Logo
< Sınıfa devrimci müdahale sorumluluğu

Sınıf hareketi ve partinin sınıf çalışması üzerine


E. Karasu

Genel görünüm açısından bakıldığında, sınıf hareketinin parçalı ve dağınık yapısı devam etmektedir. Yalnızca bilinç ve örgütlülük düzeyi değil, eylem kapasitesi de halen sınırlıdır. Fakat özellikle son beş yılda sınıf içinde önemli mücadele dinamiklerinin biriktiğini de gözden kaçırmamak gerekir.

Son beş yılın sınıf hareketi tablosu

Son beş yıldaki en önemli gelişme, pandemi dönemi ile daha da derinleşen ekonomik krizin, işçi sınıfı ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarındaki tahribatı artırması oldu. Pandemi döneminin biriktirdiği sorunların yanı sıra, krizin yeni bir düzeyde derinleşmesiyle artan hayat pahalılığı ve düşen alım gücü, sınıf kitleleri içindeki mücadele arayışını güçlendirdi. Bu arayış, değişik biçim ve düzeylerde bir dizi eyleme yol açtı. 2022 yılının Ocak-Şubat aylarını kapsayan iki aylık yoğun eylem tablosu, sonrasında hız kesmiş olsa da 2022 yılı boyunca sürdü.

Katlanılamaz hale gelen hayat pahalılığının etkisiyle iktidarın asgari ücrete ara zam yapması, önü alınamayan enflasyon artışı karşısında bir sonuç üretmediği gibi, özellikle örgütlü işletmelerde ek zam taleplerinin yaygınlaşmasına yol açtı. 2022 yılı sonuna gelindiğinde, ek zam talebi, gene alım gücündeki düşüşten bağımsız düşünemeyeceğimiz promosyon merkezli istemler, yanı sıra ücretlerde önemli kesintilere yol açan vergi dilimleri sorunu, sınıf kitlelerinin gündemi olarak farklı türden tepki ve eylemlere konu oldu.

2023 yılı asgari ücretinin belirlenmesinin ardından ise, özellikle metal işletmelerinde ek zam talebi yeniden ve daha güçlü bir biçimde dile getirilmeye başlandı. Sektör sendikaları ile MESS’in imzaladığı ek protokol, somutta elle tutulur pek bir kazanıma yol açmasa da, o güne kadar değiştirilemez denilen sözleşmelerin tadil edilebileceğini göstermesi açısından yine de önemliydi.

Aynı dönemde Bakaert grevinin yasaklanmasına rağmen devam etmesi, yasaklama tehditleri arasında gerçekleşen “küçük MESS” diye adlandırılan beş fabrika ve onbir işletmeyi kapsayan sözleşme görüşmelerinin sendikaların taleplerine yakın ücret zamları ile bağıtlanması, diğer önemli gelişmeler oldular.

Bu sene içinde çoğu sonuçlanan Petro-kimya sözleşmelerinin en azından bir kısmında da sermayedarlar, gene işçilerin taleplerine yakın ücret artışlarına rıza göstermek zorunda kaldılar.

Elbette tüm bu durumlar sürekli artan hayat pahalılığının ve düşen ücretlerin sonucuydu. İşçilerin alttan gelen basınçları, sendikal bürokrasi ile büyük ya da orta üstü sermayedarlar arasındaki uzlaşmanın zeminini belirledi.

Ancak tekstil ve daha orta ölçekli işletmelerde ücret artışı talepleri daha sert mücadelelere konu oldu. Son dönemde özellikle Antep merkezli mücadelelerde, kapitalistlerin asgari ücretin bir tık üstü zam artışlarını bile vermemek için her türlü yöntemi kullandığını gördük.

 Ücretlerdeki artışlar ne olursa olsun, alım gücündeki düşüş sorununa çözüm üretilemediği koşullarda, bu talebin önümüzdeki dönemlerde daha da güçlü bir biçimde kendini ortaya koyacağını düşünmek gerekir.

Aynı şey örgütsüz işletmeler için de geçerlidir. 2023 yılı asgari ücretine gelen artışla birlikte birçok işletmede ücretler asgari ücretle eşitlenmişti. Bu durum asgari ücreti takip eden yıllık zamlar dönemine apayrı bir önem yüklüyordu. Ne yazık ki tam da yıllık zamların açıklandığı dönemde Maraş merkezli depremler yaşandı.

Hareketin içinde bulunduğu yapısal sorunlar düşünüldüğünde, ücret merkezli olarak gelişen, henüz eylemlilik ve mücadele kapasitesi dar, fabrika içi istemlere dayalı ve istikrardan yoksun olan bu gelişmelerin, hareketi içinde bulunduğu cendereden kısa dönemde çekip çıkarması elbette zordur. Ancak tüm bu gelişmelerin hem daha büyük çıkışlar için birikimler yarattığı, hem de kendi sınıf çalışmamız için önemli imkanlar barındırdığı açıktır.

Hareketli alanlara müdahale ve devrimci sınıf çalışması

Ne yazık ki, 2022 başından bu yana geçen sürece bakıldığında, bu gelişmelerden yeterince yararlanabildiğimiz, süreçlere etkin müdahale ederek sınıf içinde yeterince güç ve mevzi biriktirdiğimiz söylenemez. Elbette bazı eylemlere yaptığımız müdahaleler anlamlıdır. Aynı şekilde kendi özel yönelimlerimizin ürünü olan direnişler bu tablo içinde bir yere sahiptir. Ancak mevcut birikimimiz düşünüldüğünde, bunların yapabileceğimizin gerisinde kaldığı da gerçektir.

Bunun sorunlarının ayrıca daha ayrıntılı irdelenmesi ve tartışılması gerekir. Yine de hareketin şu veya bu biçimde devam edeceği öngörüsüne sahip olduğumuz ölçüde, burada genel bazı başlıkların altı yeniden çizilebilir:

- Değişik zamanlarda değişik platformlarda ifade edildiği gibi, devrimci sınıf çalışmasının kendini esas var edeceği alan, seçilmiş birimler üzerinden özel fabrika yoğunlaşmalarıdır. İl ve alan çalışmalarının kendi belirlediği özel hedeflere yoğunlaşması, istikrarlı ve sonuç alıcı bir sınıf çalışması için vazgeçilmez bir unsurdur. Ancak bu durum, sınıf hareketinin değişik bölüklerinin ortaya koyduğu tepki ve eylemlere müdahale etmede bir zayıflık yaratmamalıdır. Elbette ülkenin değişik yerlerinde bir kısmı marjinal sektörlerde gerçekleşen eylem, direniş ve hareketliklere aynı düzeyde müdahale etmeye çalışmamız düşünülemez. Bu sadece dağınıklığa ve hareketin peşinden sürüklenmeye yol açar. Ancak her parti birimi, en azından kendi çalışma alanı içerisinde yaşanan eylemli süreçlere daha güçlü, dinamik ve kararlı bir tarzda müdahale etmeyi başarmak, bu konuda gerekli inisiyatifi göstermek durumundadır.

- İkinci olarak, ortaya çıkan mevcut eylem ve direnişlerin sesinin sınıfın, hatta toplumun geniş kesimlerine taşınması, direnme kararlılık ve azminin geniş bölüklerine mal edilmesi açısından önemlidir. Özellikle politik muhtevası belirgin olan grev yasakları, sendikal hak ve özgürlükler gibi konular, bu eylem ve direnişler vesilesiyle sürekli işlenmelidir. Ortaya çıkan eylem ve hareketliklere müdahale, kendi dar sınırları içinde değil, onlarla ne kadar doğrudan ilişkilendiğimizden bağımsız olarak, tam da bu hat üzerinden kurulmalıdır.

- Henüz sınıf içinde belirgin bir arayışa dönüşmemiş olsa da, şu an yaşanan hareketliliğin temel dinamiği, işçilerin kriz koşullarında emeğini koruması istemine dayanmaktadır. Bu da önümüzdeki dönemde sınıf içindeki sendikal arayışın daha belirgin hale geleceğinin işaretidir. Sendikaların mevcut iç karartıcı durumuna rağmen işçiler hala da her şeye rağmen sendikal örgütlenmeye yöneliyorlar. Bu durum özel olarak gözetilmeli, mevcut sendikal çalışmalarımız bir yandan bu olanakların değerlendirilmesine odaklanırken, öte yandan aynı eğilimden sendikal bürokrasiye karşı mücadele için faydalanılabilmelidir.

Hareketin önündeki gündemler ve siyasal müdahale

Yukarda özetlediğimiz tablodan anlaşılacağı üzere sınıf kitlelerin temel gündemi, yaşanan ekonomik kriz ve bunun alım gücünde yol açtığı gerilemedir. Bu durum ücret talepli eylemlerin yaygınlaşmasının zemini olmaya devam edecektir. “İnsanca yaşanabilir bir ücret!” talebi, gerek tek tek fabrikalarda ortaya çıkan arayışların, gerekse başta MESS olmak üzere toplu sözleşme süreçlerinin ortak talebidir. Sınıf hareketini büyütmek, içinde bulunduğu parçalı ve dağınık tablodan çıkarmak için, parti bütün dikkatine bu dinamiğe yöneltmek zorundadır. Bu açıdan MESS toplu sözleşmeleri, onunla içe içe girecek olan asgari ücret dönemi ve Ocak zamları süreci, bütünlüklü bir şekilde özel planlamalara konu edilmelidir.

Ancak unutulmaması gereken, halihazırda sınıfın iktisadi ihtiyaçları üzerinden şekillenen ve onun her türlü darlaştırıcı niteliklerini içinde barındıran bu gündem ve dinamiklerin, kendi başına hareketin sorunlarına çözüm üretemeyeceği, onu ilerletmekte yetersiz kalacağı gerçeğidir.

Parti basınında çeşitli vesilelerle işlendiği gibi, kapitalizmin derinleşen krizinin tüm yükü işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkılarak aşılmaya çalışmaktadır. Kitlelerin çalışma ve yaşam koşullarının her geçen gün daha da çekilmez hale geldiği ve buna karşı oluşan tepkilerin patlama dinamiklerini biriktirdiği bir ortamda, sermayenin ve siyasal iktidarın bu yıkım politikalarını hayata geçirebilmesi, ancak zor ve baskı ile mümkündür.

Bu açıdan sınıfa dönük faaliyetimiz, bir yandan ortaya kendiliğinden çıkmış bu iktisadi talepleri güçlendirip derinleştirmeyi hedeflerken, öte yandan sermayenin demokratik hak ve özgürlüklere dönük saldırılarına karşı etkin bir karşı duruşu örgütlemek sorumluluğu ile yüz yüzedir. Kendisinin ve tüm toplumun temel demokratik hak ve özgürlükleri için dövüşmeyen bir sınıfın, kendi ekonomik hakları için de gerekli bir mücadeleyi örgütleyemeyeceği fikri, sınıfa dönük müdahalemizin temel argümanlarından biri haline getirilmelidir.

Demokratik hak ve özgürlüklere dönük her türlü saldırıyı sınıf kitlelerine kesintisiz bir biçimde taşımak, değişik araç ve yöntemlerle sınıf kitlelerini bu saldırılara karşı örgütlemek, mevcut iktisadi hareketi ilerletmek kadar önemli bir gündem başlığı olarak önümüzde durmaktadır. Bu aynı zamanda iktisadi hareketi devrimci bir hatta doğru ilerletmenin hayati bir koşuludur.

 Bu konuda diğer bir başlık ise, çoğu zaman burjuvazinin yapay saflaşmalar üzerinden işçi sınıfı ve emekçileri bölüp parçalamasına yol açan değişik siyasal gündem ve başlıklara nasıl yaklaşılacağı sorunudur. Yirmi yıllık AKP iktidarı boyunca ülkenin siyasal yaşamında sınıfsal ilişki ve gerçekler geri plana düşmüş, yaşam tarzı ve değerler sistemi eksenli bir dikey bölünme ön plana çıkmış durumdadır. Uzun yıllardır topluma egemen bu tablo, yaşanan bazı siyasal ve iktisadi gelişmelerin etkisiyle aşılmaktadır. Ancak hem iktidar hem de düzen muhalefeti, bu bölünmeyi her bir olay şahsında yeniden yeniden üretmektedir. Bu halen çözüme bağlanamamış olan rejim krizinin dolaysız bir sonucudur. Bunun sınıf kitlelerine etkisi, kendi bağımsız siyasal ve iktisadi talepleri için mücadele etmek yerine, burjuva gericiliğinin kendi içinde yaşadığı bölünme ve çatışma içinde taraflaşma olmaktadır.

 Bu çerçevede gündeme gelen bütün temel sorunları bağımsız siyasal bir hattan ele almak ve bunları gerisin geri sınıf kitlelerine taşımak, sınıfa dönük çalışmanın bir diğer önemli başlığıdır.

 Laiklik sorunundan cumhuriyet tartışmalarına, savaş konusundan Kürt sorununa tüm temel siyasal sorunlara dair yaklaşımlarımızın, sınıfa sistemli ve istikrarlı bir biçimde taşınması gerekir. Düne göre bu açıdan sınıf çalışmamızın belli zayıflamalar yaşadığı açıktır. Önümüzdeki dönem içinde bu zayıflık yapılacak merkezi müdahalelerle giderilecektir. Sınıf çalışmamızda kullanmaya başladığımız yeni merkezi araçlar bu müdahalede önemli bir rol oynayacaktır.

Sınıf içinde mevzi tutma ve önde duran güçleriyle birleşme sorunu

Buraya kadar söylediklerimiz, kendini henüz sınırlı bir çerçeve içinde ortaya koyuyor olsa da, mevcut hareketlilik ve ona müdahalenin sorunları bağlamındaki vurgulardır. Oysa yıllarca tartışılmasına rağmen, siyasal sınıf çalışmamızın hala da en önemli sorununun, sınıf içinde mevzi tutmak ve burada taban yaratma olduğu açıktır. Yılları bulan birikimimiz ve buna dayalı ilişki ağımız düşünüldüğünde, özellikle fabrika merkezli mevziler yaratma konusunda halen belirgin bir yetersizlik içindeyiz.

Bunun nedenleri VII. Parti Kongresi’nde bir kez daha enine boyuna tartışılmıştır. Bu sorunun aşılmasında önemli başlıklardan biri de geçmiş deneyimlerimizin bu açıdan incelenmesidir. II. Parti Kongresi’nden (2007) bu yana gerçekleşen bütün kongre tartışmalarının temel materyallerinin yayınlanması bu açıdan önemli bir imkandır. Parti kongrelerinin yayınlamaya devam eden belgeleri her bir birim tarafından bu gözle incelenmeli, kendi pratikleri ile çizilen çerçeve arasındaki açı yeniden ele alınmalıdır.

Seçilmiş alanlara dayalı bir sınıf çalışması yaklaşımından her kayma, yalnızca çalışmamızda istikrar ve süreklilik sorununa yol açmayacak, aynı şekilde sınıf içinde güç biriktirme olanaklarını da kısıtlayacaktır. Parti örgütleri mevcut güç ve olanaklarını hangi hedefler doğrultusunda ve nasıl seferber ettiğini gözden geçirmeli, seçilmiş fabrika birimlerine dönük yeterince kuşatıcı bir faaliyeti örgütleyip örgütleyemediğini tekrar tekrar tartışabilmelidir.


Üste