eleştirisi üzerinde yükselir. “Devrimci yöntem” konusunda kavrayışın derinleştirilmesi, devrimci kimliğin geliştirilmesi dahil, pek çok sorunun çözüm yolunu açacaktır.