Logo

Yenilenme üzerine - R. Defne


Yenilenme üzerine

R. Defne

Gezi direnişi sonrasındaki değerlendirmelerin çoğunda “artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” üzerinde ortaklaşılmaktadır. Kitle hareketindeki bu çıkış, harekete katılanlarda önemli bir değişim yaratmış, bir kez daha pratik deneyimin gücü görülmüştür. Kendiliğinden gelişen bu sürecin, bundan sonrası için yarattığı imkanlar ile düzeni değiştirme iddiasında bulunan devrimcilere yüklediği görevler ortadadır.

Direnişin devrim davasına hizmet etmesi açısından özellikle biz komünistleri bekleyen görev ve sorumluluklar açıktır. Bunları yerine getirebilmek içinse “ihtiyaca” yanıt vermek gerekmektedir. Bundan dolayı, daha iradi bir şekilde kendimize, süreçlere müdahale edebilmeliyiz. Bu anlamda yenilenmeliyiz.

Şimdiye kadar 12 Eylül’ün de etkisiyle emekçilerin ve gençliğin sokağa çıkışı pek de umulan gibi olmamakta, verilen onca emeğe karşın kitlesellik sorunu çözülememekteydi. Oysa bu direniş sürecinde binlerce insanla birlikte olma ve yeri geldiğinde yönlendirme imkanı elde edildi. Beklemediğimiz, hazırlıksız olduğumuz çoğu durumla da karşılaştık. Tüm bunlar bundan sonrası süreçlerde ivmeyi yükseltmek ve hazırlık sorununu çözmek için bir fırsata dönüşmelidir. Misyonumuzun bilincinde olarak kendimizi kitlelerin sokağa çıkmasına ve yönlendirmeye hazırlamamız gerekmektedir. Eksikliklerimizi aşarak bu hazırlığı yapabiliriz ancak. Bunun için de özeleştirel bir şekilde bu süreçteki durumumuza yakından bakmalı, doğru sonuçlar çıkartmalıyız.

Örneğin direnişe yön vermedeki eksiklikler neydi? Bildik yöntemler ne kadar işe yarıyordu? Kitlelerle diyaloğumuz ya da sosyalist propagandamız ne ölçüde işlevsel oldu? Bu kitlesellik içinde ne kadar insan kazanabildik? vb...

Hareketin yükseldiği dönemlerde pratik içinde değişimin daha hızlı olduğunu biliyoruz. Önceden yapılamayanlar ya da yaşanan zorlanmalar böylesi süreçler içinde daha kolay aşılabiliyor. Ancak devrim davası adına gerçek dönüşüm için bir öncü gerekir. Politik açıklık sağlayacak, harekete yön verecek, talepleri ileriye taşıyacak ve hareketi sürükleyecek bir parti. Partinin yol gösterici politikalarını, şiarlarını taşımak partililerin işidir. İşte her devrimci tam bir açıklıkla şu sorulara yanıt vermelidir: Ben ne kadar hazırdım? Yeterli miydim? Sorun sadece barikatta çatışmakla ve eylemlerle sınırlı olmadığına göre, bu sorular cevap beklemektedir. Soruları daha ayrıntılandırabiliriz.

Her devrimci önce kendi yetersizliklerini görmelidir. Direnişin temposuna ne kadar ayak uydurabildik? Kitlelerin pratiğinin önünde olabildik mi? Ne kadar iyi bir ajitatör ya da propagandacıyız? Ya da direnişe yön vermede ne kadar politika yapabilme becerisine sahibiz. Reflekslerimiz ne ölçüde isabetli? Yaratıcı yöntemler konusunda ne kadar zenginiz?

Kuşkusuz yetersizliklerimizi aşmak bir süreç sorunudur. Ama böylesi süreçlerde hangi konuda iyiysek ya da hangi noktada eksiksek o konuda yoğunlaşabilir, böylece devrimci çalışmada varolan boşluğu doldurabiliriz. Her devrimcinin kollektifin içinde bu şekilde uyum içinde çalışmasıyla parti kitlelere önderlik edebilir. Hiçbir özelliğe sahip olmamakla herşeye sahipmiş gibi davranmak özünde aynı sonuçtur. O nedenle böylesi süreçler kendimizi sınadığımız imkanlar sunar. Kendimizi tanımak için böylesi süreçlerdeki performansımızı, yeteneklerimizi, öne çıkan yönlerimizi bilmek, bizlere davaya ne ölçüde ve nasıl katkıda bulunacağımız konsunda fikir verir. Kuşkusuz yönetici kadrolar bunu daha iyi görmeli ve doğru insanı doğru yerde konumlandırabilmelidir.

Hep vurguladığımız gibi, böylesi hareketli süreçler arınmanın, eskinin alışkanlıklarından kurtulmanın imkanlarını sunar. Aynı şekilde taktik politkaların, yol ve yöntemlerin de sınandığı anlardır. Şimdiye kadar yaşadığımız zorlanmaların, başarısızlıkların üzerine gidecek gücü ve motivasyonu yeterince vermektedir Haziran direnişi süreci. İşçi ve emekçilerin sokaklara çıkabildiğine tanık olmak umutları tazelemiş ve görevlere sıkı sıkıya sarılmanın, bir an bile yitirmemenin önemini bir kez daha kavratmıştır. O nedenledir ki, pek çok deneyim biriktirmiş, gözlemler edinmişizdir. Bunların tümü kendimizi yenilemenin ve önümüzdeki yeni süreçlere hazırlanmanın ipuçlarını taşır. Hiçbir şeyin tekrarı olmaz kuşkusuz. Ama yaşanmışlıklardan çıkartılan doğru sonuçlar yeni bir düzeyde karşılaştığımız durumlarda deneyim olarak iş gördükleri için, bu süreci özümsemek oldukça önemlidir.

Diğer bir nokta, faaliyet yürüttüğümüz çevremizi ve ilişkileri de bu süreçte daha iyi tanıma imkanı bulmuş olmamızdır. Şimdiye kadar gittiğimiz ilişkilerin ve onlara “verdiklerimizin” karşılığı ne oldu sorusu da önemlidir. Zira işyerinde, semtte veya okulda ilgilendiğimiz, yayın verdiğimiz insanların bu süreçte nasıl bir pratik izledikleri aslında bizimle de ilgisi olan önemli bir konudur. İlişkilerimizi politikleştirmedeki başarının da bir göstergesidir. Ne kadar başarılı olduğumuz ya da olamadığımız konusunda bizi kesen yönler etraflıca gözden geçirilmelidir. İlk olarak kendimizi bu sınamadan geçirmeli, ikinci olarak bu çevre ilişkilerinin durumunu. Zira böylesi hareketli süreçlerde bu pratiğin içinde yer almamanın, bilip de yapmamanın çok da anlaşılır bir yanı yoktur. Bir devrimci olarak zamanı ve enerjimizi daha isabetli tercihlere harcamamız gerekmektedir.

İnsanları pratik içinde tanıyarak onlara görev vermek ya da birşey istemek örgütsel çalışmamızı her yönüyle olumlu etkileyecektir. Ya da böylesi süreçlerde kazanılan güçlerle yol yürümek önemli avantajlar sağlayacaktır.

Gezi direnişinin deneyimleri kitle çalışmamız açısından oldukça önemlidir. Burada kısmen değindiğimiz ama bu sürece katılan her devrimcinin bundan daha fazla deneyim biriktirdiği muhakkaktır. Bu deneyimleri doğru özümsemek, örgütlenme çalışmalarımız açısından önemli mesafeler katettirecektir. Bu nedenle böylesi süreçlerden her yönüyle yenilenerek çıkmalı ve yeni süreçlere hazırlanmalıyız. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmamalı!


Üste