Logo
< Lise çalışmamızda yeni dönemi kazanabilmek için!.. - K. Irmak

Devrimci kitle hareketi ve reformizm engeli - K. Ferhat


Emperyalist-kapitalist sistemin her geçen gün derinleşen krizi toplumsal fay hatlarında ciddi gerilim ve kırılmalara yol açıyor. Krizin faturasının emekçilere ödetilmesi için devreye sokulan yıkım saldırıları çalışma ve yaşam koşullarını alabildiğine ağırlaştırırken, sınıf ve kitle hareketlerinin dinamiklerini de besleyip büyütüyor. Son yıllarda dünya ölçeğinde gelişen kitle hareketlerinin tablosu bunu açıklıkla gösteriyor. Önümüzdeki süreçte yeni toplumsal hareketliliklerin yükselmesinin imkanları da giderek artıyor.

Ancak sistem içinde debelendiği çok yönlü krizleri yönetmekte bugün için hala da önemli bir “başarı” gösterebiliyor. Bunun gerisinde sermaye sınıfının emekçi kitleleri bin bir yol ve yöntemle kontrol altında tutması gerçeği yatıyor.

Siyasal gericilik, sermaye sınıfının ve siyasal iktidarın elindeki en önemli silahlardan biridir. Burjuvazi her türden gerici ideoloji ve politikayı emekçi kitlelerin biriken tepki ve hoşnutsuzluğunu denetim altında tutmak için etkili bir biçimde kullanıyor. Böylece işçi ve emekçilerin örgütsüz ve edilgen konumda kalmalarını sağlamaya çalışıyor.

Sermaye iktidarının özellikle kriz ve toplumsal kaynaşmalar döneminde yığınları ve devrimci güçleri yalnızca baskı ve şiddet yöntemleriyle dizginleyip denetim altına alması güçtür. Temel politika bu olmakla birlikte, bunu tamamlayacak başka araç ve yöntemler de kullanılıyor. Kitleleri manipüle etmek ve düzene yedeklemek için liberal-reformist sol akımlar dahil birçok alternatifi gündemde tutuyor. Böylece düzen muhalefetinden umudunu kesen ve sola yönelen arayış içindeki güçlerin, yeni bir barikat olarak reformist sol kanallara akmasının yolu açılıyor.

Düzenin icazet sınırları ve parlamentarizm

Düzen içi legalist-parlamentarist eğilim giderek solun geneline hâkim hale gelmektedir. Solun düzen karşısındaki konumunu, politik-pratik duruşunu, önemli ölçüde bu çizgi şekillendiriyor. Ve bu, son yıllarda çok daha etkin hale gelmiş bulunuyor. Devrimci sol güçlerin son yıllardaki belirgin gerilemesi ve güç kaybetmesi, bu sürecin derinleşmesini daha da kolaylaştırıyor.

Reformist sol, bilinci henüz düzen sınırlarını aşamayan kitlelerin öncü ve ileri kesimlerini sahip olduğu imkanlar üzerinden kucaklamaya çalışıyor:

“… Reformist parti ve gruplar yazık ki halen bu ülkede sola akan potansiyelin çok önemli bir bölümünü kendi denetimleri altında tutuyorlar. Ve bunlar kitlelerin karşısına sol adına, her şeye rağmen sosyalizm adına, devrim adına çıkıyorlar. Böyle çıktıkları içindir ki etkili oluyorlar. Böylece sizin devrimci bir çizgide birleştirip devrimci sürece kanalize etmeniz gereken güçleri reformist bir çizgide bloke edip, gerisin geri kurulu düzenin çarkları arasında eritiyorlar.” (H. Fırat, Reformizm ve Devrim, tkip.org)

Devrim davasını, devrimci iktidar bilinci ve iddiasını uzun zamandır bir yana bırakan reformist sol, tüm umudunu ve geleceğini büyük ölçüde “seçim başarısı”na endekslemiş bulunuyor.

Reformist parti ve çevreler, her ne kadar kendilerini seçim ve seçim ittifaklarıyla sınırlamadıklarını, seçimle sınırlı bir güç ve eylem birliği içinde olmadıklarını, dahası devrim ve sosyalizm savunduklarını iddia etseler de, tüm pratikleri bu temelde şekilleniyor. Seçimleri merkeze alan bir program ve pratiği esas alıyorlar. Önümüzdeki döneme ilişkin tüm hazırlıklarının temelini bu oluşturuyor. Reformist solda oluşturulan seçim ittifakının solun daha geniş kesimlerini kapsayacak bir boyuta taşınarak büyütülmesi hedefi de bunu gösteriyor. Solda liberal-reformist eğilimi hâkim kılmaya yönelik bu adımlar aynı zamanda devrimci gelişmenin önüne barikat kurulması anlamına geliyor.

Bugünün Türkiye’sinde parlamentarist-reformist yönelimleri güçlendiren bir dinamik işliyor. Önümüzdeki dönemde bu eğilimin daha belirgin bir mahiyet kazanacağı açık. Muhalif medya kanalları da (Tele1, Halk TV, KRT) bu eğilimi güçlendiren bir rol oynuyorlar. Ekranlarını her renkten reformist sol çevreye (TİP, SİP-TKP, EMEP ve Sol Parti) cömertçe açmaları, onların kitleler nezdinde daha görünür hale gelmesini sağlıyor. Böylece kitlelerin karşısına düzen muhalefetinin bıraktığı boşluğu doldurmak adına düzen içi “sol” alternatif olarak çıkmalarının yolları döşeniyor.

Reformist güçlerin izledikleri sol liberal-reformist politikalar, arayış içindeki kitlelerin kendi kanallarına akmasını kolaylaştıran bir rol oynuyor. Birçok legal araç, yöntem ve zemini kullanarak, ileri çıkan ama henüz devrimci bilinçten uzak güçleri kendi zeminlerinde kötürümleştiriyorlar. Devrimci yol, yöntem ve araçların kullanılmasına karşı düşmanca tutumları da bunu kolaylaştırıyor. Bazı reformist parti ve çevreler, grev, direniş ve gösteri vb.’lerinde devrimci politika ve pratiklere, araç ve yöntemlere karşı sınıf kitlelerinin geri bilincini kışkırtarak düşmanlık bile yapabiliyorlar. Böylece devrimci temeller üzerinde gelişecek bir sınıf ve kitle hareketinin önünde gerici bir barikat olarak dikiliyorlar.

Reformist sola sendikal dayanaklar

Reformist solun temel dayanaklarından bir de sendikal bürokrasi ve tam da onun sayesinde sendikalar içinde tuttukları mevzilerdir. Bu mevzilerine dayanarak sınıfın öncü kesimlerini denetim altında tutuyorlar. Sendikal bürokrasi ile kurdukları ilişkinin temelini bu oluşturuyor. Farklı yönlerden ama birbirlerini tamamlayarak hareket ediyorlar. Sendikal bürokrasi ile son derece uyumlu hareket ederek, böylece sınıfın bilincini ve eylem kapasitesini felç edip kötürümleştiriyorlar.

2022 1 Mayıs’ındaki tutumları ile bunu bir kez daha ortaya koydular. Sendikal bürokrasinin arkasına dizilerek, onların çizdiği sınırlar içinde hareket ettiler. Bu tutum karşısında gösterilen politik-pratik her zayıflık, kaçınılmaz olarak sendikal bürokrasi ile reformist parti ve çevrelerin sınıf kitlelerini denetim altında tutmasını sağlayan bir zemin dönüşüyor. 

Reformist sol ile sendikal bürokrasi gelinen yerde sınıf ve kitle hareketi önünde ciddi bir engele dönüşerek, sınıfın bağımsız devrimci konumu üzerinden harekete geçirilmesini ve örgütlenmesini zora sokuyor. Buna karşı ilkeli ve kararlı bir mücadele yürütülmeden bu cenderenin parçalanması mümkün değil.

İki arada bir derede olanlar

Bugün ön plandaki reformist sol çevrelerin dışında kalan kimi grupların da legalizm-parlamentarizm zeminine fazlasıyla eğilimli olmaları, bir başka sorun alanıdır. Bu güçler politik-pratik duruşları ile iki arada bir dere kalmış durumdalar. Konum ve tutumlarının kaçınılmaz sonucu olarak, tutarlı ve istikrarlı bir duruş sergileyemiyorlar. Aynı anda her zeminde var olmaya çalışmaları, ilkeli ve tutarlı bir politik-pratik duruş ortaya koymalarını engelliyor. Bu da sonuç olarak reformist zeminleri güçlendiriyor ve devrimci süreçlerin gelişimini zora sokuyor.

Son dönemde kimi yerellerde gerçekleşen güç ve eylem birlikleri, seçim odaklı parlamentarist eğilimin karşısına farklı bir temelde çıkmak için belirli bir zemini sunuyor. Ancak bu zeminin son derece kaygan ve kırılgan olduğu, burada yer alan ara akımların seçim gündeminin güncelleşmesiyle birlikte daha gerilere düşmeleri de şaşırtıcı olmayacaktır.  Dolayısıyla düzen içi arayışları geriletmek için solun bu güçleriyle birtakım gündem ve gelişmelere ortak müdahale çabası elbette sürdürülmelidir. Fakat bu zeminin sınırları ve tutarsızlıkları da göz önünde bulundurulmalı, bundan sonraki süreçlere de bu bilinçle müdahale edilmelidir.

Reformizme karşı etkili mücadele!

İçinden geçtiğimiz dönemde reformist güçlere karşı ideolojik-politik ve pratik cephelerde etkin ve başarılı bir mücadele yürütme görev ve sorumluluğu önümüzde durmaktadır. Bu görev ve sorumluluğun gereklerini aşağıdaki bakış açısının ışığında ele almalıyız:

“… kitlelerin reformizme yönelmesi geçici bir durumdur. Sınıf çatışmalarının keskinleştiği tüm kritik aşamalarda reformistler, kitlelerin fersah fersah gerisine düşerler. Kitleler devrimcileştikleri zaman kurulu düzeni yıkmak isterler. Oysa reformist partiler, kapitalist sistemi ‘islah etme’nin ötesinde bir mücadeleye güç yetiremedikleri için, kitle hareketinin devrimcileşmesini önlemeye çalışır, dolayısıyla gericileşirler.

“Reformist akımların düzenle cepheden karşı karşıya gelmekten kaçınmalarının, militanlaşan kitleleri ‘teskin’ etmek için çaba harcamalarının bir rastlantı olmadığını, tersine bunun ideolojik-sınıfsal bir temele dayandığını, her vesileyle emekçi kitlelere anlatmalıyız. İşçi sınıfı ile emekçilerin en azından öncü kesimlerini bu bilinçle eğitmek, reformizmin cenderesini kırma süreçlerini hızlandırmak, devrimci bir sınıf-kitle hareketinin gelişimi açısından büyük bir önem taşımaktadır.” (Devrim seçeneğini öne çıkarma dönemi, Ekim, Sayı: 293, Şubat 2014)


Üste