İkinci Enternasyonal birinci emperyalist dünya savaşının resmen ilanının daha ilk günlerinde ideolojik ve örgütsel bakımdan çöktü. Üçüncü Enternasyonal savaşın resmen bitişinden (11 Kasım 1918) yaklaşık dört ay sonra (2-6 Mart 1919) resmi kuruluşunu ilan etti. İkinci Enternasyonal’in çöküşü ile Üçüncü Enternasyonal’in doğuşunu birbirinden zaman olarak dört yıllık (1914-1918) emperyalist dünya savaşı ayırır. Fakat gerçekte, uluslararası işçi hareketinin iki ayrı tarihsel gelişme dönemine damgasını vuran bu iki ayrı enternasyonali birbirinden, savaşla geçen dört yıllık çalkantılı zaman dilimi değil, tamı tamına iki temel tarihsel çağ ayırır. Birinci emperyalist dünya savaşı dünya kapitalizminin genel bunalım çağını başlattı. Bu, kapitalizmin az çok barışçıl yaşanan bir gelişme çağından sistemin genel bunalımının bir ifadesi olan dünya savaşları ve toplumsal devrimler çağına bir geçişti. İkinci Enternasyonal’den Üçüncü Enternasyonal’e geçiş, tarihsel temelini ve anlamını tam da bu çağ değişiminde bulur.
Paris Komünü’nü hemen izleyen yıllarda kapitalizmin tekelci gelişmesinin ilk belirtileri ortaya çıktı ve yeni yüzyıla geçişle birlikte, tekelci kapitalizm egemen hale geldi. İçteki bu sürece, yaklaşık aynı yıllarda (Lenin 1876 yılına işaret eder) başlayan ve 19. yüzyılın bütün bir son çeyreği ile 20. yüzyılın savaş öncesi yıllarını kapsayan sömürge yağması süreci, dünyanın büyük emperyalist devletlerce ekonomik ve politik yönden “barışçıl” paylaşımı eşlik etti.
1889’da kurulan İkinci Enternasyonal, ulusal bir çerçevede parlamenter, sendikal ve öteki yasal araçlarla işçi hareketinin gelişimini sağlayan bu partilerin gevşek bir uluslararası örgütsel birliğini temsil ediyordu. (…) Kısaca, bir bütün olarak alındığında, İkinci Enternasyonal, kapitalizmin bu özel evresinin (bu evrenin kendi has özellikleriyle belirlenen) özel bir ürünü, işçi hareketinin sakin ve barışçı gelişme döneminin ifadesi ve temsilcisiydi. (...)
İşte bu enternasyonal, kuramcıları bir devrimler çağını önceden görüp ilan eden, kongreleri yeni bir tarihsel dönemi başlatacak olayı, emperyalist dünya savaşını, onun anlamını ve sonuçlarını, oldukça doğru bir biçimde saptayan o görkemli İkinci Enternasyonal, önden haber verdiği savaşın ilan edildiği günlerde, bir anda ve bütünüyle iflas etti ve çöktü. İkinci Enternasyonal’in en güçlü ve saygın üyesi olan Alman Sosyal-Demokrat Partisi (SPD) parlamento grubunun 4 Ağustos 1914 günü Reichtag’da savaş kredileri lehinde oy vermesi, tarihsel olarak bu çöküşü ve iflası sembolize eder. (...)
20. yüzyıla dönüş, kapitalizmin bu özel gelişme evresinin de sonunu işaretliyordu. Kapitalizm artık tekelci emperyalist bir aşamaya ulaşmış, bir dünya sistemi haline gelmişti. Bir dünya sistemi olarak kendi bünyesinde taşıdığı evrensel çelişkiler olgunlaşmakta ve onu bir genel bunalıma hazırlamaktaydı. Kapitalist metropollerde olgunlaşan emek-sermaye çelişkisi; zorla köleleştirilmiş ve kapitalist üretim ilişkilerinin ihracına sahne olmuş sömürgelerde ulusal uyanış ve kurtuluş mücadeleleri; ve nihayet, dünyada ele geçirmedikleri toprak parçası bırakmadıkları için, egemenlik alanlarını ancak bir yeniden paylaşımla genişletebilecek olan büyük emperyalist devletler arasındaki kıyasıya rekabet ve hummalı bir silahlanma faaliyeti- tüm bunlar birarada, kapitalizmin artık çalkantılı bir döneme girmiş bulunduğunu gösteriyordu. Bu yeni bir çağa, emperyalist savaşlar, toplumsal devrimler ve milli kurtuluş devrimleri ile karakterize olacak emperyalizm çağına geçişti. (...)
Yeni bir çağ, toplumsal devrimler çağı, yeni bir enternasyonal demekti. Bu enternasyonal, yeni çağın sert ve çalkantılı koşullarında, uluslararası işçi sınıfının uluslararası burjuvaziye karşı cepheden devrimci sınıf mücadelelerinin, kapitalist düzenin yıkılması, iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi ve sosyalizmin kuruluşu mücadelesinin temsilcisi, taşıyıcısı ve yöneticisi olacaktı. (...)
Lenin, bu nesnel tarihsel ihtiyacı, eski enternasyonalin fiilen çöküşünün daha ilk aylarında dikkate değer bir açıklık ve kesinlikle gördü ve ifade etti. Eski enternasyonalin açığa çıkan çürümüşlüğüne duyduğu bütün bir tiksintiye rağmen, onun, uluslararası işçi hareketinin belli bir tarihsel gelişme dönemi boyunca gerçekleştirdiği “yararlı” hizmeti sükunetle tespit ve teslim etti. Fakat onun artık öldüğünü de kesin bir biçimde ilan ederek, bir üçüncü enternasyonal çağrısıyla birlikte bu kez böyle bir enternasyonali gerekli ve zorunlu kılan tarihsel dönem ve görevlerin doğru bir tanımını yaptı. Savaştan, dolayısıyla eski enternasyonalin çöküşünden, yalnızca üç ay sonra, Kasım 1914’de.
Lenin’in Üçüncü Enternasyonal sloganı, hiç de öznel bir proje değil, fakat nesnel tarihsel bir ihtiyacın büyük bir görüş keskinliği ile önden tespit edilmesidir. (...)
İkinci Enternasyonal’in büyük ihaneti gerçekleştiğinde buna en çok şaşıranlar, bu örgütün içten içe yaşadığı çürümenin gerçek kapsamını savaş bunu açığa çıkarana kadar göremeyenler arasında, Lenin önderliğindeki Bolşevikler de vardı. Buna rağmen bu ihanet ve çöküş karşısında hemen hiç bocalamayanlar da yine onlar oldular. İkinci Enternasyonal’in işinin bittiğini herkesten önce ilan edenler, “Yaşasın Üçüncü Enternasyonal!” diye ilk haykıranlar onlardı. Yeni enternasyonalin ideolojik ve taktik temellerini hazırlamada ve onu yılların mücadelesiyle nihayet örgütsel olarak da gerçekleştirmede belirleyici rolü de yine onlar oynadılar. Tüm bunlar hiç de şaşırtıcı değildir. (…) Bolşeviklerin bu sağlam ve sarsılmaz tutumlarının gerisinde, o dönem Rusya’sının özel tarihsel konumu ve bununla sıkı sıkıya bağlı olarak da Bolşevik hareketin kendisine özgü tarihsel oluşumu yatar. (...)
Emperyalist dünya savaşı bir tarihsel dönemi kapatmış, bu büyük tarihsel olayın uluslararası işçi hareketindeki yankısı, İkinci Enternasyonal’in iflası olmuştu. Bu iflas, devrimci akım ile oportünist akım arasında kökü geçmişte olan iç saflaşmayı anında ortaya çıkarmasına rağmen, devrimci akımın, kendine yeni tarihsel dönemin gereklerine uygun bir uluslararası ideolojik ve örgütsel kimlik kazandırabilmesi için aradan yoğun ve çalkantılarla yaşanan uzun yılların geçmesi gerekmişti. Savaş ve bunalım, savaşın son yıllarında kitlelerde artan memnuniyetsizlik, devrimci çalkantının ilk belirtileri, nihayet bir ilk örnek olarak Rusya’da Şubat Devrimi, onu izleyen ve toplumsal devrimler dönemini fiilen başlatan Ekim Devrimi, Ekim Devrimi’nin devrimcileştirici etkisi, Almanya’da ve Orta Avrupa’da savaşın bitimini izleyen devrimler ve devrimci çalkantılar...
Kendini komünist olarak niteleyen yeni enternasyonal, tüm bu tarihsel olayların nesnel zemini üzerinde adım adım şekillendi. Savaşın ilk iki yılındaki ilk girişimler (Zimmerwald, Kienthal ve bu sırada oluşan “Zimmerwald Solu”) yeni bir enternasyonali haber vermekle birlikte, biçim olarak henüz eski enternasyonalin bir iç muhalefeti konumundaydı. Ekim Devrimi bir kilometre taşı oldu. Arada durmak ya da tereddüt etmek artık olanaksızdı. Saflar son derece net oluşmuştu. Bir yanda, genel planda kapitalist düzenle ve tek tek ülkelerde kendi burjuvazisiyle bütünleşen çürümüş, tarihsel olarak ölmüş İkinci Enternasyonal; öte yanda, uluslararası proletaryanın devrimci eylemini iktidar mücadelesi ve proletarya diktatörlüğü doğrultusunda yönlendirecek ve yönetecek bir Üçüncü Enternasyonal...
İkinci Enternasyonal’den ideolojik tam kopuşu, artık örgütsel bir tam kopuş izlemeliydi. Savaşın ortaya çıkardığı ve Bolşeviklerin anında gördüğü bu zorunluluğu, öteki ülkelerin devrimci enternasyonalist grupları ancak savaşla birleşen Ekim Devrimi ve onu izleyen öteki devrimlerle görebildiler. 1918’in ikinci yarısı yeni partilerin ve çok geçmeden parti kimliği kazanacak komünist örgütlerin peş peşe kuruluşuna sahne oldu. Bu gelişmeden hareketle Lenin, Üçüncü Enternasyonal’in “fiilen” aslında 1918 kurulduğunu söyler. 1919 Mart’ındaki Birinci Kongre, bu fiili duruma resmi bir kimlik kazandırmış oldu.
(H. Fırat, Komintern Üzerine Değerlendirmeler, Ekimler, Sayı:1, Mart 1992)